Kategoriler

Uşak Haber Merkezi

Yetim hakkı çalmak yerine enstrüman çalmayı öğrenir ve öğretirsek, çağımızın söz sahibi milleti olabiliriz!

Adı ister saz olsun ister cümbüş, ister kanun olsun ister piyano, ister kaval olsun ister mızıka, ister gitar olsun isterse davul farketmez; telli, vurmalı, yaylı, tuşlu, nefesli olabilir ama aslında hepsinin adı aynıdır. Hepsine çalgı deriz, çalana da genelde affetsinler müzisyen ya da sanatçılarımız beni ama çalgıcı der geçeriz. Peki neden çalmak denir müzisyenin ya da sanatçının yaptığı işe hiç düşündünüz mü? Sanatçı dokunduğu ya da vurduğu enstrümandan dokunduğu anda bir ses elde eder. Bu elde ettiği sesi belli bir ahenkte belirli kurallar çerçevesinde ahenkli ve kulağa hoş gelecek şekilde sürdürebilirse ses elde etmekten çıkar iş ve o enstrümanı çalıyor deriz. Aslında çaldığı ezgidir o enstrümandan, melodidir, sestir. Sanatçı sadece enstrümandan ezgi aparmakla kalmaz, dinleyiciden duygu aparır, düşünce aparır, zaman aparır yani aslında dinleyicisini de çalar diyebiliriz.

İşin erbabı artık bir enstrüman çalar gibi değil, bir sanat icra eder gibi hisseder kendini. İşte o vakit çaldığı enstrümandan ziyade dinleyicidir. Dinleyiciyi kendinden çalar, alır, götürür uzaklara. Onu dinlerken düşünce ufkunuz değişir ve gelişir, onu dinlerken yaşadığınız duygu yoğunluğu sizi kah gençliğinize götürür kah çocukluğunuza, hatıralar canlanır bazen gerçek müzisyeni dinlerken. Bazen de dinlediğiniz müzik eşliğinde hayallere dalarsanız uçsuz bucaksız.

Geçtiğimiz günlerde piyano sanatçısı, müzik öğretmeni ve aynı zamanda iyi bir dost olan nezaketi ile tanıdığımız arkadaşım Erman Karakaya'nın piyano konserine eşimle birlikte katıldım. 10 Kasım sebebiyle Atatürk'ümüzün sevdiği şarkılardan derlenen bir demet şarkıyı öğrencileri ile birlikte çok güzel icra etti sağolsun Erman Bey. Daha konsere başlamadan beyefendi tavrı ve nezaketi ile büyülediği salonu dolduran yüzlerce insanı aldı gitti adeta Atatürk dönemine. İnanır mısınız; "bülbülüm altın kafeste" şarkısını dinlerken ölmezliği düşledim. Keşke dedim ölmezlik diye bir şey olsaydı ve Atatürk o iksiri içmiş olsaydı da şu anda aramızda olsaydı. Türk Milleti'ni hiç bırakmasaydı. Dedem de tanısaydı Atatürk'ü, bizzat bende tanısaydım, torunlarım da tanısaydı diye düşledim. Böyledir işte müzik; yukarıda da söylediğim gibi müzisyen parmağı ile adeta tuşlara ya da tele değil sizin gönlünüzün gizemli dünyalarına dokunur bazen ve sizi alır gider. An olur nerede olduğunuzu bile unutmuş sanatçı ile birlikte şarkıyı mırıldanırken veya melodiye eşlik ederken bulursunuz kendinizi. An olur başınızı müziğin ritmine göre sağa sola sallarsınız gayri ihtiyari ve neden sonra farkedersiniz salonda olduğunuzu ve bırakırsınız. Aslında müzik gerçek bir müzisyenden dinlendiği vakit sizi doğallaştırıyor bana sorarsanız o anda daha samimi bir insan oluyorsunuz ve daha kendinizi buluyorsunuz. Kimileri yetim hakkı çalarak kendini buluyor demekki, kimileri de bir enstrüman çalarak ya da dinleyerek, ne dersiniz siz hiç enstrüman çalan birisinin yetim hakkı çaldığını birisinin hakkını gasp ettiğini duydunuz mu? 

