Dindar Atatürk'ü Nakşibendiler niçin ısrarla dinsizlikle suçladı? Amaçlanan neydi?
Hz. Ali'nin (r.a) hilafetini kabul etmek istemeyen Muaviye ailesi; Peygamberden miras kalan ve Hz. Osman'ın şehadetine kadar korunan ne kadar değeri varsa İslam aleminin tamamının tepesine adeta çökmüştü. Hz. Ali'den asla istediği makamı alamayacağını anlayan toplumun bazı önemsediği isimlere valilikler, bakanlıklar tahsis etmiş olan Muaviye yine Hz. Ali'nin asla haksız yere dokundurmayacağı bilinen devlet malını ya da başka bir deyişle beytül malı, çıkar gruplarının emrine sermişti. Ayrıca insanların cehaletinden yararlanan Ebu Süfyan ve Muaviye ailesi, Hz. Peygamberin kurup Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın döneminde korunan, biriktirilen devletin bütün zenginliğini kendisinin propagandasını yapan kimselerin emrine sunarak kitleleri etkileri altına almayı başarabilmişlerdi. Hz. Ali'den taviz koparamayan herkes Muaviye'ye gitmiş ve istediği tavizi fazlasıyla kopartmıştı. Öyle ki Hz. Ali'nin dinen asla cevaz verilemez dediği pek çok davranışa Muaviye ve taraftarları cevaz vermişti.
Düşünün Hz. Ali Allah'ın koyduğu dinin kurallarını asla çiğneyemiyor ya da çiğnetemiyor ama Muaviye bunu kolaylıkla sağlayabiliyor. Maslahat diye bir yalan uyduran Muaviye ailesi işi öyle bir noktaya getirmişti ki; Cuma namazlarında hutbelerde açık açık peygamberin ailesine lanet ediliyor hakaret edilebiliyordu. Ayrıca Muaviye Hristiyan ve Yahudiler ile dilediğince ilişki geliştirebiliyor, İslamın diğer sözde dinlerin tümünü batıl hale getirdiği gerçeğini görmezden geliverebiliyordu. (Tıpkı Nakşibendilerin Atatürk'e türlü iftiralar ettiği gibi) Tabi ki bu durum da başka dine mensup kavimlerin ya da ülkelerin de işine geliyor olması dolayısı ile Muaviye civarda yaşayan İslam dışı dinlere mensup kişilerden de destek ve taraftar edinebiliyordu. Sizce bu anlattığım tablodan çıkan sonuca göre Muaviye ve ailesinin derdi din diyebilir miyiz? Asla! Peki o halde düşmanları yurdumuzdan söküp atmak için mücadele verdiği esnada Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya iftira eden katli vaciptir fetvalarının altına imza koyan Nakşibendi şeyhleri ve türevlerinin derdi din olabilir mi? Vatanı olmayanın dini olabilir mi? Vatanınız düşman işgalinde ise Cuma namazı kılmanızı dahi Allah men etmedi mi? Nitekim Denizli Müftüsü bir Cuma hutbesinde size Cuma haram çünkü siz esir bir milletsiniz önce özgürlük ve bağımsızlığınızı elde edin sonra camiye Cuma namazı için gelin diyerek cemaati Mustafa Kemal'in safına katılmaya ikna etmemiş miydi? Demekki ne Muaviye ve ailesinin ne de Atatürk'le uğraşan Nakşibendilerin din gibi bir derdi yokmuş.
