Kategoriler

Uşak Haber Merkezi

Bu Ceza Biraz Ağır Geldi Hakim Beyim, Olmadı Sanki Savcı Beyim!

Türkiye'nin her yerinin ve Uşak'ın yolsuzluk iddiaları ile çalkalandığı, sözde cemaatlerin Devleti ele geçirme hayalleri görüp, bu hayallerinin tahakkuk etmesi adına ajanlık, hainlik, yolsuzluk dahil pek çok gayri meşru ya da illegal fiili, üstelik organize olarak işlediği iddialarının bizzat Devleti yöneten en üst düzey mercilerce dillendirildiği böyle bir dönemde, geçtiğimiz günlerde Uşak'taki Ülkü Ocakları Başkanı başta olmak üzere, bir grup ülkücünün yargılandığı bir dava da, ülkücülere adeta ceza yağdırıldı. Peki Ülkücülerin böylesi yüksek hapis cezalarına çarptırılmış olması Uşak halkını nasıl bir psikolojiye sürükledi? Yargılanan gençlerin ısrarla, zorlama delillerle üretilen suçların, bizim "şahsi olarak işlediğimiz bazı suçlar ile birleştirilmesiyle çete oluşturulmuş bir dosya bu dosya" diyerek kendini savunduğu bu davadaki ilginç ayrıntılar neler?

Uşak'ta; iki aydan fazla telefon dinlemesi yapılmasının hukuken yasak olmasına rağmen, aylar hatta yıllarca telefon dinlemeleri gerçekleştirmek sureti ile kayda değer bir şikayet olmamasına rağmen, İzmir'den Uşak'taki Ülkücülerin faaliyetlerine ilişkin aldığı bir takım duyumlara dayalı olarak, dosya oluşturan ve yasal olmayan yollarla elde edildiği iddia edilen deliller başta olmak üzere, hazırladığı dosyaya ilişkin sanıkların avukatlarınca pek çok suçlamaya duruşmalar sırasında maruz bırakılan eski İzmir Özel Yetkili Savcısı Fatih Genç ismini, öncelikle biraz tanıyalım istedim. Zira İzmir Özel Yetkili Savcısı olamadan önce de son derece ilginç davalara bakan ve Paralel Çete ile ya da Gülen Cemaati'nin Devletin içine sızan elemanları ile bağlantıları olduğu yönünde iddialar ile geçmişte gündeme gelen ve Uşaklı Ülkücülerin ceza aldığı bahse konu dosyada; kamuoyunda başta Ali Erdoğan olmak üzere cemaate yakın isimleri özellikle kollarken, (Onlara ait suç içerebilecek tape kayıtlarını, ülkücülere ait masumiyetlerini ortaya koyabilecek konuşmaları dosya içeriğine dahil etmemek gibi) Ülkücülerle ilgili abartılı yöntemler uygulayarak, çok ceza istemek için adeta elinden geleni yapmakla suçlanan Fatih Genç ismi aslında Uşak kamuoyunun pekte yabancı olmadığı bir isim. Dilerseniz önce kendisinin, sizlerle paylaşmam gerektiğini ya da bilmenizi gerektiğini düşündüğüm yönleri ile bahsedeyim.

