Uşak'ta; iki aydan fazla telefon dinlemesi yapılmasının hukuken yasak olmasına rağmen, aylar hatta yıllarca telefon dinlemeleri gerçekleştirmek sureti ile kayda değer bir şikayet olmamasına rağmen, İzmir'den Uşak'taki Ülkücülerin faaliyetlerine ilişkin aldığı bir takım duyumlara dayalı olarak, dosya oluşturan ve yasal olmayan yollarla elde edildiği iddia edilen deliller başta olmak üzere, hazırladığı dosyaya ilişkin sanıkların avukatlarınca pek çok suçlamaya duruşmalar sırasında maruz bırakılan eski İzmir Özel Yetkili Savcısı Fatih Genç ismini, öncelikle biraz tanıyalım istedim. Zira İzmir Özel Yetkili Savcısı olamadan önce de son derece ilginç davalara bakan ve Paralel Çete ile ya da Gülen Cemaati'nin Devletin içine sızan elemanları ile bağlantıları olduğu yönünde iddialar ile geçmişte gündeme gelen ve Uşaklı Ülkücülerin ceza aldığı bahse konu dosyada; kamuoyunda başta Ali Erdoğan olmak üzere cemaate yakın isimleri özellikle kollarken, (Onlara ait suç içerebilecek tape kayıtlarını, ülkücülere ait masumiyetlerini ortaya koyabilecek konuşmaları dosya içeriğine dahil etmemek gibi) Ülkücülerle ilgili abartılı yöntemler uygulayarak, çok ceza istemek için adeta elinden geleni yapmakla suçlanan Fatih Genç ismi aslında Uşak kamuoyunun pekte yabancı olmadığı bir isim. Dilerseniz önce kendisinin, sizlerle paylaşmam gerektiğini ya da bilmenizi gerektiğini düşündüğüm yönleri ile bahsedeyim.
Her neyse konumuz Hrant Dink ya da yine Trabzon'da işlenen Rahip Sampdoria cinayetleri değil elbette. Ben davaya bakan Savcılarımıza, aflarına sığınarak şunları söylemek istiyorum: Amacım asla mahkeme kararını tartışmaya açmak değildir. Devlet terbiyesini az ya da çok bilirim ve bu yazdıklarımın aslında yanlış olduğunun farkındayım. Amacım mahkemenin kararını, milletin gözünde itibarsızlaştırmak ya da kamu görevlilerini asılsız suçlarla itham etmek asla değildir. Yukarıda yazdıklarımın ve bundan sonraki yazacaklarımın son yılllarda kafası iyice karışmış, adalete güveni nerede ise kalmamış bir Millet adına, en azından Uşak halkı adına kaleme alınmış sözler olarak kabul edilsin lütfen. Milletçe derin bir gaflet uykusundan yeni uyanıyor gibiyiz ve nahoş hareketlerimiz hoş karşılanmalı, doğruyu gerçeği bulmak için harcanan çabalar olarak değerlendirilmeli bu yazdıklarımız.
Etrafta her gün onlarca yolsuzluk haberini es geçen savcılarımız, deveyi hamudu ile götürenleri görmezden gelen savcılar, bizim ülkücülerin çay bahçesi ihalesi sırasındaki, bazı acemiliklerine, heveskarlıkları sebebi ile gençliğin verdiği tecrübesizliğin verdiği cesarette eklenince, yaptıkları hataları işledikleri bazı ferdi suçları, birleştirip Uşak'a böyle fatura etmeniz bizlere ağır geldi doğrusu. Mahkemenin verdiği kararı tartışmaya açmak elbetteki akıllıca değil ve yanlış. Ama biz son yıllarda hakimlerin müebbet verdiği kişilerin kahramanca salınıverildiğini gördük. Kendilerine kumpaslar kurulduğu için hiç suçsuz yere yıllarca yatanları gördük. Devletin polisine, askerine kurşun sıktıktan sonra yurt dışına kaçıp, sonra kahraman edasıyla çadır mahkemelerde pişman değilim dediği halde pişmanlıktan yararlanan PKK'lıları gördük. KPSS sorularını çalıp, milletin imkanlarını devletin imkanlarını serip, paralel devlet kurmakla suçlandığı halde eli kolunu sallayarak gezenleri gördük. Milyon dolarla anılan yolsuzluk dosyaları yerine, himmet bağış paralarını sordukları hırsızları, adliye kapısında kahraman gördük. Gerçek hukuk adamlarının başında her daim azgın bir sırtlan gördük. Bu gördüklerimiz bize gösterdi ki; Türkiye'de bütün Devlet mekanizmalarını mahveden AKP, adaleti de bir grup hayalperest cemaatçinin aklına uyarak (kendi ifadeleri ile kandırılarak) adalete muhtaç hale getirdi. Hal böyle olunca ve suçlamalar özellikle cezayı artıran çete (organize suç örgütü) suçlamasını gerektirecek suçlamalar, sanıkların müdafiilerinin ifadeleri ile zorlama bazı delillere dayandırılınca, aynı dava da Kentsel Dönüşüm ihalesine yolsuzluk yaptığı iddia edilenler ya da bu yolsuzluğu tezgahladığı gerekçesi ile ismi anılanlar, dosya kapsamı dışına çıkartılınca, bütün bu yolsuzlukların gerçekleştiği Belediyenin Başkanı olan Ali Erdoğan, 5 ay gibi bir ceza ile tabiri caizse yırtınca, yolsuzluk olabileceği endişesine sevk eden konuşmaları gerçekleştiren ve olayı tetikleyenler için bir ceza istenmeyince, insanın aklına hepsi de geliyor.
