Söylememe sanırım artık lüzum yok ama yazımın ilerleyen bölümlerindeki kafamdaki içeriği bakımından Referandumla ilgili düşüncemi söyleyerek giriş yapmalıyım diye düşünüyorum. Ben şahsen evimde eşim bana bütün yetkileri verse ne o yetkiyi isterim nede kullanırım. Bilirim ki bir aile ailece yönetildiği zaman mutlu olur. Bu yüzden çocuklarıma daha beş yaşından itibaren kıyafet ya da ayakkabılarını kendilerinin kararı üzerine almayı öğrettim. Yanlışta olsa müdahale etmem çoğu kez, ki yanlış kararlar sayesinde doğru kararlar vermeyi öğrensinler. Özgürlüklerine düşkün birer fert olarak yetişsinler ve her zaman kendi göbeklerini kendileri kesebilmenin hazzını yaşayabilsinler.
İş yerimizde de aynı mantıktayız. Hiç bir zaman Uşak Haber Merkezi ekibinin olurunu almadığım istişare etmediğimiz bir kararı uygulamaya geçmedim. Sorumlulukları ve yetkileri paylaşma yoluna gittik ve asla ne yetkiyi ne de yükü tek kişinin üzerine yıkmadık. Demem o ki ben hayatımın her alanında, etrafımda özgürlüğünü doyuncaya yaşayan ve özgürlüğüne düşkün insanlar olsun isterim, edilgen pısırık kendi hakkını aramaktan aciz kimse bulundurmam pek etrafımda ve hepsinin kararlarına da beğenmesem de rıza ve saygı gösteririm.
Ayrıca kendim de özgürlüğüme çok düşkün bir insanımdır. Bu yüzden de Babam dahil hiç kimseye kendi irademi ve idaremi tamamen terketmem. Yani akıl sormaya danışmaya istişareye evet ama aklın yolunu terketmek pahasına kendini bir akla bağlı tutmaya Hayır diyorum. Tek Adam yönetimi ya da Başkanlık Sistemi veya Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi adı neyse, bu Referandumda oyumu HAYIR yönünde kullanacağım. Kaldı ki hiç bir şeye çözüm ya da çare olmayacak böyle bir sistem değişikliği meselesini üstelik yıkılmanın yok olmanın eşiğinde olduğumuzu bizzat Devletimizi yönetenlerin itiraf ettiği bir dönemde tartışma konusu yapmayı bile doğru bulmadığımı hatta bu tartışmaların Milleti kutuplaştırmak ayrıştırmak ve birbirine düşürürken vaktini ve enerjisini çalmak maksatlı çıkartıldığını düşündüğümü de ifade etmiştim. Hala o kanıdayım ve zaman içinde yaşananlar aslında ne kadar haklı olduğumu ortaya koyar nitelikte. Kısaca Atatürk'ün; "Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir" sözünün gereği tabiki de HAYIR diyeceğim.
Neyse fikrimizi beyan ettikten sonra yazımıza dönelim. Bildiğiniz gibi ülkemiz son derece zor günler geçirmekte. Gerek FETÖ ile mücadelemiz sebebiyle yaşadığımız sıkıntılar gerekse PKK ve İşid ile mücadelenin maddi manevi faturaları ülkemizi ve insanımızı bir hayli bunaltmış durumda ve insanımız bir ümitsizlik, karamsarlık ve korku dehlizine doğru adeta sürüklenmek istemekte. Böyle durumlarda Milletin önünde olanlar illede politikacılar ve üst düzey Devlet görevlileri son derece itidalli davranmak ve sözlerini ölçüp biçerek sarf etmek durumunda. Pek çok konuda farklı düşünseler ve birbirlerini eleştirmiş olsalar da; Türkiye'nin Milli menfaati gereği mümkün olduğunca sık bir araya gelmeliler ve birbirlerine hiç değilse Ulusal politikalar ile ilgili konularda politik davranmayıp samimi ve dürüst olmalılar.