Hrant Dink cinayeti işlendiği dönemde Trabzon Cumhuriyet Savcısı olan ve o dönem, azmettirci olarak ismi geçen Yasin Hayal'in babasının, ifadesini değiştirmesi için baskı uyguladığı iddiaları ile birlikte gündeme gelen savcı Fatih Genç'in; Hayal'in babasının Fethullahçı polislerin oğlunu sanki Devlet adına kullanır gibi göstermek sureti ile kandırıp kullandığını söylediği halde, bu sözleri babaya baskı uygulamak sureti ile ısrarla ifadesinin içerisine katmadığı ve tutanaklara geçmediği yönündeki iddialarını, bizzat Yasin Hayal'in babası medya önünde uluorta kamuoyu ile paylaşmıştı. Yani Yasin Hayal'in babasına göre cinayeti tertipleyen ve oğlunu yönlendirenler Fethullahçı polislerdi. Ya da başka bir deyişle Trabzon Emniyeti'ne bağlı bazı polisler, kendilerini, Devlet adına özel görevler icra ediyor gibi göstererek, "sizi devlet adına kullanıyoruz, siz devletin adamısınız" şeklinde telkinle kandırdıkları gençlere, cinayete varıncaya değin suç yada suçlar işletmekte idi. Hrant Dink ve Rahip Samdoria cinayetini cemaat niçin işlemiş olabilir ki? sorusunun pek çok cevabı olabilir pekala. Örneğin bu cinayeti önce işletip, sonra da ileride başlarına problem olabilecekleri bir ismin üzerine yıkmayı planlamış olabilirler. Yasin Hayal'in, Muhsin Yazıcıoğlu ile resimlerinin aynı dönemde çıkması, yada Nazlı Ilıcak'ın bu cinayetlerle ilgili tahrik edeni ya da azmettiricsi olarak Prof. Dr. Haydar Baş'ı suçlarcasına yazılar yazmış olması, bu tezi güçlendirebilecek örnekler arasında yerini alabilir. (daha sonra bu yazılar sebebi ile açılan davada Ilıcak mahkum edilmiş ve Prof. Baş'a tazminat ödemek zorunda kalmıştı.) Yine  Hrant Dink'in ölümü ile boşalan, Ermeni Gazetesi olarak bilinen AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği'ne, o dönemin Zaman Gazetesi yazarı ve geçtiğimiz aylarda Davutoğlu'na kısa bir dönem danışmanlık yapan Etyen Mahçupyan'ın getirilmiş olması da bu cinayetin sır perdesinin arkasında cemaatin olabileceği ihtimalini güçlendirir ki; o dönem Dinlerarası Diyalog faaliyetlerini meşru kabul ettirme gayretinde olan cemaatin bu iki cinayette, bu faaliyetlerin gerekliliğini ortaya koyabilmesi bakımından, faydalı argümanlar olarak kullanılabilrdi diye düşünmekteyim. Nitekim Hrant Dink'in ölümünün üzerinden saatler geçmeden, "hepimiz Hrant'ız" diye bağırarak meydanlara inip o kadar kısa sürede nasıl elde edildiğini bir türlü öğrenemediğimiz dövizleri taşıyan ve yürüyen insanların başını, cemaatçilerin çektiği de o dönem haberlerde yerini almıştı. Trabzon'da tüm bunlar olurken, Trabzon İl Emniyet Müdürü'nün, cemaatin Emniyet içerisindeki en önemli ismi olan ve daha sonra AKP iktidarınca, İstihbarat Daire Başkanlığı vazifesine getirilen, şu an Hrant Dink cinayeti dahil pek çok paralel soruşturma ile ilgili tutuklu yargılanan Ramazan Akyürek olduğunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Ayrıca o dönem Başbakan Erdoğan'ın dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tarafından ikaz edildiğini ve Hrant Dink cinayetinin çözülmesi halinde Gülen Cemaati'nin Devlet içerisinde nasıl yapılandığının gün yüzüne çıkacağını vurguladığını da bilmenizi isterim. Hemen belirteyim; Trabzon'da Hrant Dink cinayetine bakan aynı savcı daha sonra İstanbul'a atanıp, Rahip Sampdoria cinayetine de baktı. Tabi ki sayın savcının, Uşak kamuoyunun hatırlayacağı başka bir yönü daha var. Savcı Fatih Genç; 2011 yılında Sivaslı Kaymakamı olan ve daha sonra Şanlıurfa Vali Yardımcılığı vazifesine atanan Sedat Yıldırım'ın gazinolardaki dansöz resimlerinin vs. ortaya çıktığı davanın da savcısı oluvermişti. O davadan da bir şey çıkmamış, sonuç itibarı ile Kaymakam beraat etmişti. Hemen belirtelim; Uşak Kentsel Dönüşüm Davası ya da Uşak Belediyesi Yolsuzluk Operasyonu olarak halk arasında adı geçen bahse konu davayı açan Savcı Fatih Genç ; dosyayı oluşturup, davayı açtıktan kısa bir süre sonra, özel yetkili savcılıktan alınarak düz savcı yapıldı. Aynı savcının tam da Uşak Belediye Başkanı Ali Erdoğan'ın başının en sıkışık olduğu bir dönemde, ortaya çıkıp aylar süren telefon takiplerinin neticesinde dosya oluşturup, Ülkü Ocakları Başkanı'nın da aralarında bulunduğu bir grup ülkücüye cezalar yağdırılan davayı açmış olması oldukça manidar değil mi? Hemen akıllara şu soru gelebilir: Öyle olsa bu savcı Ali Erdoğan'ı niçin suçlamalara dahil etsin? Cevap veriyorum bunun iki ayrı sebebi olabilir. Birincisi Ali Erdoğan'ı az bir ceza alacak şekilde görevi ihmal ya da kötüye kullanma gibi basit suçlarla isnat ederek gerçekleştirilen bir soruşturma, o dönem Kentsel Dönüşüm başta olmak üzere pek çok konuda yolsuzluk yaptığı iddia edilen Erdoğan'ı, yargılamaktan ziyade, kamu vicdanında aklamak anlamına gelecekti. Zira halk "adam gitti, yargılandı, geldi, sadece görevi ihmalden ceza aldı, demek ki masummuş, suçlamaların hepsi iftira imiş" diyebilecekti. Gerçi bu hususta pek başarılı oldukları söylenemez ama pekala başarabilirlerdi. İkincisi Ali Erdoğan'ın da içinde bulunduğu bir yargılanma sürecini başlatan Savcı'nın, hiç kimse Ali Erdoğan için böyle bir çalışma içerisine girdiğini iddia edemeyecek hatta düşünemeyecekti bile. Elbette başka sebepler de sıralamak mümkün. Ama Madem Ali Erdoğan'ı korumak, Erdoğan ile siyasi olarak ters düşen Ülkü Ocakları Başkanı'nı cezalandırmak, aynı zamanda da olası rakiplerini şaibeli gibi göstermek gibi hedefler güdülen bir dosya var. O halde bu dosyanın içerisinde neden Ali Erdoğan olsun ki? sorusuna kısa cevap vereyim istedim. Ayrıca gerek Rahip Sampdoria gerek Hrant Dink, gerek Uşak Sivaslı Kaymakamı Davası ve gerekse yazıma asıl bahis konusu olan Uşak Belediyesi Kentsel Dönüşüm ve Çay Bahçeleri ihalelerinde yolsuzluk yapıldığına ilişkin davadaki çarpıcı ayrıntıları bir sonraki yazımda geniş geniş anlatacağım. Özellikle Uşak'la ilgili dosyada göze çarpan tuhaflıkları tek tek ele aldığımız da inanın çok şaşıracaksınız.

