FETÖ'yü ne istediniz de vermedik diyecek kadar şımartan, IŞİD'e öfkeli unsurlar diyerek yüz veren hatta silah mühimmat desteği verdiği iddia edilen, PKK'yı açılım politikaları çerçevesinde yeniden palazlandırıp, şehirlerin sokaklarına yolların altına bomba yerleştirilmesine göz yumulduğunu yetkililerinin itiraf ettiği AKP son zamanlarda öyle milliyetçi söylemler dile getiriyor ki anlaşılır gibi değil. Tabi ki bu arada sözde Kürdistan bayrağı göndere çekmekten de geri durmuyorlar o ayrı bir konu. Konumuz bu değil aslında konumuz AKP'nin iktidarı vermemek için ülkeyi nasıl bir uçuruma sürüklediğinin resmini çekmek.
AKP'nin iktidarı elinden yitirdiğini ve artık ülke yönetiminde muktedir olmadığını, sadece gelişmelere ayak uydurmaya çalışan bir hükümettten ibaret olduğunu daha önce de defalarca gerekçeleri ile birlikte izah etmiştim. Hatırlarsanız o yazılarımda açılım süreci esnasında yapılan kanuni düzenlemeler ile operasyon için Valilik oluru alınması şartı gibi kolluk kuvvetlerimizin PKK ile mücadelede elini kolunu bağlayan bir takım yaptırım kararı alındığını ve bu yasal düzenlemelerin aksi bir kanuni düzenleme yapılma(ma)sına rağmen askerin Valilik oluru beklemeksizin operasyonlara girişmesinin ya da FETÖ VE IŞİD ile mücadelenin AKP kontrolünde değil devletimizin ilgili birimlerdeki yetkilileri elince sürdürülüyor olmasının, AKP'nin iktidarı elinden yitirdiğinin en bariz örnekleri olduğunu belirtmiştim.
İktidarı elinden büyük oranda yitiren AKP, çaresizlik içinde kıvranırken imdatlarına Bahçeli yetişti ve Başkanlık Sistemini Türkiye'nin gündemine taşıdı. Ancak gerek miting meydanlarının bomboş kalması, gerekse kamuoyu araştırmalarının verdiği netice; iktidarı sağlamlaştırmak ve yeniden tam olarak ele almak maksadıyla yapılan bu girişim bu kez bumerang gibi döndü, nişancıları vurdu diyebiliriz.
Yani AKP'nin artık halk nezdinde ciddi bir itibar ve iktidar kaybına uğradığı çok açık ortaya çıktı diyebiliriz. Tabii ki Türkiye'de yaşanan bu gelişmeleri yakından takip eden dünya ülkeleri de Erdoğan ve AKP'nin üzerini Türk Milletinin çizdiğini görünce, tavırlarını ona göre belirlemeye başladılar ve AKP'den sonra iktidara gelmesi muhtemel kadroya göre siyasetlerini şekillendirmeye başladılar. Tabii ki müktedir olamadığı ve halk desteğinin neredeyse tamamen yitirdiği halde, iktidarda kalma hususunda ısrar eden AKP, dünya ülkelerinin bu politik tavırları karşısında da ne yapacağını şaşırmış haldeler ve nasıl ki kendileri ile olmayanı iç siyasette hain ilan etme yoluna gidecek kadar hırçınlaşıyorlarsa, dış politikada da aynı hırçın tavırlarını sergilemekteler.
Son zamanlarda yaşanan gelişmeler açıkça ortaya koymaktadır ki AKP'nin artık ne Türkiye'de ne de dünya ülkeleri arasında itibarı kalmamıştır ve hiç kimse artık AKP'ye iktidarda kalıcı gözüyle bakmıyor. Rusya, Çin Endonezya, Malezya derken şimdi sırasıyla İngiltere, ABD, İsrail, Kanada ve son olarakta Almanya ve Fransa gibi ülkeler başta olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri açıkça AKP ile birlikte hareket etmeyeceklerini deklare eder nitelikte politik tutumlar sergilemekte. Yani artık Türk Milletinin rahatsızlığının ve uyandığının farkında olan dünya devletleri, Türk Milletinin uyanmasına bağlı olarak dünyadaki değişmesi muhtemel dengelere ayak uydurmanın derdine düştüler. Son zamanlarda gerek Suriye'de gerekse Irak'ta yaşananlar açıkça ortaya koymaktadır ki; BOP'tan ABD ve İsrail bile vazgeçti. Ancak AKP her nedense BOP'u uygulamaktan vazgeçmemekte ısrar edermiş gibi bir tutum içerisinde politikalar üretmekte...
Referandumdan ezici bir üstünlük ile HAYIR çıkacağına artık adı gibi emin olan AKP, şimdilerde toplumu kutuplaştırmaya, kamplaştırmaya yönelik söylemler ortaya koyarak kendilerinin marjinal taraftar sayısını artırmanın derdindeler. Referandum bahanesi ile "biz Kürdistan bayrağı ile Türk Bayrağını yan yana da diksek, hatta siyaha beyaz, beyaza siyahta desek hatta terör örgütleri ile ilişkimizi neredeyse açıkça ilan da etsek, bize evet diyecek marjinal taraftarımızın sayısını ortaya çıkartmış oluruz" diye düşündüklerini zannetmekteyim.
