Geçenlerde Kudret Yörük'ün ofisinde karşılaştığım gazetecilik yapmaya çalışan bir arkadaşım ile görüştüm, dedim ki nasıl piyasa ve işler? Abi diyor telefon susmuyor iş bitmiyor çok yoğunuz ama sadece mağdur kişiler arıyor. Hiç para kazanabilecek saha kalmadığı gibi siyasetçiler bile artık basınla çalışmıyor. Sosyal Medya Danışmanı ve sayfaları ile kendi yaptığı reklamı ve tanıtımı yeterli görüyor. Zaten siyaset yapmıyorlar ki kardeşim seni neynesinler dedim doğru diyon dedi hepsi kendi menfaatinin derdine düşmüş eskisi gibi siyasetin S'si kalmadı. Tek siyasi söz eden de yok zaten. Dedim ki siyaset konuşabilecek birikim de kimse kalmadı ki siyasette. Mağduriyet ekseriya ne taraftan peki diye ekledim, ekseriya FETÖ iftirasına uğradık KHK Mağduruyuz sesimizi duyurun diyenler arıyor dedi. Bir de mesela iş yerinden parasını yada tazminatını alamadığı için patronuna kızan işçilerden bazen arayan oluyor. Dedim ki o zaman mağduriyet ekseriya Adliye Sarayının işlediği hatalar sebebiyle yaşanıyor. Dedi ki Adliyeye girip de memnun ayrılan mı var? Davacı olan da memnun değil davalı olanda. Adam zaten Adliyeden halletse bize mi gelir? Niye yazmıyorsunuz abi yazıyoruz da pek bir şey değişmiyor ki geçen biri geldi sizin Haber Merkezine yolladım hatta gelmiştir dedi. Geldi görüşerek çözdük hallettik dedim. İki gazetecinin arasında konuşulanlara bakar mısınız? Üstelik sonuçta tesadüf ettiğimiz ofis siyasetçi ofisi doğal olarak.
Biz gazeteci iken mağdur edilmişiz, üstelik sırf gazeteciliği adam gibi yaptığımız için mağdur edilmişi ki başka gerekçe bulamazlar. Bütün Uşak halkına duyurduğumuz mağduriyetleri daha özelleriyle ve detayıyla dilekçelendirip duyurmamıza rağmen sesimizi duyurup derdimizi anlatamamışız iyi mi? Kibirlerini kırıp bizi bile dinlememişler halkı neden dinlesin beyler? Onlar büyük insanlar ne de olsa? Vatandaşla yüz göz olmak istemezler değil mi? Sanki vatandaş tanışmaya can atıyor? Mecbur kalmasa gelmez ki makamınıza.. Bunca mağduriyetimizin sebebinin neredeyse hepsi Adliye çünkü biz siyasi ekonomik yada sosyal taarruzu bir türlü atlatıyoruz ama Adalet eliyle gelen taarruza el geremiyor halkımız yada sevenlerimiz. Halk arasında haklılık hala geçer akçe ama Devlet nazarında maalesef haklı olmak yada mağdur olmak pek bir anlam içermiyor Adaleti teminle görevli olduğu halde mağdur ettiği vatandaşın feryadına kulak tıkayan Adalet etmesi gerekenlerimiz. Randevu taleplerimiz bile yanıtsız kaldı bu süreçte. Oysa biz şehir protokolünde yeri olan önceden Savcıların özellikle bilgi almak için görüştüğü insanlar idik. Ayrıca da şehrin yazıp söylediği en çok önemsenen ve takip edilen insanları iken bu mağduriyetleri göz göre göre yaşadık yaşattırıldık..
