Fetullah Gülen Cemaati namı değer "Hizmet Hareketi" ya da şimdiki adı ile "Paralel Örgüt"; Dinlerarası Diyalog yaparken, Diyanet İşleri'ne Dinlerarası Diyalog Masası kuran AKP, "Ya Allah, Bismillah" diyerek kendi elleri ile bu çalışma kapsamında kilise açan Recep Tayyip Erdoğan idi. Müslümanların Cenabı Allah'tan başka hiç kimseye yakıştıramadığı "Cenap" sıfatını Papaya yakıştıran Fethullah Gülen, Papa'ya emrinizdeyiz derken, O'na alkış tutan ve bu faaliyetlerin her alanda gerçekleşmesi için maddi-manevi Devlet kasasından destek olan AKP idi. Dinlerarası Diyalog faaliyetleri kapsamında 40 bin kilise açıldı, binlerce gencimizin imanını çaldılar ve hristiyanlaştırdılar. Yani Fethullah Gülen ile AKP ittifakı öncelikle imanımızı çalmaya kalktı ve Allah indinde tek din olan İslam'ı adeta Yahudi ve Hristiyanlıkla ile eşdeğer gibi göstererek, dinimizin yüceliğini elimizden almaya kalktılar, çalmaya kalktılar. Gülen, "Üç Büyük dinden ortak bir din çıkartmalıyız" diye fetvalar verirken, aynı ağızla üç büyük dinin varlığından bahseden Recep Tayyip Erdoğan idi, Abdullah Gül idi. İnancımızı, mukaddesatımızı, değer yargılarımızı çaldılar.
AKP İktidarı sonradan düzmece diye itiraf ettiği Ergenekon soruşturmasını açıp Paşalarımızı cezaevine atarken, Erdoğan'a gaz verip, Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) haberleri ile açtığı haberlerini ETÖ ile kapatan televizyonlar, Cemaatin televizyonları idi. Ergenekon, Ayışığı, Yakamoz vs. ardı arkası gelmeyen bir çok sözde operasyon ile; yüzlerce aydınımız ve PKK ile mücadelede en ön saflarda vuruşmuş bir çok komutanımızın itibarını çaldılar, özgürlüklerini çaldılar, ailelerinin, çocuklarının psikolojisini alt üst edip huzurlarını çaldılar. Askerimizin devlete olan güvenini çaldılar. AKP ve Cemaat bunları birlikte başardılar. Cemaatin savcısı olarak takdim edilen ve şimdilerde her ne hikmetse koca Türk Devleti'nin elinden kaçırdığı "Zekeriya Öz'ün yürüttüğü soruşturmanın Savcısıyım" diyen Recep Tayyip Erdoğan idi, güzel günler göreceğiz diyen de Abdullah Gül idi. Yani bizim hukuka olan inancımızı çalarken, Ordumuzun itibarını ve suçladıkları insanların hayatlarını çalarken de Cemaat ile AKP birlikte idiler.
Gülen Cemaati ya da Paralel Örgüt; Atatürk ile ilgili olumsuz bir takım uydurma lakırdıları fısıltı gazeteleri aracılığı ile yayıp, Haşa Atatürk'e Deccal diyebilecek kadar ileriye giderken de AKP kadroları; cemaatçi sözde yazar, çizer ve aydınları alkışlamakla meşgul idi. Aynı dönemde AKP iki ayyaş diyerek Atatürk ve İsmet Paşa'ya hakaret eden Erdoğan'ı alkışlamakla meşguldü. Sevr'in tahakkuku için elinden geleni yaptığını düşündüğüm Gülen ve cemaati alttan alta Lozan Barış Anlaşması ile ilgili asılsız yalanları milletin kulağına fıslarken, Lozan'da 100 Yıl madenlerin açılmayacağı yalanını söyleyen sözde tarihçi, tescilli meczup Kadir Mısırlıoğlu'na itibar gösterenler, Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan idi. Yani Atatürk ile bu milletin arasını açmak, Milletin içindeki Atatürk sevgisini çalmak isterken de AKP İle Cemaat el ele idi, birlikte idiler.
