Ne zamanki Altı ilkeden herhangi birini yada tümünü terk ettik o zaman ne ekonomimiz iyi gitti? Ne Eğitimi milli tutabildik ve geliştirebildik ne de Yargı yada istihbaratımızı. Oysa Cumhuriyet'çi kalsaydık tam bağımsız olacaktık. Tam bağımsız politikalar benimseseydik dolarizasyondan korunacaktık. Böylece ABD kağıdı paraya çevirip bizim emeğimizi ve değerlerimizi karşılıksız parayla sömüremeyecekti. Böyle olsa Uşak’taki altın madeni başta olmak üzere madenlerimiz ve yer altı ve üstü zenginliklerimizi yabancı şirketler değil Devlet millet ortaklığında biz işletiyor olacaktık. Ecnebi şirketlerin cebine akan milyarlarca dolar bizim yani Türk milletinin ve Cumhuriyetimizin cebine bizim cebimize akacaktı. Tam bağımsız politikalar izlesek okyanus ötesine yaranmak için komşular ile kötü olmayacaktık Irak Suriye ve Rusya gibi ülkeler başta olmak üzere tüm komşular ile canlı sınır ticareti yaparak ve karşılıklı turizm gelirleri elde ederek çok daha müreffeh hale gelebilir idik. Cumhuriyetçiliği terk etmesek saçma sapan sistem değişikliği çabaları ile zaman ve efor kaybetmezdik. Cumhuriyetçi olmaya devam etseydik sadece hizmet giderleri on binlerce insanın maaşına denk saraylar olmazdı sırtımızda kambur gibi kambur demişken Cumhuriyet'çiliği ilke ediniyor olsaydık on milyona yakın sığınmacıya bakmak zorunda kalmazdık. Zaten Cumhuriyet"çi olaydık Dünya'da da çok itibar sahibi olurduk böyle kepaze edilemez idik. New York belediye başkanı ile yapılan usulsüz işleri Cumhuriyet olsak işleyemezlerdi yöneticilerimiz ve ABD yada başka bir Dünya ülkesi bizi uluslararası kamuoyuna rezil edemezdi.
Laiklik ilkesine bağlı kalsak tarikatlar Devletimize bu kadar nüfuz edemezdi ve laikliği ortadan kaldırıp seküler bir Devlet olma hayali kuramazdı. Dolayısıyla dini duyguları istismar edilen insanların helal kazançları semirilemeyecekti çocukları istismar aracı haline gelmeyecekti. Laiklik ilkesine bağlı kalınsaydı ve Devlet din işlerine burnunu bu kadar sokmamış olsaydı Diyanete ayrılan milyarlarca liralık devasa bütçe belki eğitim de kullanılacaktı ve belki de imam hatipler yerine teknik okullar meslek ve sanat okulları yapılacaktı da milyonlarca genç işsiz kalmayacaktı.
Milliyetçilik ilkesi yaşasaydı ve yaşatılsaydı Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik ilkelerinin yaşatılmasının doğal sonucu olan halkçılık ilkesi de ortaya çıkmış ve yaşatılmış olacaktı. Yani milliyetçi bir toplum kurabilseydik Cumhuriyet çatısı altında doğal sonuç olarak halkçı da olacaktık ve o ilkenin de nimetlerini ve faziletlerini doyuncaya yaşayacaktık. Milliyetçilik ilkesine sımsıkı tutunsak birbirimize de sımsıkı tutunacaktık her şeyden önce ve ortak değer yargılarında ve insanlığın gerektirdiği asgari müştereklerde bir olmayı başarabilecektik. Milliyetçi olabilsek kendimize güvenebilecektik ve Türklüğümüzle övünerek izzet ve itibar içinde yaşayabilecektik. Zaten Milliyetçilik ilkesini layıkıyla yaşayıp yaşatsaydık Türki Cumhuriyetler de dediğimiz Türk Devletleri veya Türk boylarıyla da aramız çok iyi olacaktı ve dolayısıyla çok daha müreffeh ve güçlü bir Türkiye olabilecektik. Milliyetçi Türkiye olamamanın bedelini doğal olarak halkçılık da ödedi ve halkçı olamadığımız için torpil rüşvet adam kayırma bu kadar arttı. Halkçı olamadığımız için halkın ne söylediği medya veya siyasetin dolayısıyla da dış güçlerin umuru bile olmadı. Halkçı olsaydık haklarını bilen fertlerin oluşturduğu daha adil ve daha demokratik bir Türkiye olabilecektik.