Biz bu noktada isek halk ne etsin? Nasıl duyursun bu Adliye Sarayı adında olup içinde adaletten neredeyse esame kalmamış Adaletin kırıntıları ile adeta idare ettiğimiz Adalet Sarayına. Halk korkusuna zaten görüşme talep edemiyor görüşse de halkın korktuğu başına geliyor savcıya derdini anlatmak isterken ve mağdurken adeta vatan haini yada hırsız muamelesi görüyor azar yiyor. Eşim iftira ile işinden atıldı efendim çok muhtacız karar verilse hiç değilse işimize bakacağız diyen bir kadın geldi şikayete azar da yemiş nahak yere. Yahu şimdi kardeşim diyelim sana inansak, eşinin masumiyetine emin olup savunsak, bu sefer "adam fetöcü değilmiş yahu bak gerçekleri ortaya koymuşlar" deyip eşini salmadıkları gibi bize fetöcü savundu derler ve içeri almaya kalkarlar, biz sana dilekçe yazıverelim de öyle yardımcı olalım dedik dilekçe ve savunma yazıverip gönderdik. Keza daha önce köşe yazılarımda isimlerini vererek mağduriyetlerine değindiğim adalet mağdurları da olmuştu. Benzer olaylar daha sıklıkla yaşanmaya başlarsa sıkıntı büyük demektir. Koca Savcı sıradan vatandaşı azarlayabiliyor makamında ve bu koca Savcıya, Koca Koca Savcılar ayıp değil mi demiyor öyle mi? Vatandaş Savcıyı kime şikayet etsin çaresiz ağlana sızlana kendi derdine yanarak ve Adaletten umudunu kesip Adaletin bu mu dünya? Diye söylenerek çıkıyor Adalet sarayından.
Oysa adalet buldum adil davranmayan cezalandırıldı ve bana da adil davranıldı adalet yerini buldu çok şükür diye sevinerek, Devleti ile övünerek, minnet duyarak Devletine, Polisine Savcısına Hakimine dua ederek ayrılsa Adalet Sarayından daha güzel olmaz mı? Ya da olması gereken zaten bu değil mi? Adalet Sarayında hak arayan iyi ki kendi işini kendin yap diyenlere uymayıp Devletime güvenmiş adaleti kendim tesis ve temin etmeye kalkmayıp, mağdur olunca Devlete sığınmışım demezse bir dahaki sefere kendi işini kendin yap diyenlere uyar ve çeteler aracılığıyla Adalet tesis ettirmeye kalkar ki Allah muhafaza, o zaman çeteleri Devlet, kendi eliyle neşüneva buldurup yaşatmış olur. Adliyeden ayrılırken sert mizaçlı olsa da iyi insanlar da varmış diyerek ayrılması beklenen bir anne yada baba ağlayarak çıkıyor ve evlâtları bunu görüyor üzülüyorsa, bu insanların adaleti Müge Anlı’dan yada mafyavari yapılardan aramasına nasıl kızabiliriz? Dün gece konu oldu tüm bunlar ve bizde mi Müge Anlı’ya çıkıp gördüğümüz adaletsizlikleri anlatsak ne dersin Ağa? Dedim, ne desin? Güldü geçti ağa. Ciddi değilim elbette ama bu ne rezalet ki her şey kabak gibi meydana çıkmışken Fetö şehirde faal ama yargılanmam esasen bitmişken ve hiç olmasa da olurdu diyebiliyorken ve teslim olmamız için zaman kazandırma adına bunca zaman bilerek geciktirilmişken bizim gazete hala faal değil. Mahkeme karar verecekte götüreceğiz OHAL Masasına kararları da gazetenin açılması için müracaat edeceğiz ve gereği yapılıp zorla ve haksız yere elimizden alınan haklarımız bize lütfederek iade edilecek biz de iki büklüm teşekkür edeceğiz iyi mi? Ama maalesef biz buna yani açsalar teşekkür ederek ayrılmaya razı olmamıza rağmen ve zamanında işlemler yapılsa ağzımızı bile açmadan Devletimizin bir bildiği varmış, çeteyi şımartabilmek için kapatmış gazeteyi demek için hazır olmamıza rağmen hala bekletiliyoruz. KHK ile başlatılan mağduriyet Adliye eliyle sürdürülüyor.
