Hadi Diyelim Şehitler Ölmüyor; Ya Geride Bıraktığı Ailesi, Sevenleri, Sizce Onlar Hala Yaşıyorlar mı?
Uşak'a bir şehit geldi; tüm Uşak adeta bir matem havasına büründü, kimi görseniz yüzü asıktı, kimi görseniz keyifsizdi o gün. Hepimizin gündemi aynıydı. Ya ne olacak bu işlerin sonu? Daha ne kadar yüreğe ateş düşürecek bu terör belası? sorularına cevap aradık ya da Şehidimiz hangi köylüymüş çoluğu çocuğu var mıymış? Anne babası sağ mıymış? gibi soruların cevaplarını konuştuk bir kaç gündür. Ama neredeyse hiç birimiz, biz bu annenin yüreğine düşen ve yaşadıkça için için yanacak olan ateşi nasıl azaltabilirizi düşünmedik. Hiç birimiz o gencecik fidanlar babasız hayata nasıl uyum sağlayacaklar acaba deyip kaygı edinmedik. Hiç birimiz bu binlerce insanımızı kurban verdiğimiz terörü besleyen elleri, onları şımartan güçleri sorguya çekip yargılamadık. Bırakınız başkasını kendimizi bile sorgulamadık. Namazına katılanlarımızda bol bol resim paylaştılar cenazesi başından çok işe yaramışız gibi. Cenaze törenine katıldık diye hava attı bir çoğumuz adeta. Kimimiz babasını koltukladık bir ara resim çekildik. Kimimiz çocuğunun başını okşarken ki resmimizi yakalayamadı diye fotoğrafçımıza ya da arkadaşımıza kızdık. Bir çoğumuz adeta cenazeyi bile bir sosyal etkinlik statüsüne soktu. Tıpkı sandığın başında resim çektirdiğimiz ya da yetinmeyip, mührü vurduğumuz oy pusulalarının resmini çekip kendi irademizi dünya aleme ilan ettiğimiz gibi. İnsanın verdiği oy kendi iradıdır diye öğretmişti oysa büyüklerimiz, oy namustur herkes reyinde hürdür ve gerekmedikçe rengi bile söylenmemelidir diye öğretmişti. Tıpkı bunun gibi yasımızı da gizli tutmayı tenbihlerlerdi. İbadeti ve kabahati gizli tutmamızı da. Yani cenaze namazında fotoğraf çektirme ayıbını bundan 20 sene önce işleseniz sizi ayıplarlar kınarlardı. Ama cenaze töreninde neredeyse bizden başka herkes gazeteci gibiydi. Biz kenarda kalıverdik cenazenin en güzel görüntülerini bizden çok vatandaş çekti ve Onlar yayınladı. Kimse Şehit cenazesinde olduğunun farkında bile değildi sanki.
Şehit; Kelime anlamı itibarı ile her şeye Şahit olan, herşeyi bilen gören işiten ve herşeyden haberdar olan anlamına gelen, Allah'ın kendi Esmaül Hüsnasındaki isimlerinden birisidir ve yine Allah'ın özel vasıflarını anlatma özelliği bulunan bir isimdir. Bu sebeplerden dolayı Şehitlik aslında resmi bir makam değildir ve sadece inananlar için geçerliliği olan dini bir kavramdır. Daha yaygın olarak literatürümüze geçmiş olan tarafıyla Şehit; Din, Vatan, Millet, Bayrak, Namus gibi mukadessatları uğrunda öldürülen kişilere verilen sıfat ya da isimdir. Kişinin din Devlet, Bayrak Namus gibi bir değer yargısı yoksa Şehitlik kavramını anlaması o kişiden beklenmemelidir elbette. Şehit ayrıca Ahirette sevenlerine ardından üzülenlere şefaat edebilecek bir makama çıktığına inanılan kimsedir. "Şehitlere sakın ölüler demeyiniz, bilakis Onlar diridirler, siz bilemezsiniz" diye de Allahu Teala bizzat kendisi Kuran'ında beyan ediyor. Bu yüzden, Şehitlerin