Şahit olduğunuz üzere Narin cinayeti anne babaları büyük endişeye sokarken 7 den 70 e bütün vicdan sahibi Türk halkını derinden etkiledi. Bu olay maalesef ilk değil eğer gerekli tedbirleri alınmazsa sonda olmayacak. Yaşanan olaydan sonra gözler Türkiye'de kaybolan çocuk sayılarının istatiksel verilerine çevrildi. Başka medya unsurları tarafından da araştırılıp haber yapılan ülkemizdeki kayıp çocuk sayılarına dair istatiksel verilerin 2016 yılından bu yana açıklanmadığı ortaya çıktı. Bu gizliliğin en büyük sebebinin de ülkemizdeki kayıp çocuk sayılarının devasa rakamları bulması olduğu düşünülüyor. 2022 yılında konuyu gündemine alan İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, “Çocukları biz kaybediyoruz. 2016’dan beri TÜİK verileri açıklamıyor” demişti. TÜİK verilerine göre 9 yılda kaybolan çocuk sayısı 104 bin 531. Hesapladığımızda yıllık ortalama 10 bin, günde ise 32 çocuk kayboluyor. Yaptığı açıklamada CHP’li Gürsel Tekin, “Çocuklar kaybolmuyor, biz kaybediyoruz” diyerek, “Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, başına ne geldiğini bilememesidir. 2016 yılından beri TÜİK verileri açıklamayı bıraktı. Ülkemiz adına bundan daha büyük felaket olabilir mi?” sözlerini kullanmıştı. Tekin, “TÜİK verilerine göre, yalnızca 2008-2016 yılları arasında 16 ülkenin nüfusundan fazla çocuk kaybolmuş. 2016- 2021 yılları arasında kaç çocuk kayboldu, bu çocukların kaçı bulunabildi? Bu ülkeyi yönetenler çocuklarımızın canını koruyamayacak, şiddete, suça maruz kalan çocuklarımızın yanında olamayacaksa ne işe yarıyor?” ifadelerini de kullanmıştı.
Narin'in kayboluşundan sonra sık sık gündemde yer tutan ülkemizdeki kayıp cocuk istatistiklerinin gizlenme konusu ve yapılan haberler geçen hafta DMM'yi harekete geçirmişti. Ancak yapılan açıklama sadece kafaları karıştırmakla kaldı. Geçtiğimiz salı Cumhurbaşkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi "Türkiye'de resmi rakamlara göre yılda 10 binden fazla çocuk kayboluyor '' iddialarının doğru olmadığını açıklayan bir bildiri yayınladı.
Ancak açıklamada daha vahim bir durumu gayri ihtiyari gözler önüne serdi. DMM açıklamasında,"İddia edilenin aksine Türkiye İstatik Kurumu (TÜİK) veya başka bir devlet kurumu tarafından, 'kayıp çocuk sayısı' ile ilgili şu ana kadar herhangi bir istatistik yayınlanmamıştır. TÜİK'in açıkladığı veriler, güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk istatistikleri kapsamında, hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan çocukların istatistiksel verilerini içermektedir" demekteydi. Açıklamayı ben mi yanlış anladım acaba diyerek bir kaç kez daha doğru anlamak icin okudum. Ancak açıklamadan anlaşılanı özetlersek 'kaybolup bulunan çocuklar yalnız resmi istatistiksel verilerde yer alıyor, kaybolup fakat bulunamayan çocukların sayısını istatistiksel verilerle duyurmuyoruz' demiş olmuyor mu şimdi bu kurum bu açıklamadan siz ne anlıyorsunuz?
Üstelik göz göre göre felakete dönüştürülen 6 Şubat depremi gibi bir hadisenin yaşandığı ve kayıp çocuk sayısının görülmemiş boyutlara ulaştığı bir dönemde bu ne vurdum duymazlık? Hatırlarsınız 2023 Mayıs ayında 5 yaşındaki bir Türk çocuğu Hollanda'nın güneyindeki Maastricht kentinde yalnız başına bulunmuştu. Çocuğun depremzede olduğunu söylemesi üzerine, Kahramanmaraş depremi sonrası çocuk hakları konusunda çalışma başlatan Afet-Çocuk Sivil Koordinasyon Ekibi, olayla ilgili olarak insan kaçakçılığından endişe edildiğini belirtmişti. Deprem zamanı kimsesiz kalan cocukların devlet kurumuymuş gibi menzile yerleştirildiği günleri de gördük ülkecek maalesef. Ülkemizde devasa boyutlara ulaşan rakamlar göz önüne alındığında kayıp çocukların gayri ihtiyari değilde organize bir şekilde kaçırılıp kaçırılmadığı patrikhanelere sinagoglara götürüp beyinlerini yıkayıp bize düşman bir ordu kurulup kurulmadığı bile insanın aklına geliyor.