Hani biz şimdi sayın Cumhur Başkanı Erdoğan a mektup yazıp adalet dileneceğiz ve O'da okuyup lütfedip zaman ayıracak ve işimizi çözecek öyle mi? Yeni sistemin kazanımı bu mu acaba? Böyle sordum geçen kurum Avukatımıza senin iş nereden baksan Oraya dayanıyor kardeşim ne yapabiliriz? Gazeten kapanmış ama muhatabı yok tek muhatap KHK, dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı, Hazineye gidecek halimiz yok ya tabii ki bence Cumhurbaşkanlığı makamına direkt yazmalıyız senin gazetenin açılması için dilekçeyi. Düşünün ki ne Avukatım ne ben nereye başvurabileceğimizi bilemedik, durup dururken başımıza açılan sorun karşısında. Ne yapalım şimdi? Siyasi senin iş dediler, gittik siyasetten de çözdük. Ak Parti Milletvekilini çağırdık geldi Sağolsun dinledi çözme sözü verdi. Sonra Başsavcı ile görüştüğünü çözüleceğini müjde verir gibi söyledi telefonda. Geçen Ramazan ayı idi, bakın bir Ramazan daha geldi. Recep ayının gölgesi düştü üzerimize ama siyasette çözemedi henüz. Ne yapalım peki? Adliye çözmüyor, siyasettir diyorlar Siyasette diyor suçunuz yok ve bu karar kesinlikle siyasi yeter artık çözmeliyiz, ama bir türlü çözülmüyor. Adeta hakkımızdan vaz geçip teslim olup çekilmemiz bekleniyor. Hayır efendim kimse kusura bakmasın ama ben hakkımı ölünceye değin ararım. Çünkü ben bu hakkı var etmek için ömrümü vakfettim. Biz bilmiyor muyduk? Para kazanmayı. Gazeteciliği bırakıp, başka işlerden para kazanıp zenginliğe yelken açmayı. Zaten sussak sessizce seyretsek trilyonlar içinde yüzdürme sözü veriyorlardı, biz istemedik Hırsızlık varsa biz yokuz dedik. Hırsızlık varsa biz yokuz dediğimiz için de zaten Gazetemiz kapandı. Allahtan korkarken Devleti hesaba katmamız gerektiğini bilemedik mi diyeceğiz? Ya da Devleti Allah'tan daha güçlü kabul edip Hak mücadelemizi terk mi edeceğiz? Bizden isteyen olmadı gerçi ama bazı vekillerin iş çözmek için rüşvet istediği konuşulup duruyor malum, biz de mi rüşvet yedirmeliyiz.. Yada danışmanlarına rüşvet yedirsek diyorum kabul edip bizi Erdoğan ile görüştürebilir mi? Hani herkes konuşuyor ya Cahan ile para karşılığında görüştürüldüğünü. Gerçi tüyü bitmedik yetim hakkına el sürmeden, o paralar ha deyince birikmez ki? Çalana göz yumacaksak düzene uyup ne gerek var zaten Saraya gitmeye uyarız düzene, gazete zaten açılır ki açılmasa ne olur çalana göz yumuyorsak parayı bize buldurur göz yumduklarımız.
Konudan konuya geçer gibi oluyor ama zaten neredeyse hiç durmadan yazıyorum okuyan okusun muhatapları nasıl olsa haberdar edilir ve okur kendi sahaları ile ilgili olanı. Terörle mücadeleyi zaten Ordumuz nerdeyse tek başına veriyor adaleti de mi ordu temin etsin onu mu bekliyorsunuz? Derdi iç karışıklık çıkartmak olanlar var farkındayız kimliklerini bilmemek yada ifşa etmemekle birlikte ama Türk Milletinin de Türk Ordusunun da aklı başında çok şükür kimsenin siyasetçi gazına gelecek hali kalmadı zaten. Adaletsizlik siyasette var tamam, Devlet bürokrasisinde yada sosyal hayatta da da sık rastlanabiliyor adaletsizliğe bu da tamam ama Adalet Sarayında bizzat Adalet Sarayınca hiç bir etki olmaksızın ve gerekmeksizin adaletsizliklerin yaşanması gerçekten üzücü. Devlete güvenerek hata etmişim diyorsa bir vatandaş ve devlete güven diyen gazeteci vatandaşa mahcup oluyor yutkunup kalıyorsa vatandaşın karşısında. Hele o gazeteci Adalet sarayı eli ile mağdur edilmiş ve hakkı ortaya çıktığı halde hakkını teslim etme işi sürekli tehir edilen ve şartların oluşmasını bekliyorlar inancını dahi yitirmek üzere olan bir gazeteci ise. Ve benzeri adaletsizliklere neredeyse her gün rastlıyor tanık oluyorsa o gazeteci siz söyleyin şimdi lütfen ne yazsın ne söylesin? Eğer bu tablolar haftada ayda bir oluşuyorsa adalet sarayının içinde yani adalet arayan samimi iyi niyetli sıradan halk azar yerken hırsızlar kanka muamelesi görüyor Onlara hala itibar ediliyorsa ve gerçek suçlular Devlete meydan okur gibi davranırken suçsuz insanlar adalette üzerine atılı iftiradan aklanma derdine düşüyorsa bu işin çivisi çıkmış demek değil midir?
