11 Eylül saldırıları ile startı verilen ve Huntighton'un Medeniyetler Çatışması ismini verip 1996 yılında kitaplaştırdığı tezlerini doğrular nitelikte gelişmelerin yaşanmasına sebep olacak, özellikle Ortadoğu'nun ve Anadolu'nun bugün adeta kan gölüne dönmesi ve pek çok bölgesinin yaşanamaz hale gelmesine sebep olan bir dizi proje 11 Eylül 2001 tarihinden beri uygulanmakta... Peki bu projelerin ülkemiz ve kentimizdeki uygulayıcıları kimlerdi? Hangi Nakşibendi grubundan hangi isimlerin ittifakı ile bu projeler milletimize dayatıldı? Kentimizdeki ve ülkemizdeki aktörleri ile birlikte bu projeleri tek tek ele alacağım.
Önceki yazı dizimden hatırlarsınız, yani Gülen cemaati ile ilgili paralel operasyonundan çok önce, pek çok şeyi belgeleri ile yazdığım ama o dönem Ak Parti'lilerin tepkilerine sebep olan yazı dizimden söz ediyorum. Hani şu Fethullah Gülen'in yazdıklarıma değil de altına gelen yorumlara itiraz ettiği ve şahsi avukatı Nurullah Albayrak aracılığı ile yorumlar hususunda daha dikkatli davranmamız için uyarı mektubu gönderdiği yazı dizimden bahsediyorum. O yazı dizisinden hatırlayacaksınızdır mutlaka, 28 Şubat sürecinin 11 Eylül saldırıları ile bağlantılı olduğunu ve o saldırılar başlamadan yani start verilmeden Türkiye'de zemin hazırlanması adına bu postmodern darbenin gerçekleştirilmiş olduğunu sizlere söylemiştim.
Hatırlayın o tarihleri lütfen; 28 Şubat öncesi sahtekar bir takım isimler şeyh kılığına sokulmuş, etraflarında bir kaç kişi (asker emeklisi ya da emekli emniyet mensubu olan kişilerin arasında olduğu bir avuç insan) ile birlikte ucube kıyafetler giydirilerek, saçma sapan tarikat isimleri ile koca koca kanallarda arzı endam ettirilmişlerdi. Düşünsenize Kanal D, Show, Star gibi tüm kanallar bu ucube kılıklı kişilerden bahsediyorlardı. Şimdi ben yanıma 5-6 arkadaş alsam, elimde asa ile ucube kıyafetler ile Ulu Cami önünde yürüsem sizce haber değeri taşır mıyım? Elbette ki o sahtekarların da hiç bir haber değerleri yoktu; ama her zaman bu tür operasyonlarda en rahat kullanılan alan olarak medya dünyası, üzerine düşeni fazlası ile yapmıştı. O sırada Refah Yol hükümeti iktidardaydı ve 3 Kasım 1996 tarihinde Fethullah Gülen beni kandırmış ve kullanmış diye açıklamalar yaparak daha önce kamuoyunun gündemine gelen Abdullah Çatlı, enteresan bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Hemen ardından da Refah Partisi Genel Başkanı ve dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan sanki ortamı germek istercesine, çoğunluğu Nakşibendilerden oluşan bir grup cübbeli sarıklı sözde şeyhi Başbakanlıkta buluşturmuştu.
Fetullah Gülen, Süleyman Hilmi Tunahan'ın damadı ve kamuoyunda 'Süleymancılar' olarak bilinen cemaatin lideri Kemal Kaçar, İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu, İskenderpaşa Cemaati lideri Prof. Dr. Esat Coşan, Mehmet Kırkıncı, Nurcuların lideri Mehmet Kutlular, Menzildeki Nakşibendi Şeyhi Abdülbaki Efendi, Şeyh Nazım Kıbrısi ve Rıza Çöllü gibi isimler bu iftara davet edilmişti. Ancak o iftarı gerekçe göstererek 28 Şubat sürecine olayları sürükleyen Çevik Bir gibi tescilli Amerikancı oldukları söylenen Çevik Bir'in başını çektiği paşalar ne hikmetse o iftara katılmayan Esat Coşan'ın üzerine çok gitmişlerdi ve Nakşibendilikle ilgili itiraf niteliğinde açıklamalarının olduğu bilinen Mahmut Esat Coşan'ın, Avusturalya'ya kaçtığı ve orada bir kazaya kurban gittiği söylenmişti. Yani demem oki 28 Şubat süreci başta Fethullah Gülen, İskenderiye cemaati ve Menzil grubu olmak üzere pek çok Nakşibendi tarikatını palazlandırmaya yaramıştı zaten nihayetinde de aynı sürecin yol açtığı neticeler Ak Parti'yi iktidara taşımıştı. Yani Recep Tayyip Erdoğan ve ekibine kurdurulan Ak Parti'nin bir 28 Şubat projesi olarak peydah ettirildiğini yazmıştım. Yine yaptığım araştırmalara dayanarak o yıllarda İslam'a bu isimler sanki İslam'ı temsil eden isimlermiş gibi medyaya çıkartılmak suretiyle ciddi zararlar verildiğini ve baş örtüsünün de kaşınarak br mesele haline getirilmesinin de bu süreçte yaşandığını da belgeleri ve bilgileri ile birlikte sizlerle paylaşmıştım.
