Az aklı olan herkes kabul edecektir ki; Türk Milleti olarak birliği, Muaviye ile değil Hazreti Ali ile, Yezit ile değil Hazreti Hüseyin ile Yavuz Sultan Selim'le değil Alparslanla, Vahdettin'le değil Atatürk'le sağlayabiliriz. Yavuz Selim ismi bizi birbirimize göturen köprü değil bilakis bizi birbirimizden ayıran köprü olabilir. Bizi bir eden beraber eden en önemli unsur ortak inancımızdır, bizi bir eden Ehli Beyt e duyduğumuz ortak muhabbettir. Alevimiz de Sünnimiz de Ehli Beyt sevgisi üzerinde birleşmiştir yüzyıllarca ve yüzyıllarca Ehli Byet mayası ile kardeşçe yaşayabilmişizdir. Bizi bir eden tarihi bağlarımız ve akrabalıklarımızdır. Bu yüzden birbirimize sık sık kız alıp vermiş birbirimizin akrabası olmuşuzdur. Dostluklar kurmuşuzdur Kürtlerden seçtiğimiz civanmertlerle, birbirimizin memleketini korumak için, iç ve dış düşmanlardan yer değişerek birbirimizin vatanına, toprağına, ırzına, namusuna bekçilik etmişizdir. Batıdaki pek çok şehirde asayişimizi Kürt kardeşlerimize teslim etmişiz, Kürtlerin memleketine de kendi coğrafyamızdaki memleketlerimizden asker göndermiş, polis göndermişizdir. Ne orada görev yapan polislerimiz Alevinin, Kürdün üzerinde yetkisinin üzerinde bir zulüm uygulamıştır ne de Kürt ya da Alevi kökenli askerden veya polisten bizim bir zarar gördüğümüz vakıa değildir, belki bir kaç istisna dışında.
Yavuz Sultan Selim'in adı bilindiği gibi aslında 1. Selim'dir. Peki Yavuz ismi nerden ilave edilmiştir? Yavuz ismini 1. Selim'e bizzat halk takmıştır, o dönemki tebaasının verdiği isimdir. Peki neden Yavuz koymuş halk Selimin adını? Selim Alevi kardeşlerimizi katletmiş, bizim beş bin yıllık tertemiz tarih sayfalarımıza kara leke sürmekle kalmamış, Anadolu coğrafyasına fitne tohumları saçılmasına vesile olmuştur. Kabul etsekte etmesekte tarihi hakikattir ki; Yavuz Selim, dönemin Abbasioğullarından birisini Mısır'dan alıp gelerek haşa Halifelik taslamaya kalkınca olan olmuş ve Türk Milleti ve Anadolu Coğrafyası o dönem zifiri karanlıkları yaşamakla kalmamış, yüzlerce yıl unutulmayacak acılara tanıklık etmiştir Yavuz sayesinde. Kendi kardeşlerini oğullarını katletmesiyle de tanınan Yavuz Selim'in babasının ölümünde bile parmağının olabileceği iddiaları hala konuşulmaktadır. Yavuz Selim de dahil atalarımızın hiç birisi ile bir problemimiz yok ve iyisiyle kötüsüyle onlar bizim ecdadımızdır. Durduk yerde gündem edip kötülüklerini dökmeye de lüzum görmüyorum. Lakin inadına edercesine, yaraları kaşırcasına köprülere isminin verilmesine de seyirci kalamayız. Tarihi hakikatleri hatırlatmak zorunda kalırız işte böyle. Türk Milliyetçiliğin en önemli fikir adamlarından olan, Atatürk'ün "fikirlerimin babasıdır" diyerek övgüde bulunduğu Ziya Gökalp'i hapse tıktıran Abdülhamit'te değil, oğlu Şehzade Mustafa'yı öldürten Kanuni'de değil, Atatürk te birleseceğiz elbette.
Osmanlı Padişahlarının Nakşibendi Şeyhlerinin fetvalarına ve yönlendirmelerine dayanarak işledikleri hataları ve günahları saymakla bitiremeyiz. Bence çok lüzum da yok. İyisiyle kötüsüyle, eğrisiyle doğrusuyla tarihimize mal olmuş kimselerdir ve biz bu alanı mümkün olduğunca tarihçilere terkedelim istiyorum aslında. Neyse buradan son günlerde Erdoğan'ın "Milletim beni affetsin" temennisine ilişkin de bir kaç kelam ederek yazımı bağlamak istiyorum. Aslında daha önce; "Yanlış yaparken sana alkış tutanlar, doğruya dönmek istediğinde ilk karşına çıkanlar olur!" başlıklı makalemde sultanların ya da yöneticilerin adı neyse nasıl çok önceden keşfedilerek etrafının sarmal gibi sarılarak yanlış yönlendirilmek suretiyle bilmeden ihanet projelerini tatbik ettirildiğini izah etmiştim. Ama şunu ilave etmem gerekebilir; Kişi elbette hata yapabilir, hatayı ikrar da, özür dileyip Milletten af istemekte kabul etmeliyim ki erdemliliktir ve büyüklüktür. Lakin af talep eden bu talebinin gereğini de layıkıyla ortaya koymalıdır diye düşünmekteyim. Tam bu noktada bir anekdot paylaşımı ile yazımı sonlandırayım.
Atatürk’e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Ata’ya bildirdiler.
Atatürk'ün yoluna giren yöneticiler işte bu anlayışı esas alırlar kendilerine ve kendileriyle de Milletleriyle de barışık olurlar. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan milletim beni affetsin derken ve ayrıca Milletime açtığım davalardan vazgeçtim derken samimi değilmiş sanıyorum. Belki haberi olmamıştır ama edindiğim bilgiye göre kendisinin halka açtığı davaların hiç birisi düşmemiş ve yerli yersiz bir çok insan Cumhurbaşkanı'na hakaretten yargılanmakta. Ayrıca yetmezmiş gibi o günden bu yana da pek çok dava açıldığını üzlüerek öğrenmiş bulunmaktayım ki; hepsinin üzerine Gazeteci Hüsnü Mahalli'nin başına gelenler bana göre tuz biber ekti ve Milletin samimiyete olan inancını ciddi oranda kırmışa benziyor. Birlik istiyorum diyen birisiyim şahsen ve her fırsatta birlik için elimden geleni yaptığım ve samimiyetim yazılarımı ya da ropörtajlarımı takip eden herkesin malumudur. Uşak halkı nasıl ki samimi Ak Partilisi, MHP'lisi, CHP'lisi ile bizim samimiyetimize emin oldu ve güvenilir bilgi kaynağı olarak bizi gördü ise, emin olun samimi olanı Türk Milleti feraseti ile muhakkak farkeder ve samimiyetinden emin olduğu nedameti mutlaka dikkate alır. Ama samimi bulmadığı sürece ne sevgi sözcüklerine ne de nedamete kulak vermez. Elbette ki birlikten yanayız hepimiz ama aklın yolu bir değil mi? Birliğin adresi ve yolu belli değil mi?
nasılmı anlıyoruz önce sayın yazarın eğitimi nedir onu bir öğrenebilirmiyiz üniversitede bu konu ile alakalı hangi bölümü bitirmiş bu konuda tezmi yazmış sürekli alevilik sünnilik ile ilgili yazılar kaleme alıyor bölük pörçük olduğunu da bopdan girip yavuz dan çıkmasına konuyuda ehlibeyte bağlamasından ankıyoruz