Demiri demirle dövdüler, biri sıcak, biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar; biri aç, biri toktu.
Ne güzel demiş Pir Sultan Abdal. 16. Yüzyılda yaşamış bir halk adamı lakin günümüz Türkiyesini anlatan benim nazarımda en kapsamlı sözdür.
Dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan güzellikler cennet vatanımızda bulunurken bu ülkede açlıktan ölen insanlar var. Ne acı değil mi açlıktan ölmek terimi. Yaklaşık %90’ı Müslüman olan bir ülkede açlıktan ölen, daha fenası cebinde ekmek almaya parası olmadığı için intihar eden Müslüman bir ülke. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ sözünü hiçe mi saymış oluyoruz. Haşa hepimiz lafta Müslümanız öyleyse. İbadetlerini yapan ama kurbanını fakirlere vermeyen hacca giden ama zekat vermeyen... Bu ne yaman çelişkidir hocam şimdi. Ramazan ayında gösterilen hassasiyeti normal zamanda da göstersek belki daha tok bir toplum olabiliriz. Yaz aylarında yaklaşık 18 saat oruç tuttuğumuz günlerde, neredeyse birbirimizi yiyeceğiz. Aman hocam oku şu ezanı da bir kendimize gelelim, Hoca Allah-u Ekber der demez hurra önce gözümüzün doyduğu sofralara saldıran bir Müslüman toplum. Zira bir hurmayla orucunu açan bir peygamberin ümmetiyiz. Parası yetmediği için ekmek alamayan bir insana 1 tl vermeye bile tenezzül etmediğimiz bazen dinlemediğimiz bazen görmezden gelip yolumuza devam ettiğimiz insanların ya gerçekten ihtiyacı varsa ve biz öylesine geçip gittiysek vay halimize. Hangimiz biliyoruz etrafımızda gerçekten aç olan birini. Açlıktan kastım aslında sadece bir ekmek değil. O kadarını bulamayan da yoktur canııım diyoruzdur. Sosyal medyada keyif yaptığımız anları paylaşırken yiyen de var yiyemeyen de canı çeker mi ki derken amaaan artık herkes yiyor deyip geçiştirmeye de çok alıştık zaten. Gerçekten at gözlüğü takıp tamamen kendi ihtiyaçlarına yön veren bir topluma döndük. Sokağa çıkma yasakları oldu marketlere koştuk. Sanki kıtlıktan çıkacakmışız gibi evlerimize stoklar yaptık. Aman bir günde bulduğumuzu yeriz demedik. Nasılsa evdeyiz canımızda sıkılıyor akşam dizinin yanında şu kek de ne güzel gider değil mi dedik hep. Ama cebimizden 100 lira ayırıp bir yetime hiç vermedik. Bir çocuğu hiç sevindirmedik. İşten çıkarılan komşumuzdan hiç haberimiz olmadı. Faraza söylüyorum, yaptığımız kekin kokusu yan komşuya gitmiştir belki yapamaz bir parça da ona verelim demedik. Pandemi dedik, başkasının elinden yemediğimiz gibi kendimiz de vermedik. Normalde de aklımıza gelmeyen ekmeği bölüşmeyi şimdi bir bahanenin ardına sığındırdık. Bir de kılıf uydurduk ona uygun değmeyin keyfimize. Açlıktan ölen varmış, evine ekmek götüremeyen adam intihar etmiş cebinden 50 kuruş çıkmış. E Allah rahmet eylesin, Allah günahlarını affetsin inşallah dedik vicdanımızı rahatlattık. Bu gece de rahat uyuruz Elhamdülillah. Bu gece uyuruz da ya sonrası? Karınlarını bir güzel doyurup göbeklerini şişiren vekiller açlık sınırını konuşuyor. Sayın Bakan Zehra Zümrüt Selçuk bir açıklamasında ‘’Yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk Türkiye için sorun olmaktan kalktı. Refahı paylaşmayı ve bu süreçteki acil durumlarda vatandaşlarımızın yanında olmayı hedefleyen bir sosyal yardımı önemsiyoruz’’ demiş. Bakanım gelecek için güzel vaatlerde bulunmuş sanırım şu an için altını çizerek belirtmek isterim aşırı yoksulluk ne yazık ki var. Benim ülkemde daha geçtiğimiz günlerde 65 yaşındaki Sami Babacan donarak öldü. Donarak ölmek aşırı yoksulluk olmasa gerek. Benim ülkemde 5 TL değerinde ki bir çikolata çekilişine 100 bin katılım sağlanıyor. Müthiş bir sayı değil mi? Çıldırmış olmalıyız. Basit ama kökenine indiğimizde ciddi sorunlar barındıran olaylar bunlar. Öyle bir hale geldik ki aslında “beleş mezar bulsak gireceğiz.”