Erman Hoca bütün bir salonu kendisi yapmıştı o güzel gecede adeta ve kah salondan müzik sesinden başka ses gelmiyor, çıt çıkmıyordu kah birileri kendinden geçip şarkı mırıldanırken bozuyordu sessizliğin büyüsünü. Kah da bütün salon koro halinde mırıldanıyordu şarkıyı. Ama eminim herkesin gönül ve zihin dünyası bambaşka ufuklara yelken açıyordu. Günlerden 10 Kasım olması ve Atatürk'ün sevdiği hüzünlü şarkılar dinliyor olmamız böylesi hüzünlü bir günde duygu yoğunluğunu iyice artırmıştı salonda. İsimlerini şimdi hatırlayamadığım (özür diliyorum her ikisinden de) lise talebeleri olduklarını zannetiğim iki hanımfendinin samimi yüz mimikleri eşliğinde söyledikleri şarkılar Erman Karakaya'nın ustalığı ve mahareti ile birleşince çok nezih bir konser dinleme imkanı bulmuştuk adeta. Dinlediğimiz şarkılar mıydı, yoksa kendi iç sesimiz miydi bilmeden? Dinlemekle kalmadığımızı aynı zamanda da dinlendiğimizi anladım konser bitiminde. Kendimi adeta SPA merkezinden çıkar gibi hissettim inanın. Malumunuz politik gündem son dönemlerde oldukça yoğun geçiyor ve neredeyse kendimize bile zaman ayırmadan neler olup bittiği hakkında düşünüyor, tasarlıyor ve düşüncelerimizi kah kaleme döküyoruz, kah dilimize dökülenleri söylüyoruz. Aşırı yoğunluk ve sürekli gündem değişikliği olması ile birlikte hem zihnen hem de kalben yoruluyoruz. Zaten malumunuz sosyal aktivite yok denecek kadar az oluyor şehrimizde. Olanlar da ikiyüzlülüğün adeta paçalardan aktığı, reklam kokan hareketlerin bol bol yaşandığı, şirazesinden çıkmış sosyal etkinlikler olduğu için keyif vermiyor. Dolayısıyla bu etkinlik şahsen bana çok iyi geldi ve salondan ayrılırken kendimi zihnen ve kalben müthiş zinde hissettim ve bu yazıyı yazmaya salondan ayrılırken karar verdim.

Bu yazıyı hazırlamadan önce de bir miktar çalıştım. Önceden tanıdığım şimdilerde müzikle uğramayı neredeyse bırakmış, bir zamanlar şöhreti de yakalmış olan usta bir müzisyen arkadaşım var onunla buluştum ve bu sektörün sorunlarını dinledim. En önemli problemin ekonomik olduğunu söyledi. Alemi cihan olsan, ne kadar maharetli de olsan paran yoksa meşhur olman, halka mal olman artık neredeyse imkansız dedi arkadaşım. Unkapanı'nın durumundan bahsederek plakçılar kapatıyor teker teker ve işler iyice üç kağıtçılara kaldı diye dert yandı bahsettiğim sanatçı dostum. Ayrıca TV ve radyo dünyasında da yine işlerin maharet ya da kaabiliyete göre değil tamamen para ve torpille döndüğünden söz etti de üzüldüm.

Keşke kaabiliyeti olan insanlara Devletimiz destek olsa, kaabiliyetini ispat edenlerin kendilerini yetiştirmek için başka işlerde çalışmadan kendini enstrümanlara ve müziğe verse, keşke enstrümanı üzerinden para kazanabileceği, hiç değilse kimseye muhtaç olmadan hayatını idame edebileceği projeler yapılsa ve kaabiliyetli müzisyenler bu projelerde değerlendirilebilse. Keşke kendini ispat etmiş, maharetli, kaabiliyetli isimlerin halka mal olması için sponsorlar ayarlanabilse ve el verilebilse bu insanlara. Keşke bu işler Acun'dan alınıp Devletimiz ve belli kurumlarca üstlenilse. Keşke yerel sanatçıların halkla buluşturulabileceği, beğeni ve alkış alabileceği zeminler ve platformlar daha sık oluşturulsa Belediyelerimizce, Kültür Müdürlüklerimiz ya da Bakanlıklarımızca. Keşke Belediyelerimiz konservatuarlar kursa, değişik sazların ya da enstrümanların öğretildiği ücretsiz kurslar açılabilse, gece okulları vs. kurulabilse ve şehrin hiç değilse 10'da 1'ine bir müzik aletini çalabilecek kadar öğretilebilse. Keşke Türk Halk Müziği yada Sanat Müziği Koroloru oluşturlabilse sesi güzel olan sade sıradan insanlardan. Düşünsenize aralarında terzinin, berberin, avukatın buluduğu koralar oluşturulsa sesi güzel olanlara arada solistlik verilse. Keşke çocuklarımızın tamamına yakınına flütten başka çalgılar da öğretilebilse ki günümüzde artık flüt bile öğretilmiyor okullarımızda. Keşke müziğin önemi ve kadri bilinse ve her alanda olduğu gibi bu sahadaki yozlaşmanın ve kopyala yapıştırcılığın önüne geçebilse. Keşke eski türküleri, şarkıları döndürüp döndürüp dinlemek zorunda kalmasak, her yıl hiç değilse 10 yeni türkü 10 yeni şarkı hit olabilse halk arasında. Ama maalesef 10 Kasım'dan bu yana görüştüğüm iki profosyonel üç amatör sanatçı da bu konularda memnuniyetsizlik ifade ettiler ve hiç ümitvar değiller.

