Paralel Devlet Olduğu İddia Edilenler, Cüreti ve Cesareti Kim ya da Kimlerden Alıyor?
Bilindiği üzere Ali Erdoğan'ın bir cemaat operasyonu ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisinden tepeden inme aday getirileceği iddialarının dillendirilmeye başlandığı gün itibarı ile "Yalana Bak Ali Erdoğan'ı CHP Aday Yapacakmış" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Sözkonusu son köşe yazımda Ali Erdoğan'ın CHP tarafından asla aday yapılamayacağını gerekçeleri ile birlikte belirttiğim yazımda CHP'nin adayı kesinleşinceye dek yazmayacağımı ve şayet iddia ettiğimin aksine Ali Erdoğan'ın CHP tarafından aday yapıldığı takdirde yazarlığı bırakacağımı taahhüt etmiştim. Hatta o dönemde Erdoğan'ın aday yapılacağına inanmış olan ve adaylığına kesin gözü ile bakan cemaate yakın bazı çevreler başta olmak üzere, bir çok çevrenin "oh be bir taşta iki kuş vurmuş gibi olduk" diyerek sevinçlerini dile getirdiklerini işitmiş ve doğrusu bu safdilliklerine çok gülmüş, dost meclislerinde alay konusu dahi etmiştim. Nihayet CHP Tabanı ve Genel Merkezi beklenen refleksi göstermiş Genel Merkez malumu ilan ederek Erdoğan'ın yerine masaya önce Dalyan Özdemir'i getirmişti. Genel Merkez tarafından bizzat aranan Dalyan Özdemir'in delikanlı duruşu değişmemiş, kendisi artık resmen bir CHP'li olduğunu belirtmiş fakat kendisine getirilen adaylık teklifini reddetmişti. Ardından Genel Merkez mevcut aday adayları içerisinden belirlediği, anketlerde Dalyan Özdemir'in ardından ismi öne çıkan, Bülent Yazgan'ı belediye başkan adayı olarak açıklamıştı.
Benim için hiç de süpriz olmayan CHP Genel Merkezinin bu kararı aday olarak açıklanacağına kesin gözü ile baktığı için o anda Ankara'da bulunduğunu düşündüğüm Ali Erdoğan ve çevresindekiler için elbette bir yıkım olmuştu. Şimdilerde kendisinin BBP'yi denediği orada kabul görme konusunda sıkıntı yaşadığı ve Demokrat Parti'de şansını arayacağı konuşulmakta. Gerçi artık, Ak Parti MHP ve CHP başta olmak üzere nerede ise bütün partilerden şansını deneyen Ali Erdoğan'ın aday olup olmayacağı konusunun Uşak kamuoyunun pek umurunda da olmadığını gözlemliyorum. Seçim sattı mahalline artık çoktan girildi ve Uşak halkı mevcut adaylar arasından kararını bile çoğunluk itibarı ile verdi gibi görünüyor. Son yapılan kamuoyu ve anket çalışmaları da bu tezimi güçlendirir nitelikte. Hatta çok olağan üstü bir durum gelişmezse seçimlerin sonucu bile belli oldu diyebiliriz çok rahatlıkla. Ancak niçin bu kadar ara verdiğimi ve tamda en ilgili olduğum adeta ihtisas alanım diyebileceğimiz bir konu, ülkenin gündeminde iken niçin yazmakta geciktiğimi açıklamış olmak babından yazıma böyle bir giriş yapma ihtiyacı hissettim.
Yazıma kamuoyunun pekte ilgilenmediği bu konu ile giriş yaptığım için tüm okuyucularımdan özür dileyerek ve partilerine sahip çıkarak cemaate terketmeyen gerçek CHP'lilere teşekkür ederek asıl mevzumuza girelim. Bilindiği gibi Uşak Haber Merkezi kurulduğu tarihten bu yana 70'den fazla köşe yazımla sizlere bir çok hususta farklı bakış açıları sunmaya çalıştım. Yazılarımın dörtte bire yakın bölümünü ise cemaat ve iktidar ilişkilerini ayırdığım da sıkı takipçilerimizin malumudur. Özellikle Gülen Cemaati ile ilgili bir yazı dizimle Vatikan, ABD'de de faaliyet gösteren bazı yahudi örgütleri, İsrail başta olmak üzere dış bağlantılarını, ayrıca Ak Parti iktidarında nasıl kadrolaşmalarına göz yumulduğunu bu durumun oluşturabileceği tehlikelere dikkat çekerek sizlerle paylaşmıştım. O dönemde yüzlerce kişinin Facebok ve Twitter gibi paylaşım sitelerinde paylaşımlarına ve tartışmalarına konu olan binlerce kişinin okuduğu ve her birinin altına yüzlerce kişinin yorum bıraktığı yazılarım da kentin gündemine bomba gibi düşmüş ve başta cemaat olmak üzere bir çok Ak Partili tarafından tü kaka ilan edilmiştim. Ayrıca Başbakan ile Cemaat arasında bir kavga çıkacağını bunların alametlerini gördüğümü aylar önce haber verdiğimde Ak Partililer ve Cemaate yakın çevreler beni fitnecilikle suçlamışlar ve yazılarımın altına attıkları yorumları ile beni adeta topa tutmuşlardı.
