Birbirimize işler nasıl demeye lüzum görmüyoruz. Zaten işleri sorunca esnafın yüzü düşüyor bildiğin gibi işte diyebiliyor yutkunarak. Hayırlısı artık diyerek teselli eder olduk birbirimizi. Kimse kimsenin yarasına merhem de süremez oldu. Birine ödünç para vermek enayilik gibi algılanıyor neredeyse. Kimse para konusu açamıyor birbirine, yanlış anlaşılırım para isteyeceğim düşünülür diye. Gençler aşmış zaten Alman usulüne dönüp gitmiş maalesef nadiren bir kişi hesap ödüyor işletmelerde kasalarda ve herkes kendi yiyip içtiğinin parasını ödeyip çıkıyor. Çünkü herkes biliyor ki hangisi ısmarlasa ve hesap ödemeye kalksa zor durumda kalacak. Yüzleşmişler yazık yoklukla ve varsa da yok gibi davranmaya devam ediyor çoğu. Para harcamak sorumsuzluk gibi hissediyor gençlerimiz maalesef.
Kendi çocuklarımdan biliyorum cebine koyduğum harçlık günlerce cebinde kalıyor. Temel ihtiyaçlar dışında bir şeye para harcamaktan haya ediyor olsalar gerek yemiyorlar. Masanın üzerine harcanmak üzere koyduğum harçlık günlerce masada kalıyor. Hadi biz hepsini gördük yaşadık önemsemiyoruz da gençlerimiz buna neden mecbur edildi? Görüp duruyorum gelip duruyorlar yanımıza öğrenciler ve dertleşiyoruz gözleyip duruz. Gençler o kadar efendi ki ve o kadar hassas ki kimse kimseye yük olmuyor kendi aralarında. Ama bizim kuşak birbirine ısmarlamaya alışık, Alman usulünü kabul etmeden buraya geldik ki hala kabul etmeyiz nereye gitsek hesabı ağa varsa ağa verir o yoksa ben veririm.
Neyse Devletten umut kesmeyin diye teskin edemesek de milletten umudu kesmeyin diyoruz Allahtan zaten umut kesilmez. O bilir ne yapacağını ve Türk'ü helak etmez el verir bir şekilde. İşimiz Allaha kaldıysa tamam ama Allaha koymasak daha iyi Millet olarak sıvayıp kolları şu işsizlik ve yoksulluk sorunlarını bir çözelim öncelikle. Gençlerimiz yeniden Türk'e yaraşır biçimde hesabın tamamını ödemek için yarışsın o ben ödeyeyim desin diğeri lütfen bu sefer ben ödersem mutlu olacağım desin. Alman usulüne Alman gençleri devam etsin.
Onlar zaten ceplerinde yığınla para olsa da birbirine yemeği bırak çay söylemez hale getirilmiş. Yazık ama Alman gençlerine bilseler insanlara bir şeyler ikram etmenin insana verdiği mutluluğu bilseler cömertliğin insana kattığı saadeti Alman usulünü hemen terkederler. Parası olan Alman usulüne gitmesin zaten kardeşim. Birbirine ikram etmek istesin. Hesabın hesabını yapacağın insanlar ise oturdukların kimseye bırakmayacaksın kendin ödeyeceksin ki hesabını ödemek istemeyeceğin insanlar ile pek oturmaya bakmayacaksın. Yediğinin içtiğinin hesabını verebilecek kadar sevdiğin insanlarla oturman gerek hesap istenecek yerlerde öyle değil mi?
Peki millet kolları nasıl sıvayacak? Önce kendine inandıracak bir lider bir hatip bulacaklar ve önce bir olacaklar bir olmanın lezzetine erdirmeden milleti ayağa kaldıramazsın. Kan davalarını sulh ettireceksin gidip, Devlet kavgası verirken birbirini düşmanlananları düşmanlığı abartanları bir edeceksin asgari müştereklerde ve adalet edeceksin adalet neyse onu kürsüden açıkça şeffaf biçimde dile getireceksin. Milletin bir değeri olarak milletin içine karışıp kendi değerlerini hatırlatacaksın millete ve kendi değerlerine sahip çıkma seferberliği gibi düşündüreceksin herkese herkesi inandıracaksın madenlerine sahip çıkarsa ve ecnebi şirketlerin elinden alıp Devlet ve millet ortaklığı ile işletirse çoğumuzun zengin olabileceğine.
