Kendimiz türlü zulme maruz kaldık adaleti ararken yeni adaletsizlikler gördük. Savcılar yüksekten baktılar fetönün zulmüne uğramış hala uğrayan insanlar olarak ve dinlemeye değer bile görmediler Hakimler sıradan memur bakışı ile yaklaştı olaylara ellerini vicdanlarına koymayı EMPATİ yapmayı unuttu çoğu kez siyasetin etkisiyle ve onlarca adalet mağduru oluştu çevremizde. İşlettiği mekana nahak yere ve despotça el konulmuş ve düpdüzgün işletip durduğumuz ve düzenli kirasını ödediğimiz mekandan bizi işletilemez hale getirip derdest etmek için koca Atapark'ı komple kazmışlardı hatırlarsanız ve o koca Atapark bütün şehrin gözü önünde aylarca şehrin hizmetine kapandı bir patates tarlası haline dönüştürülerek aylarca hiç gereksiz kazık bırakıldı. Malumunuz gördüğümüz zulüm bununla da sınırlı kalmadı. Ekmek kapımız olan günlük basılı gazetemiz fetö gerekçesi ile bi KHK ile kapatıldı. Yani hepimizi fetöcü ilan etmeye de kalktılar. Gerçi yalan yok siyasetin attığı bu iftirayı Adalet atmadı beraat ettik bütün yargılamalardan ve üzerimize atılabilecek tek suç dahi bulamadılar fetöcülüğe dair o dönem editörümüz olan Gazeteci Nurullah Çavuşoğlu'nun darbe teşebbüsü gecesi aynı saatlerde yayına çıkıp darbeye tiyatro demesinin dışın da. Hem yerel mahkemeler de Ağır Ceza da hem de üst yargı da beraat etti gerçi oda hem de hiç kendini savunma gereği bile duymadan. Hakimlerin yüzüne ben kendimi savunma gereği bile duymam bahse konu fetö ise diye diye. Gelin görün ki adaletin yerini bulmasını Adliye sağlamadı sadece kendi üzerinden suçu attı beraat vererek ve bizi siyasetin kıskacı ile maalesef karşı karşıya getirdi. Biz de tabi bir taraftan Fetö'nün siyaseti dizayn etmesinin önüne geçmeye ve Uşak'ı merkez edinmesine izin vermemeye çalıştık diğer yandan başımıza gelen haksızlık ve zulümlere karşı hukuki mücadele verdik derken siyaseti de para kazanmayı da ihmal ettik ister istemez. Verdiğimiz mücadelenin gereği tarafsız olma zorunluluğumuz ve para kazanmaya zaman ayıramayışımız yanısıra partilerin genel merkezlerinin fetö planlarına geçit vermekteki azmi bir olunca maalesef yetersiz kaldık ve savaşı bu güne dek zaferle bitirememiş idik. Ancak son yazılarımda da bahsettiğim üzere sona gelindi artık iyice ayan oldu çünkü fetö ve biz de zaten Adliyeye verdiğimiz dilekçeler ile bu mücadelemizi kendi çapımızda taçlandırdık.
