Türkiye için büyük bir sorun haline gelen
Suriyeli kardeşlerimiz dedikleri kimdir?
Ülkemde Suriyeli sığınmacı! olmak nedir?
Hadi bir bakalım...
- Vatanları için savaşmaktan kaçıp, çatır çatır sevişmeye, kontrolsüz üremeye daldılar.
- İş güç yok! Sahillerde nargile fokurdatıp yan gelip yatıyorlar,
- Hiçbir iş yapmadan devletten maaş alıyorlar.
- Üniversitelere sınavsız giriyorlar.
- KPSS' siz memur olmaya başladılar.
- İşyerleri açıp Arapça tabelalar astılar.
- Yanlarına çalışmak için gelenlere biz yabancı çalıştırmıyoruz gibi içimizi derinden acıtan sözler söylüyorlar.
- Hızla gettolaşıyorlar.
- Hızla kendi mafya örgütlenmeleri ortaya çıkıyor.
Bugün yaklaşık 6 milyon civarındalar
Yirmi yıl sonra 20 milyondan az olmayacaklar.
Parti kursalar meclise girip iktidara bile ortak olacak düzeye yakın olurlar.
Mazlum olana, gerçek anlamda mülteci olana hiçbir sözümüz yok. Yardım edilmelidir de.
Ancak at izi ile it izi karışmış durumda.
Devleti yöneten kişi bile Suriyelileri Türk vatandaşlarından üstün gördüğünü açık açık söylemedi mi? Yani gözümüzün içine baka baka millete 2. Sınıf insansınız dedi mi? Dedi...
Mülteci olmayı bile hak etmeyen bu onursuz asalaklar suya sabuna dokunmadan bu ülkede geçinmeyi çok çabuk öğrendiler, üstelik en makbul yolları ile...
Arap seviciliği yeniden hortlatılırken, milletimize reva görülen nedir? Nelerdir?
Aklıma gelenleri sayayım,
- Adalet, hak, hukuk var mı?
- Ahlak, namus, inanç tüm bunları bulup, görüp, duyan var mı?
- Eğitimde eşitlik var mı?
- Eşit işe eşit ücret var mı?
- Gelir dağılımı herkesin hoşuna gidiyor mu?
Evet var diyenin/diyenlerin aklını, vicdanını sorgulaması gerekmez mi?
Var olanlara göz atalım mı?
- İşsizliğin intihara sürüklediği insanımız var
- Bağkur'a borcu olanın esnafın sağlık sisteminden yararlanamadığı bir gerçek var.
- Karşılıksız tek kuruş verilmediği gibi SMS ile 10 TL istenen bir halk var.
- Ben ne dersem o olur mantığıyla devleti yönetenler var.
- liyakatsızlığın itibar gördüğü bir ülke var.
- Bitmiş tarım, iflas etmiş çiftçi var.
- Yarınını hesap edemeyen sanayici var.
- Siftahsız dükkanını kapatan esnaf var.
- İnsafsız vergilerle beli kırılan bir halk var
- Yozlaştırılmış, mafyalaşmış tarikatlara ve sapık yobazlara teslim edilmiş bir din anlayışı var.
- Dokunmaya kıyamadığımız, geleceğimiz olan çocuklarımıza uzanan kirli eller var.
- Hergün bir köşe başında tacize uğrayan, darp edilen, tecavüz edilen, öldürülme korkusu yaşayan ve öldürülen kadınlarımız var.
- Din gibi saf ve temiz kalması gereken bir inancı kullanarak sapıklıkları, ahlaksızlıkları ayyuka çıkan cinci, dinci bir güruh var.
- Ne yazık ki bu sapıkları, ahlaksızları koruyup kollayanlar da var
- Açlık sınırının altında yaşayan milyonlar var.
- Halkın boğazından alınan lokma ile saltanat sürenler var.
- Ulusal parası değersizleşmiş, itibarı sıfıra inmiş koca bir devlet var.
- Milyonlarca metrekare vatan toprağını kaybeden, anlı şanlı Türk donanmasını, tahttan indirilip öldürüleceği korkusuyla
Haliç' te çürümeye terk eden adama cennet mekan sıfatı verilip methiyeler düzülürken,
o vatanın son kalelerini savaşarak geri alan, halkını esaretten kurtarıp, çağdaş, modern ve saygın bir devlet kuran dünyanın en büyük devrimcisi ve milliyetçisine, ulusal kahramanımız Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret edilen bir ülke var.