Ali Erdoğan'ın çetenin lideri olarak adı geçen merhum Vedat Dolgun ile üstelik suç içeren konuşmaları da aynı tarihte yaptığını söyleyen tanıklar var, Sayın Savcım. Örneğin Vedat Dolgun'a Ali Erdoğan'ın telefonda bazı ihaleleri bizzat söz verdiğini ifade eden arkadaşlarım var ve Vedat Dolgun'un telefonunu siz o tarihte de dinlemektesiniz. Nasıl oluyor da Aysun Erdoğan ve Ali Erdoğan'ın sanıklarla tek bir görüşmesi dosya kapsamına dahil edilmiyor? Nasıl oluyor da, ihale açmadan gerçekleştirilen bir yıkım işinde, yetkiyi devreden Belediye Başkanı, yetkisini devretmiş olduğu için ceza almayabiliyor? Düşünün ki Belediye Başkanı'nın yetkisini devrettiği ve kentsel dönüşüm yıkım işini ihalesiz veren kişi, usulsüz işlem yaparak yolsuzluğa sebebiyet vermek ve kanunu çiğnemekten ceza alıyorken, bu işlemin yapılacağını bilerek yetkiyi devreden Belediye Başkanı, sadece görevi ihmal ya da kötüye kullanmaktan yargılanabiliyor? Düşünün ki, bir çok ihalede usulsüzlük ya da yolsuzluk gerçekleştirildiği iddia ediliyor, nasıl oluyor da bu yolsuzluklar Belediye Başkanı'nın hiç haberi olmadan gerçekleştirilebiliyor? Adı Kentsel Dönüşüm yıkım işini almak isteyenlere, üstelik Başkanlık katında arabuluculuk ettiği iddiası ile gündem edilen kişi nasıl oluyor da dosya kapsamının dışına çıkartılıp, kendisine ceza istenmeyebiliyor? Yine bilgisine başvurduğum bazı sanıkların ifadelerine göre, kendi ses kayıtlarına ilişkin tape kayıtllarının tamamı sanıklarca istenmesine rağmen, mahkemenin huzuruna niçin getirilmiyor? Ali Erdoğan, Mustafa Gündüz ya da Ömer Oktay Akarca gibi başka isimleri korumak maksadı ile sanıkların Başkan ve yardımcısı konumundaki bu isimlerle yaptığı görüşmeleri dosyadan gizlemiş olabilir mi, tape kayıtlarını kayda geçen polisleriniz? Ya da siz böyle olmasını istemiş olabilir misiniz?
Kusura bakmayın ama biz öyle düzmece davalar gören bir millet olarak, bu hususlarda çekincelerimizi belirtmek zorundayız . Ortada bir iddianame var, iddianamedeki bazı deliller, yasa dışı yollarla ya da zorlama ile elde edilmiş ya da üretilmiş şeklinde ciddi suçlamalar var. Üstelik bu iddianameyi üstüne elzem edinip hazırlayan savcı "Trabzon'daki Hrant Dink davasında da cemaati kayırdı" diye anılınca, yani cemaatçi gibi davranmakla suçlanan bir savcı olup, burada da cemaatçi isimler sanki biraz kollanınca, birde zamanlaması bakımından Uşak Ülkü Ocakları'na cemaatin operasyon yapma isteği ile eş zamanlı operasyon olunca... Ali Erdoğan; ihaleye fesat karıştırmak, kamuyu zarara uğratmak gibi suçlarla yargılanır diye beklerken, yalnızca görevi kötüye kullanmak ya da görevi ihmalden yargılanıp sadece 5 ay ceza alınca, ihaleye fesat karışıyor, başkan görevi sadece ihmal etmiş oluyor. Ama ihaleye fesat işinin içinde olmuyor. Nasıl çıkartılıyorsa artık. Ben bu konuyu detayları ile somut bilgiler ışığında ayrıca bir yazımda ele alacağım.
Ülkücülük demek vatan sevmek demektir. Bu çocuklar da üstlendikleri misyon gereği vatanı sevmek işi ile meşgul olmuşlardır. Milletin her ferdi vatanı sever, ama vatanı biraz abartılı sevenlere her zaman milletler de ihtiyaç duyulmuştur ve her millet kendi içinde vatanını abartılı seven kişilerin oluşturduğu kuruluşları yaşatır. Bizde bu iş için Ülkü Ocakları'nı yaşatırız milletçe. Kimi Milletler ırkçı kurumları yaşatırlar, kimisi faşist kurumları, ama biz Türklüğü ve Türkçülük ülküsünü yaşatsınlar diye Ülkücü dediğimiz bu gençlerin oluşturduğu Ülkü Ocakları'nı yaşatmayı yeğlemiş bir milletiz. Aynı görüşleri paylaşmasakta gerçek ülkücülere her zaman saygı göstermiş ve ocağın yaşaması için maddi katkılar sunmuşuzdur her birerimiz.
zulüm ile abâd olanın ahri berbat olur..serkan arıcanı bu hale getiren mhp nin parti şovalyeleridir. bu ülkücü gençleri harcayan herkim olursa olsun Allah belasını vere..