ölümsüzlük şerbeti içtiğine de inanılır. Sen bunlara inanıyor musun? diye soracak olursanız zerre kuşku etmeksizin ben tüm bunlara da Erkan Başçavuşumuzun şehitlik makamında olduğuna da adımın Ramazan olduğuna inandığım kadar güçlü bir imanla inanıyorum. Bir çoğumuz bu cümlemin üzerine, imanımın üzerine iman ettiniz eminim. Yani biz de inanıyoruz tabiki dediniz. Zaten bizim Halk olarak problemimiz de bu. İnanma hususunda sıkıntımız yok. Ama inandığımız gibi yaşıyor muyuz? sorusunun cevabı gerçekten muallak. İnanıyoruz ama davranışlarımız hiçte inanıyormuşuz gibi değil. Bütün cenazeler bize Allah'ı hatırlatması için, ölümü ve ahireti hatırlatması için bir vesiledir aslında. Zaten sırf bu yüzden cenazeye dikkat çekilir namazı dahi kılınır. Yani Peygamberimiz (as) ölülerinizin ardından namazlarını kılın, Onlara haklarınızı helal edin, ve kabre konulurken de mümkünse ayrılmayın diye emir buyurup uygulayagelmiştir. Ölümü hatırlarsınız bu sayede diye de hikmetini izah etmişlerdir. Ayrıca şehitler ölmüyor tamam anladık ama niçin şehit oluyor ya da cennete girmek için illa şehadet şerbeti mi içmeliyiz? Ya da bir yakınımızın Şehit olması mı gerekiyor? Elbette ki hayır. Elbette ki Allah kullarına böyle acı yaşatmak istemez. Elbette ki bu mükafatı haketmek için için başka iyi işler yapmamız da yeterli olabilir. Ancak biz bir yerlerde hata yapıyoruz ki; Milletçe şehitler verip yasını tutuyoruz. Milletçe hatalarımızın bedelini milletçe belki de böyle ödüyoruz. Milletçe bizim ödediğimiz bedeli aile daha fazlası ile ödediği için Allah Onların tümünü şehitin hatırına dünyadaki canının yandığının hatırına cennete koyuyor hepsi bu. Yani aslında mükafat gibi görünen şeyler de belki de Allah'ın adaletinin bir gereği.
Erkan Başçavuşun cenaze törenin havalanına indiği andan itibaren birebir tanıklık etmiş bir gazeteci olarak, onlarca cenaze törenine katılıp haberini yapmış bir muhabir olarak gözlemlediğim kadarıyla şehit astsubayımız Erkan Tümer'in cenazesi esnasında gözlemlediğim şeyler hiçte bu yönde değildi en azından genel olarak baktığında büyük çoğunluk bu idrakte olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bizim ellerimiz gitmiyor deklanşöre basmaya ama sade vatandaşlar şakır şakır resim alıyor, video çekiyor, üstelik neredeyse birbirlerini hatta bizi bile çiğneyerek. Düşünün ki Uşak hatta tüm Türkiye bizden görüntü beklediği için mesleğimiz ve görevimiz olduğu için resim çekmek, video almak zorundayız ama hiç birimizin çekesi yok gazeteciler olarak, ama sıradan vatandaşlar Facebook'ta paylaşmak için görüntü alabilmek için birbiriyle yarışıyorlar. Şehit cenazesindeyiz beyler bayanlar, görüntüsünü yakalamaya çalıştığınız o anne baba var ya, birlikte resim yakalamaya çalıştığınız o çocuklar var ya; Onlar emin olun vücutlarının bir yarısını toprağa gömmek üzere gibi acı içindeler elem içindeler. Acılarını hafifletmek için toplandık buraya ve Şehide son görevimizi yapmak üzere hazır bulunduk. Cenazedeyiz; AKM'de ya da stadyumda değiliz.