Mesela Uşak Üniversitesi eski Rektörü Sait Çelik gerçekten fetöcü değilse ki ben uyardım göz altı yaptıklarında Erdoğan görevden almadı ve zaten atayan kendisi, yanlış yapıyor olabilirsiniz, Erdoğan'a sorun bunu önce, ya da YÖK’e sorun bir bildikleri olabilir dedim, dinlemediler, koca rektörü bir sabah ezanı vakti evinden alıp nezarette bir kaç gün tuttuktan sonra mahkemeye çıkartıp, rektör olarak kelepçeleyip hapse attılar. Aynı adamlar sıradan devlet memuru için bile Vali'den olur istiyorlar çoğunlukla Vali vermiyor zaten konuyu kapatıyorlar. İftiraya uğramış personelin şikayetini İç İşleri Bakanı olur vermeden işleme bile koymuyorlar. Şimdi bu Rektör yada O'nun durumunda olan bir çok kişi fetöcü değilse ve bedava itibarını yitirdiyse, bedava şaibeli hale geldiyse ve bedava hapis yattıysa bilmem kaç sene bunun vebali kime ait? Sait Çelik in fetöcü olduğuna karar verip cezalandıran mahkeme heyeti bir kumpas dava mı yönetmişti aylarca ve aylarca nasıl farkedememişti? Kumpas değilse nasıl bu kadar insanın isminin geçtiği bir dosya hakkında MHP İl Başkanı Muhterem Kuruçay açıklamalar da bulundu veya Belediye tayfası nasıl biz attırdık diyebildi. Adalet Sarayının işi sahiplenilebiliyorsa bile bir problem yok mudur? Kumpas değilse bu denk gelişi ve masum kişiyi fetöcü ilan edişi nasıl izah edebiliyor mahkeme yada hukuk adamlarımız?
Beraat kararı, davada kumpas olduğu anlamına gelir mi? Gelmezse de bu olasılığın varlığının dikkate alınarak kamu davası açılmasını gerektirir. Sonuçta bir olasılıktır ve açığa çıkarılıp izah edilmelidir kamuoyuna. Kumpas idi ise bu Rektör şikayetçi olmamış mıdır? Elbette bilmiyorum ama duyulmadı da böyle bir şikayet. Yoksa kumpas değildi de siyasi bir anlaşma gereği mi Adalet çark ettiriliyor? Yoksa ceza veren mahkeme heyeti mi haklıydı? Yani yoksa Rektör fetöcü idi de aklanıyor mu? Mütalaayı hazırlayan tutuklama istemiyle sevk eden yada sonradan mahkeme bitimine dek dosyayı takip edip, karar duruşmasında da suç isnat edip ceza isteyen Savcı yada cezayı veren ilk mahkeme, beraat kararına itiraz edecek mi? Veyahut Müşteki yada tanık sıfatı ile dinlenenler, delil ortaya koyanlar ne diyor bu karara? Acaba Pardon mu dediler Onlarda Sayın eski Rektöre? Tabi bilgimiz dışında Sayın Rektör şikayetçi ve yürüyen bir soruşturma varsa bilemiyoruz ama ciddi sıkıntıların çözüm ve açıklama bekleyen sorun ve meselelerin varlığı da aşikar artık. Sahi acaba şimdiki Sayın Rektör neden bu konularda tek satır açıklama yapmaz? Kurumun ismi itibarı zedelenmiyor mu? Kurum zarar görmüyor mu bu olup bitenden? Bana göre siyasette ve Avukat ya da topyekün hukuk camiasında hali hazırda faal olan, kanunsuz işler yürüten yada kanunsuz işlere göz yuman bir oluşum var ve bunu herkes görüyor belki başka kurumlar da da benzer durumlar var ama Adliye yüzleşmeden hiç bir kurum yüzleşmiyor doğal olarak. Bekleyip göreceğiz gelişmeler oldukça belki daha iyi anlayabileceğiz olup biteni. Malum Uşak Adliyesi ve Emniyeti öteden beri kamuoyunu aydınlatma işini tamamen bıraktı. Oysa eskiden Emniyet ve Nöbetçi Savcılık bülten yayınlatırdı basına, arada istatistik bilgisi arada halkın ilgilendiği konulardaki davaların gidişi ile ilgili bilgiler verilirdi artık sızmıyor bile bilgi.