Hiç kimsenin mevki ve makam hesabı, Devletimizin ve Milletimizin geleceğinden daha önemli olamaz. Bu yüzden Devlet ve Millet meselelerini yürütenlerin daha şeffaf olmaları ve muhalefet ile de bir araya gelerek, istişare yoluna gitmesi gerekir. Gerçi AKP bu söylediğim şekilde bir davranış biçimini ne zaman sergiledi ki şimdi bunu bekliyorsun? Diye sorsanız haklı olabilirsiniz derim. Ancak bizim doğruyu uygulayanın olup olmadığına bakmaksızın dile getirmek gibi bir vazifemiz var ayrıca bu olmadı diye hiç olmayacak yada olamaz anlamı çıkmaz ve şahsen ben CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Referandum süreci boyunca takındığı müspet tutumu bu bağlamda son derece önemsiyor ve beğeniyorum.
Malumunuz kimileri Hayır verenleri terörist olmakla vatana ihanetle suçlarken, Sayın Kılıçdaroğlu; tam tersine EVET verende bizim kardeşimiz HAYIR veren de kardeşimizdir diyerek Milletimiz üzerinde oynanmak istenen bu oyunu bozmuştur. Tıpkı Meclisteki çoğunluğu Fetö suçlaması ile cezaevine gitme korkusu yaşadığı için EVET verdiği söylenen 330 civarı Milletvekilinin oylarıyla, Millete gitmesinin önü açılan ve bir Fetö Tezgahı olduğu çok kuvvetli mesnet ve somut dayanaklarla delillendirilen Sistem Değişikliği meselesini, Anayasa Mahkemesine götürmeyerek; olası bir İktidar yargı gerginliği tiyatrosunun önüne geçtiği gibi. Yine Milletin Evet Hayır ayrıştırmasına değil Milleti tek yürek edecek söylem ve politikalara ihtiyacı var vurgusunu öne çıkartarak ayrıştırma ve bölünmeye götürecek oyunları bozduğu gibi. Geçmişte zaman zaman eleştirsem de Sayın Kılıçdaroğlu'nun son günlerde sergilediği tutumun adeta Demokrasi Zaferi kazanmak isteyen vakur ağır başlı ve zeki bir komutan edasında olduğunu söylemek durumundayım.
İster Evetçi olun ister HAYIR'cı hangi siyasi görüşten olursanız olun; Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu birleştirici ve kucaklayıcı tutumunu yadsıyamaz ve beğenmemezlik edemezsiniz. Kaldı ki beni bilirsiniz doğruya doğru demeyi bilir eleştirilmesi gerektiği zaman da makamı ne olursa olsun asla haddini aşmayan, hakarete taşmayan eleştirileri çok rahat yazıp söyleyebilen bir gazeteci ve politikacıyımdır. Neyse demem oki son günlerde Kılıçdaroğlu son derece başarılı politik hamleler ve manevralar sergilemekte ve hem Hayır kampanyasını çok iyi götürüyor aslında hem de örgütünü ve neredeyse bütün üyelerini oyların çalınmasını önlemeyi ve sağlıklı sonuçları halka iletmeyi başarmak için ciddi bir eğitime tabi tutuyor.
Bütün bir CHP aylardır sandık eğitimi görüyor. Uşak'tan biliyorum CHP Örgütü bu işi sıkı tuttu. İl Başkanımız Ali Karaoba sağolsun bizzat takip ediyor konuyu gözlemlediğim kadarıyla ve öyle görünüyor ki CHP Örgütü YSK'dan önce referandum sonuçlarını açıklayabilecek bir kaabiliyete erişti. Bu hususta CHP İl Yönetiminden bazı isimlerin samimi bir çalışma ve gayret ortaya koyduğunu da yeri gelmişken belirtmeliyim. Kılıçdaroğlu bu arada CHP'nin kuruluş felsefesine döneceğinin de sinyallerini veriyor. Yani aslında kimse farkında değil Kılıçdaroğlu son günlerde tarihi bir misyon yüklendi ve bu misyonu son derece demokratik ve beyefendice bir uslupla hiç bir gerginliğe bulaşmadan, son derece de iyi yürütüyor. Parti'deki bazı engelleme gayretlerine rağmen Sayın Kılıçdaroğlu'nu bu başarısından dolayı tebrik ediyorum ve bize hiç değilse huzurlu bir seçim atmosferi yaşatmasından ve seçim sonuçlarına güvenebileceğimiz bir zemini oluşturmasından dolayı teşekkür edelim bu vesile ile.
