“Ben kulumun zannı üzereyim” diye buyuran Allah’ın insanlığa verdiği bu tüyo adeta yanlış anlaşılmış ve insanlık Allah’ı zulmü önleyemeyecek kadar zayıf, yarattıklarını doyuracak kaynakları yeterince var edemeyecek kadar aciz ve lütfunu keremini esirgeyecek kadar cimri bir varlık olarak zan etmiş gibi kime sorsan ümitsiz, kime sorsan sonumuz zifiri karanlık. Oysa ki yüce Allah bizzat kendisinin sınırsız zengin, sınırsız kadir ve nihayet sınırsız lütuf ve kerem sahibi olduğunu beyan ediyor, gerisini kullarının hayal gücüne bırakıyor. İster su-i zan et, aç yaşa, fakir yaşa, adaletsiz yaşa, savaş yaşa, ister hüsn-i zan et ve istemesini bil, var etmek için inanarak çabala kendi küçük ya da büyük ütopyanı kur, karnı tok, sırtı pek, adil ve barış içinde yaşa. O halde yerlerin ve göklerin sahibinin bize verdiği ve kendi iradımıza bıraktığı bu incelikle insanoğlunu sunduğu ve sunacağı bir fikir ile ne meyveler yetiştireceğini ya da ne meyveleri çürüteceğinin sırrına eriştirmiş, aynı zamanda ne kadar adil olduğunu göstererek barışın var olabileceğini iletmiş olmuyor mu?
Yukarıdaki paragrafta Allah ile genel olarak kulları arasında diyalogda su-i zan etmenin başımıza açtığı zararı ve aslında elimizle var ettiğimiz kaderi aktarmaya çalıştım. Tıpkı Allah ile ilişkimizdeki gibi insanlar olarak da birbirimize beslediğimiz su-i zanlar sebebi ile bir çok iletişimin zarar gördüğü ya da bittiği bir hakikattir. İnsanoğlu yaratılış gereği birbirine muhtaç mahluktur, insanlardan izole edilmiş, yapayalnız hayatlarda mutluluk aranamayacağına göre, mutluluk; çevremizde, mutlu ve bizden razı insanlar var ise yaşanabilecek bir duygu olsa gerek. Yalnızken mutlu olanlar sadece dervişlerdir ki onlar da malumunuz olduğu üzere “geldiğin yol ile gelecekleri getir” emri ilahisi gereği insanların arasına karışıp, insanlara yararlı olarak ve örnek hayatlar sunarak, tanıdığı insanları mutlu ederek, “iyi ki seni tanımışım, iyi ki Allah seni var etmiş” dedirterek Allah’ı razı etme yoluna gitmek durumundadır. Dolayısıyla insan ilişkilerimiz kurduğumuz bu düşünceler ile şekillenir ise daha sağlıklı ve karşılıklı memnuniyet ve menfaat ile neticelenir. Oysa insanlık genel olarak çevresindekilerden yakınlarından hayli uzak ve tıpkı Allahtan ummadığı gibi çevresinden de iyilik ve lütuf ummuyor. Gerek ikili ilişkiler ve gerekse toplumla ilişkilerimiz maalesef gerçeklerden ziyade, zanlarımız (ekseriya su-i zan) üzerine bina edildiğinden ve konuşmak aslını sormak yerine zannettiğine inanmak şeklinde boyut kazanıyor.
Kalbe gelen suizandan dolayı yaşanamadan biten nice güzellikler vardır, aklını fikrini kuşku ile dolduran ve doldurdukça uzaklaştıran. Aklına gelir, aklından uzaklaşırsın, kalbine gelir senin kalbin değildir artık. Olmak istediğin yer bellidir, suizan edersin nihayeti meçhuldür. Nihayeti meçhul olan her fiil arzu etmeden sürdürülür, arzu yok ise sürdürülmesi bir önem arz etmez zaten bitmiştir. Örneğin toplumun kendini küçük görmesi sonucu daha çok küçülmesi, özgüvenini yitirmesi ve bunun neticesinde ilerleyememesi. Oysa ki bilinen bir gerçektir ne kadar köklü ve asil bir millet olduğumuz, Atatürk’ün millete ve halk iradesine olan hüsn-i zannı sonucu kurulan Cumhuriyet ve nice kültürlere tanıklık ettiğimiz gerçeği. Eğer bu gerçeklik gün gibi ortada olmasa idi ve atalarımız su-i zanna kapılsaydı bulunduğumuz nokta bizi bu kadar güçlü bir millet yapar mıydı? Bakınız insanlar arasında başarılı olanlara hepsi güven veren, ümit dolu, pozitif enerji saçan insanlardır. Hem fert, hem de toplum olarak mutluluğun anahtarı; ümitle hüsn-i zan edip çevremizdekilerle asgari müştereklerde uyum içinde birlik sağlayarak elde edilebilir.
Pekala önce Rabbimizin keremine sonra insanlığın sağduyusuna ve milletimizin köklü medeniyetine güvenerek ve geleceğimize dair aydınlık düşler kurarak çevremizdekilere lütuf gözüyle bakıp hüsn-i zan ederek barışı, muasır medeniyeti, aydınlık yarınları hedefleyerek mutlu bir ütopya kurabiliriz. Unutmayın her hayal gerçek olmamıştır belki ama gerçekleşen bütün büyük devrimler de öncesinde bir hayaldir. O halde durmayın evinizin içindekilerden başlayarak kurtulun zanlarınızdan, yüzleşin birbirinizi sevmek zorunda olduğunuzla ve değer verin, güven verin çevrenizdeki herkese. Ümitle bakın geleceğe, gösterilen hedefe durmadan yürüyün. Bence denemeye değer belki de zan ettiğiniz gibi değildir.
Herkes tebrik mesajı göndermiş bende bir eleştiri mesajı yazayım, yazının görselinde yazım hatası mevcut, zan ettiğiniz değil, zannettiğiniz olarak yazılmalıdır...