Paralel Örgüt ya da cemaatin; CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal ve bazı MHP Genel Başkan Yardımcıları başta olmak üzere, pek çok siyasetçinin ya da iş dünyasının etkin isminin, özel hayatına ilişkin görüntüler elde edip, AKit başta olmak üzere, sözde dinci bazı yayın organları vasıtası ile Türkiye'ye mal ettiği iddia edilirken ve yalanlanmazken, paralel örgütün bu hizmetinden en çok yararlanan AKP idi ve bu kasetleri diline dolayanlar, Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP kadroları idi. Yani Paralel örgüt ahlak anlayışımızı elimizden çalarken AKP ile kolkola idiler. Çünkü bizim dinimizde ve ahlak anlayışımızda düşman da olsa hiç kimsenin yatak odasına kamera yerleştirme olmadığı gibi, kamuyu ilgilendirmedikçe başkalarının özel kabahatlerini uluorta ortaya koymakta yoktu. Bu anlayışımızı çaldılar hiç birimiz farkında olmadan, ama çalarken birlikte idiler.
Rahip Sampdoria, Hrant Dink ve Danıştay cinayetleri gibi faili bulunsa da azmettiricilerinin ısrarla bulunamadığı cinayetlerin, arkasındaki gizem perdesinde cemaatin olduğu iddiaları kafaları karıştırırken cemaatin arkasında duranlar ve konu ile ilişkisi yoktur diyenler, dosyaları Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan alarak adeta soruşturmanın dondurulmasını sağlayanlar da AKP kadroları idi. Hrant Dink cinayetinde kullanılan isimlerden olan Yasin Hayal'in babası soruşturmayı yürüten savcıya "oğlumu devlet olduğunu iddia eden cemaatçi polisler kullandı" dediğini fakat savcının "sen bunu dillendirme, seni öldürürler" dediğini ve dosyaya bu ifadesini koymadığını basına açıkça deklare etmişti. İlginçtir o zaman Trabzon'da görev alan ve Hrant Dink soruşturmasına bir şekilde cemaati karıştırmayan aynı savcı, İzmir Özel Yetkili Savcısı iken, Uşak'ta telefon dinlemeleri gerçekleştirmişti. Ardından açtığı dava geçtiğimiz günlerde sonuçlanan ve Ali Erdoğan'ın hafif denilebilecek bir ceza aldığı ama Ülkü Ocakları Başkanı ve beraberindeki gençlerin ağır cezalara çarptırıldığı soruşturmanın Özel Yetkili Savcısı da aynı savcı idi. Danıştay cinayetini işlediği bilinen Alparslan Arslan'ın cinayet öncesi Nurcu bir şeyh ile bağlantıya geçtiği, önce Yeni Çağ Gazetesi'nde gündem edilmiş, daha sonra ne hikmetse bu konu örtbast edilmişti. Sonuç itibarı ile pek çok faili meçhul ya da karanlık olayın arkasında cemaat anılırken o cemaati koruyup, kollayan ya da güç verenler Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül başta olmak üzere, AKP kadroları idi. Yani gazetecilere, yargı mensuplarına gözdağı verildiği süreçte, iktidar partisi AKP idi ve cemaat ile kolkola idiler, bir olup cesaretimizi çaldılar.
AKP İktidarı, Kürt kökenli vatandaşlarımızın zerre miskalde fayda görmediği, ama PKK'nın güçlenerek çıktığı açılım sürecini başlattığı sırada, Bölücü başı bebek katili APO'yu İmralı'da muhatap alırken, OSLO'da güya Devlet adına görüşmeler gerçekleştirirken, açılım sürecinin en önemli destekçisi de bugünün Paralel Çete olarak anılan kadroları yani Gülencilerdi. Samanyolu TV ve Zaman Gazetesi başta olmak üzere, cemaate yakın yayın organlarının tamamı, açılım sürecini öve öve bitiremezdi. Açılım sürecinin sonuçlarını şimdi hem cemaat hem de AKP kadroları anlatmakta ve sürecin sonunda PKK'nın ciddi bir güç bulduğunu itiraf etmekteler. Sanki açılım sürecini yapan HDP (cemaat)-AKP ittifakı değilmiş gibi, sanki açılım sürecini bu millet istemiş gibi, durmadan süreci eleştirip duranlar yine AKP kadroları ve Gülenciler. Yani binlerce yıllık Kürt-Türk kardeşliğine gölge düşüren açılım sürecini AKP başlatırken de yaparken de, Gülen cemaati ile yanyana idiler, birlik içerisinde birliğimiz çalan projeye imza attılar.