İnanın daha orada bu yazdıklarımı haykırmayı çok istedim ama beni tanıyanlar bilir bu husustaki özgüvenim hiç gelişmediği için cesaret edemedim. Sonra böyle bir yazı ile tepkimi ortaya koymaya karar verdim. Yurdumuzun hangi şehrine ya da beldesine gelirse gelsin Şehit haberi elbette üzer bizi, elbette burkar içimizi. Ama köyümüze gelen şehrimize gelen bizi evimize gelmiş kadar üzmemişse bizim kendimizi hesaba çekmemiz gerekiyor demektir. Hiç kimseyi üzülmemekle suçlamıyorum. Hatta bana göre orada resim çekenler de ne yaptıklarının bile farkında değil ve benim şimdiki söylediğim açıdan asla bakmamışlardı ve baksalardı telefonlarını ceplerinden bile çıkartamazlardı eminim. Ancak dışarıdan bakıldığında da durum bu malesef.
Padişah bir alime ordularını gezdiriyor, teftiş ettiriyor, sarayını gezdiriyor, gücünü kudretini gösteriyor önce. Sonra da Dünya haritasını açıyor önüne ve dünya bu hocam ve şu kadarı benim mülküm ben tasarruf ediyorum diyor. Alime soruyor sonra sence bu benim saltanatım yıkılabilir mi? Bu Devlet yıkılabilir mi? diye soruyor hocaya. Hocanın cevabı "Amaaan Sende padişahım" oluyor. Alimin bu yanıtına kızan padişah tiz bu küstah derdest edin atın zindana diyor. Alim ne olduki padişahım neden hiddetlendiniz diye sorunca; Sen benim soruma nasıl amaan sende padişahım dersin diyor. Hoca yapıştırıyor şimdiki tabirle kapağı, Padişahım ben size halkınızda aman sendecilik baş gösterirse bu ülkeniz ve saltanatınız yıkılır demek istemiştim siz yanlış anladınız diyor. Tabi ki padişah hareketinden mahçup ve de pişman şekilde özür diliyor. Bizim hocalarımız Şeyh Edebalı gibi "İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın" diye nasihat ederdi, bizim hocalarımız halkın desteği çekildi mi saltanatın da kalmaz sultanlığın da derdi. Padişahlara yöneticilere halkı korumasını kollamasını emrederdi, Adaletle hükmetmesini isterdi. Şimdiki yöneticileri hocaları uyarmıyor sanırım ben hoca da değilim ya laf düşmese de üstüme yine de uyarayım istedim. Aman Sendecilik baş gösterdi, siz Devlet yıkılabilir endişesine düşeceğinize ülkem parçalanabilir kaygısına düşeceğinize padişahlığa özeniyorsunuz birde.
Hiç kimse bu şehitler neden geliyor? Niçin hep fakirlerin çocuğu şehit oluyor demiyor. Hiç kimse yöneticilerin çürük raporu alan ya da bedelli askerlik yapan çocuklarını görmüyor ya da görmek istemiyor. Hiç kimse bu insanlar nasıl terörist oluyorlar acaba diye sorgulamıyor? Hiç kimse teröriste silahı vereni ya da Ona bu fırsat ve imkanı verenleri hesaba çekmek üzere aramıyor sormuyor. Adalet derdi Prof. Dr. Haydar Baş bey. Adalet; Haklıya hakkını verirken hadsize de haddini bildirmektir derdi. Haksıza haddini bildirmeyen adalet topaldır. Haklı hakkını almışta değil o da ayrı bir konu. Kimi cezalandıracağız söyler misiniz? Bölücübaşını bile asmayıp daha konuştururken, rahatı konforu için ne mümkünse yapılırken, Kimi cezalandıracağız söyler misiniz? Devletimizi yönettiğini iddia edenler, askerimize kurşun sıkan teröristleri kahraman edasıyla sınırda karşılayıp zafer çığlıkları eşliğinde kurdurulan mahkemelerde affederken. Kimi cezalandıracağız söyler misiniz? Devletin zirvesi terörist