Daha önce Atapark Kafetarya işletmeciliğimiz sırasında kendisine şans verdiğimiz ve Uşak'a mal edebilmek için uğraş verdiğimiz bir değer olan Mutlu Hoşgör isimli sanatçıyı da ziyaret ettim ve sorunlarını dinledim, çözüm önerilerini de dinledim. Aslında aklın yolu bir kendisini sadece şelpe ve saz konusunda çok iyi yetiştirmemiş Mutlu ağabeyim, sohbet ettikçe aslında çok aydın birisi ile oturduğumu bir kez daha hissettim. Önceki sohbetlerimizde de kendisi gibi bir müzisyen olan eşi hanımfendinin de, kendisinin de aydın kişiler olduğunu hissetmiştim gerçi ama bu sohbette bir kez daha buna tanıklık ettim. Kendisi bana Türk Müziği konservatuarının tarihçesini anlattı hayıflanarak ve Batı Müziği konservatuarlarına verilen desteğin ve ayrılan bütçenin bile 10'da 1'inin Türk Müziği konservatuarlarına ayrılmadığından, ne müziğin ne de müzisyenlerin kadrinin bilinmediğinden dert yandı. Uzun uzun konuştuk, anlattıklarını şimdi tekrar etsem yazımız da hayli uzayacak, bu yüzden affına sığınarak bu kadar değinebildiğimi belirterek Aşıklık geleneğinin yaşatılması gerekliliğine ilişkin de bir kaç cümle sarfederek  ve yazımı tamamlayarak siz okuyucularıma bir davette bulunmak istiyorum. Aşık Tolgacan var şimdilerde söylediği türkülerin klipleri ulusal çapta yayın yapan kanallarda dönüyor. Üstelik öz be öz Uşak'lı, Derbent köyünden aslen ailecek tanışır ve gider geliriz yıllardır ama bizim bile kendisine yeterli omuzu verebildiğimiz ve ona yeteri kadar sayfa sütun ayıramadığımız bir hakikat ki; Uşak halkı henüz Aşık Tolgacan ismini bile pek tanımıyor maalesef. Bir dönem verdiği bir röportajda Aşıklık geleneğinden bahsetmiş çok etkilenmiştim izlerken ve bu geleneğin muhakkak yaşatılması gerekiyor demiştim. Artık usta-çırak ilişkisinin bile yok olmaya yüz tuttuğu günümüzde o kadar güzel adetlerin sürmesine vesile oluyor, içerisinde o kadar güzel adetlar barındırıyor ki aşıklık geleneği inanın bu gelenek yaşamazsa pek çok güzellikte bu gelenekle birlikte yok olup gidecek. Kültürümüzü yaşatma adına yapılan her çalışmaya karınca kaderince katkı koyan bir isim olarak yazımda bu kültürümüzden de bahsetmezsem kendimi affedemezdim, yazı yine uzadı bu nedenle özür dilerim. Bu arada Kültür Müdürlüğü ya da Belediye gibi devasa bütçelerin başına oturup, kendilerinden başka kimselerin katılmadığı saçma sapan fuar ya da festivallerde devasa bütçeler ile stand açarak iş yapıyormuş gibi gözükürken amatör sanatçılara destek amaçlı neredeyse tek kuruş bütçe ayırmayan yetkili ya da ilgililere veryansın ediyor sanatçılarımız kendilerinin bilgisine....

