Gazi Mustafa Kemal Paşa; tertemiz Ehlibeyt soyundan gelen Türk tasavvuf dünyasının erbab ve de önderlerinin nazarında çok özel ve önemli bir yere sahip, büyük bir Mücahit ve ayrıca büyük bir mütefekkir ve mutasavvıftır. Tasavvufçuların Züht hayatı olarak adlandırdıkları ne idi sahi? Züht (takva) Dünyaya gereğinden fazla rağbet göstermeyip Allah'ın koyduğu ölçülere riayet ederek yaşamak değil miydi? Oysa züht halini yaşamayı tavsiye edenlerin kendi yaşamlarına bakılırsa zühtün ne olduğunu anlamamız mümkün değil. Çünkü züht halini yaşamayı tavsiye edenlerin çoğu şatafat düşkünü lüks içinde yaşayan ve dünya malına adeta tapan ve dünyalık elde etme hususunda haram helal dahil hiç bir ölçü tanımayan insanlar. Atatürk insanlığın put edindiği şeyleri tek tek yere çarpmıştır ve yere çarptığı en önemli put ise padişahlık putu olmuştur. Padişahlık put mudur? Derseniz madem put değildi bu meret neden padişahlar padişah olabilmek için kardeşlerini öldürdüler evlatlarına kıydılar. Neden Padişah olma davası uğruna kan akıttılar yıllarca. Put nedir sahi? Put tapınılan kendisine ibadet edilen ancak hakikatte ilah olmayan nesne yada objedir. Hakikatte İlah olmadığı halde ilah edinilen her şey puttur. İnsanlığın medeniyetin bilimin koyduğu ölçü yada kuralları ters yüz edercesine uğruna mücadele verdiğiniz şey PUT değilse nedir? Padişah olabilmek uğruna aynı inancı paylaşan aynı ülkenin insanı aynı ırktan insanlar ile sırf kardeşini yada başka birini padişah görmek istedi diye verilen savaşa cihat adı koyan sizce de o makamı put edinmiş olmaz mı?
Padişahlık put olsa ne yapacaktınız? O Puta nasıl ibadet edip sadakatınızı ne yaparak ispat edecektiniz. Kardeşini evladını padişahlığa kurban kesenler padişahlığa tapmış olmuyorsa yaptıklarının anlamı ne? Düşünsenize Yavuz Selim'in; uğruna babasını öldürdüğü kardeşlerini evlatlarını katlettiği padişahlığı Atatürk benimsememiş, başka bir deyişle olmaya gücü yettiği halde padişah olmak istememiş. Hangisi daha hırslı sizce? Padişah olmak için her haltı yiyen ne vicdani ne insani ölçü yada kural bırakmayan Onlarca padişah ve şehzade varken tarihte. Yine etrafında kendisindeki kudret olsa padişah olmak canı isteyecek ve bu uğruda çok canlar yakmaya hazır ruh halinde bir sürü insan varken o Demokrasiyi seçmiş ve doğal olarak halkı O'nu baş tacı etmiş Cumhurbaşkanı seçilmiş. Atatürk olmak demek aslında nefsini, ihtiraslarını, ve bir çok süfli arzunu Allah için yenmek demektir. "Atatürk" olduktan sonra Cumhurbaşkanı olmana gerek yokki aslında. Çünkü o makama ulaşan kişiyi yüceltebilecek başka bir makam olamaz insanlar arasında. Atatürk olabildin ise büyük planlar yapmaya ve uygulamaya kadir olmuşsun demektir. Çünkü Atatürk olabilmişsen insanların sevgi ve saygısını hak etmekle kalmayıp insanlara fazilet ve üstünlüğünü de kabul ettirmiş birisi haline gelmişsindir. O zaman işte; diler Padişah olursun, diler kral, Milletin seni olmak istediğin makama eriştirir. Atatürk ise milletin gönlünde padişah ve kral olarak kalıp Demokrasiyi getirmeyi seçmiştir. Kendisini Millet iradesine teslim etmiş ve Millet iradesi ile O'nu Cumhurbaşkanlığı makamına taşımıştır. Atatürk olmuşsanız yani O iç güzelliğe ve o kemalata ulaşmış insanlığın doruk noktasına erişmiş iseniz, iş Allah'ın yardımı ile Millete mal olmaya kalmıştır. Yapmanız gereken millete tam anlamıyla mal olduktan sonra iradenizi milli iradeye teslim etmektir. Atatürk biliyordu ki en büyük makam Milletin gönlündeki tahttı ve oda o tahta kuruldu. Bakınız ölümünden yıllar sonra bile tahtını bırakın almayı yada O'nu Milletin gönlünde kurduğu tahttan indirmeyi, tahtı sallayabilen bile çıkmamış. Atatürk biliyordu ki aslolan kulluktu ve o hatasıyla sevabıyla kul olduğu bilinciyle kulluğunu icra ederek Hak adına halka hizmet etmeyi seçti. Çünkü O hem bir hafız hem de çok iyi din eğitimi almış gerçek bir Alim olarak ve Mücahit Müslüman olarak biliyordu ki; Hakkın rızası, kendi Halkın başta olmak üzere bütün insanlığa hizmette idi, Hakkın rızası Adaletin temininde ve dünyanın güzelleştirilip geliştirilmesinde idi, Hakkın rızası Muasır Medeniyet seviyesi için mücadele etmekte idi.
