Kategoriler

Uşak Haber Merkezi

Organize Ahmaklık!

"Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; bilgelik çağıydı, ahmaklık çağıydı; inanç devriydi, kuşku devriydi... hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca cennete gidiyorduk ya da tam öteki yana..."

Charles Dickens - İki Şehrin Hikayesi

İki Şehrin Hikayesi, Fransız Devrimi’ne doğru giden süreç içerisinde Paris ve Londra’da yaşananları, Fransız devrimine giden süreci konu alan bir 19. yüzyıl romanı.

Dickens, Fransız Devrimi öncesinde soylu ve aristokrat kesimin halkı fütursuzca ezdiği, dışladığı, yaşam hakkını yok saydığı, yok pahasına özgürlüklerinin ortadan kaldırıldığı bir ahmaklık çağını, kuşku çağını anlatıyor. Sonrası ise kısasa kısas devam eden toplumsal bir vahşete dönüşüyor.

O ahmaklık ve kuşku çağından 250 yıldan fazla bir zaman geçti.

Ahmaklık ise hiçbir zaman geçmedi...

***

Başlayalım.

ORGANİZE AHMAKLIK

Ne yaşadıysanız ve yaşattıysanız içinde bir parça ahmaklık vardır.

***

"Eğer aptalca bir şeye 1 milyon kişi inanıyorsa, bu hala aptalca bir şeydir"

Nobel ödüllü yazar Anatole France' nin bu sözlerinden hareketle, ahmaklığın sistematik bir durum olduğunu varsaymak yanlış bir düşünce olmayacaktır.

Ahmaklık; zekâ, anlayış, nedensellik ve sağduyunun kullanılamamasıdır.

Hiç kimse yanlışlıkla veya tesadüfen ahmak olmamıştır. Doğuştan ahmak olmak ise mümkün değildir. Bir eksiklikten veya aşırılıktan, hatta yaşadığı şartlardan hatta ve hatta kendilerine rağmen ahmak değildirler.

Sistemin yarattığı ahmaklar vardır.

Eğitimden ekonomiye siyasetin yarattığı her sistemin içersinde derin bir ahmaklık vardır.

Kök anlamı olarak; ahmak, bön, avanak tanımları şekli ile algılamayın, bu tamamen farklı bir durumdur ve yok ettiği en birincil kavram; saygıdır.

İnsana saygıyı

Doğaya saygıyı

Diğer canlılara saygıyı,

Kültürüne, tarihine, yaşadığı alanlara saygıyı,

Düşünceye saygıyı,

İnanmaya veya inanmamaya olan saygıyı,

Kadına, çocuğa saygıyı yok eder...

***

“Sokakta yürüyorsunuz, sıradan bir gün. Neşeli ve enerji dolu olarak güne başlamışsınız. Yolun karşısına geçmek için adımınızı yola atar atmaz önünüzü aracıyla biri kesiyor; ya gülüp geçeceksiniz ya da ağız dolusu küfredekcisiniz! Sonrası malum. Ana avrat dümdüz dalıyorsunuz...

Gitti günün enerjisi...

Yürümeye devam ediyorsunuz, az ilerde sokak köpeğini tekmeleyen, yere tüküren veya çöp atan başka birini görüyorsunuz;

ya Hasbinallah, Fesuphanallah deyip kişiyi Allah'a havale edip yürüyüp gideceksiniz ya da Allah Allah deyip ana avrat dalacaksınız.

Gitti yine günün enerjisi...

Sıradan bir iş günü, işyerinden neşeyle içeri giriyorsunuz. Mutluluk ağızdaki şekilden belli. Masadaki tel zımbaya kadar hal hatır soruyorsunuz. Sonra amir, şef, müdür, patron hışımla geliyor! Mutsuzluk ağızdaki şekilden belli. Sizle alakası olmasa bile, karşınıza geçip giydirmeye başlıyor.

Hopp gitti günün enerjisi...

Onlarca örneği yazılabilir.

Nerede insan varsa orada ahmaklık hüküm sürer.

Sistemin yarattığı ahmaklık son derece işlevseldir. Siyasi felaketlere, hükümetlerin yıkılmasına, şirketlerin batmasına, planların, projelerin yerle bir olmasına hatta durduk yerde savaşlara bile yol açabilir.

İsrailli tarihçi ve yazar Yuval Noah Harari, "21. Yüzyıl İçin 21 Ders" isimli son kitabında şöyle diyor:

“Savaş herkes için felaket demektir ama bizi insanlığın aptallığından koruyacak ne bir Tanrı var ne de bir doğa yasası. Bir doz alçak gönüllülük, insan aptallığına iyi gelebilecek potansiyel bir çaredir”.