Her neyse konumuz Hrant Dink ya da yine Trabzon'da işlenen Rahip Sampdoria cinayetleri değil elbette. Ben davaya bakan Savcılarımıza, aflarına sığınarak şunları söylemek istiyorum: Amacım asla mahkeme kararını tartışmaya açmak değildir. Devlet terbiyesini az ya da çok bilirim ve bu yazdıklarımın aslında yanlış olduğunun farkındayım. Amacım mahkemenin kararını, milletin gözünde itibarsızlaştırmak ya da kamu görevlilerini asılsız suçlarla itham etmek asla değildir. Yukarıda yazdıklarımın ve bundan sonraki yazacaklarımın son yılllarda kafası iyice karışmış, adalete güveni nerede ise kalmamış bir Millet adına, en azından Uşak halkı adına kaleme alınmış sözler olarak kabul edilsin lütfen. Milletçe derin bir gaflet uykusundan yeni uyanıyor gibiyiz ve nahoş hareketlerimiz hoş karşılanmalı, doğruyu gerçeği bulmak için harcanan çabalar olarak değerlendirilmeli bu yazdıklarımız. 

Etrafta her gün onlarca yolsuzluk haberini es geçen savcılarımız, deveyi hamudu ile götürenleri görmezden gelen savcılar, bizim ülkücülerin çay bahçesi ihalesi sırasındaki, bazı acemiliklerine, heveskarlıkları sebebi ile gençliğin verdiği tecrübesizliğin verdiği cesarette eklenince, yaptıkları hataları işledikleri bazı ferdi suçları, birleştirip Uşak'a böyle fatura etmeniz bizlere ağır geldi doğrusu. Mahkemenin verdiği kararı tartışmaya açmak elbetteki akıllıca değil ve yanlış. Ama biz son yıllarda hakimlerin müebbet verdiği kişilerin kahramanca salınıverildiğini gördük. Kendilerine kumpaslar kurulduğu için hiç suçsuz yere yıllarca yatanları gördük. Devletin polisine, askerine kurşun sıktıktan sonra yurt dışına kaçıp, sonra kahraman edasıyla çadır mahkemelerde pişman değilim dediği halde pişmanlıktan yararlanan PKK'lıları gördük. KPSS sorularını çalıp, milletin imkanlarını devletin imkanlarını serip, paralel devlet kurmakla suçlandığı halde eli kolunu sallayarak gezenleri gördük. Milyon dolarla anılan yolsuzluk dosyaları yerine, himmet bağış paralarını sordukları hırsızları, adliye kapısında kahraman gördük. Gerçek hukuk adamlarının başında her daim azgın bir sırtlan gördük. Bu gördüklerimiz bize gösterdi ki; Türkiye'de bütün Devlet mekanizmalarını mahveden AKP, adaleti de bir grup hayalperest cemaatçinin aklına uyarak (kendi ifadeleri ile kandırılarak) adalete muhtaç hale getirdi. Hal böyle olunca ve suçlamalar özellikle cezayı artıran çete (organize suç örgütü) suçlamasını gerektirecek suçlamalar, sanıkların müdafiilerinin ifadeleri ile zorlama bazı delillere dayandırılınca, aynı dava da Kentsel Dönüşüm ihalesine yolsuzluk yaptığı iddia edilenler ya da bu yolsuzluğu tezgahladığı gerekçesi ile ismi anılanlar, dosya kapsamı dışına çıkartılınca, bütün bu yolsuzlukların gerçekleştiği Belediyenin Başkanı olan Ali Erdoğan, 5 ay gibi bir ceza ile tabiri caizse yırtınca, yolsuzluk olabileceği endişesine sevk eden konuşmaları gerçekleştiren ve olayı tetikleyenler için bir ceza istenmeyince, insanın aklına hepsi de geliyor.

Ali Erdoğan'ın çetenin lideri olarak adı geçen merhum Vedat Dolgun ile üstelik suç içeren konuşmaları da aynı tarihte yaptığını söyleyen tanıklar var, Sayın Savcım. Örneğin Vedat Dolgun'a Ali Erdoğan'ın telefonda bazı ihaleleri bizzat söz verdiğini ifade eden arkadaşlarım var ve Vedat Dolgun'un telefonunu siz o tarihte de dinlemektesiniz. Nasıl oluyor da Aysun Erdoğan ve Ali Erdoğan'ın sanıklarla tek bir görüşmesi dosya kapsamına dahil edilmiyor? Nasıl oluyor da, ihale açmadan gerçekleştirilen bir yıkım işinde, yetkiyi devreden Belediye Başkanı, yetkisini devretmiş olduğu için ceza almayabiliyor? Düşünün ki Belediye Başkanı'nın yetkisini devrettiği ve kentsel dönüşüm yıkım işini ihalesiz veren kişi, usulsüz işlem yaparak yolsuzluğa sebebiyet vermek ve kanunu çiğnemekten ceza alıyorken, bu işlemin yapılacağını bilerek yetkiyi devreden Belediye Başkanı, sadece görevi ihmal ya da kötüye kullanmaktan yargılanabiliyor? Düşünün ki, bir çok ihalede usulsüzlük ya da yolsuzluk gerçekleştirildiği iddia ediliyor, nasıl oluyor da bu yolsuzluklar Belediye Başkanı'nın hiç haberi olmadan gerçekleştirilebiliyor? Adı Kentsel Dönüşüm yıkım işini almak isteyenlere, üstelik Başkanlık katında arabuluculuk ettiği iddiası ile gündem edilen kişi nasıl oluyor da dosya kapsamının dışına çıkartılıp, kendisine ceza istenmeyebiliyor? Yine bilgisine başvurduğum bazı sanıkların ifadelerine göre, kendi ses kayıtlarına ilişkin tape kayıtllarının tamamı sanıklarca istenmesine rağmen, mahkemenin huzuruna niçin getirilmiyor? Ali Erdoğan, Mustafa Gündüz ya da Ömer Oktay Akarca gibi başka isimleri korumak maksadı ile sanıkların Başkan ve yardımcısı konumundaki bu isimlerle yaptığı görüşmeleri dosyadan gizlemiş olabilir mi, tape kayıtlarını kayda geçen polisleriniz? Ya da siz böyle olmasını istemiş olabilir misiniz?

