Evet de bizim hayır da bizimdi, bitti; Şimdi yeni şeyler söylemek lazım cancazım!
Parlamentoda hiç şüphesiz aynı şekilde FETÖ'cülerin işgali ile karşı karşıya. Yani kabul etsekte etmesekte Mecliste halen Milletvekili olan FETÖ'cüler var. Hem de sayıları hiçte azımsanmayacak oranda. Zira CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu en azından AK Partideki bylock çu sayısını 180 civarı olarak açıkladı. Ak Partinin Milletvekili sayısının 317 olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa durumun vehameti açıkça görünmektedir. Yani AKP'nin yarısından daha fazlası FETÖ'cü. HDP'nin zaten bana sorulursa tamamı FETÖ'cüdür ki; Kılıçdaroğlu'da kendisine sorulan bir soru üzerine her partide var ama en çok Ak Parti'de deyivermişti. Yani bütün siyasi partilerde bu oranda olmasa da Bylock ya da benzeri ispatlarla FETÖ'cülüğü ortada olan pek çok Milletvekili var.
Biz ise bu parlamentonun dayattığı sistem değişikliği meselesini tartıştık günlerce. Üstelik bu tasarıyı Milletin gündemine getirenlerin bile tasarının içeriğinden yeterli bilgisi olmadığını da müşahade ettiğimiz halde. Düşünsenize Referanduma gidiyoruz sandığa üç gün kalmış hala "Eyalet", bu sistem değişikliğinde var mı yok mu? Bilen varsa beri gelsin.
Zaten ben şahsen Evet yada Hayır yönünde oy kullanan seçmenin yarıdan çok daha fazlasının bu tasarıyı yani 18 maddeyi okuduğunu sanmıyorum. İddia ediyorum en az 20 Milyon seçmen tasarıyı hiç okumadan oy kullandı. Önyargılarımıza mahkum ettik bence gerçek bilgiyi. Kimimiz AKP getirdiyse okumama lüzum yok hangi getirdikleri değişiklik hayır getirdi ki bu getirsin diye düşündük benim gibi ve okumadık incelemedik yeterince. Kimimiz de Erdoğan istiyorsa bu değişikliği vardır bir bildiği diyerek okumadan incelemeden Evet'i bastık geçtik tıpkı birlikte büyüdüğümüz ve vatan sevgisinden hiç kuşku etmemekle birlikte son yıllarda bir türlü anlaşamadığımız babamın dayı oğlusu Anestezi Uzmanı abim Yüksel Doğan gibi... Bu arada belirteyim Yüksel Doğan'ı anlamayan Türkiye'yi anlayamaz. Her ne kadar anlamakta güçlük çeksekte birbirimizi anlamaya yönelik gayret sarfetmeliyiz.
Düşünsenize tanıdığım insanlar var; adamın oğlu OHAL kapsamında KHK ile işten çıkartılmış üstelik oğlu suçum yok diye yemin billah ediyor ve tutuklanmaya değer bir suçu bulunmamış en azından şimdilik serbest ama işten atılan oğluda babada referandumda Evet vermekle kalmayıp beni bile Evet için ikna etmeye çalıştılar. Bu insanların hangi ruh hali ile bunca sıkıntıya çileye rağmen EVET oyu verdiğini anlamazsanız siz siyasetçi olamamışsınız demektir.
Geçenlerde ailece otruduğumuz bir ortamda bir aileyle karşılaştım. Oğlu Üniversiteyi bitireli yıllar olmuş Öğretmen olarak atanmadığı için yıllardır işsiz ve bekar üstelik bunalımda ama hem anne hem baba bir taraftan kızarken oğlumuzu yerleştirmediler bir yere diye bir taraftan da oylarını EVET vereceklerini söylüyorlar. Soruyor bir başka arkadaş oğlunuda mı düşünmüyorsun? Oğlum Vatandan ve Milletten daha önemli değil diyor adam ben çıkarım için oy vermiyorum diyor ve inanın samimiler. Tabii ki Ak Partiye oy verenlerin içinde ciddi bir bölümü sırf çıkarının ve menfaatinin doğrultusunda oy veriyor burası muhakkak. Amacım zaten AKP tabanını kutsamak falan da değil ama bu realiteleri görmezden gelerek önümüzdeki örneklere dayanarak Ak Partiye oy veren herkesi çıkarcı yada yardakçı olarak ilan etmeye asla hakkımız yok. Bunu hatırlatmaya çalışıyorum.