Son günlerdeki gelişmeler adeta yazılarımdaki haklılığımı ortaya koyar nitelikte... Ben şahsen bu kavgada taraf olmam icab etse çok açıklıkla söyleyebilirim ki tarafım Başbakan'dan yana olurdu. Ancak bu malum kavgada taraf olmamın gerekmediğini düşünmekle birlikte şu anda başta emniyet olmak üzere bir çok kurumdan dağıtılmaya çalışılan ve bizzat Başbakan tarafından paralel devlet yapılanması olarak adlandırılan, bu oluşumun büyük oranda yine bu iktidar döneminde kadrolaşmasını gerçekleştirdiğini düşündüğümden dolayı tarafsız kalmayı daha uygun bulmaktayım. Ben var olduğu en yetkili ağızlarca dillendirilen bu paralel devlet yapılanması ile mücadelenin geç kalmış ama tamamlanması şart olan bir mücadele olduğunu şahsen düşünmekteyim. Hatta şayet Başbakan'ın söylediği gibi vahim bir durum söz konusu ise bu hususta faaliyet gösterenler hakkında devlet içinde devlet kurmaya kalkışmak ya da Devleti ele geçirmeye ve mevcut yapısını bozarak kendi amaç yada çıkarlarına HİZMET eder hale getirmeye kalkışmak gibi bir suçlama ile dava açılması gerektiğine de inanmaktayım. Böyle bir dava açılırsa bu yapılanmanın Uşak'taki ayağı ile ilgili Devletin yetkili mercilerine bilgiler aktarmaya hazır olduğumu da belirtmek isterim.
Ben öncelikle mevcut tabloyu nasıl okuduğumu müsadenizle paylaşacağım bir kıssa ile siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Dönemin birinde daha İstanbul'un altyapısı oluşturulmamış affınıza sığınarak yazıyorum her evin önünde foseptik çukurları (tuvalet çukuru) varmış. Belirli bir müddet sonra bu çukurlar dolmuş ve dışarılara taşmaya başlamış. Tabiki çukurlardan taşan insan idrar ve dışkıları etrafada tahmin edeceğiniz gibi çekilmez bir koku yaymaya başlamış her ne yaptılarsa bu soruna İstanbul ahalisi bir çare bulamamış. En sonunda yine o dönemlerde yaşayan ilmiyle, bilgisi ve aklı ile tanınmış bir alim yaşarmış. İstanbul'un ileri gelen eşrafı kendi aralarında karar alırlar ve bu bilge insana soralım ne yapmamız lazım bu soruna, diye gitmişler alim bilgeye... Ve anlatmışlar dertlerini... Bilge insan demişki; "Herkes gitsin evine ve o çukurlara bir tane hayvan ciğeri atsın". Halkın önde gelen eşrafı bu cevabı alınca çaresiz oradan ayrılırlar. Ayrılırlar ayrılmasına da, hem evlerinin yolunu tutarlar hem de kendi aralarında böyle çözüm mü olurmuş! Hiç, ne işe yarayacak ki bu ciğer foseptik çukurunda falan filan gibi laflar etmektende alamazlar kendilerini... Lakin bilge insanın dediğinden başka yapacak bişeyde bulamazlar ve büyük bilgenin söylediğini çaresiz uygulamaya başlarlar ve herkes foseptik çukuruna atar birer tane ciğer ve bir müddet sonra ne görsünler foseptik çukurlarından ne pis bi koku gelir ne de bişey ortalık temizlenmiştir. Bu işin hikmetini merak eden ileri gelen eşraf, tekrar toplanıp huzura kabul isterler büyük bilgeden ve kabul edilirler huzura... Bu işin hikmetini sorarlar ve büyük alimin cevabı şöyle olur:
Ben ki size foseptik çukuruna birer tane ciğer atmanızı istedim ki bu ciğerler bu pisliklerin içinde bir müddet sonra çürüyeceklerdir ve çürüyen ciğerlerde ufak ufak kurtcuklar meydana gelecektir, bu kurtcuklar önce o çürüyen ciğeri yerler, ciğer bitince oradaki pisliği yerler, oradaki pislikte bitince yiyecek bişey kalmayınca da bu defada birbirlerini yerler hal böyle oluncada ortalıkta ne pislik kalır ne bir pis koku, diye cevap verir. Bu kıssa elbetteki teşbih içindir ve teşbihte hata olmaz diyerek hisseyi ve yorumu okuyucularımıza bırakıyorum.
Yapılanmanın kim ya da kimler tarafından desteklendiğine gelince, iktidar ile kafa tutabilecek gücü birilerinden mi alıyorlar? Yoksa güçleri sadece beddua etmeye yeten bu oluşum, yalnız bırakıldı da sahte kabadayılar gibi nara atarak vaziyeti kurtarmaya mı çalışıyor? Cemaatin ileri gelenlerinin ve bağlı medya kuruluşlarının koparttığı yaygaralar acaba, mezarlıktan geçerken korkmamak için ıslık çalan türkü çığıran korkakların çıkarttığı seslere benzer sesler mi? Uşak'taki yansımaları ve sonuçlarına ilişkin değerlendirmemi bir sonraki yazımda devam etmek üzere şimdilik Esenkalın...
ne yani şimdi ali başgan mhpleleri kollamadı diye cemaatçi mi oldu... mhpden kovulmuşmuş... doğru canım mhpye belediyecilik veren de kabaaat...