Konumuz elbette bizim yaşadığımız mağduriyetler değil, konumuz üstelik ağzı dile söylemedik zulmedilmiş darp edilmiş itelenmiş çocukların ve ailelerin adalet dilenişi iken bizim yaşadığımız mağduriyetlerden bahsetmek doğru da değil belki de ama derdim adaletsizlikleri ne kadar hissettiğimizi ortaya koymak. Yani damdan düşen insanlar olduğumuz için Adalet Sarayından adaleti adeta dilenip hayal kırıklığı yaşayan insanları çok iyi anladığımızı ifade etmekti gayem. Yani Empati gücümüzün yüksek oluşunun sebebini anlatabilmek idi. Mustafa Kılınç çocuğun ismi darp edilmiş önce konu karakol ve Adliye arasındaki aşamada kapatılmak istenmiş idi hatırlarsanız yazmış idik o zamanlar da ve acılı anne Anne Emine Kılınç'ın feryatlarını kısmen de olsa duyurmayı başarabilmiş idik şehir kamuoyunun da desteği ile. Halen sürüyor mahkemesi küçük Mustafa'nın ve inanılır gibi değil ama kurum ve kurum yöneticisi değil darp fiilini gerçekleştirmiş olabileceğinden şüphelenilen insanlar yargılanıyor hala. Üstelik son duruşmada aynı zamanda kurum yetkilisi de olan Serter Akbuz'un yalan söylediğinin ve darp günü içinde küçük Mustafa'yla başbaşa kaldığının da ortaya çıkmasına rağmen hala Serter Akbuz sanık sandalyesinde değil ve tabi bu durum da çocuğunu Serter Akbuz'a ve kurumuna teslim eden ve Akbuz'un da suçlular arasında olduğuna ve yargılanması gerektiğine inanan acılı ailenin acısını katlandırdığı gibi Türk Adaletine olan inançlarını da doğal olarak zedeliyor. Biz de hakimlerimiz ve Savcılarımızdan yargılanmanın adil şekilde gerçekleşeceğinden ve hiç bir siyasi yada benzeri etki olmaksızın Mustafa'yı darp edenlerin ve dahli veya sorumluluğu olanların en ağır cezayı alacağına emin kılmalarını istiyoruz hepsi bu. Şehrin gazetecileri olarak bu şehirde yaşayan Türk Vatandaşlarının Türk Adaletine olan inancını kaybedip adaletin tesisi için başka yol ve yöntemlere başvurma cihetine gidip kendi başlarına iş almalarını dolayısıyal asayiş vb. olayların artmasını istemeyiz.
Benzer bir durum geçtiğimiz günlerde verdiği ropörtaj ile kendini çok iyi ifade eden Selma Kemer isimli başka bir annenin başında. O da Montessori isimli kuruma çocuğunu teslim etmiş ve çocuğu kurum içinde darp görmüş ve darp olayı kameralara da yansımış. Gelin görün ki sadece darp fiilini işlediği kameralar önünde ortaya çıkan Montessori çalışanı yargılanıyor. Ne kurumun yetkilileri ne de yöneticileri veya kurum yargılamaya dahil edilmiyor. Oysa darp fiilini gerçekleştiren Sultan Can mesela bu çocuğu o aileden teslim alıp bakımını üstlenebilir miydi? Aile Montessori kurumunun marka değeri var diye bir ton para ödeyip o kuruma teslim ediyor çocuğunu. Dolayısıyla çocuk Sultan Can isimli çalışanın değil Montessorinin sorumluluğun da iken ve Montessori kurumunun çatısı altında darp ediliyor. O halde Montessori kurumu ve yetkilileri neden sanık sandalyesinde değiller? Aynı şekilde doktorlar özel hastane de hata işlese doktor yargılanıyor kurum kenarda tutuluyor. Kurumları bu kadar imtiyazlı kılan sebep ne? Böyle devam ederse adliye sarayı Adalet sağlayıcılığı adına rol çalanlar çıkar. Böylece haksız rantlar oluşur ve gayri meşruluk adeta adalet eliyle beslenmiş olur. Adalete inanç bitince hırsızın eşkiyanın suça meyilli hazırcıların cüreti artar. Lütfen adalet edelim ve zaten adalet edilse gerçekten adaletin kestiği parmak acımayacak gerçekten ve gerçekten bunaldık adalet bekliyoruz Devletimizden vesselam...
Etrafımdan tecrübeyle sabittir. Kime sorsan yıllardır devam eden mahkemeleri var. Adliyeler döner sermayeye dönmüş resmen. şu harcı bu harcı dosya masrafı avukat ücreti işlem ücreti. 1 günde temin edilebilecek kadar basit evrak taleplerine 3 ay sonraya ertele, yok karşı taraf gelmedi 6 ay sonraya ertele. Kabak gibi ortada olan suçlara bile yok elinde delil var mı? Kibirinden burnunun ucunu görmeyen savcılar hakimler. Dediğiniz gibi imtiyazlı muamelesi gören kurum ve kişilere özel muamele... Nereye gidiyor bu iş?