İnandıracaksın yerin altındaki zenginliklerimizi siyaset ile kurulan kirli tezgahlarla altımızdan çekip alıp gidenleri kovarsak içimizden Avrupa ülkelerinden daha refah hale gelebiliriz kısa sürede. Sadece Uşak'taki Kışladağ Altın Madeninden örnek vereyim ilk altı yılda çıkardığı altın miktarı 47.5 tondu. Varın ötesini siz hesap edin ki Gümüşhane'nin taşı toprağı altın derler. Milleti inandıracaksın çalınmasına müsade etmeyeceğine ve Devleti şeffaf yönetilmeye siyaset olarak mecbur edeceğine ve kendinin de şeffaf olacağına inandırarak hizmetine talip olmalısın ve önüne düşmelisin ehil olduğun işte ehil olmadığın işte de bulursun halkın içinde bu konuda en ehil olanı onu yanına alır düşersin yine halkın kah önüne kah ardına. Halka çoban olunmaz çünkü halkın çobanı olmaz. Halkın işine belki de çoğu kez Allah bile karışmaz derler.
Halkın çoğunluğunun hak ettiği gibi yaşıyoruz demeleri bundandır belki de.. Hani nasıl yönetilmeye layık iseniz öyle yönetilirsiniz buyurmuş derler ya Peygamber Efendimiz'den için. Peygamber söylediyse zaten elhak doğrudur da ona atıfsa da yabana atılabilir bir söz de değil. Biraz tecrübe edince halkla siyasetin arasına girip gazeteclik yapınca iman edesin geliyor Peygamber sözü olduğuna. Ekonomi millet çalışırsa iyi olur. Emek yoksa ekonomi mi olur? Emek varsa alınteri varsa hüner varsa akıl varsa güç varsa devrede ve bir nizam varsa ekonomi canlanır. Üreten yoksa üretmeye elverişli insanlar üretimden el çektirilip işlerin başına ehil olmayan insanlar getiriliyorsa ekonomi nasıl iyi olsun. Ekonomi sen olsan iyi olur musun? Para harcayacaklar ki lükse şatafata ekonomi iyi olmuş diyebilelim. Ama ülkede sadece bin kadar saray da lüksün ve şatafatın dibine vuruluyorsa o ekonomi canlanmaz. Gecekondu da vurulacak lüksün ve şatafatın dibine halk gelecek endişesi olmaksızın para harcayacak kasmayacak yiyecek, kasmayacak restorana gidecek eşiyle çocuklarıyla gidecek sinemadan tiyatroya konserden başka bir eğlence yeri veya mekanına.
Her yerde şenlikler kurulmalı ve millet deli gibi para harcamalı tüketim yoksa üretiminde bir manası yok ki? İnsanları özendimek gerek evi olanı yazlığa yazlığı olanı bağ evine hatta küçük çaplı bir çiftliğe. Özendirmek lazım toprakla haşır neşir olup topraktan daha fazla gıda ve azık istemeye, özendirmek lazım doğadan maksimum yararlanmak için doğaya iyi davranmaya, kendimize birbirimize iyi davranmaya ve iyi şeyler düşleyip iyi şeyler olması için uğraş vermeye. Böyle bir anlayışla, kuruluş felsefesine dönüşü öncelikli hedef edinerek Atatürk'ün izinden zerre sapmadan muasır medeniyet hedefine halkı kilitlemek ve yürümek yürümek hep beraber. Öyle bir hep beraber ki Allah yok diyen ile Allahüekber diyen kolkola yürüsün biri yine Allah yok demeye devam etsin dilerse dilerse de diğeri her adımını Allah diyerek atsın. Herkesin birbirinin inancına değer yargılarına ve iradesine saygı duyduğu ve herkesin bir diğerini insanlığa büyük hizmetleri dokunmuş Türk Büyüklerinden Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin düsturu ve ölçüsü ile Dini dili ırkı ne olursa olsun iyiler iyidir diyerek yanıbaşındaki iyi insanlarla bir olup kötüyü ve kötülüğü (ayrık otu olacak derecede kötü olanı kasten) dünyasından uzaklaştırdığı, samimiyetin buram buram tüttüğü meclislerde millet ve memleket meselelerini tartışmak. Millete ve memlekete yararlı işler için ön ayak olmak.