Atatürk'ün kırdığı en önemli PUT Padişahlık Putu idi ama başka putlarda vardı Atatürk'ün kırıp attığı, bir çok insanın putlaştırdığı malı mülkü o edinmeye bile gerek duymadı. Kendine ait olmayan mülkleri mamur etti, kendine ait olmayan mülklerde tasarrufta bulunup yararlı hale getirdi güzelleştirdi. Ama asla mal mülk edinmedi. Öldüğünde ise üzerine kayıtlı nerede ise hiç bir mülk yoktu. Oysa dilese Ülkenin büyük bölümünü kendi üzerine tapulayabilecek kuvvete sahipti. Atatürk'ün kırdığı en az padişahlık kadar büyük bir diğer put ise Halifelik putu idi. Yüzlerce yıldır bir çok dini yada siyasi liderin başını döndüren halifelik Atatürk'ün asla başını döndürmedi. İstese idi buz gibi halife idi belki de, ama kendi olmadığı gibi getirip Türkiye Büyük Millet Meclisinin ukdesine teslim etti Halifeliği... Ben halifeyim diyen gelsin millet meclisini ikna etsin ve meclisten alsın bu hakkı. Yani halife olduğuna önce Milleti inandırsın demokratik şartlarda yarışarak demek istemişti aslında. Halife dediğin kendi milletinin tamamını bile arkasına almamışsa nasıl olacakta bütün İslam Alemini arkasına alacak. Atatürk bir çok padişah yada benzeri Devlet yöneticisinin adeta put edinip taptığı uğruna koca koca savaşlar verip binlerce insan katlettiği HALİFELİK Makamına dönüp bakmadı bile çünkü O öyle büyük bir Allah Adamı idi ki haddini de bilirdi. Kendisinin halifelik vasıflarına yakın vasıflar taşımakla birlikte halife olmadığının da farkında idi ki Halifelik bizim inancımıza göre İmamı Mehdi Efendimiz (as)'in hakkıdır sadece o geldiğinde önce Türk Milletini ikna edip Milletvekili seçilir sonra Türkiye Büyük Millet Meclisini ikna edip Halife ünvanını alır. Kimbilir belki de kimseye söylemeden halifeliğini yapar gider.
Atatürk'ün kırdığı en önemli putlardan birisi de Muaviye eleştirilemez putu idi. Bildiğiniz üzere yüzyıllardır Sahabe ayağına söz söyletmemişler bunca zulmüne ve ihanetine rağmen Muaviye'ye ve gün gelmiş Nakşibendiler, haşa Hazret hatta Vahiy Katibi bile demiş adeta put edinmiş. Ebu Süfyan gibi; tescilli Ehlibeyt düşmanının yine tescilli Ehlibeyt düşmanı oğlu olan Muaviye'nin bu düşmanlığını oğlu Zalim Yezid sürdürmüş ve malesef Kerbela mezalimi ile zirveye taşımıştı Ehlibeyt düşmanlığını. Muaviye'ye, başta Ebu Hanefi ve Şafii olmak üzere pek çok İslam Alimi ağır eleştiriler getirmiştir. Ancak Emevilerin amansız baskısı ve politik mücadeleleri bu eleştirileri İslam Aleminin gündeminden gizlemeyi bir biçimde başarmış ve sırf Muaviye'yi kutsamak için Peygambermizin döneminde yaşayan bütün Münafık karakterlileri sahabe kabul etmiş ayrıca Sahabeliği de haddinden fazla yüceltmiş böylece eleştirilerin önüne geçme imkanı oluşturmuştur. Mezhep İmamlarının yaşadığı dönemden Kurtuluş Harbi dönemine varıncaya değin Muaviye ve Emevi zihniyetine açıkça yüklenmiş belki de ilk Devlet Adamı olması hasebiyle bu putu da yıkmış oldu Atatürk. İşte Atatürk'ün bu saltanat dolayısıyla da Emevi karşıtlığı kendisini Saltanat aşıklarının dinsizlikle suçlamasına sebep olmuştur ki Merhum Atatürk aslında bunu da ön görüyordu. Ancak Milletin gönlünde yer eden sevgisine ve bilime güveniyordu. Çünkü O'nun planına göre Millet Elmalılı Hamdi Yazır'a yazdırdığı tefsir ve kendi cebinden para harcayarak oluşmasını sağladığı Hadis ve Sünnetlerin anlatıldığı kitaplar sayesinde Millet aydınlanacak ve bu cahillerin getirdiği noktadan da ibret almayı başaran Türk Milleti uyanacak dinin bir siyasi yada sosyal istismar aracı olarak kullanılmasının da böylece önüne geçecekti. Ancak anlaşılan oki Millet okumayı terkedip gördüğü her sarık sarmış cübbe giymiş sakallıyı hoca zannedip Onları dinlemeyi tercih edince fitne bu günkü boyuta ulaşmıştı.