Kaldı ki bu Milletin çıkarcısı da bizim yardakçısı da bizim. Safiyane duygularla Vatanın bekasını AKP'de gördüğü için AKP'ye oy veren insanlar da bizim. Kısaca eşkiyasıyla evliyasıyla biz bir milletiz ve beraber yaşamak zorundayız. Aslında farkında değiliz ama hepimiz birbirimizin eseri birbirimizin bir parçasıyız. Eğer Erdoğan bizim bir gerçeğimizse ki gerçeğimiz o hepimizin eseri aslında. Ha keza Kılıçdaroğlu yada Bahçeli'de olsa. Yani aslında tanıdığımız ve fakat sevdiğimiz yada sevmediğimiz herkes bu toplumun bir tezahürü ve yansıması. Varlıklarını birbirine borçlu olan insanlarız aslında.
Neyse konumuza dönelim şahsım adına Milletin önüne getirilmesini bile zul addettiğim bir anayasa değişikliği tasarısı referandumuna gittik. Keşke tüm siyasi partilerin görüşleri alınarak bir mutabakat metni haline dönüştürülseydi bu metin ama bana göre amaç üzüm yemek değil bağcı dövmekti. En başta da söylemiştim yine söylüyorum. Bu tasarı ülkeyi bir sistem değişikliğine götürmekten ziyade Milleti kutuplaştırmak ve gerginliğe kaosa sürüklemek maksatlı bir tasarı idi ve alelaecele getirip bize oylattılar. Nitekim çok kez art niyetli çevreler provakatif söylem yada eylemlerle kutuplaşmayı getirmek istedi. Ancak gerek Başbakan Binali Yıldırım gerekse ve özellikle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ürettiği doğru politikalarla bu kutuplaştıma gayretlerine prim vermedi. Nitekim bir kaç küçük hadise dışında neredeyse hiç gerginlik yaşanmadı diyebiliriz. Ancak herkes şunu kabul etmelidir ki; kutuplaşma olmaması için Hayırcı cephe çok ciddi efor ve gayret sarfetti.
Defalarca yazdım tekrar yazayım Hayır diyenler Vatan Hainidir dediler teröristtir dediler. Hiç bir Hayırcının ağzından benzeri cümleler duymadık çok şükür. Sonuçta Evet diyen ile Hayır diyenin birlikte sandık başında bekleyenlere kumanya hazırladığı ve beraber aynı kumanyayı yediği dostluk ve kardeşlik havası içerisinde bir seçim gerçekleştirdik diyebiliriz. Mesela benim oy verdiğim Cumhuriyet İlkokulunda Ak Parti yönetiminde bulunan ve merhaba dediğimiz Enver Başakçıoğlu beraberinde üç Ak partili arkadaş ile bekliyorlardı bahçede. Bina sorumlusu Enver Başakçıoğlu imiş galiba. Neyse kendilerine siz burada boşa bekliyorsunuz bu sefer Uşak size Hayır diyecek Cahan yüzünden diye takılarak yaklaştım sonra yanlarına gittim ve ayak üstü iki dakikalıkta olsa bir sohbet gerçekleştirdik. Hatta kendilerine dua edin gerginlik yaşanmasın istediğimiz için İl Başkanı Ali Karaoba ve yönetimi ile ev toplantısı yapmama konusunda prensip kararımız vardı. Yoksa bizde konuşmacı olarak giderdik mahallelere ve çaputunuzu çıkartırdık ama sizin Cahan ve avanesi çok gergin oldukları ve her türlü pisliği mübah gördükleri için bulaşmamış olma adına el ilanı dağıtmakla yetindik merkezde dedim. Abi sağolasın dediler gülüştük ve ayrıldık.