Şimdi size soruyorum devletin Cumhuriyet Savcılığı makamında suçsuz günahsız masum vatandaş üstelik şüpheli taraf değil şikayetçi tarafken yani hakkını aramakta güçlük yaşadığı için Devletinin yetkililerinden destek bekliyorken anlamsız şekilde azar yiyor ve Adalet Sarayını ağlayarak terkediyorsa beddualar ederek çaresiz Allah'tan medet umarak söylenip çıkıyorsa, Allah ne derdir bu olup bitene? Demedi demeyin Allah bu ettiklerinizi duyardır, bilirdir çünkü O Gaybın ve Şehadetin Alimidir ve inanın bunca çileye ve haksızlığa olsun varsın demez, cezasız da koymaz. İlahi Adalet döner dolaşır sizi vurur. Benim nasıl Adalet sarayı içindeki bir tuhaf yapının mağduriyetine uğradığımı da görür duyardır ki ben uzlette çok şikayet ettim. Anne babam da az beddua etmedi hakkımız ve haklarımızı gasp etmeye kalkıp Adaletten torpil görenlere. Benim Ah edilecek ya da böyle bir kader hak edecek boyutta bir günahım suçum olmadığına göre... Yetim hakkına dalan, masum kalpleri kıran, insanlara tepeden bakan, rüşvet yiyen, tefeye para veren, domuz eti yiyip yüzsüzce duyuran ben olmadığıma göre bu kaderi bana yaşatabilmelerine Allah neden müsaade etmiş olabilir? Kızıyor olabilir belki ibadetimiz eksik çünkü ama sayılan suçları yada benzeri kanunsuzlukları işleyip haddi haddinden fazla aşarak vebala girenler düşünsün, bir lanet düştüyse onların üzerine düşmüş olabilir. Allah bize bu kaderi yaşattıysa düşmanlık edenlere tuzak kurmak içindir. Bizden yana sıkıntı yok çok şükür 45 yıl daha yaşasak korkmayız, çekinmeyiz, kenara çekilsek ve seyretsekte zaman zaman sonucu görünce muhakkak konuşuruz. Gazeteciyse konuşmalı söylemeli zaten. Keza kendimizin yada kendimizden bildiklerimizin hak arama mücadelesine destek vermek için gazeteci olmaya gerek yok. Birileri gelip tüm varlığımıza ve ömrümüze kabus gibi çökünce de konuşmayacağız da ne zaman konuşacağız? Pazar yeri esnafı mağdur edildi pazar yeri başlarına göçürüldü biz konuştuk, personel Fetö iftirasına uğradı biz konuştuk, olmadı sürgünle tehdit edildi biz konuştuk. Atatürk düşmanı Kuvva i Milliye kentine milletvekili olmaya geldi de CHP susunca biz adımızı ilk kez siyasi koyduk CHP li olup yine biz konuştuk. Sırf Atatürk düşmanına karşı konuşmak için Erkan abinin kredi kartlarından nakit çekip tamamladık son gün parayı zaten de başvurunun son günü karar verdik ve son gün müracaat edip aday adayı olduk. Konuştuk nitekim Atatürk düşmanının seçilmesini de önledik. Yine konuşacağız.
