"Türkiye öyle bir karanlık dehlizden geçiyor ki, benim gördüklerimi bir görseniz yeminle konuşuyorum uyuyamazsınız hıçkıra hıçkıra ağlarsanız" aynen böyle söylemişti, kendimi sadece söylediklerini ve yazdıklarını takip ederek ve tavsiyelerini, emir telakkisi ile yerine getirmeye çalışarak yetiştirmeye çalıştığım ve bu bağlamda yetişmemde çok büyük emeği olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğim bilim adamı, fikir adamı, gönül adamı diye tarif edilen Prof. Dr. Haydar Baş, 2012 yılının sonlarına doğru Hazreti Mevlana'yı anma törenlerinde yaptığı bir konuşmada. O gün ne söylemek istediğini anlamayanlar ve kendisini anlayamamış olmanın verdiği mahçubiyeti yaşaması gerektiği halde kendisine sırt dönüp duymazdan, görmezden gelenler; şimdi o gün ne söylemek istediğini gayet iyi anlıyordur sanırım.
Her söylediği yıllar geçtikçe daha anlaşılır bir hale bürünen ve tanıdığım öngörüleri en yüksek lider diyebileceğim bir insan olarak Prof. Dr. Haydar Baş'ın tavsiye ve ikazlarına kulak tıkayarak ülkeyi uçurumun eşiğine kadar getirenler, görünen o ki maalesef kendi ikballeri için uçurumdan aşağı yuvarlamayı bile göze aldılar. Düşünün 80 milyon nüfuslu koca bir Milleti, üstelik 5000 yıllık medeniyetin ve Anadolu coğrafyası gibi zengin kaynakları bağrında barındıran toprakların üzerinde yaşayan, aynı zamanda tarihin en necip ve en asil Milleti olma ünvanının yanı sıra İslama verdiği hizmetlerden dolayı Asakirullah yani "Allah'ın Askerleri" ünvanına da tüm dünyaca layık görülen Türk Milletini, kendi ikballerini kotarmak ya da hesap vermekten, rezil rüsvay olmaktan kurtulmak için, uçurumdan aşağı yuvarlamayı göze alan yöneticilerimiz var. Ne hazin tecelli ki bu Milletin daha önce Padişahımız, efendimiz dediği Vahidettin de bu sonu kendi ikbali için Türk Milletine layık görmüştü.
Tarih tekerrürden ibarettir sözü en çok bu günlerde anlam kazanıyor sanırım. Adeta Duyun-u Umumiye sonrası dönemi yaşar gibiyiz ve terör örgütlerinin işgale kalkıştığı bir ülke haline getirildik maalesef. Allah'tan dünya devletlerini yönetenler içerideki iş birlikçilerinin gevşekliğinden cesaret bulup topraklarımızı almaya yeltenmiyor. Gerçi bunu daha önce deneyenlerin yaşadıkları acı sondan ders aldıkları için, hiç bir millet Türk'ün yaşadığı coğrafyayı işgale yeltenemez zaten o da ayrı konu. Hangi Millet bunu bir an aklından geçirse hemen Çanakkale'yi hatırlar. Zira bütün dünya bir oldu da Çanakkale'yi geçememişti, bütün dünyanın malumu. Osmanlı Orduları Başkomutanı Alman Liman Von Fonders'a, hain sadrazama hatta padişahın kendilerinden yana tutum takınmasına rağmen Mustafa Kemal'in şahsında adeta devleşen Türkler tarihteki pek çok destanına bir yenisini ekleyerek, "Çanakkale Geçilmez" diye tüm dünyanın kafasına kazımıştı adeta. Neyse konumuz bu değil. Demem o ki içimizdeki işbirlikçilerin aklına uymadı dünya devletleri de işgale yeltenmedi en azından henüz böyle bir niyet gözlemlemiş değiliz.
Ama kim ne derse desin gerek FETÖ ile mücadelemiz, gerek IŞİD ve PKK ile ve gerekse ekonomik kriz ve kültürel erozyonla mücadelemiz anlamında yaşanan gelişmelere bakıldığında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da itiraf ettiği gibi Milletçe ve Devletçe ikinci bir kurtuluş mücadelesi vermekteyiz. Üstelik maalesef bu kez Hans ya da Tom değil karşımızdaki düşman adı Hasan olan Teoman olan, Özgür olan hatta Alperen olan düşmanlara karşı mücadele vermekteyiz. PKK gerçi dinsiz ya da Hristiyanların oluşturuğu bir örgüt ama maalesef IŞİD Müslüman olduğu iddiasındaki insanlardan oluşuyor, FETÖ'cüler zaten bizim müslümanlığımızı beğenmeyen insanlardan oluşuyor maalesef.