Kusura bakmayın ama biz öyle düzmece davalar gören bir millet olarak, bu hususlarda çekincelerimizi belirtmek zorundayız . Ortada bir iddianame var, iddianamedeki bazı deliller, yasa dışı yollarla ya da zorlama ile elde edilmiş ya da üretilmiş şeklinde ciddi suçlamalar var. Üstelik bu iddianameyi üstüne elzem edinip hazırlayan savcı "Trabzon'daki Hrant Dink davasında da cemaati kayırdı" diye anılınca, yani cemaatçi gibi davranmakla suçlanan bir savcı olup, burada da cemaatçi isimler sanki biraz kollanınca, birde zamanlaması bakımından Uşak Ülkü Ocakları'na cemaatin operasyon yapma isteği ile eş zamanlı operasyon olunca... Ali Erdoğan; ihaleye fesat karıştırmak, kamuyu zarara uğratmak gibi suçlarla yargılanır diye beklerken, yalnızca görevi kötüye kullanmak ya da görevi ihmalden yargılanıp sadece 5 ay ceza alınca, ihaleye fesat karışıyor, başkan görevi sadece ihmal etmiş oluyor. Ama ihaleye fesat işinin içinde olmuyor. Nasıl çıkartılıyorsa artık. Ben bu konuyu detayları ile somut bilgiler ışığında ayrıca bir yazımda ele alacağım.

Amacım asla yüce mahkemenin suçlu bulduğu bu insanları, aklamak ya da masum göstermek olmadığı gibi, Mahkemenin suçsuz bulduğunu söylediği insanlara suç isnad etmekte değildir. Mahkemede ceza alan bu insanlar, bazı suçları işlediklerini zaten kendileri de inkar etmemekteler. Bu yüzden onları aklamak, masum göstermek gibi  bir derdim asla bahse konu olamaz. Lakin gerçekten organize suç kapsamına girmiş midir bu suçlar? Yoksa bu konu biraz abartılarak mı ele alınmıştır? Bu dava, adli bir dava olmaktan ziyade siyasi bir dava mıdır? Bu soruları sonuçlanmış bir mahkemeden sonra kamu vicdanı adına sorgulamak ve kamunun vicdanını rahatlatmak maksadı ile gündem etmek, gazeteci olarak bizlerin asli vazifelerindendir. Davada adı geçen ve onaylandığı takdirde her bireri 8'er, 10'ar yıl cezaevinde yatacak olan bu gençler Ülkücü olmalarının bedelini mi ödemektedirler?

Ülkücülük demek vatan sevmek demektir. Bu çocuklar da üstlendikleri misyon gereği vatanı sevmek işi ile meşgul olmuşlardır.
Milletin her ferdi vatanı sever, ama vatanı biraz abartılı sevenlere her zaman milletler de ihtiyaç duyulmuştur ve her millet kendi içinde vatanını abartılı seven kişilerin oluşturduğu kuruluşları yaşatır. Bizde bu iş için Ülkü Ocakları'nı yaşatırız milletçe. Kimi Milletler ırkçı kurumları yaşatırlar, kimisi faşist kurumları, ama biz Türklüğü ve Türkçülük ülküsünü yaşatsınlar diye Ülkücü dediğimiz bu gençlerin oluşturduğu Ülkü Ocakları'nı yaşatmayı yeğlemiş bir milletiz. Aynı görüşleri paylaşmasakta gerçek ülkücülere her zaman saygı göstermiş ve ocağın yaşaması için maddi katkılar sunmuşuzdur her birerimiz. 