Bu arada bize öteden beri gösterdiği ilgi ve itibar ile üye olduğu gün aday adayı olabilecek medeni cesareti veren ve bizim siyasetimizi beğenerek alkışlayan ve bizimle beraber Atatürk düşmanına taarruz edip vekil seçtirmemek için mücadele veren CHP tabanına çok teşekkür ediyorum. Her konuşmamda beni coşkuyla alkışlayarak konuşmalarımı ya da yazılarımı beğenip paylaşarak bana destek olan CHP'liler teşekkürü gerçekten hak etmişti belirtmeliyim. Neyse konuyu dağıtmayalım biz ekşi yemedik ki karnımız ağrısın dilerse Sayın Cumhurbaşkanı bizzat gelip hesaba çeksin. Biz hesabı verilemeyecek sözün altına beğeni bile atmayız ve çoğu kez hesabını veremeyeceği sözü edeni ikaz ederiz. Kendimiz etmediğimiz gibi edilsin istemeyiz. Kanunsuz işten hemen haberimiz olması için kanunsuzluğa bulaşmamız gerekmez ki, bizden suç umulsun. Bizim istihbarat biçimimiz Uşak Haber Merkezine özeldir ve zaten en çok merak edilen yanımızdır bilgi akışını kurumlar yada siyasetin içinden yani İÇERİ'den nasıl sağladığımız. Adalet diyorduk hak arama diyorduk söz nereye geldi. Adalet Sarayı lütfen artık kendine çeki düzen versin, koca şehir korkar oldu yarın öbür gün kapılmaktan, neredeyse tanıdığım herkes telefonunun dinlendiğine emin. Bizimkini dinleyenler bizzat itiraf ediyor mahkeme salonlarında, herkeste bir endişe ve panik herkes çocuğunun başına yada kendi başına bir şey gelmesinden korkuyor korkudan asosyal tipler olduk, Allah'tan bu sosyal medya var. Birbirimizi unutacağız yoksa, amca oğlunu gördüm tanıyamadım dedi bir arkadaş dedim ki normal insanlar koptu birbirinden ve yalnızlaştı.. Apartlar ve para karşılığı fuhuş arttıkça da korkun, kopuş devam eder ve özden de kopulur zamanla.. Zamanla halklar ve zamanla topluluk oluruz Iraktaki yada Yemendekiler gibi paramparça oluruz dedim. Bu tek senin başında değil nerdeyse hepimiz bu haldeyiz yüzleşmesekte dedim. Haklısın dedi arkadaşım.
Sizce de haksız mıyım? Uşak Adliyesi sizce gerçekten Adaletine güvendiğiniz bir kurum mu şu haliyle? Yoksa hala Allah düşürmesin derken, pabucunu kaybedip şikayete giden 6 ay eğleniyor diyor musunuz? Baro başkanı arkadaşıma anlattım gazetenin kapatma davası ile ilgili mahkeme ifadelerimi ve mahkeme esnasında olan biten ve gözlemlerimi, kararı vermiş hakim dedi Beraat kesin dedi. İyi de neden erteledi? Demeye kalmadı savcı mütalayı değiştirip Beraat talep edecektir, o yüzden ertelenme talep etmiştir, süre verirler normaldir dedi, o kadarcık anlayış göster, bu kadar bekledin bir ay daha bekle sabret dedi. Hak vermiştim samimi söylüyorum konuşmayıp bekleyecektim mahkeme gününe dek ama sus(A)mayacağım yeni gelişmeler işitince dayanamadım kimse kusura bakmasın. Tabi ki Adliye içerisinde bir yada bir kaç kez tanıyıp, tanıdığıma çok mutlu olduğum Adli ya da İdari personel de yok değil keza tanıdığım idari personelin nerdeyse hepsi iyi niyetli, sıkıntı bazı savcılar da var o kadar. Mesela dün gittim iki ayrı mahkemenin kaleminde derdimi anlattım sabırla dinleyip ellerinden geleni yaptıktan sonra inanın dua ederek uğurladılar, ardımdan üzülerek. Yine bazen öyle hakime denk geliyorsun ki gözünün