Demem o ki seçim sattı mahallinde yada seçimlerin yapıldığı anda, şehrimizde ve de ülkemizde istenmeyen olaylar yaşanmadığı gibi kardeşliği ve dostluğu pekiştirecek pek çok tablo yaşandı bir kaç istisan dışında. referandum bitti sonuçları açıklanır açıklanmaz yine bazı mihraklar devreye girdi bu akıntıya kapılan her iki taraftan bazı iyi niyetli ama heyecanlı isimlerin de katkılarıyla seçimden sonra toplumu kutuplaştırma yolunda seçim öncesi başaramadıkları kadar yol katettiler nerdeyse. Bakıyorum bazı Evetçiler sanki Vatan kurtarmış edasında yada düşman haklamış gibi afedersiniz Koyduk mu? Bile yazabiliyor mesela sosyal paylaşım hesaplarına. Daha ağırları da var ama o örnekleri vermem böyle bir yazıda hiç uygun olmayacak.
Bakıyorum Hayırcı cepheden bir arkadaşım AKP'liler alayınız hırsızsınız işte oylarımızı çaldınız diyebiliyor. Oylar çalındı çalınmadı bu ayrı bir yazının konusu ki bana göre de var bir çapanoğlu ama şu kadarını söyleyeyim oyların çalındığını yada hukuksuz oy verme işleminin yapıldığını ispat eden gider bu durumu hukuka intikal ettirerek çözer. Nitekim bildiğim kadarıyla CHP'nin Hukukçuları bu seçimde işi oldukça sıkı tuttu ve oyların çalınması yada değiştirilmesi ihtimalini minimize ettikleri gibi gördükleri problemlerle ilgili de gerekli hukuki başvuruları yapıp itirazlarında bulundular. Muhakkak Hukuk bu konuda üzerine düşeni yapacaktır.
YSK Başkanı saçma sapan kararlar ve açıklamalar ile bana sorarsanız seçimlerin meşruiyetini bilerek tartışmaya açmış bile olabilir. Çünkü maç sırasında kural değiştirilmiş gibi oldu. Kanunda açık açık mühürsüz oy pusulasına basılan oylar geçersizdir diye yazarken. Neymiş efendim örnekleri varmış diyerek kabul etme kararı verdiler. Bahsedilen örnekler 80 küsurlu yıllarda yaşanmış ve bu örnekler yaşandığında böyle bir kanun yokmuş. Seçimlerin meşruiyeti değil bu yazımın konusu. Asıl dikkat çekmek istediğim husus; Malumunuz her yerimiz Fetö'cü kaynıyor neredeyse herkesten şüphelenir hale geldik. Ne malum bazı FETÖ'cülerin bu yaygaraları planlı ve kasıtlı olarak koparmadığı? Ne malum Türkiye'deki karışıklıkların bitmesini istemeyen çevrelerin bu hususları özellikle kaşımadığı. Yanlış anlaşılmasın ben hiç hukuksuzluk olmamıştır yada oy çaılnma işlemi yapılmamıştır demiyorum. Sadece ön yargıyı abartarak birbirimizi belki koca bir kitleyi suçlama ve hakaret etme yoluna gitmeyelim diyorum ki bana sorarsanız buna kimsenin hakkı yok. Yani hak aramaya evet ama hukuki çerçevelerde kalmak ve kardeşliğimizi ve birliğimizi zedelememek kaydıyla.