Düşünün, AKP'nin silah gönderdiği iddia edilen IŞİD ile mücadele ediliyor Suriye topraklarında ve ABD, Rusya, İran, Suriye anlaşmış Menbiç ve Rakka'yı Esad kontrolüne verme hususunda; Esad bu durumdan memnun ve razı ama AKP iktidarı PYD'yi bahane ederek bu anlaşmaya karşı çıkma hevesinde gibi bir tavır sergiliyor. PYD terör örgütüdür diyor AKP; biz de kendi hükümetimiz terör örgütüdür dedi diye öyle olduklarını düşünüyoruz.
Ancak hem ABD hem de Rusya PYD'nin kesinlikle bir terör örgütü olmadığını bilakis IŞİD'e karşı Esad'a bağlı birliklerle savaşan o bölge halkının oluşturduğu bir güç olduğunu dile getirmekte. Elbette ki ABD'ye de Rusya'ya da doğru söylüyor diyemeyebiliriz, yeterli bilgimiz olmadan; ancak bu açıklamalara; Suriye Devlet Başkanı Esad'ın da itirazı yoksa ki yok, o zaman doğru kabul etmek durumunda değil miyiz? Hem Esad'ın kendi ülkesindeki toprakların Esad yönetimine devredilecek olması bizi neden rahatsız ediyor ki? Kaldı ki AKP'de; ÖSO denilen ne idüğü belirsiz bir örgüt ile birlikte hareket ediyor ve her ne kadar AKP bunu kabul etmese de ÖSÖ için de terör örgütü yapılanması diyenler var. Hatta ülkemizdeki Rus Büyükelçi sükasti ve Reina Katliamı gibi saldırıların ardından, bu saldırıların arkasaında ÖSO'nun olabileceği yönünde iddialar da gündem edilmişti bazı çevrelerce.
Yani AKP'nin Suriye'de birlikte hareket edilmesini istediği ve hali hazırda birlikteliğini ilan ettiği ÖSÖ'nün de hangi niyette olduğuna emin değiliz. ABD ve Rusya madem aklın yolunda birleşip Menbiç Rakka adı neyse bölgedeki toprakları IŞİD denen cani terör örgütünden temizleyip Esad'a teslim etme yönünde karar almış ve uyguluyor üstelik Esad'ta bu durumdan memnun. O halde bizim bu karara destek olmamız gerekmiyor mu? Kaldı ki Türk Silahlı Kuvvetlerinden bir beklentisi de yok artık ne Esad'ın ne de Rusya'nın. O halde niçin birliklerimizi geri çekip daha fazla kayıp vermeden Suriye topraklarından çıkma yoluna gitmiyoruz acaba?
"Türkiye'de Türk devletinden aldığı maaşlar ve sosyal yardımlarla caddelerimizde, eğlence mekanlarımızda fink aran Suriyelileri de gönderelim madem, onlar da Esad'ın emrine girerek ülkeleri için savaşsın, tıpkı Menbiç'teki Suriyeli Kürtler gibi" diyeceğimiz yerde; biz dünyaya kafa tutar bir şekilde, adeta savaş tamtamcılığı yapıyoruz bana sorarsanız. Türk Ordusu AKP'nin değil Türk Milletinin menfaati için çatışır yada savaşır. Bu güne dek yapılan operasyonlara destek olduk ki yapılması gerekiyordu. Bizi de tehdit eden IŞİD belasından kurtulmanın başka yolu yoktu. Ancak artık son gelişmeler ortaya koymaktadır ki bu iş en azından şimdilik bizim için tehdit olmaktan çıkmıştır. O halde artık Askerimizin oradaki varlığı en azından dünya devletleri ile birlikte hareket edemediği takdirde anlamını yitirmiştir diyebilirim.
Hiç kimsenin ne mezhepsel ne de dinsel inancına asla müdahale etmediği gibi Müslüman başka inançlara mensup insanların da dinlerini yaşama hususunda serbestiyet verdiği gibi onların kendi dinlerinin gereğini yerine getirmeleri için onlara imkan ve olanak sunar. Elbette bu demek değildir ki; "Müslüman misyonerlik faaliyetlerine göz yumar ya da kendi inancıyla dalga geçen ya da kendi inancını küçük gören inanç sahiplerine tahammül eder."
