Bir gazeteci, emperyal güçlerin tamamen hüküm sürmüş olduğu şu devirde yaşamakta olmanın sancıları içerisinde kıvranan, aynı zamanda ifade özgürlüğünün yanı sıra, düşünce özgürlüğünden de mahrum bırakılmış insanları aydınlatabilecek kadar selim olmalı. Devrin gerekliliği gibi gösterilip bastırılmış hakikatlere; ’’doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’’ deyimiyle gün yüzüne çıkmasına engel olunmuştur. Kabul görmeme kaygısıyla konfor alanının dışına çıkmaktan korkan bazı gazeteciler, gideceği dokuz köyden de kovulmamak maksadıyla hakikati ifade etmekten ziyade hakikati düşlemekten bile kaçmakta. Halbuki insanlık,tarih boyunca ne pahasına olursa olsun hakikat yolundan asla sapmayan gazeteciler sayesinde sığlıktan kurtulmuştur. Susturulmaya çalışılacağını veya öldürüleceğini bile bile bir amaca hizmet etmeyi reddetmekle birlikte o amacı şeffaf bir şekilde ifşa etmiş, hakikat yolundan ve adaletten şaşmamış gazetecileri ve hala hayatta olan günümüzdeki esas gazetecileri anarak 10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününü kutlamak istedim.
1 şubat 1979 günü öldürülen Milliyet Gazetesi Başyazarı, Genel yayın müdürü Abdi İpekçi, yukarıda bahsetmiş olduğum gazeteciliğin en mühim örneği çünkü Abdi ipekçi, halka yalnızca doğru ve şeffaf haberi iletmenin ve halkın bilgi edinme hakkının önemini vurguladığından, realist, medeni ve ılımlı bir yaklaşım sergilediğinden dolayı ne yazık ki öldürülmüş bir isim. Türk basınının evrensel bir şekilde temsil edilmesinde de büyük rol oynayan Abdi İpekçi, hakiki ve milliyetçi bir gazeteciydi. Aynı şekilde 24 Ocak 1993’te arabasına konulan bomba sonucu öldürülen Uğur Mumcu gibi. ’’Hangi iktidar din sömürüsüne sığınmışsa mutlaka yıkılmıştır.’’ gibi çarpıcı ve gerçekliğini halen koruyan sözleri bugün bile doğruluğunu ispatlamıştır. Uğur mumcu korkmamış, kendi canı pahasına araştırmaktan, aydınlatmaktan yılmamış bir gazeteciydi. ’’Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenen bir suçtur.’’ diyen Mumcu, bugün toplumun tamamına karşı yapılan haksızlıkla mücadele etmemiz için örnek alınması icap eden bir isim. Örnek alınması gereken bir isim demişken Ermenilere ait olan Agos gazetesine hizmet eden Hrant Dink, Ermeni soykırımının olmadığına ikna edilmesine rağmen Sevgi Erenol ile teması halinde, Atatürk’ün ortaya koyduğu Misak-ı Milli çerçevesinde, ’’yurtta sulh, cihanda sulh’’ düşünce yapısını ve yaşam biçimini benimsediği için 19 Ocak 2007 yılında Fetö tarafından öldürülmüştür. Yaşamında hataları olan buna mukabil yine de doğru yolu bulmuş olması örnek bir davranış. Bir dönem çok önemli bir misyon icra etmiş olan Necip Hablemitoğlu’nun Köstebek kitabıda bir gazetecinin okuyup örnek alması için mutabık bir kitaptır. Dik duruşlu, halk için, hak yolunda, hakikate ve adalete bağlılıklarıyla bildiğimiz bu sahici gazetecileri saygı ve sonsuz hürmet ile anıyorum. Antrparantez olarak değinmek istediğim nokta ise; Minber, İrade-i Milliye ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerini çıkaran, ’’Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.’’ sözüyle Türk basının ve gazetecilerin bir milleti aydınlatmak için ne denli ehemmiyetli olduğunun ve olabileceğinin damgasını vuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de saygı ve sonsuz hürmet ve minnettarlık ile anıyorum.
Dik duruşu gereği öldürülen gazetecilerin gününü, bu şekilde hakikatin önünü kesmeyi gaye edinip her türlü yolsuzluğunu, ahlaksızlığını ve haksızlığını gölgelemeye çalışan illet sistemi devirecek olan millet iradesi, günümüzde Yeni Çağ Gazetesinde köşe yazarı olan milliyetçi gazeteci Arslan Bulut, ulusalcı ve solcu gazeteci Banu Avar gibi örnekleri bulunan hakikatten yana olmaktan asla korkmayıp, hükümet için değil de halk için gazetecilik yapan, tarzı ve üslubu dürüstlük olan bu gazeteciler gibi sanılanın aksine dokuz köyden kovmayacak her zaman destek verecek ve fikirlerini önemseyeceğini temenni ederek kutluyorum. Ne yazık ki bugünkü tablo bir çok gazetecinin bir çok yalana, yolsuzluğa, haksızlığa, ahlaksızlığa ve zulme karşı oynadığı üç maymun, bir millet olarak değil, bir birey olarak düşündüğünün istidlalidir. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü olan bugünde ben bütün meslektaşlarımın gününü kutluyorum. Hakikati söylemekten korkmayan, milliyetçi ve halk için gazetecilik yapan gazetecileri ayrıca kutluyorum çünkü her ne kadar doğrudan yana halkı tenvir etmek gönülleri kazandırsa da bir çok riski olan bir mesleği icra ederken riskleri göze alarak zulme başkaldırmak her yiğidin harcı olmaz. Emperyalizmin ele geçirmediği, korkmayan ve susmayan nice esas gazetecilerin halkı aydınlatacağı; halkın refahı, yüksek bilinci için selim bir gazeteci olacağı nice 10 Ocaklara…
sayın gülistan yalçın hanım...
konu ile alakasız çok güzel pankartlık ve bi o kadar da sanki cinayetlerin islam dinini yaşayan insanlar (yani müslümanlar) tarafından yapıldığını ima eden ve belirten yanlış cümleleriniz var..
Bu cümlelerden anladığımız kadarı ile sadece "Replik" yapığınız anlaşılıyor..
gerek duyup da araştırma işine hiç girişmemişsiniz..
size sorarım abdi ipekçi vurulduktan hemen sonra Milliyet gazetesi neden satıldı..
abdi ipekçi gazetenin sahibiydi.. yoksa satmayan ve satmasına engel olan başyazara süikast ederek satmasını mı sağlanmıştır..
bu cinayetin "Hangi iktidar din sömürüsüne sığınmışsa mutlaka yıkılmıştır." sözü ile ne alakası var..
Makaleniz de o kadar araştırmadan "REPLİK" kokan çok cümleler var ki.. bir cümleniz bile düzeltmek bu kadar vakit aldı..
lütfen cahilane yazı yazmak yerine göreviniz olan araştırmalar yapmanız ve bilerek yazmanızı dilerim..
Bu eleştirimi yayınlamanız dileklerimle..