Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan, Türk Dışişleri’ne yaraşır açıklamalar geliyor; alkışlıyoruz. Ara ara benzer açıklamalara tanık oluyoruz. Geçtiğimiz aylarda Aydınlık Gazetesi veya Ulusal Kanal’a demeç veren AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman da Esad ile anlaşmanın bir ihtiyaç, hatta zaruriyet olduğunu ifade etmişti. Bugün de benzer bir açıklama yine bir AK Parti Milletvekilinden geldi. Ulusal Kanal’a verdiği beyanatta AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç, gerek terörün temizlenmesinin gerekse ekonomik olarak biraz olsun düzlüğe çıkmamızın yolunun Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile anlaşmaktan geçtiğini ifade etti. Sağ olsun. Ayrıca ABD’nin kalleş siyasetinden de yakınmış.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da bugün bir açıklama yaptı. Türkiye Gazetesi’nde okudum. Sayın Fidan, ortak aklı işaret ederken ABD’nin terörün devamından yana siyasetinden yakınmış. Esad ile anlaşmanın kaçınılmaz olduğunu ifade eden Fidan, sadece PKK/PYD gibi örgütlerin değil, FETÖ’nün de hamiliğini ABD’nin üstlendiğini belirterek FETÖ karargâhının hâlâ ABD sınırları içinde bulunduğunu beyan etmiş. Fetullah Gülen ölmüş olsa da FETÖ hâlâ faal demek ki ve hâlâ karargâhları Amerika sınırları içerisinde.
Suriye Devlet Başkanı Esad’ın, 10 milyon sığınmacı gerçeğiyle yüzleşip hepsini geri kabul ve kaynaştırma noktasında bir karara varması gerektiğini de belirtmiş Fidan ki bence de çok doğru. Doğurup sokağa salan sorumsuz kadınlar gibi olamaz devletler. Tabii ki Trump’ın seçilmesinin hem Ukrayna-Rusya savaşının bitmesine hem de Müslüman âlemini kan gölüne çeviren İsrail’in durdurulmasına vesile olmasını beklediğimizi de belirtmiş Türk Dışişleri adına Sayın Fidan. Amerikan askerlerini daha önce söz verdiği gibi Trump’ın Suriye’den çekmesini beklediklerini ilave etmiş ki Türk millet iradesi de zaten hiç kuşkusuz bu yönde.
Kuşkusuz Türk milleti ve devleti, İdlib’deki terörist gruplara yönelik ABD hamiliğinin de sonlanmasını bekliyor. Suriye’nin kuzeyindeki PKK veya benzeri örgütlere verilen desteğin kesilmesini ve ABD askerlerinin Suriye’deki işgalci tutumunu sonlandırıp bölgemizden çekip gitmesini istiyor. Tabii Çekiç Güç gibi bütün yabancı yapılanmaların da coğrafyamızdan çekilmesini istiyor. Türk millet iradesi, tam bağımsız Türkiye’yi istiyor. Yurtta ve cihanda sulh istiyor ve hiçbir dünya ülkesinin başka dünya ülkelerinin iç işlerine karışmadığı, dostluk ve refah içinde bir dünya istiyor.
Her ülkenin kendine yetecek kaynağı var. Yeter ki sömürülmesin ve yeter ki doğru sunulup pazarlanabilsin. Değeri ki en zengin coğrafya Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasıdır. Her yerinden maden fışkırıyor coğrafyamızın ve bakir ayrıca. Önümüzdeki yüzyılın en büyük sorunlarından birisi su iken, suyun da en bol bulunduğu coğrafya bizim coğrafyamız. Suriye’deki kavganın da zaten petrolden ziyade su olduğu biliniyor, çok su yüzüne çıkarılmasa ve tartışılmasa da. Türkiye, İran, Suriye, Irak… Adı neyse bu coğrafyanın insanının sorunu daha çok cehalet. Zaten cahil olmasalar, istihbarat örgütlerini iyi kullanan devletler kafasına göre cirit atamayacak coğrafyamızda.
Azerbaycan ile Ermenistan’ın da sulha çok yaklaştığı şu günlerde, acilen sulh gelmeli gerçekten coğrafyamıza ve bunun için yapılması gereken el uzatmak ya da geç kalmışsan el uzatmaya, uzanan eli geri çevirmemek. Esad’ın bu bağlamda düşünüp Türkiye’nin Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Dışişleri’nin uzattığı bu eli geri çevirmemesi gerek.
ASTANA Zirvesi de sonlanmış bu arada ve 9 maddelik sonuç bildirgesinde de baştan sona terörle mücadeledeki samimiyet vurgulanmış. Amerika’nın artık samimi tavırlar alması ve terör örgütlerine hamilik eder görüntüsünden acilen kurtulması gerektiğinin altı çizilmiş. Türk Dışişleri’nin de temsilci gönderdiği Astana görüşmeleri, malumunuz olduğu üzere, Rusya’nın yanı sıra İran’ın ve Suriye’nin de diplomatik anlamda en üst düzeyde katılımıyla gerçekleşiyor. Gözden kaçırılmaya çalışılsa da çok önemli ve dört ülkenin ortak akılda buluşmasının nişanesi olması hasebiyle de yaptırım gücü yüksek, algılardaki etkisi de büyük.
Astana Zirvesi’nde gerek konuşmalarda gerekse yayımlanan bildirgede, yine ABD’nin kalleş siyasetinden yakınılmış. Düşünebiliyor musunuz? Bütün dünya insanlığına düşman olmuş cani insanlar yaşıyor İdlib’in hemen tamamında ve onların hükmü geçiyor bölgede. Bu canavarları korumak ve kollamakla suçlanıyor ABD. Çin’den, Doğu Türkistan’dan, Çeçenistan’dan; özetle dünyanın dört bir yanından, masum bebekleri bile gözünü kırpmadan öldürmeye hazır ve zaten geçmişte terör faaliyetlerine katılmış, artık kendinden ve kurtulup topluma kazandırılacağından umudu kalmamış vahşi yaratıklar yaşıyor İdlib’te. Amerika gibi bir dönem “özgürlükler ve fırsatlar ülkesi” olarak adlandırılan bir ülke, İdlib’in hamisi olarak anılıyor; ne hazin tecelli ABD açısından.
İnşallah Donald Trump bu kötü gidişe bir son verir. Amerika da yeniden prestijine kavuşur ve bizler de yeniden sempatiyle bakabiliriz Amerikan halkına ve devletine. Zira Amerika’nın günümüzde coğrafyamızdaki karizması çok çizildi ve güvenilirlik ile prestijini ciddi anlamda yitirdi. Keza bana göre CIA’nın planları da sahamızda yenildi ve istihbaratları da esasen çökertildi. Amerika’yı yönetenler dünyadan habersiz hâle geldi. Bir ara haberlerde okumuştum, bahse konu olmuştu da. Keşke New York’ta bir görüşme gerçekleşse Esad ile Erdoğan arasında ve keşke Amerika’dan ilan edilse barış.
Keşke Trump, dünya siyaset tarihine iyi insan ve bilge siyasetçi olarak geçse ki Putin bu hususta çok önde bana göre, en azından coğrafyamız anlamında durum böyle.
Vesselam ve saygılar.