Ama size şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, namaza, oruca vs ibadetlere Muaviye taraftarları Ali taraftarlarından daha düşkünmüş gibi bir görüntü veriyorlardı. Yani halk baktığında Hz. Ali taraftarlarından daha dindar gibi görebiliyordu Muaviye taraftarlarını. O kadar ki Sıffin savaşı sırasında Muaviye taraftarları yenileceklerini anlayınca, Muaviye'nin akıl hocaları Amr İbni As ile hayatı boyunca hristiyan yaşamış ve hristiyanlığını asla gizlememiş ve hristiyan olarak ölmüş ama ölünceye dek Muaviye'ye Danışmanlık vazifesi yürütmüş olan Yuhanna Ed Dımeşki'nin oğlu Mansur'un aklına uyarak mızraklarının ucuna Kuran sahifelerini takmışlardır ve Ali taraftarları Kuran ile savaşmakta diyebilecek kadar ileriye gitmişlerdir. Yani Muaviye ve etrafında hilenin entirikanın dik alası yaşanmıştır. O kadar ki Muaviye'nin en yakın akıl hocası Rahip bir babanın oğlu hristiyan idi. Dönemin Şam Valisi ve Muaviye'nin en büyük destekçisi İbni Ziyad ise Ebü Süfyan'ın gayri meşru ilişkiden olma çocuğudur. Yani bir bakıma üvey kardeşidir. Hatta o dönem pek çok sahabe İbni Ziyad'a veledi zina diye hakaret etmiştir. Yani Muaviye ailesinde ölçünün ne kadar şaştığını anlamanız bakımından bu tarihi hakikatleri hatırlatıyorum.
Din gibi bir kaygıları asla olmadığı gibi Allah'ın Ebu Talip ailesini seçmesini hazmedememişler ve hasetlerinden dolayı Hazreti Ali efendimize ve yakınlarına savaş açmışlardır. Kaldı ki bu ailenin Ehli Beyt düşmanlığı yeni değildir. Hazreti Hamza'nın ölümü için O'nu öldürene kendimi sunacağım diyebilecek kadar ileri gidebilen ve kendini sunma karşılığında Hamza'yı öldürten Hint zaten Muaviye'nin annesidir. Müslümanların Mekke'den adeta sürülmesine kadar gidecek olan süreçte zulüm etme hususunda başrolü oynayan Ebu Süfyan ise Muaviye'nin babasıdır. İşte böyle bir anne ve babadan doğan Muaviye, Mekke'nin fethinin ardından babası ile birlikte Müslüman olduklarını ilan etmişlerdir. Kaldı ki en başından beri özellikle Hazreti Ömer'in bu aileye sizler Kılıç Müslümanısınız dediği ve bu aileyi İslam'dan kabul etmediği de bilinmektedir. Peygamber Efendimiz zamanında yaşayan ve münafık oldukları bilinen münafık sahabeler vardır. Bunlara kesinlikle itibar edilmemiştir, ancak bu aile her nedense koruna gelmiş ve sahabeden sayılmıştır. Hatta hiç bir haklı dayanağı olmamasına rağmen ve hiç bir kaynakta yer almamasına rağmen Muaviye'ye birde Vahiy Katibiydi gibi abuk bir misyonda yüklenmiştir. Düşünün bir kere; Hazreti Ali başta olmak üzere Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Selmani Farisi, Ebu Zerri Gifari, Peygamberimizin amcası Abbas, gibi daha ilk günlerden müslüman olmuş ve okuma yazma hususunda mahareti bilinen pek çok sahabe varken, haşa Muaviye Peygamberimize Vahiy Katibi olmuşmuş, hiç olacak iş mi Allah Aşkına? Bu sahabelerin kimisi Peygamberimizin Kayınbabası, kimisi damadı, kimisi yakın arkadaşı veya akrabası ama bu kadar insana verilmeyen güya muaviye'ye verilmiş. Bu delillerinin ortaya konulması mümkün olmayan koca bir yalandır.
