Hz. Ali Efendimizin sözünü Manşete taşıdım aslında her şeyi çok güzel özetliyor. İlmin ve öğrenmenin öneminin yanında öğreten kişiye gösterilmesi gereken saygı ve ilginin boyutlarını da ortaya koyuyor..
Her yıl 24 Kasım'da hatırladığımız öğretmenlerimiz, henüz 6 yaşında anne babamızın elimizden tutup teslim ettiği, sütten ayrılmış kuzular gibi meleşirken bizi avutan aynı zamanda da, yalnız okumayı yazmayı değil, tuvalet kültürü, temizlik, görgü kuralları saygı ve sevgi de dahil olmak üzere aslında hayatı öğreten güzel insanlar..
Düşünsenize insanlar evinde kendi çocuklarının bile gürültüsüne tahammül edemezken onlar sınıfta en az 30 okulda ise yine en az 300 çocuğun her şeyine tahammül ediyorlar.Çocukların her türlü sosyal, psikolojik sorunları ister istemez onları belki de anne babayı ilgilendirdiğinden daha fazla ilgilendiriyor. Onlar ilmek ilmek dokuyorlar geleceğin öğretmenlerini doktorlarını hakimlerini ve askerlerini.
Peki geleceğimizi elleri ile şekillendiren öğretmenlerimize acaba hem devlet olarak hem de Millet olarak yeterince itibar ediyor muyuz? Veli isek şayet çocuğu giydirip cebinin harçlıını koyup okula göndermeyi biliyoruz. Parasını alıyor devletten kardeşim ilgilenecek tabi ki demeyi biliyoruz. Öyle ki bir çok Veli çocuğu ile öğretmen arasında en küçük bi sorun yaşansa ve öğretmen terbiye için çocuğa sert baksa soluğu hemen Milli Eğitim ya da basının yanında alıyor. Defalarca bize gelen benzer vakalarda Veliye nasihat ederek göndermişliğimiz vardır. Şayet
Siyasetçi isek o zaman durum daha vahim hangi hükümet olursa olsun öğretmenin değişmez kaderi kıt kanaat geçinmek olacaktır. Bir çoğumuz bilir ve anlatır ki iki takım elbise ile üç - beş yıl görev yapan öğretmenlerimiz vardır. Öğretmen hak arama mücadelesine girse adı kanaat etmesini bilmeyen olur, adı asi olur ve bir çok kez meydanlarda joplanır. Oysa joplanma emrini veren siyasetçiyi yetiştiren de o öğretmen, bu emri altlarına ileten amiri de emri çaresiz yerine getiren polisi de yetiştiren öğretmen değil mi?
Atanamayan öğretmenlerin durumunu ise konuşmak bile istemiyor insan, öğretmen olma hayalleri ile okuyan fakat sonra bir dönerci dükkanında garsonluk yapmaya yada inşaatta çalışmaya mecbur olan bir gencin psikolojisi ne hale gelmiştir, hiç düşündük mü? Öğretmen açığının en çok olduğu ülkelerden birsi olma ünvanını taşıyan ülkemiz yine malesef atanamayan öğretmeni en fazla olan ülkedir sanırım.. Peki gerek ekonomik gerek kültürel gerek sosyal ve gerekse kişisel olarak biz öğretmenlerimize hak ettikleri değeri gerçekten verebildik mi? Gerçekten öğretmenlerimiz toplum içinde layık oldukları itibara ve yaşam standartlarına ulaşabildi mi?
Düşünülmesini istediğim o kadar çok konu var ki yazı uzayıp gidecek Uşak Haber Merkezi ekibinin bu yazıyı yazmak için beni seçmiş olması onur verdi. Ancak gerçekten yazmakta korktuğumdan daha fazla zorlandığım bir yazı kaleme aldığımı itiraf etmek istiyorum.
Adet yerini bulsun nevinden değil bir vazife addettiğimden hiç değil tüm samimyetimle Öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutlar, hepsini saygı ve hürmetle selamlarım... Hak ettiklerinizin tamamına ulaştığınız bir Türkiye'de hep beraber yaşamak ümidi ile..
sagol. 13 Yıl Önce
ömer acar tesekür ederim sagol ..ilk ögretmenlerimiz unutulmyor.
fedai 13 Yıl Önce
öğretmenlik mesleği hakkında okuduğum en güzel yazılardan birisi olmuş yazarı tebrik ederim. samimi yazılmış.