Ya İstanbul Sözleşmesinin saklanan amacını anlamadıysanız? Ya İstanbul sözleşmesi toplumun aile yapısını bozmak için bir takım kişilerce büyük bir ustalıkla hazırlanmış bir tuzaksa? Hiç bu açıdan baktınız mı diye merak ediyorum. Sözleşmeyi okuduğunuzda gerçekten kapsamlı bir şekilde hazırlanmış masum ve hakkaniyetli bir yapıya sahip görünüyor. Ancak içinde barındırdığı kelime oyunlarıyla adeta kadınları koruma adı altında kadınları istismar ederek sapkın bir toplumun temelini atmak için yine kadınlar kullanılmak isteniyor. Yaşadığımız yüzyılda algı yönetme politikasıyla artık savaşların gerçekleştiğini ve sözde siyasilerin suni gündem oluşturarak toplumun odaklanması gereken büyük sorunları örtbas etmek için yine halkı kullanıldığını ülkecek defalarca kez, üstelik saf yerine konularak deneyimlemiş ve bu durumdan tiksindirilmiş durumdayız.
İstanbul sözleşmesini geri istiyoruz diye gösteriler yapan kadınlarımızın bir çoğunun bu sözleşmeyi okumadığını, okuduysa bile sözleşme içerisinde bulunan sinsice yerleştirilmiş ifadelerle toplumun aile yapısını bozabilecek sapkın bir oluşuma zemin hazırladığını fark etmediğini düşünüyorum. Ayrıca sözleşmenin kaldırılmasına tepki gösteren kişileri anlamakta zorlandığım yer ise İstanbul sözleşmesinden çıkmamızın, kadınlara verilen hakların geri alınması anlamına da gelmiyor olması. Hatta ve hatta kadınların temel haklarının geri alınması gibi bir durum asla söz konusu bile değil. Bu sözleşmenin iptal edilmesinin ‘’toplumsal cinsiyet’’ ifadesinin kapsadığı kadınlar ve erkekler arasında eşitlik ilkelerine değil, kendine eşcinsel ismini takmış şahıslara alenen açılmış normalleştirme girişimlerinin kapısını araladığı için kaldırıldığını söylemeliyim.
İstanbul sözleşmesi kaldırılsa bile kadınlara verilen haklar tamamen korunmakla birlikte, sadece kendilerine eşcinsel ismini vermiş şahısların aile yapısını bozma eylemi taşıyabilecek örneğin ‘’erkek erkeğe evlenebilme, kadın kadına evlenebilme, cinsel faaliyetlerini mahrem gözetmeksizin uluorta yaşayabilme gibi sapkınca bir oluşuma imkan tanıyan maddelere karşı Türk aile yapısını bozabilecek durumların önüne geçilmeye çalışıldığını sanırım birinin dile getirmesi gerekiyor. Hatta ve hatta Müslüman ülkeler olmamasına rağmen birçok Avrupa ülkesinin bile aile yapısını tehdit edici olduğunu öne sürerek bu sözleşmeyi imzalamadığını da sizlere hatırlatırım.
Sözleşme kaldırılsa da kadınlara verilen hakların değişmeden korunduğu, sadece kendine eşcinsel ismini takan şahıslara sözleşme sonucu verilen hakların aile yapısını tehdit ettiği için kaldırıldığını sizlere kimse anlatmıyor. Sözleşmede geçen ‘’toplumsal cinsiyet’’ ifadesi herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak açılımının yapıldığını bilseniz keşke. Ve bu ifadeyi bir tür kendine siper edinen bu kişilerin tabiri caizse bu sözleşmeden sonra kadın erkek arasındaki ilişkiler bile kendi içinde bir mahremiyet taşırken uluorta yaşanmaya başladığını, üstüne medyanın özendirici nitelikte bu tür sapkınlıkları popüler yapmasıyla tamamen toplumumuzun normalleri haline getirilmeye çalışıldığını fark etseniz hala bu sözleşmeyi savunur musunuz?
Oğlunuzun bir erkeğin elinden tutarak evleneceğim adam bu demesi mi en büyük hayaliniz? Kadının yaratılıştan Allah tarafından lütfedilmiş fiziki ve duygusal latifeliğini de erkek misyon edinirse gelecekte ne olacağını sanıyorsunuz? 50 yıl geçtikten sonra artık kadına ihtiyaç duyulmayan sadece doğurganlığı için ihtiyaç haline gelen milyonlarca vasıfsız saygınlığı çalınmış kadın ve hatta 100 yıl sonra doğan kız çocuklarının diri diri toprağa gömülüşünün popülerliği, ardından da sapkın toplumların Allah tarafından lanete uğrayarak helak edilmesi? Bu senaryolar çok uzak görünse de önüne geçilmezse yeni oluşturmaya çalıştıkları düzen bu.
Fetö ve fetövari tarikatların erkek yurtlarında küçücük çocukları istismar etmesi oluşturmaya çalıştıkları bu düzenin gerçekleşmesinde ihtiyaç duydukları sapkın kesimi elde etmenin en büyük adımı. Üstelik bu masum çocuklar büyüdüklerinde yaşadıkları bu travmayla baş edemeyip kendi canına kıymaya kadar psikolojik felaketlere de sürüklenebiliyor. Bu tür travmalara maruz kalmış ya da medyanın algı politikasıyla eşcinselliğin özendirildiği oyunlara düşmüş çocuklar büyüyünce tövbe haşa Allah bizi böyle yarattı deyip suçu yaradanın üzerine atıp utanmadan sıyrılmaya çalışıyorlar birde. Biraz mantıklı düşündüğünüz taktirde çevrilen oyunları daha rahat görebilirsiniz.