Demek istediğim şu; CHP'nin sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu tavırları diğer siyasilerimizde de karşılık bulsa keşke ve O'nlarda birleştirici, ümit veren moral veren açıklamalar yapıp gelin televizyon karşısında millet huzurunda bu konuları tartışalım çağrısına uyup Milletin bütün siyasilerin çözüm önerilerini dinlediği zeminler oluştursalar. Millete Evet'in gerekçesini izah edemeyenler korkmasa şeffaf bir şekilde bu hayati kararı verecek insanımızın bilgilenmesine vesile olacak tartışmalar yapılsa. Biz yine de ümidimizi kesmeyelim çünkü iyi davranışlar kimse de bulmasa halkta karşılığını bulur ve halk mecbur eder diğerlerini de benzer davranışlar sergilemeleri için.
Bu yüzden "marifet iltifata tabidir" kaidesinin gereği marifeti övmeli ve marifetliye destek olup diğer rakiplerden de marifet beklemeliyiz. Kabul etsekte etmesekte şu bir gerçek ki Türkiye siyaseti adeta bataklığa dönüşmüş. Pek çok siyasetçinin başka siyasetçi yada çıkar çevrelerinde kasetinin olduğu ve pek çok siyasinin yolsuzluk belgesi yada özel hayat ifşası gibi tehdit ve şantajlara mağruz kaldığı konuşulmakta. Meclisteki pek çok AKP'li yada başka parti mensubu Milletvekilinde BYLOCK çıktığı yönünde iddialar var henüz hiç kimsece yalanlanmayan. Özellikle HDP ve kısmen AKP'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki politikacıları malesef terör örgütleri ile içiçe gibi bir siyaset alanı belirlemiş kendilerine. Yani siyaset sahnesi Milletin ilgisinden ve algısından neredeyse tamamen çıkmış durumda. Kaldı ki kabul etsekte etmesekte hiç bir siyasetçi eski kalabalıklarını hayal dahi edemiyor.
Derleme toplama ile oluşturulabilen sayıları malesef her yerde binlerle hatta bazı illerde yüzlerle ölçülen kalabalıklara hitap edip aslında hep aynı yüzlere aynı şeyleri söylüyor gibi değiller mi sizce de? Bakınız etrafınıza şöyle siyasete girmeye hevesli yada siyaset yapan kaç kişi kaldı. AKP'nin il ve merkez ilçe yönetimini bir inceleyin kimler yazılmış, işin hangi noktaya geldiğini çok daha iyi anlayabilirsiniz. İki sözü bir araya getirip konuşamayan adamların Bakanlık ya da Parti Genel Başkan Yardımcılığı yaptığı bir ülke haline geldik daha ne söyleyeyim.
Yine uzatık kusura bakmayın ama bir söz söyle bin ah işit nevinden bu serzenişlerim ve sözü uzatışım, mevcut duruma ayna tutabilmek ve bu puslu ortamda gerçekleri göstermeye çalışmak o kadar zor ki anlatamam sizlere. Neyse konumuza dönelim. Gönlümüzden geçen şudur ki; Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere ülkemizi yönetenler Muhalefet partilerinin liderleri ile bir araya gelmeliler. Basına açık yada bazen kapalı oturumlarda sorunları ve çözümünü tartışmalılar. Milletten gerçekleri gizleyerek hiç bir yere varılamayacağını bilmeliler. Düşünsenize Mecliste yüzlerce Milletvekili olduğu söyleniyor Bylock yada benzeri FETÖ irtibatı olduğu bilinen ama 550 vekilden bir tanesi bile bu listeyi ilan edip Milletle paylaşmıyor.
