Hiçbir şey seni aldatmasın. Allah, dilediği işi yapar. O’nun yapacağı işe bak ve hâline ağla. Bazı sâlih kimselerden naklolunduğuna göre; bir sâlih kişi arkadaşını ziyarete gitmiş ve şöyle demiş: “Kardeş, yaklaş da hâlimize ağlayalım. Hak bizim için neler düşünüyor ve neler biliyoruz?”
Bu, irfan sahibi bir zât tarafından anlatılmıştır.
İrfan sahibi bir zâtın hâlini anlatırken bir arif de, şöyle der: Biri vardı. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şerifini okur, ağlardı: “Sizden biriniz cennet ehlinin yaptığı işi yapar. Cennetle arasında yarım kol kalır, şekavet hâli yetişir; onu cehennem ehli eder. Ve sizden biriniz, cehennem ehli işini yapar, saadet hâli yetişir, bulunduğu hâlden onu kurtarır, cennet ehli eyler.”
İrfan sahibi bir zâtın hâlini anlatırken bir arif de, şöyle der: Biri vardı. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şerifini okur, ağlardı: “Sizden biriniz cennet ehlinin yaptığı işi yapar. Cennetle arasında yarım kol kalır, şekavet hâli yetişir; onu cehennem ehli eder. Ve sizden biriniz, cehennem ehli işini yapar, saadet hâli yetişir, bulunduğu hâlden onu kurtarır, cennet ehli eyler.”
Bazı sâlih kullara şöyle bir soru vaki oldu: “Rabb’ini görebiliyor musun?”
Buna karşılık o da şu cevabı verdi: “Görmesem yerimde duramam.”
Sonra biri, “Onu nasıl görüyorsun?” diye sordu.
Cevap olarak şunu dedi: “Kul halkı kalbinden atar, Hakk’ın zâtından gayri şey kalmazsa dilediği gibi O’na yakın olur. Başkaları zahir gözü ile nasıl görüyorsa, o da bâtın gözün ile öylesine görür. Peygamber (s.a.v) Efendimiz Mi’rac gecesi onu nasıl gördüyse o da öyle görür. Bir kul uykuda kendini nasıl görüp konuşuyorsa o kul da Yaratan’ını öyle görebilir. O kulun kalbi ayık olarak. Kelâm sıfatı tecellisine erer ve konuşur. O kul varlık gözünü kapatınca aynen O’nu görür. Bu görüş şüpheden beridir, zahirde nasıl görülürse kalp âlemi ile de aynı görülür”
“Kul O’nu görür” sözüne bir başka mâna da verilebilir. Şöyle ki: “O’nun yakınlığına erer; sıfat tecellisine mazhar olur; kerametini, fazlını, ihsanını, lütfunu görür. O’nun iyiliğini ve varlıkta çok olduğunu görür.” mânaları da verilebilir.
“Kul O’nu görür” sözüne bir başka mâna da verilebilir. Şöyle ki: “O’nun yakınlığına erer; sıfat tecellisine mazhar olur; kerametini, fazlını, ihsanını, lütfunu görür. O’nun iyiliğini ve varlıkta çok olduğunu görür.” mânaları da verilebilir.
Bir kul, marifet âleminde hakikati bulunca, Hakk’a itham yollu görür veya göremez babından laflar sarf edemez. Bana ver, şuna verme, gibi laflar söyleyemez. O kul, varlığından fâni ve Hakk’ın zâtında müstağrak olur. Bu sebeple, anlatılan makama eren biri şöyle demiş: “İstek benim neme? Ben, O’nun kölesiyim. Bir köle için efendisine arzusu ne olabilir ki?”
Biri, köle aldı. O köle din ehli ve sâlih bir kişi idi. Eve götürünce efendi ile kölesi arasında şu konuşma geçti:
Biri, köle aldı. O köle din ehli ve sâlih bir kişi idi. Eve götürünce efendi ile kölesi arasında şu konuşma geçti:
“Hangi yemekleri istersin?”
“Hangisini yedirmek istersen!”
“Hangi elbiseleri giymek dilersin?”
“Hangisini giydirmeyi arzu edersen!”
“Evimin neresinde kalmayı arzularsın?”
“Nerede oturmamı uygun bulursan!”
“Ne gibi işleri görmeyi arzu edersin?”
“Neyi yapmamı dilersen?”
Efendi ağlamaya başlayarak, “Ben de efendime, Rabb’ime karşı senin gibi olsaydım, saadeti bulurdum” dedi.
Bunun üzerine köle dedi ki: “Efendim, bir kula, sahibinin emri dışında bir istek ve talepte bulunmak yakışır mı?”
Efendi düşündü ve, “Seni Allah için azat ediyorum” deyip onu azat etti.
Efendi ağlamaya başlayarak, “Ben de efendime, Rabb’ime karşı senin gibi olsaydım, saadeti bulurdum” dedi.
Bunun üzerine köle dedi ki: “Efendim, bir kula, sahibinin emri dışında bir istek ve talepte bulunmak yakışır mı?”
Efendi düşündü ve, “Seni Allah için azat ediyorum” deyip onu azat etti.
Her kimin ki, kalbi irfan duygusuyla dolar, onun için irade, istek ve dilek kalmaz. Ve o şöyle der: “İstek sahibi olmak neme gerek?”
Fethu’r Rabbani / Abdülkâdîr-i Geylani
Fethu’r Rabbani / Abdülkâdîr-i Geylani