Elbette ki kendi inancının ve kendisinin izzetini korurken karşısındaki inanç ve kültür sahiplerine ve de inançlarına da kendisine yapılmasını istemediği şeyleri yapmaz. Yani Müslüman insana insan olduğu için değer verir ve kendisi gibi inanmayanları kendisine asla düşman görmez. Bilakis O'nu bir zenginlik olarak görür. Müslüman bilir ki Allah murad etse dilese O insanlarında gönlüne hidayet ederdi ve müslüman olurlardı. Eğer Allah onlara hidayet etmemişse Müslüman bunda da bir hikmet olduğunu düşünür. Müslüman nefreti değil sevginin tarafında saf tutar, düşmanlığı değil dostluğu ayrılığı değil birliği tercih eder. Hele ki kendisine dostça uzanan bir el varsa bu elin kimin eli olduğuna bakmaksızın uzatandan daha samimi bir şekilde o eli sıkmayı bilir.
Dolayısıyla 21. Yüzyılda insanlığın ve medeniyetin bu kadar çağ atladığı bir dönemde asla etniksel yada mezhepsel bir savaş çıkartılamaz diye düşünmekteyim. Kaldı ki her zaman söylediğim gibi biz Sünniler olarak İmam Ali Efendimizin İmamet ve Hilafete Muaviye'den daha ehil ve layık olduğuna İmam Hüseyin Efendimizinde Yezit denen melundan daha ehil ve layık olduğuna gönülden iman ederiz. Belki Şialar kadar çok değildir içimizdeki Ali ismi, Fatıma ismi, Hasan yada Hüseyin ismi ama bizde asla çocuklarımıza Muaviye ismi vermeyiz Yezid ismi vermeyiz. Dolayısıyla Şialar ile ne inanç anlamında nede diğer dünya görüşleri anlamında keskin farklılıklarımız yoktur. Hatta Ali'yi sevmek Şialıksa ben de Şiayım diyen alimlerdir bizim Mezhep İmamı diye tanımladığımız "İmamı Azam" Ebu Hanefi gibi, İmam Şafi gibi.
Evvela şunu söyleyeyim Oy çalınması mümkün değil bu kez. Çünkü CHP bu konuda çok güzel bir çalışma yaptı ve hazırlıkları tamamladı bile. Öyle bir sistem kurdu ki CHP bütün sandıklarda ıslak imzalı tutanakları partiye getirecek bir kişi görevlendirildi tüm Türkiye'de ve bu ıslak imzalı tutanakların bütün Türkiye'de bir araya getirilmesinin ardından YSK'dan önce seçim sonuçlarını ilan etme şayet bir değişiklik olursa anında iki farklı veriyi kontrol ederek durumu düzelttirme şansını eline alacak. Ayrıca Kürt kökenli vatandaşlara federasyon vaad edip oy istemeleri de artık mümkün değil. Zira Doğu Anadolu'da bunların lafını edeni kahveden kovuyorlar şimdilerde.Bölge halkı son bir kaç yılda gördü bu türden hayaller kurduranların ülkeyi ne hale getirdiğini.
Adamlara petrol maaşı vaad edenler şimdilerde aklı olan göle kaçsın biz de bir şey yapamıyoruz artık deyip savuşturuyor vatandaşı. Yani durum Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde eskisine göre çok değişti. Zaten Hayır oyunun en fazla çıkacağı yerler olarak bu bölgeye bakıldığını biliyoruz. Göreceksiniz ne savaş çıkartarak yada başka bir yöntemle bu referandumu erteleyemeyecekler ve göreceksiniz çok çok ezici bir çoğunluk ile Türk Milleti köleleşmeye, savaşa, tek adama hayır diyecek.
Cumhuriyete Demokrasiye özgürlüğe ve barışa Evet diyecek. Tam Bağımsızlığa evet diyecek. Bize düşen hiç kimseyi kırmadan hiç kimseyi yaftalamadan AKP'nin oluşturduğu kirli gündeme bulaşmadan, AKP'li ya da Saadetliler de dahil Atatürk'le ve Cumhuriyetle problemi olmayan herkesi kucaklayarak Evet diyene bile hain ya da terörist değil kardeş nazarıyla bakarak, Hayır diyene Hain diyene terörist diyene aynaya bakıyor olmayasın deyip gülüp geçerek bulaşmadan bir şölen ve şenlik havası içerisinde tanıdığımız tanımadığımız herkese ülkemizin değerlerini bize yüzyıllarca bakabilecek zenginlikteki kaynaklarımızı, tarihsel ve kültürel zenginliklerimizi hatırlatalım, özgürlüğün, kendi göbeğini kendi kesmenin getireceği saadeti hatırlatalım ve bütün dünya basınını; "Türk Milleti bağımsızlığına, özgürlüğüne, demokrasiye ve Cumhuriyetine işte böyle sahip çıktı" manşeti atmaya mecbur etmektir.
Bütün dünyaya Türk'ün özgüvenini cesaretini ve barışa verdiği değer ve önemi haykırmaktır diyorum. Hayır diyelim Hayırlar fetholunsun şerler defolsun vesselam...
sen sanırım o tahmini kendi evinde yaptığın gözleme göre yaptın. zira dediğin kadar eveti karamanda bile göremezsiniz artık. hayır türkiye'de 100'de 80 çıkar göreceksiniz.