Şimdi gelelim davet meselesine. Bildiğiniz üzere Erman Karakaya konserleri Kanyon Kolejlerinin katkıları ile yine Kanyon Kolejinin Dr. Hatice Karahan Kültür Merkezi salonlarında zaman zaman gerçekleştiriliyor ve Uşak Haber Merkezi ekibi, kentimizdeki son günlerde sayısı ayda yılda bir oluyor diye tarif edilecek kadar azaltılan bütün sosyal ve kültürel etkinlikleri takip ettiği gibi Erman Karakaya'nın da her konserini yakınen takip edip haberleştirerek özendirmeye çalışıyor. Bu arada hazır yeri gelmişken bu tür sosyo-kültürel etkinliklere verdikleri destek için Kanyon Kolejine de teşekkür etmiş olalım. Malumunuz bu tür sosyal etkinliklere medya ilgi göstermezse, halkın ilgisi de azalıyor. Medyanın ilgi gösterdiği etkinliklere ister istemez halkın ilgisi de artıyor. Bunun, yani medya dünyasının o dünyaya olan etkisinin en bariz ispatı ise insanların bu tür sosyal etkinliklerden, kendi sosyal paylaşım sayfalarından fotoğraf paylaşmayı sevmesidir diyebilirim. Malumunuz 24 Kasım Öğretmenler Günü ve Öğretmenler Günü'nden sadece bir gün sonra yani 25 Kasım 2016 Cuma günü Erman Karakaya yine Bölme Beldesi'ndeki Kanyon Koleji Dr. Hatice Karahan Kültür Merkezi salonunda Öğretmenler için bir konser tertip ediyor. Ben şahsen orada olacağım nasipse, siz okuyucularımızı da bu konsere bu vesile ile davet ediyor; sanata ve sanatçıya ya da sanatkara olan ilgimizi check ederek halkça bu tür etkinliklerde bari sanatçılarımızı yalnız bırakmamayı, hiç değilse en önemli ihtiyacımız dedikleri alkış ve övgüyü şayet layık buluyorsak esirgememeyi tavsiye ediyorum. İsmini veremediğim bütün yerel sanatçılarımızın affına sığınıyourm vesselam. "Müzik Ruhun Gıdasıdır"
Yorumlar

sanatsever 8 Yıl Önce

teşekkürler nurullah bey teşekkürler uşak haber merkezi sizde olmasanız uşakta sanatın değerini kıymetini gösterecek kimse kalmayacak nice hünerli sanatçılarımız var uşakta halil bescioğlular şaban erler mustafa çobanoğlular naim akbaşlar şevki ünlüler garip aliler var genç kardeşlerimizde var tabi haşim kardeşimiz gibi elçin kardeşimiz gibi ebru kardeşimiz gibi isa songür gibi ufuk çakır gibi kıymetleri bilinmeli değerleri bilinmeli bu arkadaşların sanat maharet ister maharetde iltifat ister desteklenmeli kesinlikle bu isimler

Taner Çetin 8 Yıl Önce

syın çavuşoğlu gerçekten önemli bir konuya temas etmişsin tesekkurler.

Çok güzel 8 Yıl Önce

nurullah bey sizi tebrik ediyorum.harika bir yazı aslında ilimizde o kadar değerler varki maalesef onların değerini bilmiyoruz.sizi tebrik ediyorum duyarlılığınızdan dolayı.sevgi ile kalın

bu mu yani? 8 Yıl Önce

her gün onbinlerce uşaklının girdiği bir sitede çıkacak yazımı bu nurullah bey Allahınızı severseniz. her sabah sitenize dairemizin tüm çalışanları giriyor. neredeyse bütün resmi kurumlarda durum aşağı yukarı aynı. peki bu kadar çok reytingi olan bir sitede böyle bir yazının işi ne söyler misiniz? daha ulusal çapta ve politik yazılar bekliyoruz. mesela geçenlerde bi yazınız vardı uzundu ama çok güzeldi pkk ve paralel ile mücadeleyi devlet yapıyor dediğiniz ama bu yazı çok yerel ve banal olmuş bana sorarsanız. sizden saha ulusal çapta yazılar bekliyoruz lütfen reklam kokan yazılar yazmayın.

Çavuşoğlu 8 Yıl Önce

yazılarınız ve tespitleriniz mükemmel nurullah çavuşoğlu.başarılarınız daim olsun

Tüm Yorumlar