Bir zamanlar, bir devlet varmış, halkının tümüne birden evlat muamelesi eden bir devlet. Yönetimini tamamen halkına devretmiş, halkından güç bulan, halkına güven ve huzur veren bir devlet. Dünyanın en güzel coğrafyası üzerine kurulu olan bu devletin topraklarını, tarif edenler kısaca, sahte cennet demek zorunda kalırlarmış. Her yerinden ırmaklar akan, zirvelerinde yırtıcı kuşların barındığı, yiğitlerin pınarlarda arındığı, kızlarının güzelliğinden erkeklerinin kalplerinin yarıldığı, cebindeki çekirdek dökülse toprağından ayçiçeğinin fışkırdığı, yeraltı ve üstü ne kadar zenginlik ve maden varsa bulunduğu bir devlet olunca, haliyle dünyanın gözü üzerinde imiş bu devletin.
Devlet halkı kimi seçerse hemen girermiş, O kişinin ve ekibinin emrine, hayır işletirlerse hayır işler, şer işletirlerse şer işlermiş. Milletin başa getirdikleri Millete nasıl muamele ederse Devlette öyle muamele edermiş, pek bir şeye karışmazmış da, demokrasi işlesin istermiş daima... Ne zaman ki; bu Devlet, kendisini çökertmeye yabancıya teslim etmeye ilişkin planlarda, cüretkar davrananlar olur, işte o vakit refleks gösterip duruma müdahale edermiş. Bu Devletin gerçek sahipleri, Millete çok kızarsa ve mecbur kalırsa Devleti yıkar yerine yeniden kurarmış. Ama bahsi geçen yeryüzünün cenneti durumundaki coğrafyayı asla terketmez ve illa bir şekilde Devletleşir, ve ara ara tekamülü için imar edermiş.
Bu kadri bilinesi Devletin en bilindik düşmanı, yeryüzünde Demokrasiden bihaber, hala kral ya da kraliçelerin hüküm sürdüğü, kamaralarda yönetilen, sömürgeci, dünyaya her fırsatta zulüm ve gözyaşı getiren, kendini beğenmiş insanların kurduğu bir devletmiş. Bu düşman Devlet; akıl almaz ajanlık yöntemleri kullanır, Devletleri içeriden ele geçirme ya da hiç değilse yönetme veya yönetimlerinde bu yolla etkili olma hayalleri kurar, çoğu Devlette de bunu becerebilirmiş. Lakin bu hayali yeryüzü Cenneti Devleti sözkonusu olduğunda yüzyıllardır bir türlü gerçekleşemezmiş. Bu düşman Devletin; her Devletin içinde olduğu gibi yeryüzü cenneti devleti içerisinde de kendisi için çalıştırdığı Hainleri varmış. Yardakçılık, yalakalık gibi yöntemler ile yakınlaştığı bazı politikacıların; siyasi görüşüne göre, dindar yada Atatürkçü, Milliyetçi vs. gibi gözüküp güvenlerini de kazanırlarmış. Bu hainler; Güvenlerini kazanıp, yanlarına yerleştikleri bu bazı politikacıları; Devleti ele geçirme hayalleri için gerekli olan Devlet desteğini sağlamaları adına kendilerince kullanırlarmış. Bu hainler yelpazenin bir ucundan diğer ucuna tüm sininr uçlarına yerleşmiş iseler de; daha çok din adamı, hacı, hoca kılığında sözüm ona "muhterem" insanlar içerisinden seçilirlermiş. Onlarda zaten Münafık karakterli kişiler olduklarından, tiyatro yapmaları, süslü laflar edebilmeleri, istedikleri vakit ağlayabilmeleri, dün ak dediklerine bugün kara diyebilmeleri işlerini daha da kolaylaştırırmış.
Bu isimler kimi zaman, Kurtuluş Savaşına karşı fetva verip dağıtırmış, kimi zaman Yeryüzü Cenneti Devlet başkanı; ben darıldığım için uçak kazası geçirdi, ben kızdığım içinde asıldı, imasında bulunabilecek kadar ileriye gidip o düşman devlete bir şekilde çaktırmadan destek olurlarmış.Kimi zaman, coğrafyasında huzur içinde yaşamak varken, ayrılıp gerçek vatanına gittiği ve hasretle beklendiği Yeryüzü Cenneti Devletinin kurucusu olan ve Türk'ün Atası olarak kabul edilen katıksız müslümanlığına şahitlik edebilecek tek Devlet Başkanı'na haşa deccal derken görülürlermiş bu hainler, kimi zamanda Devletin sırlarını en olmadık zamanda ulu orta tüm dünyaya ifşa ederken!