Ekonomi millet çalışmayı severse para kazanacağına inanırsa ve gelecek endişesini yenerse iyi olabilir sadece. Ekonomi milleti her bakımdan bir eder bir ortak ideal ve vizyon etrafında beraber kavga vermeye ikna edersen iyi olur ancak. Ekonomik bağımsızlık her şeyi kendin üretmeye kadir olduğun zaman kazanılır. Otomobil ve hatta traktör üretmekten aciz iken, verimli topraklarını ektiremez halkı çalıştıramaz durumda iken ve işsizlik artık konuşulmaya gerek duyulmayacak yüzleşilmeyecek kadar had safhada iken, kimse para harcamak istemez halde iken siz nasıl ekonomiyi konuşuyor olabilirsiniz. Ekonomiyi gerçekten konuşmuş olsanız ekonomi bu hale gelmezdi ki. Ama siz tabi Keynesi ekonomik deha zan edince ve Kemal Derviş ve onun gibi kimseleri akıldane edinince bu sonuç kaçınılmaz oluyor. İktisat bilimi diye öğretilen şey temelden yanlış olunca. İlk ders kaynakların sınırlı olduğu iftirası ile başlıyor zaten. Hani Hristiyan akaidine göre Tanrı Fakirdi ya Onu ispat etmek için uydurulmuş bir bilim hiç aslı olmayan. Hangi kaynak ki sınırlandırabildiğiniz desem cevabını kimse veremez. Güneş sınırsız ama biz çok sınırlı yararlanabiliyoruz. Rüzgar da sınırlı değil ama esip gidiyor da biz yel değirmenleri bile kurmuyoruz.
Nedir mesela sahi sınırlı dediğiniz kaynak? Petrole yada Altına da sınırlı diyemezsiniz çünkü yer altının tamamına hakim değiliz şimdilik. Hakim olacak güce gelirsek zaten Altına bakmayız bile belki. Kimbilir hangi madenin altın çağında oluruz öyle değil mi? Baksanıza siz doğalgaza kim biliyordu ki varlığını şundan yüz yıl öncesine gelene dek. Şimdi elektiriği bile onunla üretiyoruz evimizde iş yerimizde bile muhtacız doğalgazın varlığında. Bunca nüfus artışına karşın hala ülkedeki lüks otellerin sayısının artmayışı size bir şey ifade etmiyor. Oteller dolu ama millette para yok da oteller neden dolu? Sorusunu sormaktan ve Emperyal sistemin sözcülüğünü yapmış olmaktan kendinizi alamıyorsunuz heyhat nasıl bir kader ki hazineler üzerinde oturmuş milleti dilencilik etmekten vaz geçirmeye çalışıyoruz demişti tanıdığım tek iktisatçı Prof. Dr. Haydar Baş. Allah rahmet eylesin milleti zenginlikleri ile buluşturamadan ahirete göçtü eminim gözü açık gitmiştir. Etrafındaki çeteyi yarıp karşılıklı beraber olma bir hareket etme isteğimizi yerine getiremedik. Ahirette beraber oluruz inşallah ruhu şad olsun. Ekonomi ve siyaset bilimi aslında iç içe iki bilim gibi ve öğretildiği gibi değil ikisi de. İkisi de bambaşka şeyler siyaset de ekonomi de inanın okulda öğretildiği gibi değil.
Konuşurum laf çoğa gider psikoloğum deyip karşına kurulan ve ruhun varlığını bile kabul etmeyene ne diyeceksin. Arkadaş o senin psikoloji dediğinin bizdeki adı zaten ruh bilimi sana göre olmayan ruhu nasıl iyileştireceksin söyler misin? Tabii ki sıfırla çarpmak değil kastım ama aynı hadisi şerif bilimi gibi içine bir çok saçmalık karışmış Peygamber sözü değil. O kadar ki keçinin üzerinde ayet yazılı olan bir kağıdı yediğini o ayetin başka da yazılısı olmadığı ve Peygamberin de (sav) aklına gelmediği için Kurana ilave edilemediğini söylemiş haşa Hz. Aişe Annemiz. İnsan Peygamberin (sav) eşi annemize bu iftirayı eder mi? Hiç Hz. Aişe Annemiz Kuranın kendi beyanı ile Allah tarafından korunduğuna inanılan bir kitabın ayetinin yazılı olduğu kağıdı keçi yediği için biz Kurana katmayıverdik der mi? Bunu demişse de Hz. Aişe dedi diye doğru kabul edecek halimiz yok ya. Aklı üzerinde olsa bu lafın yalan olduğu bu kadar besbelli iken bu lafı etmezdi dememiz gerekmez mi? Adamlar bu sözü hadis diye Kütübi Sitteye bile koymuş varın siz hesap edin ötesini. Demek ki bilim dediğimiz dogma değil bilim kendi içinde kabul ettiği bir doğruyu yıllar sonra yanlış bilmişiz diye ilan ederek kaldırabiliyor biliyorsunuz. Bana göre bilmemiz gereken sadece halkın içinden çıkmamış bilgeleri ve halkı dinlemek ve halk ne diyorsa onu yapmak. Yapmamız gereken de acilen halkın gerçekten içine inanıp halkla bir olmak ve bir etmek.