Kurumsal yapısı itibarı ile adı ister siyasi parti olsun ister cemaat ister vakıf isterse de dernek fark etmez Türk'lüğün ve Cumhuriyetin düşmanı gibi davranan her yapıya vaktinde reaksiyon gösterilmeli ve Devletçe gereği yapılmalı tabii ki hukuk çerçevesinde. Hukuk çerçevesinde kalarak bu yapılarla baş etmek mümkün mü? Demeyin lütfen hukukun üstesinden gelemeyeceği hiç bir güç ya da yapı yoktur. Yeter ki kimse kendisini hukukun üzerinde görmesin ve hukuk çerçevesinden taşılarak yapılan her iş görünüşte gerekli ve doğru gibi de olsa orta vade de muhakkak yeni sıkıntılara sebep olur. Hukuku doğru anlamak ve doğru uygulamak insan vicdanına mümkün olduğunca iş bırakmayacak şekilde gerekli kanuni düzenlemeleri yapmak yanı sıra da hükmedicileri doğru yetiştirip vicdan ölçeğinde hareket edeceklerine emin olmak yeterlidir kanaatimce. İnsanı kazanmak kesinlikle sistemi kurmaktan da kanunları yapıp uygulamaya koymaktan da daha önemli tabii ki. Devlet adına kendisi ve millet yararına kazanılmış özgür insanları yetkilendirsek meseleyi çözeriz. Ama iradesini başka bir iradeye ipotek etmiş insanlara hüküm ve yetki verildiği sürece sistemin mükemmelliğinin de çok bir önemi olmuyor açıkçası. İnsanlık tarihi incelendiğinde ortaya çıkacaktır ki insan kazanıldığında işler tıkır tıkır işliyor sistem eksikse tamamlanır kusurluysa kusuru giderilir ama insan vicdanlı ve adil değilse ve işin ehli değilse yapacak hiç bir şey kalmıyor.
Bu yüzden Devletimiz insanı kazanmaya kamil insan modelini var etmeye endeksli çalışmalı ve her işini ehil hale getirdiğine emin olduğu, sadakati Devletine ve milletine olan her şartta hakka riayet eden insanlara teslim etmeli. Adı öğretmen de olsa doktor ya da hakim savcı da olsa liyakat ehliyet ve hakkaniyet ölçüsünde yetkilendirilmeli ve görevlendirilmeli. İradesine hakim olamayıp kolay ve hızlı çevre ve güç elde edip kariyer peşinde koşanlarla Devlet asla yol yürüyemez ve yürümeye kalkarsa da ancak yerinde sayar. FETÖ Tehlikesine bizler dikkat çekerken ve Fetullah Gülen'e hain demenin bedelini Devletin ve siyasetin içine çöreklenmiş fetöcülerin haksız hışmına uğrayarak öderken cemaate yakın gözüküp veya içine girip malı götürenler 15 Temmuz sonrası da işine baktı ve olan yine bizim gibi samimi insanlara oldu.
Elbette ki pişman değiliz ve bize göre biz Atatürk'ü sevmenin ve izinde gitmekte ısrar etmenin bedelini ödedik ödüyoruz yine öderiz. Yeter ki Atatürk'ün huzuruna gittiğimiz de yani huzuru mahşer de yüzümüz yerde kalmasın ve göğsümüzü gere gere Atamızın huzuruna çıkabileceğimiz bir ömür sürmüş olalım. Ömür netice de bolluk içinde geçse de nihayeti var yokluk içinde geçse de. Adam gibi yaşayalım da yükselmeyiverelim nasıl olsa ahirette Allah vaad ettiği gibi doğruları yüceltir eğrileri helak eder. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığında sınır tanımayıp haddi aşanları, kendini nasıl tanımladığının da bir önemi olmaksızın biz düşman belledik. Her kim ki Cumhuriyete hasım oldu bize de hasım oldu her kim ki Milli ve manevi değerlerimize hasım oldu bize de hasım oldu. Oysa biz ne Devleti temsil ediyorduk ne de Devletten bir beklentimiz yada menfaatimiz vardı. Ya Devletten maaş alanlar veya bivesile Devlete borçlu olanlar veya Devletin en yüksek makamlarında olmanın keyfini sürenler neden Devlet düşmanlarını hasım bellemedi? Bize paye olarak Atatürk denince akla gelen Devletçi insanlar olarak tanınmak yetti tabii ki ama Devlet düşmanları ile koyun koyuna omuz omuza iş tutanlar kendini hangi paye ile avutabilecekler merak ediyorum ve merak ediyorum mahşer yerinde Devleti kuranların huzuruna hangi yüzle çıkacaklar? Yıllar var konuşuluyor sistem değişikliği veya Anayasa ve ben yıllar var söylüyorum bunlar boşa konuşuyor asla Cumhuriyeti tasviye etme hayalleri gerçek olamaz. Bu gün de Anıtkabire her gün akın eden kalabalıklar ortaya koymaktadır ki bu milletin kalbindeki Atatürk sevgisini asla çıkartamazlar ve bu millet Atatürk'e olan sadakatinden asla taviz vermez ve nihayet Atatürk'ün de bizzat buyurduğu gibi Cumhuriyet asla yıkılamaz ve ilelebet payidar kalır.