Profesör Doktor Haydar Baş demek devlet demektir.Çünkü O; devleti yönetenler devletin kendilerine verdiği gücü O’na karşı kullanmak suretiyle O’nu yok saymaya,itibarını zedelemeye hatta mümkün olsa siyaset ve bilim sahnesinden tamamen silmeye kalkışsa da; O,devletin kendilerine verdiği bazı güçleri gayrimeşru ve gayri ahlaki olarak kullananların asıl maksadının kendisinden ziyade devleti yıkmak ve yok etmek olduğunu bilir.Bu bağlamda kendisine yönelen bütün hukuk dışı taarruzları yine hukuk çerçevesinde bertaraf ederken bu taarruzlara tanık olan çevresindekilerin devlete olan inanç ve bağlılığının zedelenmesine asla müsaade etmeyecek bir politika belirler.O ve çevresindeki hiç kimse devleti yönetenlerin tutumları ne olursa olsun devleti sevmekten vazgeçmediği gibi,devletini canı pahasına koruma içgüdüsünü de asla yitirmezler.
Hayatını ve bütün çalışmalarını devletine ve milletine adamış bir insan olarak Sayın Baş’ın etrafında bir Allah’ın kulu yoktur ki yaşadığı çile ya da sıkıntıları gerekçe edinerek devlet ya da millet aleyhinde konuşsun ya da böyle bir fiil içine girsin.Bırakınız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin zararına olabilecek bir fiil işlemeyi ,şartlar ne kadar ağır ve de zor olursa olsun kanuna aykırı en küçük bir fiilin içinde dahi göremezsiniz.
Devleti kendi canı gibi görüp,devletin varlığını sürdürmesi için kendi varlığını, siyasi ikbalini ve de itibarını gerekirse feda edebilen bir kadro yetiştiren ve dünyanın her yerinde devletini ve milletini temsil ettiğini unutmadan gerçek bir Devlet Adamı tavır ve tutumu ile hareket edip Türklüğünden,özgürlük ve bağımsızlığından zerre taviz vermeden yaşayan bir insana O Devletin kendisidir diyemeyeceksek kime diyebiliriz?
Üstelik bu insan Devletin kurucu iradesine, Atatürk ve silah arkadaşlarına herkes saldırırken sahip çıkmışsa,siyaset sahnesine inerken, 2. Kuvayi Milliye Hareketi başlatma iddiası ile inmişse,rakibi olan siyasi aktörler Devletin başına geçmek için siyaset üretip dış güçlerden icazet peşine düşmüşken, O; peşinde koşan dış güçlere itibar etmediği gibi onların ülkemiz üzerinde kurduğu tuzakları başlarına geçirecek eserler ortaya koymuşsa… Düşünsenize ABD Büyükelçisi 1995’te ayağına gelmiş,Sayın Baş Büyükelçi ile görüşme işini çoğunluğu hukukçu kurmaylarından oluşan heyete bırakmış ABD Büyükelçisi’nin kendisine ve kadrosuna siyasi iktidar kapılarını aralama ve her türlü desteği sağlama teklifine kurmayları da hiç düşünmeden Hayır cevabını vermiş bir liderden bahsediyoruz.Bununla kalmamış ABD-İsrail gibi ülkelerin projelerine hiç düşünmeden balıklama dalan siyasi kadro ya da cemaatlerin ortaya koyduğu Dinler Arası Diyalog ya da BOP gibi projelere karşı da hukuk çerçevesinde siyasi,sosyal,kültürel ve bilimsel bütün alanlarda gerekli mücadeleyi vermiş ve nihayet tek başına da olsa bu mücadeleden zaferle çıkmış bir liderden bahsediyoruz.
Bu bağlamda 2000’li yılların başında ortaya koyduğu Dini ve Mlli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler adlı eseri tarihi bir misyon icra etmiştir.Yine kendisinin ve kadrosunun Türkiye’yi karış karış gezerek hemen hemen her şehirde gerçekleştirdiği ‘’Dini Bütünlüğümüz Milli Bütünlüğümüzdür’’ sempozyumlarının önemini de hiç kimse yadsıyamaz.Aynı insan Fethullah Gülen cemaati tehditi ve tehlikesi ile her sahada mücadele verip Milli birlik ve bütünlüğümüzün teminatı olduğunu ispat etmekle kalmamış,alevi-sünni kutuplaşması tezgahının sahnelendiği yıllarda da 12 İmam ve Ehli Beyt Külliyatını yazarak ve yine kadrosuyla beraber Ehli Beyt sempozyumlarında alevi ile sünninin kardeş olduğunu haykırarak kendisinin ve kadrosunun Türk Milletinin Milli birlik ve bütünlüğünün teminatı olduğunu ispat etmiştir.
Nihayet sistem değişikliği hayali görenlerin Atatürk’e ve Ehli Beyt soyundan gelen muhterem anne ve babasına saldırılarını had safhaya çıkardığı bir dönemde ortaya koyduğu Hoş geldin Atatürk eseri ve BTP kadrolarının düzenlediği Atatürk Vatandır sempozyumları ile devletimize yönelen bu ağır tehdit ve taarruzu da göğüslemeyi başarmış,bütün dünyaya Anadolu coğrafyasında Atatürk’ün mührünün silinmesinin,kurduğu Cumhuriyet Devleti’nin yıkılmasının ve de Türk Milletinin birlik ve bütünlüğünün bozulmasının mümkün olmadığını ispat etmiştir.
Ben de yazımı şu cümleyle noktalamak istiyorum:Türk Milleti var oldukça bağrından Haydar Baş gibi bilgeler çıkartmaya devam edecektir.Haydar Baş gibi bilgeler bu coğrafyada var oldukça da ne Atatürk’ü silmeye ne devletimizi yıkmaya ne de Türk Milletini bölüp yok etmeye hiçbir kudret güç yetiremeyecektir.Türk Milleti, Anadolu coğrafyasının Ehli Beyt adına bekçiliğini yapmaya kıyamete kadar devam edecektir.
Adamlık kavramının erkeği dişisi olmaz.Adamlık yürekte ve zihindedir.Adam olan Atatürk' ü istismar etmez ATATÜRK 'ü yaşar ADAM gibi. Yani Prof.Dr.Haydar BAŞ gibi.