Madem kurtuluş savaşı veriyoruz üstelik bu savaşı kendi içimizdekilere karşı veriyoruz o halde daha dikkatli olmalıyız. Öncelikle kim hain kim değil, kim suçlu kim suçsuz, bunun kararını vermeyi hukuk adamlarımıza bırakmalıyız. AKP Hukuk mu koydu? Derseniz haklısınız ama biz yine de hukuku inşa etmeye ve onararak hukukun üstünlüğünü sağlamaya gayret göstermeliyiz. Verdiğimiz mücadeleyi kendi insanımıza karşı verdiğimiz bilinciyle mümkün olduğunca müsamaha ile ve hukuk çerçevesinde birbirimiz sevmeye çalışarak vermeliyiz. Demiyorum ki ülkesine ihanet edenleri affedelim. Elbette ihanetin de hırsızlık yada yolsuzluğunda bir cezası olmalı zira adaleti yine Prof. Dr. Haydar Baş'ın tarifi ile "haklıya hakkını verip, haksıza haddini bildirerek" tecelli ettirmiş olabiliriz. Ancak haklı kendi hakkını aldıktan sonrasını Devletine bırakmalı ve bu haksızlığın cezasını hukukun belirlemesine rıza göstermeli ve bu Devletin yetiştirdiği hukuk adamlarına güvenmeli. Hele politikacıların işledikleri suçların adına ihanet koymak için muhakkak adaletin karar vermesini beklemeliyiz. Türk Milletinin vicdanının da çok büyük bir mahkeme olduğunu da unutmamalıyız.
Yüce Türk Mahkemelerinin Vatan Haini ilan etmediği hiç kimseye elimizde ne done olursa olsun Vatan Haini yaftası yapıştıramayız. Olağan üstü bir dönemden geçtiğimizin bilinciyle varsa elimizde, bir kişi yada zümrenin ihaneti hırsızlığını ortaya koyar nitelikte done bunu adli mercilere teslim edip adaleti tecelli ettirmelerini istemeliyiz. Hatta kimilerimiz Milleti çok ilgilendirmeyen şahsi hesaplarımızı gerekirse birliğe katkı sunmak adına ahirete bırakmayı bile bilmeliyiz. Asla Milli Birliğimiz zedeleyecek nitelikte suçlamaları olur olmaz platformlarda dile getirmemeliyiz. Baş kestirecek değil savaş kesecek cümleler söyleyebilenlerimizi öne çıkartmalıyız. Sorunu değil çözümü ortaya koyanlara kulak vermeliyiz. Kavgayı değil barışı ayrılığı değil birliği, nefreti ve kini değil sevmeyi salık vermeliyiz birbirimize tabi ki adaletten şaşmadan.
Yüce Türk Mahkemelerinin Vatan Haini ilan etmediği hiç kimseye elimizde ne done olursa olsun Vatan Haini yaftası yapıştıramayız. Olağan üstü bir dönemden geçtiğimizin bilinciyle varsa elimizde, bir kişi yada zümrenin ihaneti hırsızlığını ortaya koyar nitelikte done bunu adli mercilere teslim edip adaleti tecelli ettirmelerini istemeliyiz. Hatta kimilerimiz Milleti çok ilgilendirmeyen şahsi hesaplarımızı gerekirse birliğe katkı sunmak adına ahirete bırakmayı bile bilmeliyiz. Asla Milli Birliğimiz zedeleyecek nitelikte suçlamaları olur olmaz platformlarda dile getirmemeliyiz. Baş kestirecek değil savaş kesecek cümleler söyleyebilenlerimizi öne çıkartmalıyız. Sorunu değil çözümü ortaya koyanlara kulak vermeliyiz. Kavgayı değil barışı ayrılığı değil birliği, nefreti ve kini değil sevmeyi salık vermeliyiz birbirimize tabi ki adaletten şaşmadan.
Elbetteki bazen harab etmek yiğitliktir, bazende abad etmek. Nasıl olur da ikisi de yiğitlik olur? Yanıt vereyim; Örneğin, politikacıların zamanında bu büyük bir hatadır diye uyardığımız halde denediği açılım politikaları neticesinde şımaran ve azan PKK'lıları yok etmek için bir köyü yada şehri harabeye çevirmek zorunda kalmışsa ve bunu yapmışsa bu askerimizin yiğitliğidir. Ama PKK'dan neredeyse tamamen temizlendiği halde, hala harap ve bitap halde olan şehir ve kasabalarımızı abad etmekte şimdi Milletçe hepimizin ortaya koyması gereken yiğitliktir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız PKK'nın değil Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yanında tavrını alarak ve sokaklarında "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" şeklinde slogan atıp "Kahrolsun PKK" diye haykırarak ortaya koymuştur.