Her neyse hainlerle kalemimi daha fazla kirletmek istemiyorum, siz meramımı anladınız nasılsa... Bu hainler kendilerince Devleti ele geçirme planlarının, sonlarına yaklaştıklarını, iyiden iyiye hissederken, bu yeryüzü cenneti devleti olanı biteni bir bir not edermiş. Sessiz ve derinden bir izleyiş ile olanı biteni takip eden ve kendisini derin olduk zannedenlerin içler acısı haline gülen, bu devlet, bir şafak vakti ansızın bu hainlere dehşet yüzünü gösteriverirmiş, sonrası malum. Bütün dünya bu hainlere başka neremizle gülsek diyerek, katıla katıla gülermiş. Tabi burada Devletin halkını asıl şaşırtan; bu hainlerin ve dışarıdaki uzantılarının her attığı adımın farkında olan vede not eden kudret, madem asla emellerine ulaşmalarına müsade etmeyecekti, madem yıllar önce en üst kurullarında mücadele etme kararını aldırmıştı, ve bu hayalperestlerin heveslerini kursağında bırakıp, inlerine varana dek gireceği önceden belliydi, Devlet neden bunca zaman bekledi. Bu hainlerin ümitlenmelerine, neden bunca zaman müsade etti? bunlarla dalga geçmek hoşuna mı gidiyordu? Yoksa; zaten tekamülü için gerekli olduğundan dolayı mı göz yumuyordu? Yani bu hainler vasıtası ile Devlet; kurumlarının, araz verebilecek bölümlerini, hassas yerlerini keşfedip, kendini tekamül mü ettirdi? Neydi maksadı?
Nihayetinde Devleti ele geçirme hayalini iyiden iyiye olgunlaştıran, diğer devletler ve içerideki iş birlikçilerinin uğradığı hayal kırıklıklarından kaynaklı sarhoşluktan ayılmaları, hayli zor olurmuş. Sarhoş kafa ile ne dediğini bilmediğinden olsa gerek; Allah sana hayır ve başarı versin diyeceğine, Allah seni yerlerin dibine batırsın deyiverebilirmiş. Yine mesela Allah yuvalarınıza saadet versin demek isterken ağızlarından sarhoşlukla evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın şeklinde beddualar çıkabilirmiş. Atalar boşa dememiş, sarhoşun mektubu okunmaz ve de önemsenmez. Sözüne de küfürüne de itibar edilip gücenilmez. Tarihte bunların ağa babaları da Devleti ele geçirme hayallerinin suya düşmesinden kaynaklı sarhoşluklar yaşamışlardı. Onlara ise bu sarhoşluk, kah Allah bana kitap yazdırdı dedirtti. Kah zindanda beni zehrileyeceklerdi. Allah hiç hayvan kalmamış, ya da başka yol bulamamış gibi fareyi vazifelendirdi ve bana yedirilmek istenen zehirli gıdayı yiyen fareyi kendisini feda ettirtti, diyebilecek kadar cahilce konuşabildi. Düşünsenize Allahu Teala; İsmail'i koç ile kurtardı, bu hainleri fare ile kurtarıyor. Fareler size kurban olsun diyorum.
Halkımızın olan bitenden tedirgin olmaması gerektiğinin sarhoşluk süreleri geçtikten sonra, herşeyin yeniden normale döneceğini tarih tecrübemden kaynaklı olarak altını çiziyorum. Ayrıca; Allah o sarhoşlukla ne dediğini bilmeden beddua edenleri ne yapsın? Sorumun cevabını lütfen yazımın altına yorum olarak yazmak sureti ile, isim vermeksizin sizler veriniz.
sözde yazarmış bide komiklik yapmaya calışmış gülelim diye ağlanacak halimize güldürmeye çalışanlar yüzünden bu haldeyiz zaten