I-Had Nedir?
A-Genel Olarak
“Had nedir?” sorusu bakımından değerlendirme yapıldığında, öncelikle “Had” kelimesinin anlamının bilinmesi zorunluluk arz etmektedir. Had, Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu şekilde belirtilmektedir:
Arapça hadd:
1. (isim) İnsanın yetki ve değeri:
“Sizi küçümsemek haddime değil. Sizi kırdıysam özür dilerim.” – Tunç Kurt
2. (isim, eskimiş) Sınır:
“Demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor.” – Sabahattin Ali
3. (isim, matematik) Terim.
Atasözleri, deyimler, birleşik fiiller ve kalıp sözler bakımından söz öbeklerine göz atıldığında; “haddi hesabı yok”, “haddine mi (veya haddine mi düşmüş)”, “haddini aşmak”, “(birine) haddini bildirmek”, “haddini bilmek”, “haddini bilmeyene bildirirler”, “haddi olmamak” ibarelerinin ve ifadelerinin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Yine birleşik kelimeler bakımından, “had safha”, “haddi kifaye”, “haddinden fazla”, “haddi zatında”, “had safha”, “faiz haddi”, “istiap haddi”, “kar haddi”, “yaş haddi” şeklinde kullanımların da olduğu herkesçe bilinmektedir.
Diğer sözlüklerde, had kelimesinin, sınır, uç, derece olarak yer aldığı görülmektedir.
B- Hadd ve İslam Hukuku Bakımından Değerlendirme
İslam Hukuku’nda bazı suçlar için “hadd” kelimesi karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda hadd cezası, Allah’ın emir ve buyruklarına, Kur’an ve sünnet ile bildirilen ve nas’a karşı işlenen suçların karşılığında verilen cezalar olup; Allah’a karşı işlenen suçlar ve Allah hakkı olarak bilinen suçların karşılığı olan cezalardır. Hadd cezaları; namuslu kadına iftira, zina, yol kesme, hırsızlık, içki içme şeklindedir. Yine “hadd” kelimesinin çoğulu “hudud” olup; sözcük, burada sınır anlamı ile karşımıza çıkmaktadır.
II-Haddi(ni) Bilmek
A- Sözlük Anlamı Bakımından Haddi Bilmek
Sıklıkla karşılaştığımız bir söz öbeği olan “Haddini bilmek” için anlam araştırması yapıldığında; Türk Dil Kurumu sözlüğünde haddi bilmenin, şu şekilde yer aldığı görülmektedir:
Haddi bilmek
1. Kendi değer ve yeteneğinin farkında olmak:
“Kişi haddini bilmeli de kendine yakışacak sevdalara düşmeli.” – Nurullah Ataç
2. Konumuna, durumuna uygun davranmak.
Dikkat edildiğinde, birden fazla anlamı bulunan had kelimesi, genellikle sınırın bilinmesi, sınırın aşılmamasının gerektiği anlamlarında kullanılmaktadır. Haddin aşılması, doğrudan sınırın aşılması anlamına tekabül etmekte olup; haddini bilmemek de, sınırını bilmemek, sınırını tanımamak, konumuna ve durumuna uygun olmayan davranışlar sergilemek anlamlarında kullanılagelmektedir.
B- Ceza Hukuku Bakımından ve Suç Yönünden Değerlendirme
1- Haddin bilinmesi anlamında kullanılan cümleler ya da doğrudan “Haddini bil!” veya “Herkes haddini bilsin.” denilmesi, suç teşkil edecek midir sorusu karşısında, bu halde ikili bir ayrıma gidilerek değerlendirme yapılması gerekmektedir.
2- “O, haddini bilen bir gençtir.” şeklindeki cümle, elbette suç teşkil etmemekte, aksine anlam bakımından kişinin, içinde bulunduğu duruma ve konumuna uygun davranacağının öngörüldüğü ya da bilindiği anlamındadır. Bu halde kişiye güvenildiği dahi anlaşılmaktadır. Olumlu anlamıyla kullanılan bu halde, haddini bilmesi ya da haddin bilinmesi ifadelerinin, suç teşkil etmediği sabit olup; bu türdeki ifadeler, rencide edici nitelikte de değildir.
3- Peki haddin bilinmesi sözü, aykırı davranış tarzını ummama, aykırı davranılmayacağına dair güven anlamında değil de, uyarı niteliğinde ve “Haddini bil!” ya da “Haddini aşma!” veya “Herkes haddini bilsin!” şeklinde kullanıldığında, suç teşkil edecek midir? Burada cümlenin uyarı niteliğinde olması ya da nitelik itibariyle negatif bir anlam içermesi ile ifadelerin suç teşkil edip-etmediği hususları ayrı konular olarak ele alınmalıdır. Zira emsal kararlar incelendiğinde;
Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2015/1532 Esas, 2015/1097 Karar sayılı kararında aşağıda yer alan hususlara yer verilmiştir:
“ ‘İçtihat Metni
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hakaret
HÜKÜM : Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1) Sanığın, katılanın yüzüne karşı söylediği "haddini bileceksin, haddini bil" şeklindeki sözlerin hakaret niteliğinde bulunmaması, yokluğunda söylediği "terbiyesiz, ukala" sözlerinin de sadece tanık Hanifi Akyıl tarafından duyulması ve TCK'nın 125/1. maddesi uyarınca, gıyapta hakaret suçunun en az üç kişi ile ihtilat edilerek işlenmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, ihtilat unsurunun olayda ne şekilde oluştuğu açıklanmadan, yetersiz gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi,
2) Kabule göre de;
a- Sanık hakkında hakaret suçundan hüküm kurulurken TCK'nın 50/2. maddesi gereğince seçenek hapis cezasının adlî para cezasına çevrilemeyeceği hususunun düşünülmemesi,
b- CMK'nın 231/6. maddesi uyarınca, daha önce kasıtlı suçtan mahkumiyeti bulunmayan sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği konusunda bir değerlendirme yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, “eylemin gerçekleştirme şekli, suçun işlendiği yer, eylemin alenen işlenmiş olması, suçun işleniş şekli ve sanığın sarf ettiği beyanlar nazara alınarak” biçimindeki kanuni olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık ...'in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düşünce gibi hükmün BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken karşı temyiz olmadığından 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK'nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06/05/2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”
Yine benzer şekilde, Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2015/41787 Esas, 2017/13867 Karar sayılı kararında şu hususlara yer verilmiştir:
“ ‘İçtihat Metni’
MAHKEMESİ:Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ: Hakaret
HÜKÜM: Mahkumiyet
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü.
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-Hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Sanığın icra dairesindeki işlemlerinin gecikmesine sinirlenerek söylediği “herkes haddini bilsin, lanet olsun, yazıklar olsun” biçimindeki kaba hitap tarzı ve beddua niteliğindeki sözlerinin, muhataplarının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkumiyet kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş ve sanık ...’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29.11.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”
III- Sonuç İtibariyle ve Şahsi Değerlendirmelerimiz Kapsamında Nihai Açıklamalarımız
Netice olarak; “had’ kelimesinin gerçek anlamının sınır olması ile ‘haddin bilinmesi’ ifadesinin, kendi yerinin, konumunun ve/veya sınırının bilinmesi anlamlarında kullanıldığı görülmektedir. Bu halde "Haddini bil.”, “Haddini aşma.” veya “Herkes haddini bilsin.” ifadeleri, Ceza Hukuku anlamında suç teşkil etmemekte olup; Yargıtay kararları ile şahsi kanaatimiz de bu doğrultudadır.
LL.M. Av. Uzm. Arb. AYŞEN GÜZEL