Başka putlarda yıktı Gazi Paşa; bu arada Şeyh kılığına girmiş şarlatan büyücüler vardı mesela millete kendini adeta put edindiren kendi hezeyanlarını dini bilgi gibi öğreten. Hepsinin de bütün hokkabazlıklarını yendi gerçek din alimlerinden de yardım alarak. İnsanlar farkında olmasa da pek çok insan aslında sahtekarın tekini şeyh adını vererek put edinmişti. Şeyhi ne derse onu hak kabul eder hale gelmiş ve kendi iradesini tamamen şeyhinin iradesine teslim etmeyi seçmişti. Oysa Gazi Mustafa Kemal Atatürk iradesini hiç bir kişi yada mihraka değil doğrudan millete teslim etmeyi seçip Millet iradesine ram olmayı kader olarak seçmişti. Çünkü Allah'ın muradını milletin muradından anlamaya çalışırdı. Bir konuda bilim tartışmasız olarak ortaya koymadı ise görüşünü ve sen görüşünden emin olamadı isen sor insanlara bil ki çoğunluğun görüşü doğrudur ve çoğunluğun görüşünü seçen Allaha hesap vermekte zorlanmaz. Çünkü çıkan netice yada karar yanlışsa bile suçu Milletin üzerine atabilir. Atatürk Millet iradesinin ne anlama geldiğini hepimizden iyi bildiği için Demokrasiyi getirme yolunu seçti ki bunun en doğrusu olduğunu bu günkü siyaset bilimcileri ve sosyal bilimciler de kabul ediyor. Peki ya şimdiki liderler hele hele Atatürk'ün eleştirilmesine seyirci kalmakla kalmayıp avucunu ovuşturanlar, Onların ne demokrasi umurlarında nede Halkın yada Hakkın muradı. Onların ne Adalet umurunda ne de dünyanın gelişmesi yada Türk Milletinin muasır medeniyet seviyesine erişmesi. Onlar TEK ADAM Sistemi getirmek için ne mümkünse yapıyorlar. Onlar kendi iş ve icraatlerini yanlışta olsa alkışlayacak demokrasiden insan haklarından bihaber cahil kitleler yaratmak için gayret sarfediyorlar.
Konuya Puttan girdim çünkü Atatürk'ü haşa PUT gibi gösterenler Atatürk'ün put kırıcı olduğunu öğrensin de böyle ağır hakaretler etmesin. Atatürk'e Put diyenlerin şeyhinin sarığına tutunup tevbe eden ve Allahın şeyhin hatırına bütün günahlarını affedeceğini zanneden cahillerden oluşması da aslında her şeyi ortaya koyar nitelikte. Atatürk'e put diyenlerin Nakşibendi türbeleri önünde okunmuş ekmek veya şeker yedikten sonra çaput bağlayarak şeyh hürmetine araba ev isteyenlerden oluşması, art niyeti izaha gerek bırakıyor mu sizce? Sizce de bunu söyleyenlerin art niyet taşıdığı belli değil mi? Atatürk'e PUT diyenlerin kafalarındaki ve gönüllerindeki kibir ve hased putundan kurtulsunlar görecekler ki ortada put mut kalmamış çünkü putların hepsini Gazi Mustafa Kemal Atatürk kırmış.
kalemine yüreğine sağlık sayın çuhadar tebrik ederim seni