Hepimiz sonuçta aynı memleketin insanıyız ve yüzyüze bakıyoruz. Birbirimize duyacağında kırılacağı bir sözü üstelik herkesin görebileceği sosyal paylaşım sitesi ortamında yapmak ne kadar doğru sizce? İsim verilmeyice çok sıkıntı olmuyor belki ama yine de Milletin yarısını hırsızlıkla suçlamak hiçte hoş değil. AK Partinin zengin ettiği kaç kişi var Allah aşkına etrafınızda? Zaten Onlarında büyük çoğunluğu FETÖ'cülerden oluşuyor. Henüz haklarında hiç bir işlem yapılamasa da AK Partili gözüken pek çok FETÖ'cü zenginin varlığını bizzat Ak Partililer bile kabul ediyor. MHP ve CHP'de yok mu? Sayıca elbette çok çok azlar ama emin olun bu partilerde de var FETÖ'cü hem yerelde hem de Ankara'da. Bizim bugün ihtiyacımız olan en önemli şey birlik. Bakın Evet'çiler daha kesin sonuçlar açıklanmadan şaibeli bir seçimin hemen sonrasında "atı alan Üsküdar'ı geçti" deyip caga satsa da karşılarında kendileri kadar HAYIR'cı var neticede. Netice de hile olmadığını varsaysak bile arada en fazla 1.5 puanlık bir fark var. Düşünsenize 750 Bin Evetçi Hayır verse idi kafa kafaya idik. Yada siyasetten umudunu tamamen kesip alayına HAYIR diyerek sandığa gitmeyenler de sandığa gitmiş olsa belki de Hayır iki puanla önde bitirecekti. Baştan anlaşmadık mı? Hayır da bizim Evette bizim diye. Evet diyende Hayır diyen de kardeştir diye. Evet de çıksa Hayır da çıksa saygı duyacağız diye. Şimdi ne değişti? Neden hile varsa da Evetçiler bu sonucu kabul ediyor. Hile varsa biz yokuz demeleri gerkmiyor mu? Millet iradesine hile yada hırsızlıkla ipotek konulmasına rıza göstermek de ne demek oluyor? Hile oldu diyerek sonucu tanımayanları gayet iyi anlıyorum. Ama gerçekten hile olduğundan emin ise. CHP'nin hukukçuları bu sıkıntıyı muhakkak giderecektir ve gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu iş Eren Erdem'in işi değil CHP'nin hukukçu kimliğine sahip Milletvekillerinin mesela Haluk Pekşen'in işidir bana sorulursa onlar da muhakkak gereğini yapıyordur ve yapacaklardır. Kimse öyle oylara sahip çıkıyorum ayakları ile kendisine kahramanlık ve popülarite aparmaya kalkışıp Milleti germe ve kutuplaştırma gayretlerine çanak tutmasın lütfen. Zaten Partinin bir Genel Başkanı var bir Parti Sözcüsü yada Parti tarafından yetkilendirilip görevlendirilen ismi var. Bırakın açıklamayı onlar yapsın böyle konularda.
Kendi ferdi düşünce ve duygularına dayalı açıklama yapıyor bazı isimler sanki Partinin Resmi açıklamasıymış gibi konuşuyor buna kimsenin hakkı yok, hakkı olmamalı. Parti içinde bir hiyerarşi olmalı. Şimdi ben bu yazdıklarımı CHP'nin örgüt olarak düşüncesi gibi ifade etsem ve resmi bir açıklama gibi algılatsam hoş olur mu? Haddi mi aşmış olmaz mıyım sizce? CHP İl Başkanına yada yönetimine ayıp etmiş olmaz mıyım? Samimi söylüyorum müsamaha göstereceklerine emin olsam bile asla bu yola tevessül etmem şahsen.
Demem o ki seçim bitti zaten, 2019'da yürürlüğe girecek bir sistem sadece hukuki alt yapsını hazırlamak bile aylar sürecek öyle anlaşılıyor. Erdoğan'a güvenmeyebilirsiniz ama kabul etseniz de etmesenizde Milletin yarısı güvendi bir fazla da olsa Evet kazanmış görünüyor. Elbette ki YSK İtirazları değerlendirecek ve nihai sonucu açıklayacak şayet seçim sonucunu etkileyecek nitelikte bir hırsızlık olduysa zaten bu seçim iptal edilecektir. En azından ben şahsen böyle umuyor ve buna inanıyorum. Ben şahsen Erdoğan'ın ülkemize bir ihanet içerisinde bulunmayacağına da inanıyorum. En azından inanmak istiyorum.