Ben demiyorum ki ifşa edilsin elbette ki bazen saklamak susmak gerekiyor olabilir. Ama çözüm tartışmak ve çözüm için gereğini yapmak kaydıyla susabilirsiniz. Şayet FETÖ bir Terör Örgütü ise ki öyledir; Mecliste bir terör örgütü üyesinin halen Milletvekili olarak kalmasını nasıl içinize sindirebilirsiniz. Hem bu FETÖ Soruşturması bir türlü siyasi ayağına sıra gelmezse millet nezdindeki inandırıcılığını nasıl koruyabilir, yada Millet bu soruşturmayı yürüten yada ön ayak olanların samimiyetine nasıl inanabilir? Siyasetçi kendisi çözüm üretemediği kangrene dönüşen problemlerden Milleti haberdar etme sorumluluğuna ve zorunluluğuna sahiptir.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu müspet tutumları şayet samimi ise ki öyle görünüyor bence FETÖ ile Mücadele dahil pek çok konuda partisince yalnız bırakıldığını kendisi deklare eden Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım başta olmak üzere Devletimizi yöneten siyaset yada Devlet Adamları aynı samimiyetle karşılık vermek durumundadırlar. Aklın yolu birdir Milletin EVET HAYIR kutuplaşmasına değil bir edecek kardeş edecek söylem ve politikalara ihtiyacı var. Her alanda kendi kendimize yetebilecek bir gücü ve zenginliği barındıran bu cennet parçası coğrafyada yeryüzünün en asil, en çalışkan, en müteşebbis en zeki ve en kültürlü Milleti olarak kardeşçe yaşayabiliriz.
Unutmayalım ki suçluya adalet karar verir ve suçların cezasını adalet verir. Adaletin bıçağının kesemeyeceği durumlarda devreye Millet vicdanı girer ve Millet vicdanında yargılanır suçlu ve cezası da yine Millet vicdanınca verilir. Hiç kimsenin de Millet vicdanı adına konuşmaya hakkı yoktur. Bu yüzden özellikle Vatan Haini terör destekçisi gibi yakıştırmaları siyasilerimize yapmaktan mümkün mertebe uzak durmalıyız elbette ki hain siyasetçilerinde çıkabileceği ihtimalini de unutmayıp aklımda diyerek. Ama kolay yakıştırmamalıyız Vatan Hainliğini siyasetçilerimize. Geçmişte Adnan Menderes'in asılması ile sonuçlanan bana göre alçak bir darbe gerçekleşmiş. Alçak bir darbe diyorum çünkü bana göre gerçekten icab eden bir durum gelişmedikçe Millet iradesini hiçe sayıp silah zoruyla ülke yönetimine el koymak alçaklıktır. Ne oldu sanki? Sorun mu çözüldü? Ya da Merhum Menderes'i yine Millet vidanı muhakame etmedi mi? Elcevap evet.
O darbeyi yapanlar ne kendilerini nede Menderes'i Millet vicadnında yargılanmaktan kurtaramadı. Keşke varsa bildikleri bir takım gerçekler Milletle paylaşıp haklıysalar bile Milletin demokratik yöntemlerle yönetimi değiştirmesini sağlamaya dönük hareket etselerdi. Keşke Hukukun ve Demokrasinin yani aklın emrettiği yoldan sapmayıp darbe gibi son derece yanlış olan bir işi yapmamış olsalardı. Deniz Gezmiş merhum da malumunuz aynı şekilde bir askeri darbe benzeri girişimin ardından asılmıştı. Bana sorarsanız her iki idam da demokrasi tarihimize düşürülmüş kara birer lekedir. Keşke hiç yaşanmasaydı o darbeler, keşke hiç kimse kendisini asla Millet iradesinin üzerinde bir tahakküme sahip sanmasaydı ve keşke hiç bir siyasetçi demokrasi dışında yöntemlerle makamında kalmayı hayal etmeseydi. Ama olmuş işte şimdi ne darbecileri nede Menderes'i,yada Deniz Gezmiş'i Millet vicdanı adına yargılamaya hakkımız yok. Milletin vicdanı en güzel kararı vermiştir ve verecektir.
