1907 yılında Lord Baden-Powel Of Gilwell isimli bir İngiliz general, izciliğin teşkilatlanmasını sağlamıştır. İlk izci kampı 24 kişi ile Brownsea adasında kurulmuştur. Daha sonra izcilik kampı bütün dünyada hızla yayılmıştır. Ülkemizde ise izciliğin ilk uygulamaları Galatasaray lisesi beden eğitimi öğretmenleri Ahmet ve Abdurrahman Robenson kardeşler, Manastır Öğretmen okulu müdürü Ethem Nejat Bey ve İttihat mektebi müdürü Nafi Atıf Kansu tarafından yapılmıştır. Her yıl 15-22 Şubat tarihlerinde kutlanan izcilik haftasını bir izci olarak kutlamak ayrıca vatandaşlara izciliğin çocuklar üzerindeki eğitimi açısından ne denli mühim bir teşkilat olduğuna dair açıklamalarda bulunmak gayesiyle siz değerli Uşak Haber Merkezi takipçilerine bu yazımı sunmak istedim.
Kendim bizzat içinde bulunduğum ve şahit olduğum izcilik kampları; din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin, hiçbir siyasi amaç gütmeyen ve tamamen çocuklara ve gençlere vatan, millet ve Atatürk sevgisi aşılanan bir eğitim yeri. Vatan, millet ve Atatürk sevgisinin yanı sıra, yemeklerde ve kamp ateşinin etrafında edilen dualarla maneviyata da önem veren bu teşkilatlanmanın temel gayesi; doğada kendi kendine yetebilmeyi, paylaşımı ve birlik içinde hareket etmeyi öğretmek ve çocukların ruhsal ve fiziksel gücünün tekamülünü sağlamak. Elde bulunan minimum araçlarla maksimum iş yapmak ve bu sayede hayal gücü becerisini geliştirmek, derli toplu ve düzenli birer ferdi meydana getiren İzcilik Federasyonu belki de geleceğin emanet edileceği çocukların bulunması gereken en önemli basamak. Nitekim izcilik, kamp ateşi etrafında toplanıp yapılan etkinliklerle kişinin yeteneğini ortaya koyup sanatsal çalışmalara imza atmasına ve özgüven endekslemeye de olanak sağlıyor bir bakıma. Günümüzde sosyal hayattan, eğitimden ve gelişimden kısacası her şeyden mahrum bırakılan çocuklarımızın küçük yaşlarda zihinsel, ruhsal ve sosyal yönden eğitimine tam anlamıyla katkıda bulunan izcilik kamplarına güvenilirlik sağlanmalı ve her çocuk bu serüvene yavru kurt olarak başlayıp vatana ve millete faydalı birer genç olabilmeli. Eğitim sisteminin ve aile faktörünün eksikliği ile yeteneklerini ve kendini keşfedememiş, özgüveni düşük bir çok çocuğun ve gencin izciliğe yönlendirilmesiyle nasıl büyük bir yol kat ettiğine ve olumlu yönde büyük değişimlerine çoğu kez şahit oldum.
Bu coğrafyada göçebe yaşam tarzı olan Yörük kültürü de zaten izcilik ile benzerlik göstermektedir. Yüzyıllar boyu süregelmiş olan bu kültür Türklüğün özü ve en saf halidir. Öyleyse izcilik; bir Türk evladının kendi kültürünü ve benliğini en kapsamlı şekilde öğrenebileceği ve yaşayabileceği bir olgudur zira tüm bu tezahürler Yörük kültüründe de yaşanmaktadır. Türk toplumu engel tanımaz ve Yörük kültüründen anlaşılacağı üzere dağ, bayır, orman, kuraklık, yağmur, çamur demeden yürür ve hayatta kalır. Devrilmez, devrilse de küllerinden yeniden doğar. O halde ne duruyoruz, yürüyelim arkadaşlar! Vatana ve millete yararı dokunacak nice gençlerin harmanlandığı bu olgunun ülkemizde daha çok yaygınlaşması ve desteklenmesini umuyorum ve izciliğe gönül vermiş tüm Türk milletinin İzcilik haftasını en içten dileklerimle kutluyorum.