Düşünün; altıyüz yıl hüküm sürmüş koskoca bir Osmanlı Devleti yıkılmış, Mondros Mütarekesi gibi kabul edilmesi asla mümkün olmayan şartları içeren bir çok maddeyi içerisinde barındıran antlaşmaya imza konulmuş, hemen bu antlaşmadan 2 yıl sonra Sevr Antlaşması gibi tarihte eşine benzerine rastlama şansımızın dahi olmadığı, yok olmayı kabul ettiğimiz anlamına gelen bir antlaşma da imza altına alınmış, Türk Milleti'nin bütün tersanelerine el konulmuş, ordusu darman dağın edilmiş bir halde. Aynı zamanda ülkenin nüfusu savaşlar sebebi ile bir hayli azalmış, her evden en az iki şehit verilmiş, sağ kalanlar ise ya sakat ya da hastalıklı, eli silah tutan insan sayısı yok denecek kadar az. Yine silah yok, cephane zaten yok, millet fakirlik içinde kıvranıyor; para yok, imkan yok, toplu iğne dahi üretemeyen, okuma-yazma oranının bile yüzde üçleri bulmadığı bir ülke. Bunun yanısıra savaştan ve yenilmekten bıkmış, artık kendi devletine dahi askere gitmemek için direnen ve dağlara çıkıp eşkiyalık yapan binlerce insanın olduğu bir ülke. Ülke demeye bin şahit lazım, millet adeta milletlikten çıkartılmış, Devlet desen sadrazam ya da hükümet yetkilileri kendi keyiflerinin derdine düşmüş, işgal kuvvetlerine yaranmanın peşinde, aydınları İngiliz Mandası mı daha uygun olur, yoksa Amerikan mandası mı daha iyi oluru tartışmakta.
Bir adam çıkıyor; Osmanlı Paşa'sı, inanmış bir adam, küllerinden bir milleti yeniden var etme mücadelesi veriyor bu zor şartlarda ve bu adam hakkında hükümet tarafından itibar edildiği için milletin de ciddiye almak zorunda kaldığı sarıklı cübbeli sakallı hocalarca, sülbünün nerden geldiği bilinmeyen uydurma silsilelerce oluşturulmuş İngiliz oyunu tarikatların başındaki şeyhlerce "katli vaciptir" fetvası veriliyor. Bu fetvalar helikopterler vasıtası ile havadan atılıyor, bir şekilde millete okutulmaya çalışılıyor. Bu yolla Kuvay-i Milliye hareketinin önü kesilmek isteniyor. Bu ihaneti hangi cümleler ifade edebilir, hangi zihin bu davranışlara anlam verebilir? bilemiyorum.
O dönemde başlatılan milli mücadeleye engel olmak amacı güdenlere en güzel cevabı yine Gazi Mustafa Kemal'in ağzından verelim istiyorum:
Sivas Kongresi için Tokat’tan Sivas’a gidiliyordu. Otomobiller Sivas’a doğru bomboş mesafeler arasında hızlandıktan sonra bir ara düşünceli sessizliğinden ayrıldı; gülümseyerek ve şaşarak dedi ki: - İstanbul’dakiler, rütbelerimi, nişanlarımı geri alacaklarmış! Hakları yok ya. Çünkü ben onların her birini bir harp meydanında, bir hizmet mukabili kazanmıştım. Salonlarda, saraylarda değil! Haydi kordonumu alsınlar, o sarayındı. Fakat her ne ise... Zaten ben, o kimselere tekaddüm edip istifamı verdim. Varsın alsınlar!.. “Ancak bunu vermem! Diyerek göğsündeki bu altın imtiyaz madalyasını okşar gibi gösterdi. Bunu benden kimse alamaz! Bunu, Anafartalar’da harp meydanında, ateşin karşısında benim göğsüme taktılar.” Dedi ve sustu.
Bir adam çıkıyor; Osmanlı Paşa'sı, inanmış bir adam, küllerinden bir milleti yeniden var etme mücadelesi veriyor bu zor şartlarda ve bu adam hakkında hükümet tarafından itibar edildiği için milletin de ciddiye almak zorunda kaldığı sarıklı cübbeli sakallı hocalarca, sülbünün nerden geldiği bilinmeyen uydurma silsilelerce oluşturulmuş İngiliz oyunu tarikatların başındaki şeyhlerce "katli vaciptir" fetvası veriliyor. Bu fetvalar helikopterler vasıtası ile havadan atılıyor, bir şekilde millete okutulmaya çalışılıyor. Bu yolla Kuvay-i Milliye hareketinin önü kesilmek isteniyor. Bu ihaneti hangi cümleler ifade edebilir, hangi zihin bu davranışlara anlam verebilir? bilemiyorum.