Bu sorun; sağcı solcu sorunu değil, bu sorun inananlar ve inanmayanlar sorunu değil bu sorun sadece halkın sorunu değil. Hakkı yenenlerin, hakkını arayanların ve en nihayetinde hakkın gerçek sahibine teslim edildiğinde sorun olmaktan çıkacaktır. Beyaz saraylar yaparak refah seviyemizi zirvede yaşarken gecekonduda aş pişirenimizi görmezden gelmek işimize gelir.
Arada müthiş bir uçurum var bu uçurum gelişmekte olan bir toplumun en büyük açığıdır. Alt sınıf, üst sınıf statüsünde bakacak olursak olaya, modern toplumlarda alt sınıftakiler çalışarak üst sınıfa geçebilirler lakin bizim ülkemizde değil üst sınıfa geçmek gün geçirmeyi şükür biliyoruz. Asgari ücretle geçimini sağlayan bir aile ömrü boyunca yerinde sayar bu kategoride. Yerinde saysa da kâfi dibe çöken zaten bir yerlerden kendini atmakla buluyor çözümü. En tabana indiğimizde bütün sorunların temelinde ise ekonomi yer alıyor. Özet geçmek gerekirse; 4+4+4 sistemine göre zorunlu lise eğitiminin tamamlanması şart koşuldu. Herkes okusun, herkes meslek sahibi olsun, her ile bir üniversite kurulsun denildi. Harika gidiyor her şey. Üniversite öğrencilerine 650 tl burs verildi. Kredi alana da değineceğim. Okul bitti. İş bulamadık. İşsizlik oranı en zirvede. Burs çıkmadı, çalışır öderiz aileye daha fazla yük olmayalım derken 30 bin lira borçla 23 yaşında hayata merhaba dedik. Bu gençler de çok mutsuz, tüm gün evdeler, gençler telefonla bağlı yaşıyorlar, oğlum/ kızım sen atanamadın mı daha, falancanın kızı atandı, boşa mı okudun şimdi sen diye diye psikolojik suçluluk duygusunu gençlerin beynine empoze ettik. Sonra kocaman bir manşete “atanamayan genç öğretmen intihar etti” başlığı atıyoruz. Bakın yazdık bitti. Bu kadar kolay görmezden gelip devam ediyoruz. Bu ülkede kirazın tadını bilmeyen çocuklar var. Çekirdeğini rast gele atsan çıkacak verimli topraklarımız varken, kirazın tadını bilmeyen çocuk mu olur? Kendi ülkesinde yardıma muhtaç bir sürü vatandaş varken gerçek ihtiyaç sahipleri gözümüzün önündeyken başka ülkelere yardım gönderen yöneticiler mi olur?
Şayet birine yardım edeceksek, en yakınımızdan başlamamız gerekiyor işe. Öksüze, yetime, fakire, evsize, öğrenciye, sokaktaki kediye ve nicelerine...
Herkes en yakınındakini bilirse, kollarsa yaşanabilir bir Türkiye, gerçek Müslümanlığı yaşayan bir ülkeye, yardımlaşmanın, hoşgörünün, iyi ahlakın yaşandığı örnek bir Türkiye olabiliriz. Ama benim ülkemde bir kişi bile aç uyuyorsa ve ben ona ulaşamıyorsam daha gidecek çok yolumuz var demektir. Bir Danimarka Atasözü der ki ” Vaatler memleketinde insan açlıktan ölür.”
Doğru söze ne denir. Zira vaat verirken ön saflarda yer alıp safları sıkı tutan, icraata gelince ise en arkada dedesiyle namaza gelip ne olduğundan habersiz akıl vari olmayan bir çocuktan farksız davranıyorlar. Demiri demirle dövünce ortaya güzel bir iş çıkıyor ama insanı insana kırdırmayalım, küstürmeyelim insanları hayata. Hayatından, kendinden, ailesinden, çocuğundan bir ekmek alamadığı için hayatına son verecek kadar çaresiz bırakmayalım insanları.
Valla çok güzel yazı olmuş emeğine sağlık