Sahibi Eldorado Gold şirketi olduğu ve siyanür liçi yöntemiyle faaliyet gösteren Kışladağ Altın Madeni'nin, çevredeki 12 köyün ortasında bir "yıkım merkezi" haline geldiğini belirten Bülbül, madenin çevre ve halk sağlığına ciddi zararlar verdiğine ve zehir olduğuna da değindi.
Bülbül, madende bulunan ve “cehennem çukuru” olarak sunulan çukurun derinliğinin 500 metreyi aştığını ifade ederek, yağmur yağışlarında metalik renkli suların yer altı sularına karıştığını ve bu durumun büyük bir çevresel felakete yol açtığını vurguladı.
"Ormanlar ve Yaban Hayatı Yok Olma Noktasına Geldi"
Açıklamada, yapılan çevre üzerindeki yıkıcı etkilere dikkat çekildi. Bölgedeki ormanların, bitki örtüsünün ve yaban ürünlerinin yok olma noktasına geldiğini, geniş çaptaki bölgede yaşayan hayvanların ölmesi, sakat doğum ve düşük vakalarının artmasına değindi.
Av. Bülbül, İliç-Çöpler'de yaşanan 13 Şubat faciasında dikkat çekerek, Kışladağ'da da benzer bir tehlikenin yaşanabileceğine işaret etti. Tonlarca taş ve cevherin üst üste yığıldığını ve bu durumun ciddi bir riski olduğunu da söyledi.
"Hukuk Mücadelesi”
Kışladağ Altın Madeni'ne karşı verilen mücadelede hukuki sürecin devam ettiğini belirten Bülbül, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Nisan ayında verdiği karara değindi. AİHM'in davacıların adil yargılama hakkının ihlal edildiğine hükmettiğini hatırlatarak, hukuki sürecinde yeniden başlayacağını açıkladı.
Uşak Barosu'nun, Kışladağ Altın Madeni'ne karşı mücadele eden tüm yaşam savunucularının yanında olduğunu vurgulayan Bülbül, kamuoyuna şu mesajı verdi: “Bu süreçte Uşak BARO su olarak insanımızın, doğamızın ve tüm canlıların haklarını savunmaya devam edeceğiz” sözleriyle açıklamasını bitirdi.