içine bakıyor yargılarken ceza da verse koymuyor beraat de etsen koymuyor. Savunmanı anlıyor seni dinliyor ya o bile sevindiriyor. Geçen babama dedim ki baba senin gördüğün Adaletsizliği ve hakimin amcamla ikinizin davasını düşürüp aranızda halledin dediğini de anlattım dedim. Oğlum bizim hakkı ararken kendi hakkından olma, sen gazetenizi bi açtır benim iş durakoysun, kızdırma hakimleri sen kendi savunmanı yazsaydın keşke diyor, adamcağız korkuyor çünkü hakim savcıdan. Yahu arkadaş 70 yaşına kadar korkmayan adam korkar mı bu yaştan sonra? Korkuyor işte. Yine geçen bi yaşlı kadın veryansın konuştu konuştu yaşadığı sıkıntıları aman deyim bide beni hapse atarlar gardeşim ben ileri gitmeyen siz gastecisiniz siz tamamlan gali gerisini dedi. Halk perişan yalnız diye ekledi ve gitti. Yaşlı kadın röportaj verirken ve salt gözlemlerini ve kendi yaşadığı dertleri anlatıyorken, aklı başına gelip korkuyorsa bu ülkenin adı korku ülkesi olmuşta yüzleşilmemiş demektir.
Halkın ruh haline bakın; kimi Devlet vergi ister diye korkuyor, kimi ceza korkusuna arabasını garajdan çıkarmıyor yayan geziyor. Kimi icra memurundan kaçıyor, kimi telefonda konuştuklarımızı yanlış anlayıp soruşturma açarlar diye dikkatli konuşuyor telefonda, kimi korkusuna sosyal medya hesabını kapatıyor. Korkutarak yönetilen şehirler ve korkutularak yönetilen bir ülke haline geldik iyi mi? İlker Başbuğ gibi bir komutanı, Genel Kurmay Başkanı iken üstelik, fetöye yem etmiştik hatırlarsınız sonrakinin boğazına sarılırken durdurduk fetöyu milletçe. Şimdi de boğazına sarılan fetöcüyü bile öldüremeyen Paşa, Milli Savunma Bakanı olmuş, yüzlerce masum Suriye askeri yada Esad taraftarı masum halkın ölümü için emir verecek öyle mi? Bizim askerler de baş üstüne deyip çullanacak öyle mi? Hiç sanmıyorum da verse de dinlemez bu ordu. Eğer Türk Ordusu ise haksız ve hadsiz bir savaşa hiç yersiz giremez Allah savaş ve afetlerinden milletimizi ve dünyayı korusun. Afet demişken Çin Devletinin ve milletinin yaşadığı virüs afeti sebebiyle acil şifalar dilemeyi ne zamandır istiyor fırsat bulamıyordum bu vesile ile insanlık adına Çin’de yaşayan insanlara şifa dileyelim ve geçmiş olsun diyelim. Gerçi hepimize geçmiş olsun aslında hepimiz ucuz atlattık tabi atlatabilirsek bunca büyük krizi.
Bir musibet bin nasihatten iyidir. Uşak Adliyesinin başına bir musibet gelmeli. Allah şöyle yapsın, Allah böyle yapsın...iyi hoş da, Allah' ta kulunun eliyle, kulunun vesilesiyle düzeltecek tüm adaletsizliklerini Adalet Sarayının herhalde. Şöyle derinden bir gümbürtü ardından sağlam bir sallama... Hani Elazığ depreminin sesi yayınlandı televizyonlarda da, akşam yemeğimize kaşık sallarken tam o sırada, durakaldık, can kulağıyla dinledik ve tüylerimize kadar ürperirken korkuyla Bismillah dedik ya... İşte öyle bir musibet gelmeli Uşak Adliyesinin başına; değil o anı yaşayan günler sonra televizyondan seyreden bile korkudan aciz kul olduğunu hatırlamalı tüyleriyle bile. Gah doğa eliyle Allah'ın izniyle, gah kulunun eliyle Allah'ın izniyle... Ama illaki o gümbürtü, o sallanma, o korku yaşatılmalı bu Adaletsizlik Sarayına.