Birlikte yaşama arzu ve isteğini bu şekilde ortaya koyan bu kardeşlerimizin yaralarının bir an önce sarılması ve başlarına yıkılan evlerinin ve iş yerlerini bir an önce abad edilerek bölgede normal hayat geçişin sağlanması gerekmektedir. Laik ve Sosyal Devlet ilkelerinin ihlali neticesinde oluşan boşluktan yararlanarak büyüyen Sözde tarikat yuvalarında tacize tecavüze uğramış bu yüzden yalnızlaşmış evlatlarımızın yeniden hayata döndürülmesi için çalışma yapmak durumundayız. Yıkılan onlarca yuvayı toparlamanın, işsiz ve geleceğinden ümitsiz bir şekilde savrulan gençliğimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Üretmek istihdam bulmak, askeriye konusunda olduğumuz gibi, ekonomiden, siyasete her alanda tam bağımsızlığı yeniden elimize almak için çok çalışmamız gerekmektedir. Önce kendi içimizde sonra bütün dünyada barışı tesis etmek için Türk'e yakışan bir vakar ile dünyaya örnek teşkil edecek gayretler ortaya koymalıyız.
Birlikte yaşama arzu ve isteğini bu şekilde ortaya koyan bu kardeşlerimizin yaralarının bir an önce sarılması ve başlarına yıkılan evlerinin ve iş yerlerini bir an önce abad edilerek bölgede normal hayat geçişin sağlanması gerekmektedir. Laik ve Sosyal Devlet ilkelerinin ihlali neticesinde oluşan boşluktan yararlanarak büyüyen Sözde tarikat yuvalarında tacize tecavüze uğramış bu yüzden yalnızlaşmış evlatlarımızın yeniden hayata döndürülmesi için çalışma yapmak durumundayız. Yıkılan onlarca yuvayı toparlamanın, işsiz ve geleceğinden ümitsiz bir şekilde savrulan gençliğimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Üretmek istihdam bulmak, askeriye konusunda olduğumuz gibi, ekonomiden, siyasete her alanda tam bağımsızlığı yeniden elimize almak için çok çalışmamız gerekmektedir. Önce kendi içimizde sonra bütün dünyada barışı tesis etmek için Türk'e yakışan bir vakar ile dünyaya örnek teşkil edecek gayretler ortaya koymalıyız.
Madem ki Ehli Beyt eliyle İslam olmuş ve Ehli Beytten öğrendiği samimi müslümanlığı Anadolu coğrafyasında hakim kılmış bir Milletiz. O halde Ehli Beyt gibi davranmalıyız. Hazreti Ali efendimiz (as)'a, Rasulullah Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)'in özel ilgisine anlam veremeyen sahabeler sormuşlar ya Rasulullah Neden hep Ali'yi bize tercih ediyor O'nu üstün tutuyorsun? Peygamber Efendimiz soruya soru ile karşılık vermiş. Boşverin şimdi Ali'yi birisi size kötülük etse nasıl mukabele ederdiniz? Ya Rasulullah biri bize kötülükte etse biz ona iyilik ederdik. Peki bu iyiliğinize rağmen size kötülük etmekte ısrar ederse ne yapardınız? Ya Rasulullah o zaman bizde O insana kötülükle mukabale ederdik. Bir müddet sonra İmam Ali Efendimiz görünmüş otur ya Ali buyurmuş peygamberimiz ve sormuş. Ya Ali biri sana kötülük etse nasıl mukabele ederdin? İyilikle mukabele ederdim ya Rasulullah diye cevaplamış İmam Ali. Peki ya yine kötülük etse? Yine iyilik ederdim ya Rasulullah. Yine kötülük etse diye tekrarlamış Peygamberimiz.
Bu soru bir kaç kez tekrar edince Hz. Ali Efendimiz ya Rasulullah sen bana bu soruyu ömrümce sorsan ben sana ömrümce aynı cevabı verirdim. Birisi ömrünce bana kötülük etse ben O'na ömrümce iyilik etmekte ısrar ederdim. Bu cevap üzerine Ashabına dönen Allah'ın Sevgilisi; İşte bu yüzden Ali'yi sizden üstün tutuyor ve O'nu herkesten fazla seviyorum. Demek ki; Peygamberimizin sevgisini haketmenin en önemli ölçüsü iyilik. Elbette ki doğruluğu saymıyorum çünkü zaten doğruları söylemeyen bir insana müslüman demiyor malum Peygamberimiz. Bizim bu ölçümüz müslüman olanlar için yani doğru sözlüler için. İyilik etmeyi dinimiz bu kadar önemsiyor yani. O halde bizim cezamız bile iyilik için olabilmeli.Ben seni ahirette de affedemem o yüzden bana sorarsan bu dünyada bunuın cezasını çekmen senin iyiliğin içindir diyebilmektir yiğitlik ve cezayı hukuk çerçevesinde isteyebilmektir.