Kendisinin yanlış politikaları ile büyüyen ve Devletimize her türlü nüfuz eder hale gelen FETÖ, İŞİD ve PKK ile mücadele de aldığı riskleri ortaya koyduğu gayreti göz önüne alırsak hüsni zan edebiliriz artık diye düşünmekteyim ki bunu daha önce de ifade etmiştim. Yalnız kaldığı bir hakikat belki de şimdi eline tüm yetkileri aldıktan sonra FETÖ temizliğini çok daha başarılı götürebilecektir, PKK İŞİD ve siyasi uzantıları ile ha keza öyle. Gerçi daha YSK nihai kararını açıklamadan yangından mal kaçırır gibi balkon konuşması yapması ve daha ilk konuşmasında Atı alan Üsküdar'ı geçti gibi hiçte bir Cumhurbaşkanından beklenmeyecek açıklama yapması bende biraz endişe oluşturdu o ayrı konu. Ben şahsen daha yapıcı ve birleştirici bir konuşma bekliyordum kendisinden. Zaten Devlet ve Belediyelerin imkanlarının sınırsız kullanıldığı, ağır baskılar ve OHAL Şartları içinde gerçekleşen bir referandum da Milletin yarısının onayını alamamışsınız milletin yarısı size güvenmediğini belirtmiş sizin o diğer yarıyı da kucaklayacak yerde öfke yada nefret sebebi olabilecek konuşmalar yapmanız ne kadar uygun? Diye sormak isterdim Sayın Cumhurbaşkanımıza. Hem daha ilk günden bu idam meselesini gündeme getirmenin gereği ne yeri ne Allah aşkına? Kimi asacaksınız desem APO yada Fetö derler. Hani Sayın Öcalan derken assaydınız ya elinizi mi tuttuk? Fetullah'a gelince henüz elimizde bile olmayan bir ismi idam etmek için daha şimdiden bir sürü sorun, çözüm beklerken gündem etmek akıl karı mı? Yoksa bunun adı her zamanki gibi ucuz siyaset ve hamaset mi? Ülkemizi ucuz siyasi polemiklere ve hamaset kokan nutuklara kurban etmeye devam mı edeceğiz? Bakın daha ilk günden ben de eleştiri getirdim ama ilerisi için daha ilk günden yapılan açıklamalar için. Elbette ki eleştirmeye de gözlemlemeye de devam edeceğiz etmeliyiz.
Nitekim takipçilerim bilirler ki bu güne dek; gerek AKP'ye gerek FETÖ'ye ve gerekse Erdoğan'a yada diğer siyasilere hatta muhalefete bile çok ağır eleştiriler getirmişimdir hakarete varmayan ve haddini aşmayan. Emin olun bundan böyle de eleştirmeye devam edeceğim. Ama her zamanki gibi destek olmam icab ettiğini düşünürsem doğru işlere destek olarak. Zaten bu işler başımıza hep muhalefet boşluğundan gelmedi mi? Her ne kadar Kılıçdaroğlu için son düzlükte bir miktar toparladı diyebilsekte her iki siyasi partinin de Genel Başkanları bu hususta hayli eksiktiler. Gerek Baykal, Gerek Sayın Kılıçdaroğlu yada Bahçeli malesef yeterli muhalefet edemedi.
Eleştirelim tabii ki ama peşin hükümler üzerinden ön yargı ile değil icraatler yapıldıkça eleştirme yada destekleme yolunu seçmeliyiz iktidarı. Bana sorulursa da bu iktidar, iktidarı bir an önce devretmelidir. Bana sorulursa da bu kadar açığı bulunan etrafını çepeçevre FETÖ'nün sardığı ve geçmişte defalarca aldatılmış bir iktidar bir an önce işi ehline teslim etmeli artık. Ama bunun da bir usulü var belli ölçüleri var. Bizim kimseyi düşman görmeye ve düşmanca tavır ve tutumlar sergilemeye hakkımız yok.
Bu yüzden bu oy hırsızlığı meselesi hukuk bir karara varıncaya değin rafa kaldırmalıyız diye düşünüyorum. Tabi ki CHP bu konuda kurumsal olarak üzerine düşeni sonuna kadar yapıp millet iradesinin tecellisini sağlamaya yönelik gayret etmeli. Demokrasiye inanıyorsak gerçekten inandığımız gibi davranmak zorunda değil miyiz? Yalnız bu arada Ak Partililer niçin hep hırsızlıkla suçlanan olduklarına dikkat etmeliler. Her seçimde bu türden şaibeli olaylar yaşanıyor ve altından hep Ak Parti çıkıyor. Kaldı ki Uşak başta olmak üzere pek çok belediye ve kurumda da yine direk yada dolaylı yolsuzluk iddiları sık sık gündeme gelmekte. Demek ki Ak Partinin vitrinini ve siyasi makam verdiği kimseleri iyice bir irdelemesi ve bu konuda ciddi bir özeleştiri yapması gerek. Oy veren kitlenin de hakkı olan vermeyenin de hakkı olan kamu malını yolsuzluk yaparak iç eden kim olursa olsun mücadele edilmeli. Ak Partinin bu konuda bana göre karnesi bir hayli kötü adaylarını ve yöneticilerini seçerken daha itidalli davranmalı Ak Partililer. Ben oyumu veririrm gerisine karışmam derseniz işte böyle sonuçlarla karşılaşır ve topyekün hırsızlıkla suçlanmakla karşı karşıya kalırsınız. Oysa ki ben biliyorum Uşak'ta Ak Parti sayesinde yolsuzluk yaparak zengin olan kişi sayısı aslında zannedilenin çok çok altındadır. Yani tabanın haberi bile olmuyor çoğu kez.