Bu ve benzeri durumlarda bize düşen sadece doğru bilgi ve verileri Demokratik ve Hukuki yöntemler ile Milletle ve konunun yetkili hukuk adamlarıyla paylaşarak Adalete ve Millete yardımcı olmaktır. Şimdi nasıl olurda HDP'ye oy veren herkesi hain görebilirsiniz mesela? O zaman o bölgede aşağı yukarı aynı söylemlerle oy isteyen AKP'ye oy verenleri de ihanetle suçlamamız gerekir. Hem görünen oki oyunu MHP'ye vermekle AKP'ye vermek arasında pek bir fark yokmuş. O halde MHP'ye oy verenleri de mi aynı suçla suçlayacağız? Demem oki bir kabahat varsa hepimizin diyebilmeli ve birbirimizi geçmiş hataları unutarak kucaklayabilmeli ve birlikte hareket edebilme kaabiliyetine erişmenin yollarını aramalıyız. Geçmişi ders almak kaydıyla yanyana gömenler geleceğe daha umutla bakabilirler.
Demokrasi; şartlar ne olursa olsun vazgeçilmezim olmalı ve Devlet yöneticilerini suçlama işini Adli Mercilere ve Millet Vicdanına bırakmayı bilmeliyiz. Hele hele bahse konu Ülkenin ikbali ise kendi haklarımızı bile hiç değilse ahirete saklamayı bilebilmeliyiz ki Devlet Adamlığının gereği de budur. Bütün partilerde parti içi demokrasiyi hayata geçirsek, şölen havasında gerçekleşen ön seçimlerle adaylarını belirlese siyasi partilerimiz. Yani makamlara kimlerin aday gösterileceğine partilerin değil parti(li)lerin karar verdiği ve hangi adayın o makama layık olduğunu eşit şartlarda yarıştırılan adaylar arasından halkın seçtiği bir demokrasiyi hayata geçirebilmiş olsak sizce bu sorunlar bu kadar büyür müydü? Hiç değilse azalmaz mıydı? Oysaki AKP İl yada ilçe kongresi bile yapmıyor atama yönetimlerle parti olduğunu iddia etmekte. Milletvekilliği yada Belediye Başkanlığı ön seçimleri zaten CHP dışında hiç bir parti de uygulaması görülmeyen bir ütopya gibi. Barajın aşağıya çekilmesi, tercihli sistem gibi Milletin kararının tecellisinin sonuca daha çok yansıtıldığı, bütün siyasi partilerin yada adayların halkta bulduğu karşılık oranında mümkün olduğu kadar eşit zamanlarda basın yayın, bilboard, miting vb yöntemler ile Milletle buluşturulduğu, kısaca millete demokrasinin ve özgürlüğün doyuncaya yaşatılacağı bir seçim atmosferinin sağlanması, seçim kanunundaki küçük değişikliklerle mümkün mesela. Aslında terörden ekonomiye, eğitimden yok olma noktasına gelen kültür ve sanatımıza varıncaya değin pek çok alanda hepimizin bildiği o kadar çok çözüm var ki?
Millete çözüm getirmesini beklediklerimiz hatırlasalar Millet için bir olmak zorunda olduklarını ve Milletin Egemenliğinin ve Hukukun üstünlüğünün her derde dava olduğunu samimi söylüyorum pek çok problem kendiliğinden çözülecek. Allah Milletimizi her alanda işinin ehli olan insanlarla tanıştırsın. Zira işinin ehli olan ehli olmadığı işleri ehlinden sormayı da bilir.
Eleştiri iyidir; çareyi de söylemek şartıyla! Madem ki aynı gemide yaşıyoruz, sorunları birlikte çözmek zorundayız!
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
kalemine sağlık nurullah bey. devlet yönetiminde çok başlılığın olmaması. halkın seçmesi filan güzel şeyler. lakin kontrol altına alınamayan hiç bir güç güç değildir. amerikada başkanı halk seçer, ama bir hakim çıkar başkanın verdiği kararı bozar, kimsede ya başkanı biz seçtik sen nasıl oluyor da başkanın uygulamalarını iptal ediyorsun demez. insanoğludur hata yapar. peygamberlerde hatalar yapmış, lakin onlara vahiyler inmiş. şimdi kimseye vahiyde inmeyeceğine göre, kuvvetler ayrımı kesin belirlenmeli. sorun hakimi savcıyı halk seçmeme siyse, benim önerim hakimi de, savcıyı da halk seçsin. sonuçta arkalarında halk desteği olur.