Peki din gibi bir derdi olmayan bu Muaviye niçin Konstantiniye'ye ordu çıkartmıştır? Büyük sahabe efendilerimizden Hz. Eyyüp El Ensar'ın da katıldığı bu orduyu malumunuz Muaviye oluşturmuş ve Konstantiniye'ye sözde dayanmıştır. Bu tamamen siyasi bir şovdur, nitekim Bizans'tan sürekli destek aldığı bilinen Muaviye'nin, o günkü şartlarda oluşturduğu ordunun Kostatiniye yada bu günkü adı ile İstanbul'u fethetmesine imkan ve olanakta yoktu. Kaldı ki O'nunda böyle bir derdi yoktu. Ancak bu ve benzeri pek çok hadisede Müslümanların algısını kendi lehine çekmek isteyen Muaviye, Hazreti Ali'ye kılıç çektiği anda dinden çıkıp gitmiş olmasına ve dinin getirdiği kuralları defalarca çiğnemiş olmasına ve çiğnenilebilmesi için kanunlar yapmış olmasına rağmen, kendisini dine hizmet etmek için çalışan birisi gibi göstermeye çalışmaktan da geri durmamıştır. Tıpkı Atatürk'ün dönemindeki Nakşibendilerin kah İngilizler ile kah Ruslar ile kavgalı gibi gözüküp aslında halkı Mustafa Kemal'in etkisinden kurtarmak için danışıklı dövüş eden, yeri geldiğinde de İngiliz'le işbirliklerini gizlemeyip ilan eden Nakşibendiler gibi. Peki maksadının din olmadığı açık olan ve saltanattan başka bir gayesinin olmadığı gayet net olan Muaviye'yi Ehli Sünnet diyerek Ehli Beyt'i gizlemeye çalışan Nakşibendiler niçin adeta kutsayagelmişlerdir? Niçin Muaviye'ye bütün objektif tarihçiler ve Müslümanlar sinsi bir hain gözü ile bakarken Nakşibendiler Hazreti Muaviye demekte ısrar etmiş olabilirler?
İşte Hazreti Ali Efendimize, Fatıma Validemize Hazreti Hasan ve Hüseyin'e türlü eziyetleri reva gören Muaviye ve Yezit anlayışı ne ise, Atatürk'e dinsiz diyenler de aynı anlayışla bunu yapmaktadırlar. Yani demem oki aslında Müslüman olmadıkları gibi Müslümanlığın yok olması için uğraş vermekteler. Yahudi Barzani nasıl sonradan müslüman postuna bürünüp, Keşmir'de öğrendiği büyücülükleri de kullanarak Nakşibendi şeyhiyim diye arzı endam etmişse, nasıl ki Halidi Bağdadi denilen zevat Osmanlı Padişahı 2. Mahmut'un Alemdar Mustafa Paşa vasıtası ile kanına girerek Haçlılarla ittifak kurmamız gerektiği gibi saçma bir inanca 2.Mahmut'u sürüklemiş ve batılılaşma adı altında pek çok yanlış karara imza attırmışlarsa. Nasıl ki şımarttıkları 2. Mahmut'a binlerce yeniçeriyi öldürmek pahasına Yeniçeri ocağını kapattırıp bunu da tarihe Vakka-i Hayriye olarak geçirtebilmişlerse. Nasıl ki Padişah Vahdettin'in döneminde saraya etki eden Nakşibendi şeyhleri din adına padişahın İngiliz'in ülkeyi işgaline göz yummasını sağlamayı başarabilmişlerse, işte aynen o mantıktaki gibi o dönemin, İngiliz'e Allah İslamın anahtarını teslim etti diyebilecek kadar ileri gidebilen ve İngiliz ile işbirliği içinde oldukları için işgal güçlerini ellerini oğuşturarak karşılayan ve İslamın daha doğrusu Ehlşi Beyt anlayışının yok oluşu için hayli iştahları kabaran Nakşibendi şeyhleri de bütün planlarını alt üst eden Atatürk'ü dinsizlikle suçlamışlardır. Yani Türk Milletine esaret zincirini vuramazsınız diyen, Ehli Beyt ekolünden gelen yolların başındaki şeyhlerle, Libya'daki Şeyh Sunusi gibi, Denzili Müftüsü gibi, Cemaleddin Çelebi Hazretleri gibi büyük alimleri yanına alan Mustafa Kemal Atatürk'e adeta savaş açmışlar ve İngiliz'in veremediği kadar bu Millete ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine zarar vermişlerdir.