başları ile pazarlık ettiklerini pişkin pişkin itiraf ederken, kimi cezalandıracağız PKK Terör örgütü üyesinin düğününe milletvekilleri katılıp Başbakan Hediyelik altın yollarken. Kimi suçlayacağız söyler misiniz? Muhalefet Partisinin ikinci adamının adı PKK ile anılırken, Kimi cezaladıracağız söyler misiniz? Milliyetçilerin lider ettiği insanlar terörüz uzantısı dedikleri partinin liderleri ile mecliste samimi pozlar verirken. Kimi cezalandıracağız söyler misiniz? Canının acısıyla hükümete eleştiri getirdi diye evet sırf bu yüzden, Devletimizin en tepesindeki adam, Şehit ailelerine ağır hakaretler ederken kimi cezalandıracağız. Geldiğimiz nokta neresi diye bakmadan partizanlığını sürdüren yüzbinler hatta milyonlar varken kimi cezalandıracağız sahiden. Ne yapmalıyız sorusuna cevabı büyük ölçüde bu sorularla verdiğimi sanıyorum ama herşeyden önce kafamıza akıl koymalıyız ve bizden olduğuna emin olamadığımız bizim gibi yaşamayan insanlara prim vermeyi mutlaka terketmeliyiz. Mutlaka inandığımız gibi yaşayıp, inancımıza, değerlerimize ve en önemlisi birbirimize sımsıkı sarılmalı bir olmalıyız.
Yazdın mı çoğa gidiyor, söyledin mi çoğa gidiyor, konuştun mu çoğa gidiyor? Zaten doğruyu yazan da söyleyen de hatta okuyan da sevilmiyor artık ülkemizde. Bizi yalanlarla avutanları seviyoruz. Kısa süreli mutluluklar için geleceğimizi hatta çocuklarımızı bile sattığımızın farkına bile varmıyoruz. Hala birbirimizi kırıyor üzüyoruz. Ama hiç birimiz diğerinin derdine çare aramadığımız gibi kendi derdimizi bile umursamaz hale geliyoruz. Bu vesile ile Şehidimize ve tüm Şehitlerimize Allahtan rahmet ardından üzülen herkese de başsağlığı diliyorum. Haddi aşmışsak affola.
Allah cc. kurani kerimde sehitler ölmez diyorsa sehitler ölmez ; hadi diyelimki diye birsey demek sirk kosmaktir ve inancsizliga girer .
geride kalalara gelince bu dünyada bu aciyi cekmek onlarin kaderi olarak yazilmistir ,ancak yine kurani kerimde belirtildigi üzre sehidin sefahati geride kalanlarinda cennete girmesini garanti altina alir . bilmem anlatabildimmi. durduk yere bilmeden insanlari sirke kosmayin .burasi dünya cennet degil bunun farkina varin.
tebrik ediyorum
ramazan kardeşim bakın trabzon galata saray macında tırapzonlu bir futbolcu hakeme kırmızı kart gösterdi diye dünya ve türkiye şaha kalktı bir asker polis şehit oluyor neden ayaklanmıyor
evet yüzde yüz haklısınız millet hava atmak için fotoğraf çekmiş durmuş sosyal medyadan gördükten sonra siyasi durum yorumunuza da katılıyorum türkiye bitmiştir.
bu yazıya katılıyorum millet cenazede acıyı paylaşacağına sanki muhabirmiş gibi fotoğraf çekme telaşında idi hani bu şehitlerin olmasına sebep olanların boy boy çelenkleri de vardı cenazede kendi çocukları kimisi bedelli yapmıştı askerliğini kimisi de çürük raporu ile işini halletmişti işini milletteki vurdumduymazlık had safhadaki acı kendisine gelmedikçe hissedecek gibi durmuyor millet
aynen
bu sitede güzel yazılar çıkıyor doğruya dogru keşke hürriyet milliyet gibi gazetelerde böyle yazılar çıksa yılmaz özdil var sadece arada bir okuduğum birde bu sitenin yazarlarıni okuyorum arada sırada beğeniyorum.
aynen katılıyoruz.