Ülke gündemi son günlerde yaşanan ve MİT Krizi ile iyice ayyuka çıkan iktidar cemaat kavgası diye iddia edilen olaylara kilitlenmiş durumda. Bir hafta kadar önce Fethullah Gülen'in internet ortamında yayımlanan bir konuşması da Tayyip Erdoğan'a aba altından sopa göstermek olarak yorumlanıyor. Fethullah Gülen Pensilvanya'dan Tayyip Erdoğan'a uyarı şeklinde yorumlanan bu videonun hemen akabinde MİT Müsteşarının ifadeye çağırılması ve kriz oluşması dikkatleri bu konuşmanın üzerine çekti.
Peki Cemaat bu cesareti nereden alıyor? Bu durumda iki alternatif var: Ya cemaate arka çıkanlar çok güçlü ve cemaat kazanacağından hiç kuşku duymuyor; ya da cemaat bitiş noktasına getirildi, birileri misyonunu tamamladığı düşüncesi ile cemaatin ipini çekti, bunun üzerine cemaat her şeyi kaybetmeyi göze alabilecek kadar hırçınlaştı. Zira böyle bir tehdit görmese ya da kazanacağına emin olmasa cemaat asla, üstelik Tayyip Erdoğan halkın ciddi bir kesimi tarafından bu kadar sevilirken iktidar ile kavga içerisine girmeye cesaret edemez diye düşünüyorum.
Aslında Türkiye bu kadar açık şekilde ifade edilmese de bu tür senaryolara geçmiştende alışık. Cemaatin bazı siyasi parti ve kurumlara sızma girişimleri ve sızdıkları partilerde ya da kurumlarda bir müddet sonra sorun çıkardıkları hep konuşula gelmiştir.
ANASOL-M hükümetinin kurulduğu seçimlerde hem DSP hem de MHP kadrolarına Gülen Cemaatine yakın isimlerden milletvekili adayları yerleştirildiği yazılmış, çizilmiş idi. O dönem DSP'ye açık destek verdikleri de iddia edilmişti. Cemaate yakın isimlerin Hüsamettin Özkan önderliğinde hareket ederek hükümetin sıkıntıya düşmesine sebep olduğu iddiaları o dönemde konuşulmuştu. Aynı şekilde MHP kadrolarına "siz gaza ordususunuz, biz dua ordusuyuz" şeklinde taltifte bulunarak tesir etme girişimleri öteden beri bilinmektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi içinde milletvekilliği yapmış Kasım Gülek (Papa'yı Fethullah Gülen ile ziyarete giden ve Eski Milletvekili Tayyibe Gülek'in babası olan isim) gibi isimlerle nüfuz etme gayretleri de cemaatin icraatları arasında siyasi tarihimizde yerini almıştır.
Refah Partisi içerisindeki "yenilikçi hareket" olarak isimlendirlien, daha sonra Ak Parti'yi kuran ekibin Abdullah Gül'ün şahsında cemaate yakın yayın kuruluşları tarafından desteklendiği bilinmekte. 2002 yılında Ak Parti'nin kuruluşu aşamasında cemaat, parti içerisindeki kadrolaşmasını gerçekleştirmiş ve Tayyip Erdoğan'ın şahsında oluşan halk teveccühünün getirdiği iktidarı adeta Ak Parti kadroları ile paylaşmıştır.
Ak Parti, bir çok farklı eğilimden insanı bünyesinde barındırmasına rağmen cemaat her zaman bir şekilde ön plana çıkmayı başarmış ve gerek devlet içi kadrolaşmalarda gerekse devlet destekli özel sektör işlerinde pastanın büyüğünü alan grup olarak konuşula gelmiştir.
Son seçimlerde Tayyip Erdoğan'ın cemaate yakın milletvekili adaylarını seçilmesi zor yerlere yazdığı (Hazim Sesli'nin süpriz bir şekilde Uşak'ta 3. sırada gösterilmesi gibi), bir kısmının da bulunduğu ilden değil başka illerin listesinden milletvekili adayı gösterdiği (Bülent Arınç'ın Manisa yerine Bursa'dan aday gösterilmesi gibi), böylelikle cemaatin Ak Parti üzerindeki etkisini kırmayı hedeflediği iddiaları kulislerde yankılanmıştı. O gün bugündürde cemaat Ak Parti çekişmesi çok gün yüzüne çıkmamakla birlikte zaman zaman hissediliyordu.
Ankara'da hissedilen bu çekişmelerin Uşak'taki farklı versiyonlarını, çok gün yüzüne çıkmasa da cemaatin kendi içinde varolan iç çekişmeleri, Mustafa Ali Gökbudak'ın cemaatin Uşak yapılanmasındaki rolü ve Milli Eğitim Müdürlüğü-Cemaat ilişkisi, "Birisi Bu Uşak Çetesini Durdursun" başlıklı yazımda bahsettiğim ekibin icraatları, aynı ekibin bitmek bilmeyen hırsları sebebi ile iş adamları ve Ticaret Odası üzerinde baskı oluşturma gayretleri, Ak Parti içinde cemaatten rahatsız olanların tepkileri bir sonraki yazımda kaleme alacağım konular olacak.
"Birisi Bu Uşak Çetesini Durdursun!" Başlıklı yazı için tıklayın
savaşı kim kazanacak göstermelikmi kavgaadiyorlar