Gülen Cemaati Devlet kadrolarını ele geçirirken, bizler bunun çok tehlikeli olduğunu dillendirdiğimizde, bizi din düşmanı ilan eden AKP'lilerdi. KPSS sorularını çalarak, gençlerimizin geleceğini Paralel Örgüt çalarken buna göz yuman, hatta alkış tutup savunanda yine Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP kadroları idi. Yani Cemaat sınav sorularını çalarken de AKP ile cemaat bir idi ve yanyana idi.
Gülen cemaatinin kadroları; belediyeler başta olmak üzere, Devlete ait pek çok kurumda yolsuzluklar yapma pahasına, kurumların yaptırdıkları işleri alırlarken ve cemaatçi iş adamlarını Devletin sırtında zengin ederken, onlara "işçi çalıştırıyorlar, hayırsever işadamlarıdır" deyip itibar eden, başta Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül olmak üzere AKP kadroları idi. Yani Devletimizin malını "Devletin malı deniz, yemeyen keriz" mantığı ile cemaat kadroları iç ederken de AKP ile Cemaat ya da paralelciler kolkola idi, elele idi.
Tıpkı 100 yıl önce; Said Nursi ile İskilipli Atıf'ın, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin İngilizle bir olup, Anadolu'yu işgale hazırlarken bir olduğu gibi, Atatürk'e ve silah arkadaşlarına "katli vaciptir" fetvasının altına imzayı birlikte attıkları gibi, okunmuş ekmek ve okunmuş şeker yedirdikleri halkı cennete gideceklerine birlikte ikna ettikleri gibi, bugün de Menzil'deki zat Gülen aleyhinde tek kelime etmemiştir. Hatta bizden sonra Fethullah Efendi gelir demiştir. Gülen'de yine Menzil'deki ya da İstanbuldaki Nakşi şeyhi aleyhinde tek beyanda bulunmamıştır ve her ne kadar ayrı gibi gözükseler de hep birliktedirler ve emin olun kavga ediyor gibi gözükseler de birliktedirler. Sakın oyuna gelmeyin.
Son günlerde Uşak'ta gerçekleştirilen sözde paralel operasyona bir de bu perspektiften bakın istedim. Gerçi Uşak halkı bu oyuna pek gelmemiş gibi görünüyor. Cemaat, Adliye önünde istediği şovu gerçekleştiremedi, yani sanıkların yakın akrabaları dışında hiç kimseyi Adliye önüne getiremedi. Cemaatin planına göre Uşak halkı AKP'nin mağdur ettiği bu sözde hayırsever işadamlarına destek olacaktı ve muhalefet partileri sahiplenecekti. Tabi ki bu sahiplenmenin önderliğini de plana göre cemaatçi milletvekili adayları Ali Erdoğan, Özkan Yalım, Durmuş Yılmaz ve Gökhan Özoğul gerçekleştirecekti. Evet, adaylar üzerlerine düşeni fazlası ile yaptılar. Adliye önüne geldiler, hatta yetinmeyip şov yaptılar, sanıkları nerede ise masum kahramanlar, yiğitler ilan ettiler ama yalnızdılar. Ne Gökhan Özoğul ya da Durmuş Yılmaz MHP'lileri, ne de Özkan Yalım ya da Ali Erdoğan CHP'lileri adliyeye önüne getirmeye muvaffak olamadı, yani operasyon halka mal edilemedi. Halk bu operasyonun doğruluğuna inanmadı. Nasıl inansın ki; cemaatin hangi yolsuzluğunu AKP kadrolarından ayırabilirsiniz ki? Madem bir operasyon var cemaatçi işadamlarına, neden Mustafa Kalem ve Hazim Sesli başta olmak üzere pek çok cemaatçi işadamının adının