Onlar vatan ve Millet konusunda bizden daha hassastırlar. Biz Türk'ün tarihini Selçuklu'ya kadar biliriz, onlar 5000 yıllık tarihini incelerler bilirler, biz Anadolu'yu yar gibi severiz, onlar sadece yar gibi sevmekle yetinmezler, anne gibi, bacı gibi de severler, daha hassastırlar yani. Bu hassasiyet ve vatan sevgisinin bazı yan etkileri de vardır. Bu insanın fıtratı gereğidir. Vatan sevgisini biraz abartanlar,normal insana nazaran daha kabadayı olurlar, daha heyecanlı insanlar olurlar, vatan sevmeyi abarttıkları gibi, başka bazı duygularını da abartılı yaşayıp, bazı olaylara toplumca nahoş karşılanabilecek abartılı tepkiler de verebilirler. Ama biz onları biliriz, abartılı tepki verene "sen ülkücüsün herhalde" deriz gülerek. Ayrıca "Vatan Sevgisi İmandandır" buyurmuştur bizim Peygamberimiz (sav). Bu yüzden imanın şubesi olan vatan sevgisini yüreğinde taşıyanlar, iman sahibi insanlardır diye biliriz. Elbette ki her kasada çürük elma çıkması ne kadar doğalsa, Kızıl Elmacıların içinde de çürükleri çıkabilmektedir. Her şeyin taklidi olduğu gibi Ülkücünün de pek çok taklidini günlük hayatta görebilmektesiniz. Bu arkadaşlar en azından geneli itibarı ile, Bizim çocuklarımızdır, Uşak'ın çocuklarıdır. Üstelik bizim vatan sevgisine millet sevgisine emin olduğumuz arkadaşlarımızdır. Dileriz yüksek mahkemeden döner bu karar da, daha usturuplu gerçekten hak ettikleri cezaları alırlar. Zira Devleti yıkma teşebbüsü ile suçlananlar bile bu kadar ceza almazken, yolsuzluğu dahi beceremeyen, belki biraz özenti kabahati de işleyen bu çocuklar organize olma işini dergi satarken bile beceremezken, koca kurumlarda yolsuzluk yapmak üzere organize suç örgütü kurmalarını şahsen bizler bekleyemeyiz. Devleti yıkma teşebbüsünde bulundukları iddia edilenler bile, elini kolunu sallayıp gezerken, bizim çocuklarımıza böyle bir dosyadan 8'er 10'ar yıl ceza vermeniz, Uşak halkının kalbini burkmuştur,  bilginiz olsun istedim. Elbetteki Devletimizin kararlarına ille de Mahkemelerimizin kararlarına boynumuz kıldan incedir...
Yorumlar

ismet erdem 9 Yıl Önce

5 şubat 2006 rahip andrea santoro trabzon santa maria katolik kilisesinde ,16 yaşındaki miyop,oğuzhan akdin tarafından 40 metreden 3 kurşunla vuruluyor.

ismet erdem 9 Yıl Önce

suikast silahı glock tabanca,2310 dolar,kaçak piyasada 10000 15000 tl den satılıyor. 16 yaşında bir lise öğrencisi bu kadar nakit parayı nasıl bulmuş ?

ismet erdem 9 Yıl Önce

hırant dink cinayetindepolis ajanı,erhan tuncel(elazığlı)karadeniz teknik üniversitesnde öğrenci.ikinci işi :emniyet istihbarata bağlı yardımcı istihbarat elemanı,üçüncü işi k.t.ü rektörlüğünde si̇gortali olarak , öğrenci̇ i̇şleri̇ bölümünde görevli̇.görevlendi̇ren : rektör i̇brahi̇m özen. kamuoyuna yansitilmayan ?

Bırak hrantı 9 Yıl Önce

hrantı boşverin bizim gençler ne olacak

Uşaklı 9 Yıl Önce

bu dava iddianameden bu güne kadar defalarca savcısı ve hakimi değişmiş ve mütealalar her seferinde kopyala yapıstır ve okumadan karar verilmiştir.. i̇ddianmaden bu güne yegane delil donemim ocak baskanınının 18 ay dinlenmesi ve sadece par bahce ihalalelrrin oldugu gün tellerde gecen temnni konbusmalarıdır. anlasma iddia edilen herkes en sona kalmıs ve kıyasıya yarısmıstır. ve dava sonuna kadar iddia makamının tüm iddiaları avukatlar tarafından tamamen çürütülmesine rağmen taji komik bir sekilde cezalar verilmiştir. vatandasın birisi dövmnediği sövmnediği bir adamdan dayak yiyenin beyanında bu değildi demsine rağmen, o gün o vatandas salihlide oldugunu ispatlamasına rağmen adam bu meseledeen 6 yıl ceza aldı

Tüm Yorumlar