Ayrıca Hayır cephesinden sanki seçim sonuçlarıyla birlikte; Atatürkçülük öldü, Cumhuriyet bitti yada ülke bölündü gibi paylaşımlar gözüme çarpıyor bunları da yanlış bulduğumu ifade ediyorum. Bakın gerek Erdoğan gerekse Sayın Başbakan Binali Yıldırım defaatle Üniter yapı ile de Cumhuriyet ile de Atatürk ile de hiç bir problemlerinin olmadığını söylediler. Pekala sizde tıpkı Babam gibi Sen öyle dediklerine bakma takiyye yapıyorlar diyebilirsiniz, size haklısınız derim ama ön yargı ile nereye kadar şans veren ben değilim ki şans veren millet. Sizce EVET oyu verenlerin içinde % kaçı eyaletlere bölünelim diye evet vermiştir. Belki de %3 bile değildir bu rakam yani Evet oyu verenlerin %97'si değişilikte o yetki veriliyorsa da Erdoğan bunu yapmaz yapamaz diye düşünmüş ya da Erdoğan'ın yok öyle bir şey siz ben ne söylüyorsam ona bakın dediğine inanmış. Bu yanlış olabilir. Ama çoğunluğun siyasi tercihi bu ve demokrasilerde çoğunluğun iradesine saygı göstermiyorsak bile tahammül etmek durumundayız. Madem ki aynı coğrafyada yaşıyor aynı havayı tenefüs ediyor, aynı Ata'nın mirasının üzerinde oturuyor aynı Milletin evladı olmaktan bahsediyoruz, o halde birbirimize tahammül etmek durumundayız. Hiç değilse asagri müşterekler de bir olabilmek için fedakarane bir biçimde gayret sarfetmeliyiz.
İçinizde sen sanki böyle mi davranıyorsun? diyenleri duyar gibiyim ona da yanıt vereyim. Malumunuz olduğu üzere Atapark İşletmesi sırf Belediyedeki hırsızlıkları yazdık diye elimizden alındı ve yaptığımız yatırımı getirip başımıza yıkarcasına yıktılar, maddi anlamda çok ciddi zarar ettik. Ardından FETÖ'cü ilan edilen Gazetemiz kapatıldı ve aylardır bir sürü insan sigortasız ve gelirsiz bırakıldık. Her ay yaklaşık 15 bin lira civarı zararımız var. Gazetemizin ederi de satmaya kalksak bizim gibi insanlar için bir servet değerinde idi. Çünkü basın ilan hakkını almış günlük bir gazete idi ve hepimizin emeğinin sindiği bir marka idi Son Nokta Gazetesi.
Halbuki ekibimizdeki hiç kimse Fetullahçılar el üstünde tutulurken ve bütün muslukların başında iken ki kentimizde halen FETÖ'cüler muslukların başında bana göre hiç bir Fetullahçıya selam dahi vermemiştir ve her birerimizin yazıları ve haberleri vardır, yüzlerle sayılabilir Fetullahçılar aleyhinde. Bendeniz zaten 23 yaşında idim Fetullah denen hain münafık 28 Şubatta Çevik Bir'e övgüler düzüp yaptığı işleri meşru gösterdiğinde Fetullahçılarla başlattığım kavgayı onlar 1999'da Dinler Arası Diyalog işine girince Prof. Dr. Haydar Baş'ın önderliğinde verilen savaşa da katkı sunarak devam ettirmiştim.