Oysa Atatürk bir Osmanlı Paşasıdır, dolayısıyle dini çok iyi bilmek durumundadır. Osmanlı Devletinde subay olmak için Harbiye'de okuyorsunuz ve bu okullarda İslamı incelikleri ile birlikte öğrenmektesiniz. Yine Osmanlı'da paşa olmak isteyen Subayların Kurmaylık sınavına girebilmeleri için ilk aranan şartta Kuran Hafızı olmaları dolayısıyla neresinden bakarsanız bakın Gazi Mustafa Kemal bir Osmanlı Paşası olduğuna göre Kuran'ı ezbere bilen ve ortalama bir alimden daha fazla dini bilgiye sahip bir kişi olmalıdır. Dolayısı ile din hususunda bilgi sahibi olmadığını söylemek abesle iştigaldir ve anlatılan Osmanlı ile çelişmektedir. Kaldı ki Atatürk pek çok sözünde Müslümanlığını ilan etmiş ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya ve ailesine övgüler düzdüğü pek çok konuşmasına tanık olunmuş kayıtlara geçirilmiştir. O halde nedir Muastafa Kemal'le alıp veremedikleri sorusuna sanırım bu yazı açıklık getirmiştir. Ez cümle elbetteki Nakşibendiliği bilmeyip tanımadığı halde samimi bir niyetle oraya giden insanları müstesna kılarak söyleyebiliriz ki; Nakşibendiliğin İslam gibi bir derdi olmadığı gibi Nakşibendilik Arap geleneğini sürdürmek için gayret gösteren Ebu Süfyanın Muaviye'nin izindeki bir kurumdur. Tıpkı Ebu SÜfyan ve Muaviye gibi Yezit gibi menfaatpersetleri etrafında tutar, algı oyunları ile milleti yönlendirir, İslamı yaşayanlardan daha fazla yaşıyormuş ibadetlerine daha düşkünmüş gibi görünür ve neticede her daim Ehli Beyt efendilerimiz ile dolayısıyla aydınlanma ile dolayısıyla medeniyet ile çağdaşlıkla sürekli kavgalıdırlar. Bu yüzden de Nakşibendilik bir ihanet projesidir demiştim yazı dizimin başında şimdi bir kez daha tekrar ediyorum ki, Nakşibendilik, Hem İslam'a hem Türk Milletine hem de Vatanımıza büyük iahnetler ede gelmiş ve halende ihanet etmektedir. Yani aslında demem şu ki; Muaviye ve Yezit Arap kültürünü yaşatıp Ehli Beyt'in dininin anlaşılmaması için ne gerekirse yapmışlardır. Aslında bu kavga yıllar sonra kendilerine Türk'ü Millet olarak seçen ve Türk'le birlikte dünyaya istediği medeniyeti güzelliği doyasıya yaşatma kararı alan Ehli Beyt ile Cahiliye dönemi adetlerini Sünnet diye bize yuttrumak suretiyle putlarını cübbelerinin sarıklarının içinde saklayanlar yani Arap hayranı Nakşibendiler iledir. Sanırım meramım bu yazıda artık net net ortaya konmuş oldu. Şimdi asıl heyecanlı tarafa sıra geldi. Günümüzde hangi yerel yada genel merkez aktörleri Nakşibendilerin etkisinde kaldı bunları tek tek deşifre edeceğim.
Bir önceki yazımda yakın tarihe dair Nakşibendilerin hangi projelerde ne şekilde kullanıldığından bahisle bir konu açmıştım bir sonraki yazımda Ak Parti iktidarındaki Nakşibendiliğin rolü ve öneminden bahsedeceğim. Ayrıca yine Uşak'ta ne gibi faaliyetler oldu ve hangi gruplar illegal işlere girişti, kimler nerelerde nasıl kullanıldı? Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışacağız.
bu yazıyı derinlemesine okuyup kıyas edecek olursak bu devrin muaviyesi apaçık ortada. e bir devirde muaviye varsa ali'de vardır ali kim sayın yazar bunu da açıkla ki bilsin millet sakın kılıçdaroğlu fln deme komik olur. :) bu devirdeki ehli beyt temsilcisi kim? yada bu devrin atatürkü kim?