Gectigimiz aylarda İyi partili Turhan Çömez "Tarikat Batağında 'İstismar' Skandalı başlığıyla canlı yayında Tele1'in konuğu olmuştu hatırlarsınız. 6 yaşında bir kız cocuğunun evlendirilip istismar edilişi tartışılırken konu iyice derinleşmiş ve Turhan Çömez bu olayların arkasında olan hukuka ve adli mercilere müdahale edebilen devlet sistemini ayaklar altına alan örgütlü bir yapıdan da bahsetmişti. Ardından Milletvekili olduğu 2006'lı yıllarda İstanbul Bahçelievler Cocuk Yuvasından aldığı bir ihbarı canlı yayında anlatmaya başladı. İhbarı yapan çocuk yuvasının müdür muaviniydi. İhbarı üzerine buluştuğu Turhan Çömez'i müdür muavini gece saat 9'da yurda götürmüş orada yaşanan korkunç olaylar zincirini birde çocukların ağzından duymasını sağlamıştı. Yurttaki çocuklar ve o gece nöbetçi olanlarla konuşan Turhan Çömez kendisi de şahit olarak o gece 33 tane kız çocuğunun yurtta olmadığını tespit ettiğini belirtti. Ayrıca Çömez'in iddiasına göre oradaki bulunan çocuklar ''arkadaşlarımızı bazı yapılar gelip buradan alıyorlar, İstanbuldaki bazı gece kulüplerine götürüyorlar, bazen gece geliyorlar bazende gelmiyorlar'' deyip geceleri yurtta uyuşturucu da kullanıldığını ekleyerek açıklamışlardı. Turhan Çömez bu iddiaları kanıtladığını ve bir dosya hazırlayıp Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumundan Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçuya gittiğini belirtti. İddiaya göre Çömez Çubukçuya bazı yapılanmaların 13, 14 yaşındaki çocuklarımızı kimi vakıflar adı altında nasıl istismara maruz bırakıldığını tespit ettiğini belirterek elindeki dosyaları sunmuştu. Hatta hamile kalan çocuklarımızın farklı isimlerle farklı hastanelerde doğumunun gerçekleştirilip doğan çocuklarında farklı yurtlara yerleştirildiğini kanıtlarla şikayette bulunmak amacıyla bakana anlattığını beyan etmişti. Ancak Çubukçu'nun "biliyorum olayları farkındayım" diye karşılık verdiğini ve "ne olur olayları deşifre etme söz veriyorum bu olayların üzerine gideceğim" dedikten sonra ertesi gün Turhan Çömez'i yurda alan müdür muavinini görevden uzaklaştırmıştı. Turhan Çömez iddialara göre ertesi gün bütün olanları basın duyurusuyla kamuoyuna açıkladığını belirtmişti. Çubukçunun elinde olan basın gücüyle haberleri yalanladığını da canlı yayında anlattı. Ardından bu belgeleri Hürriyet Gazetesine gönderdiğini, bir kaç gün sonra da Çömez kendisini Tayip Erdoğanın korumasının aradığını ve o dönem başbakan olan Erdoğanın kendisiyle konuşup "gece yarısı çocuk esirgeme kurumunda ne işin var" diyerek hesap sorduğunu dile getirdi. Şimdi asıl sorumuza gelecek olursak kısa bir süre sonra paylaşımdan kaldırılan TÜİK’in 2017 verilerine göre, kayıp 11 bin 563 çocuğun 4 bin 121 ini 15-17 yaş arası kız çocukları oluşturuyor, ayrıca veriler incelendiğinde 2017 de kaybolan çocukların %30'nun uyuşturucu kullandığı edinilen bilgiler arasında. Peki bu kaybolan 15-17 yaş arası kız çocukların kaçı yetimhanedeki çocuklardan oluşuyor? Turhan Çömezin iddiaları doğruysa ardını arkasını arayıp soracak kimi kimsesi olmayan bu yavrularımızın hesabı soruldu mu? Peki bahsi geçilen istismarlar devam ediyor mu ve bu istismarlar sadece Bahçelievler Cocuk Yuvasında mı yaşanıyor? Çömezin açıklamalarında yer verdiği gibi devlet kurumları içine sızdırılmış birçok bunlara benzer olayları örtpas etmek veya yasal kılıfa uydurmak amaçlı faaliyet gösteren organize oluşumların tespiti için çalışmalar yapılıyor mu?
Geçtiğimiz ocak ayında New Yorkta Sinagogun altında birbirine bağlı gizli tüneller polis baskınıyla ortaya çıkarılmış tünellerde bulunan kanlı yataklar ve bebek pusetleri sosyal medyada insan ticareti ve pedofili iddialarıyla infial yaratmıştı. Sinagogun altına ne amaçla böyle bir kaçak yapılanmanın yapıldığı ayrıca merak konusu olarak akıllarda kaldı? Kaçak tünellerde yaşanan vahşetin boyutu bilinmiyor.
Organ kaçakçılığı, çocuk ticareti, pedofili ve çocuk pornosu gibi ve benzeri insanlık dışı ticaret kolları anne babaların korkulu rüyası durumunda. Elbette buna göz yuman ve adeta yol verircesine davranan yetkililere duyulan nefret dünyada her geçen gün artıyor. Ülkemizde kayıp çocukların anne babaları acaba seslerini kamuoyuna duyurabiliyormudur diye bir ara düşündüm. Fakat milletvekilinin bile basın açıklamasına rağmen ülkeye zamanında duyuramadığı yetimhane skandalını düşününce bu soruyu sormaktan vazgeçtim. Çömezin iddiaları ve yaşanan olaylar silsilesi medya kurumlarının bir çoğunun yalnızca birilerinin görmemizi istediği kadarını bizlere gösterdiğini ve organize olarak insanların haber alma özgürlüğünü ihlal ettiğini ortaya koyar nitelikte.
Yazımı bir diğer merak ettiğim konu olan onbinlerce pandemi sürecinde işe alınan ceza kesme memuru gibi zamanında çalıştırdığınız bekçiler şimdi nerde? Neden mahallelerin, sokakların, köylerin güvenliğinde görevlendirilmiyorlar? diyeyerek sorup sonlandırıyorum.
(Önümüzdeki günlerde kayıp çocuklar ve çocuk istismarıyla ilgili dönemin ses getiren ancak üstü kapatılan olaylarını içeren yeni yazım yayında olacak)