Şimdi gelelim İstanbul sözleşmesinin asıl çıkarılış amacı olarak öne sürdükleri kadın cinayetlerine. 2011 yılında bu sözleşme imzalandığı günden bu güne kadın cinayetlerinde bariz bir artış söz konusudur. Bu rakamlar resmi kaynaklara da dayanarak belgelendirilmiştir. Yani İstanbul Sözleşmesi yaşatmıyor öldürüyor desek yanlış olmaz sanırım. Yaşatsaydı eğer 10 yıldır yürürlükte olan bu sözleşme sonucu kadın cinayetleri artmaz daha azalırdı. Aklı selim her insan cinayetlerin normalin üzerinde artış gösterdiğinin farkındadır. Türk örf ve adetlerine ters bir politika izlenerek toplumun aile yapısını ikinci plana atarak bilinçsizce uygulanmaya çalışılan söz konusu sözleşme maalesef ki bir felakete dönüşmüştür.
Erkek, kadın ya da çocuk fark etmeksizin yaşanılan psikolojik ve fiziksel istismar ve saldırılarda elbet ki insanlar zaten bu sözleşmeden önce de temel hak ve özgürlüklerine yasal yollarla sahip çıkabilir durumdadır. Sadece fiziksel saldırıya kadınlar ve çocuklar maruz kalmıyor. Evde yaşanan en ufak bir tartışmada polisin çağırılması çiftler arası samimiyetin azalmasına ve polis intikal ettiği için konu komşu, aile merakı nedeniyle çiftler arasında yaşanan olağan bir tartışmanın bile eşler konuyu unutmak istese de gündemde tutularak kurtulabilecek bir ailenin son bulmasına bile sebep olabiliyor. Ayrıca kadına şiddete elbet ki karşıyız ancak evde eşiyle sözlü tartışmadan hıncını alamayıp eşinin yüzünü gözünü parçalamaya çalışan kadına adamında kendini savunmak amaçlı yaptığı atağı sorgulayacak olursak bu erkeğe şiddete dönüşmez mi? Ayrıca bu tür yaşanan aile içi sorunlarda aile büyüklerinin ilk etapta araya girip eşleri dinleyerek yol göstermesi ve aileyi kurtarmaya çalışması başka bir deyişle mümkün mertebe aile mahremiyetinin korunmasına öncelik verilmesi uygun bir davranış olur. Bu tür aile içi oluşabilecek anlaşmazlıkları aile büyüklerinin araya girerek sonlandırabildiği ve mutlu mesut bir şekilde evliliğini sürdüren aileler oldukça çoğunluktadır. Eğer ki baş edilemez bir durum söz konusuysa polise başvurulması elbet ki benim fikrimce en uygun olandır. Pireye kızıp yorgan yakmak kolay olandır ve arada kalan çocuklara, evlenirken kurulan hayallere halledilebilecek ufak tartışmalar nedeniyle yazık olur. Sonrası belki de ömür boyu yaşanabilecek büyük bir pişmanlıktır.
Bahsettiğim durumun dışında kadına, erkeğe, çocuğa bilinçli olarak eziyet etmek amaçlı fiillerde bulunan, canavarca duygularla saldıran kişiler için elbette en ağır cezalar uygulanmalı ve bu tür cani insanların toplumumuzda barınamaması için her türlü hukuki ağır yaptırımlar uygulanmalıdır. Ailenin kutsallığı geleceğimiz için korunmalıdır. Sağlıklı ailelerde büyüyen çocukların da ilerde sağlıklı ve mutlu bir yuvaya sahip olduğu görülmektedir. Kadının da, erkeğinde, çocukların da onuruna dokunabilecek fiillere göz yummak insanlık ayıbıdır.
Yaşanılan kadın cinayetlerini özellikle medyanın Türk toplumunun örf ve adetlerine olan zaafını kullanarak, kadının yapmış olması olası hatalarını ölümünü haklı çıkarmaya çalışır bir sunumla gerçekleştirmesi medyanın büyük bir ayıbıdır ve izleyicileri cinayete teşvik edebilir nitelik bile taşıyabilir. Kadının ya da erkeğin onuruna dokunur bir olayın vuku bulması halinde kadın da erkek de yasal yollara başvurup pekala boşanabilme özgürlüğüne sahiptir. Kişilerin bilinçaltına oynanan oyunlar saymakla bitmiyor desek ayrıca yeridir. Medya bu tür oyunlara çanak tutar bir duruş sergileyerek işgüzar kişilerce günden güne daha zengin ve güçlü hale getirilmiştir.
Biz kadınlar, cin fikirli insanlarca üzerinde kelime oyunları oynayarak ülkemizin temeline dinamit misali atılmaya çalışılan kadın hakları kılıfına sokulmuş oyunlarınıza kanmıyoruz. Biz toplumumuzun en küçük yapı taşı, en saygın müessesesi olan ailenin korunması için söz konusu sözleşmenin baştan yazılmasını istiyoruz. Hatta ve hatta üzerinde kelime oyunları oynanmadan toplumsal cinsiyet ifadesinin kaldırılarak kadın, erkek eşitliği ifadesinin kullanılarak sözleşmenin daha kapsamlı hale gelmesini savunuyoruz. Ülkeyi çökertici amaç güden şahısların, sinsice oyunlarından vazgeçtikleri gerçekten kadın haklarının savunulduğu, gerçekten çocukların haklarının savunulduğu, gerçekten ülkenin refahını isteyen amaçlarla hazırlanmış bir sözleşme başımızın tacıdır. Sonuna kadar arkasında durmayı kendimize vazife bilir ve tüm toplumumuzu bu konuda aydınlatmayı boynumuzun borcu olarak görürüz.