Kemal Kılıçdaroğlu büyük ümitlerle ve parti içerisindeki geniş bir ittifak ile CHP'nin genel başkanlığına seçilen isim. Ama aynı zaman da gerek referandum sürecinde gerekse genel seçimler sürecin de başarısızlığın görünmeyen ya da pek gösterilmeyen aktörü.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin bugün yapılan kurultayındaki konuşmasını izledim konuşmada tespit ettiğim ve olumsuz olarak nitelendirdiğim bazı sözlerin üzerine bu yazıyı yazma kararı verdim.
Önce biraz tarihi seyir ile beraber Kılıçdaroğlu'nun basit gibi görünen ancak, CHP açısından ciddi kayıplara yol açtığını düşündüğüm hatalara bir göz atalım.
Yerel seçimlerde daha seçim kampanyalarına başlamadan ülkenin gündemine bu şekilde gelmişti. CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu tabi zaten Ankara üzerinde hesap yapan ancak son anda İstanbul adayı olan dolayısı ile hazırlıksız yakalanan Kılıçdaroğlu daha sonra İstanbul'un bir çok semtini hiç bilmediği iddialarını yanıtlamakla geçirdi seçim çalışmalarını ve tabii netice ortada seçimleri Ak Parti kazandı ve Sayın Kadir Topbaş belediye başkanı oldu.
Seçimlerden sonra bir kez gündeme gelen Kılıçdaroğlu, Altan Öymen'in Mecliste yaptığı konuşmanın Dersim ile ilgili kısımlarını eleştirmişti. Yine birilerinin yönlendirmesi ile yaptığını düşündüğüm bu konuşmadan çok geçmeden çarkederek yeniden gündeme gelmişti. Daha sonra müthiş bir zamanlama ile yani Baykal'ın CHP'yi dinsiz gösterme gayretlerini bertaraf etme planları ve dindar kesimleri de kucaklayan politikalar izlemeye başladığı daha Atatürkçü ve ulusal bir çizgiye partiyi getirdiği bir zeminde kaset skandalı ortaya çıktı.
Baykal'ın kasetinin patlamasının hemen ardından medyada bir Kılıçdaroğlu rüzgarı estirildi ve yapılan kongrede Kılıçdaroğlu CHP'ye Genel Başkan oldu. Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan sıfatı ile yaşadığı ilk seçim imtihanı referandum oldu. Referandumda Türkiye'yi karış karış gezen Kılıçdaroğlu Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaptığı bir konuşmada genel afdan bahsedince kıyamet koptu ve tabiri caizse Evet'çilerin ekmeğine yağ sürülmüş oldu. Ulusalcı politikaların terkedildiği gerekçesi ile Hayır denilen referandumda böyle bir konuşma yapılması gerçekten talihsizlikti.
Ardından da İstanbul'da daha önce ikamet ediyor olarak gösterildiği ancak boş duran evin kiraya verilmesi üzerine Kılıçdaroğlu'nun Referandumda oy kullanamayacağı gündeme geldi. Yine etrafından bazılarının olur mu efendim siz Vekilsiniz her yerde oy kullanabilirsiniz nevinden sözlerine kurban olan Kılıçdaroğlu oy kullanamayarak bir çok kesimin alay konusu oldu.
Yine genel seçimlerde de Sayın Kılıçdaroğlu'nun art arda işlediği bir sürü gaf seçim süreci boyunca alay konusu edildi. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk vurgusunun seçim kampanyaları boyunca özellikle yapılmadığı, ulusal politikalardan ziyade liberal söylemler ile halktan oy istendiği bizzat CHP'liler tarafından dillendirilmiş ve tepkiler ortaya çıkmıştı ve seçimlerden Ak Parti güçlenerek çıktı. Seçimlerin tartışmasız galibi Ak Parti olmuştu.
Yine geçtiğimiz günlerde MİT ile ilgili bir açıklama yaptığı sırada önüne konulan bir notu hiç sorgulamaksızın okuyan Kılıçdaroğlu bana göre liderlikten ne kadar uzak olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. İnsan demez mi evladım bu yazı da neyin nesi, benim yaptığım konuşma ile Çiller'in göz altına alınmasının ilgisi ne? (Kaldı ki notta da Çiller'den bahis yoktu.) Kılıçdaroğlu ise hiç sorgulamadan pratik zekasını kullanma maharetini gösteremeden önündeki notu kendi okuduğu şekilde okudu ve olan oldu yine alay konusu idi.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun tüzük kurultayında yaptığı konuşmayı izledim ve bir kez daha gördüm ki Kılıçdaroğlu bu partinin başında iken Ak Parti daha çok uzun yıllar iktidarda kalır daha çok seçim kazanır. Konuşmasının en ilgimi çeken bölümünde gazetecilere seslenen Kılıçdaroğlu, gazete çalışanlarına sendikal hak vereceğini söylüyor. Allah aşkına hiç olacak işmi? Sanki gazeteciler sendikal hakları olmadığı için mi güçlüden yana duruş sergiliyorlar? Acaba gazeteciler sendikalı olsa daha mı bağımsız olacak bağımsız köşe yazıları ya da haberlerin çıkması gazete çalışanlarına mı yoksa patronlara mı bağlı? Konuşmasında eleştirebileceğim o kadar çok yön var ki şimdi onları da yazsam yazı çok uzayacak bu nedenle burada yazımı kesiyorum. Türkiye'nin manşetle gelen, yetme akıllı, medya şişirmesi Genel Başkanlara değil gerçekten donanım ve birikim sahibi, kitleleri sürükleyebilecek nitelikte karizmatik liderlere ve kadrolara ihtiyacı var...
Bu partinin lideri değişse ne olacak zihniyetleri aynı oldukça geçin bunları kardeşim esat beyi tebrik ediyorum güzel bir yazı ile komikliklerini dile getirmiş.