geçtiği Orman Yolsuzluğu bu dosyanın içinde yok? Niçin UTSO meselesi bu dosyaya dahil değil? UTSO kasasından Hazim Sesli'nin döneminde cemaate aktarılan paraların hesabı niçin sorulmuyor? Niçin cemaate gırtlağına kadar batmış eski Belediye Başkanı Ali Erdoğan dosyaya dahil edilmedi? Niçin özellikle 2009-2014 arası Belediye-Cemaat ilişkileri gündem edilmiyor dosyada? Örneğin; bu tarihler arasında kentin çöpünü toplama ve temizliğini gerçekleştirenler kimler? Kendilerine imtiyaz sağlandı mı? Ya da Belediye kasasından milletin su paralarından toplanan gelirler, cemaatin kasasına aktarıldı mı? Tabi ki yine paralel yapılanmanın en yoğun gerçekletirildiği, en önemli ayaklarından birisi olan Üniversite ve Milli Eğitim ayağı neden yok? Kaldı ki madem paralelcilerle Erdoğan arasında bir mücadele var, niçin Sait Çelik'i Rektör olarak atadı? Niçin Alim Tunç ve Mehmet Altay gibi tescilli cemaatçiler AKP'nin milletvekili adayı? Niçin AKP İl Başkanlığı görevi yine tescilli cemaatçi olan Servet Kuş'a verildi. Bir avuç cemaatçiye ülkeyi teslim eden iktidar ve muhalefet neyi amaçlıyor? Oyu 3 bin dahi olmayan bir cemaate 300 bin insanın geleceğini teslim etmeye çalışanlar neyi hedefliyorlar acaba? Soruların ardı arkası kesilmez. Tıpkı cemaat ile AKP'nin birlikte iken bizden çaldıklarının listesinin uzayıp gideceği gibi, ayrı gözükürken çalmak istedikleri ya da çalmayı planladıklarının da ardı arkası kesilmez aman dikkat diyor, bir sonraki yazımda görüşmek ümidi ile hepinizi Allah'a emanet ediyorum.
Hasan Ali Keskin 9 Yıl Önce
babam her zaman itin harharına girilmez oğlum bırak yesinler birbirlerini der. o hesap diyorsun yani nurullah bey, bizim bozkurltara sahip çıktığın için teşekkürler. inan hepsi de tertemiz insanlardır. aramıza giren ite güvenmekten başka hiç bir suç işlemedi. bizim aramıza giren it şimdi size sızma peşinde aman dikkat edin dalatır sizi de.bizim boz kurt yavrularını yaralattı.
ümran 9 Yıl Önce
onlar zenginlik ve lüks içinde yaşamayı sürdürür üç beş ay sonra çıkarlar aynı şekilde devam eder olan biz garibanlara olur. ama Allahtan azaldı bunların yalakaliği peşimde koşanlar.gariban vatandaşta uyanıyor heralde. sandığa gitmemeliyiz milletçe bunlar aklını başına alsın ve defolup gitsinler. bizden olanlara yer açılsın artık.
Güler 9 Yıl Önce
tekrar tekrar okudum doyamadım kalemine sağlık nurullah bey gerçekten bravo sizi kutluyorum.
.... 9 Yıl Önce
mehmet şeref varana'a çöp işleri,sadıkoğlu otomativden araç alımları. bu dosyaları savcılık incelerse çağdaş otomativden hatice hanım ve murat bey ile çiftçioğlu otomotivden seyfet kartufan beyde dinlenirse bazı konular açığa çıkar.ayrıca ali yıldırım yerine meclis üyesi olan mustafa gündüzde araştırılma ve soruşturması yapılsın derim.
Arif Gürel 9 Yıl Önce
nurullah abi çok doğru söylemişsin şimdi bunları bilirken ortada bir oyun varken kime güvenipte oy verelim en iyisi 1 kasımda sıcak yataktan çıkmamak oy kullanmamak