Bu soru bir kaç kez tekrar edince Hz. Ali Efendimiz ya Rasulullah sen bana bu soruyu ömrümce sorsan ben sana ömrümce aynı cevabı verirdim. Birisi ömrünce bana kötülük etse ben O'na ömrümce iyilik etmekte ısrar ederdim. Bu cevap üzerine Ashabına dönen Allah'ın Sevgilisi; İşte bu yüzden Ali'yi sizden üstün tutuyor ve O'nu herkesten fazla seviyorum. Demek ki; Peygamberimizin sevgisini haketmenin en önemli ölçüsü iyilik. Elbette ki doğruluğu saymıyorum çünkü zaten doğruları söylemeyen bir insana müslüman demiyor malum Peygamberimiz. Bizim bu ölçümüz müslüman olanlar için yani doğru sözlüler için. İyilik etmeyi dinimiz bu kadar önemsiyor yani. O halde bizim cezamız bile iyilik için olabilmeli.Ben seni ahirette de affedemem o yüzden bana sorarsan bu dünyada bunuın cezasını çekmen senin iyiliğin içindir diyebilmektir yiğitlik ve cezayı hukuk çerçevesinde isteyebilmektir.
Yeri gelmişken adalete Ehli Beytin bakışını ortaya koyan yaşanmış bir kıssadan daha ölçü vererek yazımı noktalamak istiyorum. Hazreti Ali'ye diyorlar ki falanca seni öldürme planı yapıyor. Biliyorum buyuruyor Hazreti Ali. O halde diyorlar tutuklayalım engel olalım cezalandıralım. Hayır diyor İmam Ali (as) henüz öldürmeye kalkışmadı. Fiiliyata dökmediği sürece cezalandırmak uygun olmaz. Şayet buna tevessül eder de ölmezsem cezasını veririz. O beni öldürmeye teşebbüs etti ve ben öldü isem de kısasımı istemek oğullarım Hasan ve Hüseyin'in hakkıdır. O vakit onlardan sorarsınız şikayetçi olurlar ise cezalandırırsınız. İşte İmam Ali'nin bu ölçüleri bize yol gösterici olmalı.
Öldürmekte bazen yiğitliktir yaşatmakta ama bizlerin yaşatmaktan ve affedebilmekten yana tavır almaya çalışması gerekir. Savaş halinde bile olsan tövbe edip aman dileyene son bir şans verip kılıç vurmaman gerekirken bizim birbirimize duyduğumuz bu anlamsız kinlerden vazgeçmemiz bu kadar da zor olmamalı diye düşünüyorum. Vatan için Millet için hukuk çerçevesinde öldüren de kahramanımızdır şayet üstüne elzem ise affedenimiz de kahramandır şayet affa ehil ve müktedirse. Gelin birbirimizi affetmeyi deneyelim ve gelin suçlamayı Savcılarımıza hüküm vermeyi Hakimlerimize bırakalım artık ve biz kendi işimizi en güzel şekilde yapmanın yolunu deneyelim. Gelin hep birlikte dünyada sulhu ve hukukun üstünlüğü hakim kılmaya çalışalım. Gelin halkın takdirini Cenabı Hakkın takdiri bilerek Millet iradesine gidelim ve Milletin takdirine rıza göstermeyi öğrenelim.
Yani tam demokrasiye geçmenin ve gerçek anlamda demokrasinin işletilmesinin yollarını arayalım. Ama Cenabı Hakkın ya da Bilimin ve hukukun kesin hüküm verdiği konuları millete danışma gafletinden de vazgeçelim öncelikle. Öncelikle birliği nasıl tesis ederiz buna kafa yoralım. Atatürk'ün adını mücevher taşa nasıl yazdırtırız bütün dünyada? İşte buna kafa yoralım. O'nun emanetlerini nasıl daha da tekamül ettirip geliştirip güzelleştirerek çocuklarımıza emanet ederiz buna kafa yoralım. Dünyayı Türk'ün adaleti ve izzeti ile nasıl buluştururuz buna kafa yoralım...
Yani tam demokrasiye geçmenin ve gerçek anlamda demokrasinin işletilmesinin yollarını arayalım. Ama Cenabı Hakkın ya da Bilimin ve hukukun kesin hüküm verdiği konuları millete danışma gafletinden de vazgeçelim öncelikle. Öncelikle birliği nasıl tesis ederiz buna kafa yoralım. Atatürk'ün adını mücevher taşa nasıl yazdırtırız bütün dünyada? İşte buna kafa yoralım. O'nun emanetlerini nasıl daha da tekamül ettirip geliştirip güzelleştirerek çocuklarımıza emanet ederiz buna kafa yoralım. Dünyayı Türk'ün adaleti ve izzeti ile nasıl buluştururuz buna kafa yoralım...
haydar baş bey önemli bir şahsiyet ama yeteri kadar tanımıyor türkiye.