Vicdanınız da bu sığınmacılar gibi yan gelip yatmıyorsa eğer, az da olsa içiniz sızlayacaktır.
Hakikaten uçuyoruz değil mi?
Akıllanmayınca tarih illaki tekerrür ediyor.
Osmanlı'da Fatih Sultan Mehmet sonrası Arap seviciliğinin zirve yapmasıyla, tu kaka yapılan Türk halkının, savaşlar dışında yok sayılıp hor görülmesi ve üstelik aşağılanması, adaletsizliğin her alanda devletin içine işlemiş olması kaçınılmaz olarak koca İmparatorluğun çöküşüne giden yolu sonuna kadar açmıştır.
Ordusundan, maliyesine devletin hiçbir önemli noktasında Türklerin görev almadığı tarihsel bir gerçektir.
"Yok öyle bir şey" diyenler illaki olacaktır.
Hadi küçük bir örnekle gereksiz sesleri keselim.
Ermeni Asıllı Osmanlı Nazırlarından Gabriyel Noradunkyan Efendi (1852-1936)
Âyan üyeliğinin yanı sıra Ticaret ve Nafıa ile Hariciye Nazırlığı’nda bulunmuştur.
II.Abdülhamit zamanında sürekli el üstünde tutulan bu Gabriel Efendi, 1. Dünya savaşı sonrası düzenlenen Paris Konferansı'nda Ermeniler için toprak talep etmiş, Lozan Konferansına da Ermeniler adına katılmıştır…
Osmanlı'nın devlet yapısında Gabriel efendi gibi yüzlerce örneği arşivlerde bulmak mümkündür.
İşin en enteresan yanı, maliyesini, hariciyesini, tarımını, madenlerini ve de mülkiyesini gayrimüslimlere bırakmış devletin başında bir İslam Halifesi (!) vardır…
Düşünülmüş düşüncesizlik desem cuk diye yerine oturacaktır.
Hal böyle iken Osmanlı ile yatıp, Osmanlı ile kalkan, Diriliş Ertuğrul izlerken eline ekmek bıçağı ile tencere kapağı alan yurdum insanın, Osmanlı Hakkında zerre bilgisi ve fikri olmadan Osmanlı torunu olmakla övünmesini anlamış değilim.
Tüm Türk tarihi boyunca 16 Türk devleti kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu da bunlardan biridir. Buradaki yegane değer Türk olmaktır.
Göktürk torunuyum,
Altınordu torunuyum,
Uygur, Avar torunuyum demek ne kadar saçmalıksa, Osmanlı torunuyum demek de bir o kadar saçmalıktır.
Tek ortak değerimiz;
Türk olmak ise,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak ise,
Türk oğlu Türküm demek mi ağır geliyor?
Osmanlı torunuyum deyince daha mı hatırlı oluyorsun?
Osmanlı torunuyum deyince akçeli, gökçeli işlere ve makamlara kapı mı açıyorsun?
Ancak, şu da bir gerçek;
Osmanlı torunu olmakla övünen istisnasız herkesin, Atatürk düşmanı olmak gibi de ortak bir paydasının olduğu bir ülke var.
Osmanlı'nın devlet yönetim anlayışını ve siyasal yapısını bilmeden, 2200 yıllık Türk tarihinin içerisinde Osmanlı torunu olmayı bir üstünlük saymanın getirdiği şaşkınlık, kafası kesilmiş tavuğun debelenmesinden başka bir şey değildir.
"NE MUTLU TÜRKÜM" diyemedikten sonra,
Ne derseniz deyin, başından sonuna
Koca bir acizlik,
Koca bir zavallılıktır.
Yıl 2020,
Kendi milletine 2. Sınıf insan muamelesi yapmak, üç kuruşa muhtaç etmek yeni bir şey değil.
16 Türk devletinin içindeki her devlet benim zengin tarihimin bir parçasıdır. Tarihsel varlığını tamamlamış olmakla birlikte kültürel mirası dünya var oldukça övünç kaynaklarımız olarak varlığını sürdürecektir.
Sayfalar dolusu yazsam da, günlerce anlatsam da, Ali Kınık'a ait şuradaki sözlerin gücüne erişemem.
......
Kendi öz yurdumda ben miyim garip?
Beni bir köşeye atan utansın,
Eğilmiyor diye, kurdu hor görüp,
İti el üstünde tutan utansın! ..
Belki geç bir okuma oldu, ama üstüne söz olamaz bu yazının ve düşüncenin. Eline, yüreğine, kalemine... sağlık....