Beni tanıyan herkes bilir bu gerçekleri. Yani zerre suçumuz yokken bu şekilde mağdur edildik, belki de ucundan kıyısından tutturabilselerdi hapse de attıracaklardı, ki denediler ama Uşak'ta görev yapan ve samimiyetimizi bilen sağduyulu yargı ve emniyet mensuplarımız buna imkan tanımadı sağolsunlar. Ama tüm bu haksızlığa ve mağduriyetimize rağmen gık demedik sırf FETÖ soruşturması zarar görmesin diye sustuk. Taa ki soruşturma başka isimler açısından da zulme dönüştürülmeye ve siyasi bir baskı unsuru olarak kullanılmaya kalkışılıncaya dek. Yani FETÖ Soruşturmasına zarar vermemek için kendi hakkımızı bile aramadık elimizdeki bu medya gücüne rağmen.
İnanır mısınız?Sene 2011'de sitemizin en iyi köşe yazarlarından birisi olan Vedat Orhan'ın yazı dizisinin yayınlandığı bir sırada bir grup mütevelli ile tartışmıştık ve onlara gün gelecek sizi Ak Parti cezaevine atacakta siz bizden adalet bekleyeceksiniz demiştim de bana sen uçmuşsun demişlerdi. Bakın Allah'ın işine söylediğim gerçek oldu ve FETÖ'cüler geldi bize mağduriyetlerini anlattı da biz köşelerimizden dile getiriverdik. Ne suç işlemiş olursa olsun herkesin yargılanma hakkı vardır ve peşin hükümle işlediği iddia edilen suçu ispat etmeden hatta biraz da abartarak suçlamaya kimsenin hakkı yok ve herkesin adil yargılanma hakkı olmalı. FETÖ'cülerinde PKK'lılarında yargıya kendini teslim eden herkesin adil yargılanma hakkı elinden alınmamalı.
Yazıya başlarken uzun olacağını tahmin ediyordum ama bu kadarını doğrusu bende beklemiyordum. Karşılaştığım okurlarımın yarıya yakını yazıların uzunluğundan şikayet ediyor aslında haklılar da ama takdir edersiniz ki bazen meramın tam anlaşılması için değişik pencereler ve bakış açılarını ortaya koymak gerekiyor yani böye uzatmak gerekiyor. Bu bağlamda okuyucularımın hepsinden özür dileyerek sözümü bağlıyorum.
Annem kulakları çınlasın derdi ki oğlum geçmiş yağmura kepenek çekilmez" Islandınsa güneşe çıkmalısın geçmiş geçmiştir. Ne yaşandı ne oldu bitti birbirimize ne kadar ağır sözler sarfettik gün bunları tartmanın günü değil. Bırakalım bunları hukukçular tartsın biçsin biz nasıl birliğe katkı sunabiliriz? Nasıl ülkemizin muassır medeniyetler seviyeine yükselmesini sağlayabiliriz? Bu coğrafyaya ve dünyaya barışı nasıl hakim kılabiliriz? Bu soruların yanıtlarını aramalıyız.
Bu arada hemen belirteyim dün Dışişleri Bakanı AB ile ilgili yine saçma sapan diyebileceğim açıklamalar yapmış ve artık dağılan birliğe girmenin öncelikleri olduğunu falan söylemiş. Hani dün üstelik bunca tavizi verdikten sonra uğruna en son; AB Haçlı Birliğidir ve asla bizi almaz samimi değildir diyordu Sayın Cumhurbaşkanı? Bugün ne değişti Allah aşkına? Artık daha ayağı yere basan söylemler ve politikalar üretmeliyiz. Avrupa Birliğinin kendisine yok faydası ve dağılmış vaziyette.