Hatırlarsanız 11 Eylül saldırılarının ABD'nin müsadesi olmadan gerçekleştirilebilmesi imkansız bir saldırı olduğunu, Pentagon'a ve ikiz kulelere, değil uçağın ya da bomba yüklü kamyonun, sineğin bile Amerikan istihbaratının haberi olmadan giremeyeceğini yazmıştım. Yani ABD sırf Ortadoğu'daki kaynaklara çökebilmek için hazırladığı ve Ortadoğu'daki taşeronlarından birisi olan Usame Bin Ladin aracılığı ile inandırıcılığını artırmaya çalıştığı 11 Eylül mizanseninden önce 28 Şubat sürecini Türkiye'de başlattı ve bu süreç tek zararlı çıkanlar samimi müslümanlardı. Samimi müslümanların sohbet meclisleri dahil basılıp dağıtılırken, Atatürk'çü çizgide olan ama aynı zamanda dini hassasiyetleri de olan bazı gruplara ciddi cezalar kesilerek yok etmeye çalışılırken, Nakşibendilere toz dahi kondurulmamıştı. 28 Şubat'ın gerçekleştiği yıl yani 1997'de Fethullah Gülen'in Onursal Başkanlığını yürüttüğü Ak Parti'nin kuruluşundan beri içinde olan ve Bakanlık görevi de yürüten Prof. Dr. Mehmet Aydın'ın başkanlığını yürüttüğü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Çırağan Sarayında (Çırağan ismini özellikle belirttim) bir ödül töreni düzenlemişti.
Abant'ta daha sonra akıl mı üstün yoksa vahiy mi? Sorusuna cevap arayacak ve aklın haşa ki vahiyden yani Allahın sözlerinden üstün olduğu sonucunu ilan edecek olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı kimlere ödül vermişti dersiniz. O gün ödül alan isimlerin pek çoğu tanıdık üstelik Ak Parti iktidarı ile birlikte değişik kulvarlarda bu projenin taşeronluğunu yaptıkları bilinen isimler. İşte o isimlerden bazıları: en başta ismini Uşak'taki bazı derin operasyonlarda yeğeni ile birlikte de işittiğimiz meşhur içişleri bakanı eski ANAP'lı daha sonra Ak Parti kurucusu Abdülkadir Aksu! Bu ismi özellikle en başta verdim, ileride hem kentimizle hem de ülkemizle ilgili pek çok konuyu aydınlatırken bu isimden bahsedeceğim. Yine başta Recep Tayyip Erdoğan ve elbetteki Abdullah Gül ödül alanlar arasında... Vitali Hakko, Cemil Çiçek, Eski Milli Eğitim Bakanlarından Mehmet Sağlam, Yaşar Nuri Öztürk, Zülfü Livaneli, halen Kültür Bakanlığı görevini yürüten Ertuğrul Günay, Aydın Doğan, Mehmet Ali Birand, İhsan Doğramacı, Muhsin Yazıcıoğlu, Müjdat Gezen, Perihan Savaş, Kadir İnanır gibi farklı dünya görüşlerine sahip bir çok şaşırtıcı ismin Fethullah Gülen’den ödül aldığı törende yine Ergenekon Davası sanıklarından Eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan da hazır bulunmuştu. Yine akil insanlar olarak Türk Milletinin daha sonra tanıyacağı isimlerin tamamına yakını ve Can Dündar, Tuncay Özkan, Nazlı Ilıcak, Abdurrahman Dilipak gibi enteresan isimler de bu toplantılara iştirak etmişlerdir. Hatta dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e, Nazlı Ilıcak'ın övgülerini halen internetten izleyebilirsiniz.
Hemen ardından başlayan ve İslami değerleri ve sıratil Müstakim çizgisini ciddi oranda örseleyen icraatların yapıldığı, İslam akaidine göre küfür anlamına gelen pek çok törenin düzenlendiği Dinler Arası Diyalog safsatası ve akabinde Recep Tayyip Erdoğan'ın İspanya Başbakanı ile Eşbaşkanlığını yürüttüğü Medeniyetler İttifakı projesi ve pek tabiki yine Erdoğan'ın eşbaşkanlık görevini yürüttüğü ABD-İsrail-İngiliz ortak yapımı olan Büyük Ortadoğu Projesi ya da başka bir deyişle Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi yani BOP ve pek tabiki ANASOL-M hükümetinin başlattığı ve ardı arkası kesilmeden uğruna pek çok tavizlerin verildiği Amerika Projesi olan Avrupa Birliği... Bu projelerin tamamı aslında tek bir proje içindi ve hiç birisi de tutmadı. Tamamı da uygulanmaya çalışıldı kısmen başarılı da olundu diyebiliriz ancak finalde hiç beklenmeyen olaylarla karşılaşıldı. Sanki Mısır'da, Libya'da, Suriye'de, Yemen'de ve nihayet Türkiye'de hiç beklemedikleri bir güç olanı biteni başından beri takip etmiş ve bu projenin nihayet bulmasını önlemiş gibiydi. Mısır'da ihtilal tamamdı Libya'da Kaddafi'nin kellesi alınmıştı ve Suriye'de de Esat'ın işi bittimiydi zaten Türkiye çok kolay tereyağından kıl çekilir gibi teslim alınacaktı. Ancak adeta görünmeyen bir el duruma bütün bu ülkelerde ve Türkiye'de el koydu. Peki bu görünmeyen el diye tarif ettiğim güç kimin kontrolündeydi ve bunca zaman neyi beklemişti ve bundan sonra neler olacak?
Bu soruların cevabını bir sonraki yazımızda bulmaya çalışalım. Şimdilik hoşçakalın.
doğrularla yanlışlar titizlikle ayrılırsa çoğunluğu doğru olan bu yazı dizisinin tesirini artıracak amacına daha isabetli ulaştıracak vedat bey ! çalışmalarınızda başarılar dilerim .