Devletçi olabilseydik Devletimiz borç içinde yüzerken lüks yatlarının sayısını bilmeyen zenginlerimiz bu kadar rahat uyuyamayacaktı veya Devletçi olsaydık Devletimizin milli eğitimi hatta milli savunma politikaları emperyal güçlerin etkisinde kalmayacaktı. Çünkü Devletimiz kendine yetecek güçte olup yetiştirdiği bilim ve Devlet Adamları aracılığı ile ülkemizin Hukukundan eğitimine ekonomisinden tarımına hayvancılığına denizciliğine varıncaya değin her alanda daha hakim ve etkin olabilecekti. Devletçi olabilseydik zaten Devrimci de olabilecektik. Atatürk'ten bu yana neredeyse hiç Devrim yapmayan bir ülke haline gelmeyecek üst üste devrimler ile dünyanın kaderine olumlu etkilerimiz olabilecekti ve Devrimcilik ilkesine bağlı kalabilseydik Atatürk'ün adını mücevher taşa değil sadece belki de yıldızlara yazdırabilen büyük ve güçlü bir Devlet olabilecektik ve Türk'ün mührünü geçen yüzyıla da gelecek yüzyıla da vurabilecektik. Ben inanıyorum şahsen biz milletçe toparlayacağız ve gelecek yüzyıla Türk mührünü vuracağız. Yeter ki Atatürk'ün ilke ve inkılaplarına bağlı kuruluş felsefesi ile yönetelim ülkemizi ve kurucu ayarlara dönüp yeniden tam bağımsız Türkiye olduğumuzu dünyaya hatırlatarak kendi değerlerimizin kıymetini bilme hususunda bir olalım.
Üç tarafı denizlerle çevrili her yerinden ırmaklar nehirler akarsular fışkıran güneşin görülmediği gün olmayan bu cennet coğrafyada bu tarihi mirasın ve medeniyetin üzerinde Bordan toryuma cıvadan doğalgaza altından petrole her türlü yer altı madeni ve ham madde zengini bir ülke olarak yaşarken ve 80 Milyon iş gücü milyonlarca genç nüfusa sahip müteşebbis ve tertemiz necip bir millet iken ve Türk iken adımız yedi düvelde adil ve çılgın Türkler diye bilinir iken namımız ve dünyanın her yerinde var iken dilimizden halimizden anlayan soydaşımız ve vatandaşımız biz neden bu kaderleri yaşamış ve yaşıyor olabiliriz? Geçtiğimiz gün şahadet yıl dönümü olan Prof. Dr. Engin Arık ve ekibi sırf Toryumu dile getirdi diye öldürülebilir miydi sizce biz bu ilkelerden uzaklaşmamış bir millet olsak..
Solcuların Atatatürkü sağcıların dini islamiyeti sermaye yapmasından gayrı utanç duyulacak baska mevzu yoktur Hayatın her alanına girmiş siyaset ve bunun içinde olan en küçük birim dahi tüccardır.Asıl mevzu İmansızlık İnancsızlık Rabbimizi tanınımamak onun rızasi icin yaşamamak Ahlaki çürümenin yüksek boyutlara çıktığı bu dönemlerde elini vicdanına koyma vaktidir ama yok o vicdan artık