Avrupa Birliği Haçlı Birliğidir demenin de, biz hala Avrupa Birliği yolundayız demenin de ne yeri artık ne de zamanı? Acilen içeride ve dışarıda Milli Politikalara geçilmeli, aklı başında söylemler ile dış ilişkiler yeniden dizayn edilmeli barış ve karşılıklı menfaat ilkeleri üzerine inşa edilmeli ikili ilişkiler ve tam bağımsızlığın kazanılması için mücadele verilmeli ama ilk önce Kürdü Lazı Çerkezi ile Türk şemsiyesi altında Alevisi Sünnisi Caferisi ile Müslüman şemsiyesi altında toplanmalı ve bir olmalıyız diyor Saygılar sunarak sürçi lisan ettimse affola diyorum. Esenkalın şimdilik...
insan kendi nasılsa karşısındakini de öyle görürmüş. hırsız ise karşısındaki herkesi hırsız olarak görürmüş :) sen ibrahim beyi ne kadar tanıyorsun acaba. önyargılı davranma. ettiğin lafa değil duyduğun lafa bak.
hırsızlık ögretmeye geliyordur o :) ama bizim belediye kadrosu zaten o işin en ehillerini buldu.ibirama gerek yok arıza ile karı şaçlıdan daha mahir hırsızmı var ibiram eline su dökemez onların
siyasi partilerin calışmalarını takip ettim akp merkez ilçe bşk ve yönetimini kimse bilmiyor.ibrahim beyi merkez ilçe seçmenleri gercekden iyi biliyor.biraz toparlayıçı oldu. tam aksine köylüsü m.nacar oy kaybına zemin hazırladı. chp gelince il ve ilçe bşk seçmenin yüzde doksanı tanımuyor,birde çalışma yapan eski yüzleri gören chp liler sandığa gitmedi.netice olarak hayırların fazla cıkması akp ve mhp den kararsız vatantaşdan gelen oylarla hayır oyları fazla cıktı.
başkanlığın kendisi bölücülüktür.evet demek bölücülüktür
Deniyor ki: Dış tehditlere (emperyalist güdümlü FETÖ, PKK, IŞİD vs.) karşı birlik olmamız gerekirken, Türkiye halkı “evetçiler” ve “hayırcılar” diye kabak gibi ikiye bölündü ve kutuplaştı; şimdi yeniden birleşmenin zamanıdır.
Doğru. Halkın birliğini sağlamak gerek. Şimdi sakin kafayla mantık yürütelim ve bu birliği kimin bozduğunu ve nasıl yeniden sağlanabileceğini tartışalım. Sorular sorup yanıtlarını vererek ilerleyelim.
Parlamenter rejimi (giderek cumhuriyeti) ilga etme anlamına gelen başkanlık anayasasını kim dayattı?
Türkiye’yi, halkı kabak gibi ikiye böleceği apaçık olan bu referandum sürecine kim soktu?
Referandum kararını Meclis’ten zorla kim çıkarttı?
Bahçeli’nin koltuk değneğiyle Erdoğan kliği ve AKP yönetimi değil mi?
Referandum kararı, sayısız itiraza karşın, AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla alınmadı mı?
Demek ki Türkiye halkını bölen süreci başlatanlar Erdoğan kliği ve AKP-MHP yönetimleridir. (Gelecekte yine “kandırıldık”, “tuzağa düşürüldük” falan derler mi bilemiyorum; ama bu bir şey değiştirmez
evet” bölücüydü, hayır” ise birleştirici.
bu, şuradan da belliydi: hayır” diyenler arasında chplisi, mhp”lisi, hdplisi, ulusalcısı, sosyalisti, hatta akplisi tüm politik kesimlerden insanlar bulunuyordu. yani bütün farklılıkları ve çeşitlilikleriyle türkiye
Erdoğan kliği ve AKP iktidarı bu ülkenin emperyalist müdahaleler karşısındaki “zayıf karnı”dır. Bu zayıflığı yok etmeden her tarafımız, her an, her şeye açıktır.
Bu tür “milli birlikçiler”in “Başkan’ın adamı” olma yolunda hızla ilerlediklerini görüyor ve üzülüyorum. O Başkan ki, emperyalistlerin bu ülkedeki 1 numaralı adamıdır
sayın eskici bey. her gece ev toplantıları saat 1 de bitti. ama ibrahim yılmaz ve ekibi başta bşk yrd. ufuk uğur olmak üzere her gün sabaha kadar toplantı yaptı. sen nerden biliyorum deyip atıfta bulunuyorsun. il başkanı servet bile bu toplantılara katılmadı. eğer bir gece gelseydin görürdün kimlerin canla başla çalıştığını.