O dönemde başlatılan milli mücadeleye engel olmak amacı güdenlere en güzel cevabı yine Gazi Mustafa Kemal'in ağzından verelim istiyorum:
Sivas Kongresi için Tokat’tan Sivas’a gidiliyordu. Otomobiller Sivas’a doğru bomboş mesafeler arasında hızlandıktan sonra bir ara düşünceli sessizliğinden ayrıldı; gülümseyerek ve şaşarak dedi ki: - İstanbul’dakiler, rütbelerimi, nişanlarımı geri alacaklarmış! Hakları yok ya. Çünkü ben onların her birini bir harp meydanında, bir hizmet mukabili kazanmıştım. Salonlarda, saraylarda değil! Haydi kordonumu alsınlar, o sarayındı. Fakat her ne ise... Zaten ben, o kimselere tekaddüm edip istifamı verdim. Varsın alsınlar!.. “Ancak bunu vermem! Diyerek göğsündeki bu altın imtiyaz madalyasını okşar gibi gösterdi. Bunu benden kimse alamaz! Bunu, Anafartalar’da harp meydanında, ateşin karşısında benim göğsüme taktılar.” Dedi ve sustu.
Gene bugünlerde sarı saçları o dağlardan esen rüzgârlarda savrularak dedi ki: - Yahu! Memleketi ben mi batırdım? Yabancıyı Anadolu’ya ben mi soktum? Ben mi nizamı bozdum? Ben kalanı korumak, dağları kurtarmak ve nizamı kurmak için çalışıyorum. Bana müteşekkir olmaları lâzım gelirken, müstevli düşmanlarımızın menfaatine (yararına) uyarak nankörlük ediyorlar. Yanlış yoldadırlar.
Bu günlerde soyunun peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa'nın soyundan geldiği soy kütüğü çıkartıldığında anlaşılan ve belgelerle kendisinin Peygamberimiz (sav)'in soyundan geldiği ispat edilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e yıllardır iftira edenlerin, Atatürk hakkında olur olmaz iftiralar ve dedikodular çıkartanların varlığı ve de Milletimizin içinden bu dedikodulara prim verenlerin olması beni gerçekten hayrete düşüyor. Bir Millet düşünün; kendi bağrından bir kahraman çıkartıyor ve kahramanı ile birlikte kahramanlık destanı yazarak tarihe not düşüyor ama bir sonraki nesil aynı kahraman ile adeta kavga ettiriliyor. Milletimizin bu oyunları görerek bozması temennisi ile yazımı noktalıyorum.
Rabbim Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e iftira edenlere akıl versin izan versin diyorum.
Bu günlerde soyunun peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa'nın soyundan geldiği soy kütüğü çıkartıldığında anlaşılan ve belgelerle kendisinin Peygamberimiz (sav)'in soyundan geldiği ispat edilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e yıllardır iftira edenlerin, Atatürk hakkında olur olmaz iftiralar ve dedikodular çıkartanların varlığı ve de Milletimizin içinden bu dedikodulara prim verenlerin olması beni gerçekten hayrete düşüyor. Bir Millet düşünün; kendi bağrından bir kahraman çıkartıyor ve kahramanı ile birlikte kahramanlık destanı yazarak tarihe not düşüyor ama bir sonraki nesil aynı kahraman ile adeta kavga ettiriliyor. Milletimizin bu oyunları görerek bozması temennisi ile yazımı noktalıyorum.
Rabbim Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e iftira edenlere akıl versin izan versin diyorum.
anali̇z çok deri̇nli̇kle netli̇ğe kavuşmuş bi̇r yazi ama doğru, si̇yasi̇ rantlar ve ki̇şi̇selleşti̇ri̇lmi̇ş çikarlara atatürk sevgi̇si̇ kariştirildiktan sonra malesef geli̇nen nokta bu ruhuna bi̇r fati̇ha okuyup devleti̇mi̇zi̇n kuruscusu bu günleri̇ görmemi̇zi̇ sağlayan bi̇r komutanimiz di̇yerek anmak yeri̇ne edi̇lmedi̇k i̇fti̇ra söylenmedi̇k yalanlar ve sanki̇ düşmanmiş gi̇bi̇ görenler ve anlatanlar var,atatürk son bi̇r asirin en büyük dünya li̇deri̇ demokrasi̇yi̇ cumhuri̇yetçi̇lği̇ özgürlükleri̇mi̇zi̇ bi̇zlere bağişlayandir bütün dünya üzeri̇ndeki̇ müslüman devletler bi̇zler gi̇bi̇ bi̇r komutana sahi̇p olsaydi bu gün ne ortadoğuda savaşlar yaşanirdi nede yüzlerce çocuk eği̇ti̇m i̇çi̇n okula gönderi̇li̇yor di̇ye öldürülmezdi̇,gerçek bi̇lgi̇ler her zaman doğru anali̇zlerden elde edi̇li̇r kalemi̇n dai̇ma yazsin