İnsanı insanın ahmaklıktan koruyabilecek Tanrı bile yok diyor Harari!

Öyle ya! Hz. İsa boşuna kaçmıyordu demek ki!

Hz. İsa, sanki bir aslan kovalıyormuş gibi dağa doğru kaçıyordu. Birisi ardından koşup:

– Ey Peygamber, dedi, hayrola, peşinde kimse yok, neden böyle kuş gibi kaçıyorsun?

Hz. İsa öyle hızlı koşmaktaydı ki, acelesinden cevap bile veremedi. Adam da onun ardı sıra koşmaya başladı, arkadan bağırdı:

– Allah rızası için biraz dur da söyle, neden kaçıyorsun? Arkan­da kovalayan yokken neden böyle yapıyorsun?

– Bir ahmaktan kaçıyorum, dedi Hz. İsa. Benim yolumu kesme de kendimi kurtarayım.

– Körün gözlerini, sağırın kulağını açan sen değil misin?

– Evet, benim.

– Ölüleri diriltmiyor musun?

– Evet.

– Topraktan canlı kuşlar yapan da sen değil misin?

– Evet, benim.

– Öyleyse kimden korkuyorsun?

– Allah’ın adına yemin olsun ki, İsm-i Azam’ı köre okudum göz­leri açıldı, sağıra okudum duydu, ölüye okudum dirildi. Fakat ah­mağın gönlüne yüzlerce kere okudum fayda vermedi.

– Bunun hikmeti ne? Neden ahmağa tesir etmiyor?

– Ahmaklık Tanrı’nın kahrıdır. Hastalık, körlük, sağırlık kahır değildir, bir iptiladır. İptila acınacak bir şeydir, ona Tanrı' da, kul da acır. Fakat ahmaklık ahmağa da, onunla konuşana da zarar verir. Ahmağa çare bulmanın imkanı yoktur!

***

Ahmaklık nedir öyleyse?

"Başkalarına saygı göstermeyip sıradan sağduyu ilkelerini bile hiçe sayarak birlikte yaşamanın koşullarını ortadan kaldıran kişidir ahmak"

Bu türden davranışların pek çoğunun yalnızca söz konusu kişiyle ilgili olmaması, daha derin sorunların etkilerinin olmasıdır.

Tehlikeli ve zor çalışma koşulları, endişe verecek kadar çığırından çıkmış eğlence ve tüketim endüstrisi, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen yapıların başarısızlığı gibi.

Ancak, tüm sorun; sistemin yarattığı ahmakların sosyal hayatın koşullarını yıkmasını değil, aynı zamanda bu ahmakları üreten hasta toplumun işleyişini de göz ardı etmemek gereklidir.

Bir kişinin bile ahmaklığıyla baş etmek zordur.

Einstein "Evrenin sonsuzluğuna ilişkin bir fikrim var ama insanın ahmaklığının sınırları hakkında bir fikir edinemedim" der.

Eğer bilgi sahibi değilseniz bir toplulukta konuşmamak, ağzı kapalı tutmak önemlidir. Bu durumda şüphe duyulsa bile ahmak olduğunuzu düşünmezler. Eğer ağzınızı açarsanız tüm şüphelere kesin bir kanaatle son verirsiniz.

Bilgelik, bilgi sahibi olsa bile soru sormayı tercih ederken, ahmaklık bilgisi olmasa bile cevap vermeyi tercih eder

Kendilerine benzemeyenlerin ne düşündüklerini, içinde bulundukları ortamı, geleneklerini, inançlarını bilmeye ve anlamaya gerek duymadan "Onlar neden bizim gibi değil" diye tepki koyanların siyaset ve düşünce hayatında ağırlık sahibi olduklarını hayal edebiliyor musunuz?

Sonuç ya yasaklamaya ya da "Sizi istemiyoruz" söylemlerine dayanmıyor mu?

Aklınıza pek çok şey geldiğine eminim.

"En büyük ahmaktan daha büyük tek ahmak, ona hayranlık duyan ahmaktır."

Fransız şair ve eleştirmen Nicolas Boileau' nun

Bu sözlerinden anlaşılacağı üzere;

Ahmaklığa sadakatin kişiyi daha da ahmak yaptığı ve ahmaklığın zalimliği körüklediği gerçeğine ulaşabiliriz

Sonuç şudur.

Dickens'in ahmaklık çağı olarak betimlediği Fransız Devrimi öncesi "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" sözü ile, "Kuru ekmek yiyorlarsa aç değillerdir" sözü arasında bir fark yoktur.

İki bin yıl öce Hz. İsa' nın peşine düşen ahmaklık,

Şimdi tüm insanlığın peşine düşmüş durumdadır.

Sorun şu ki;

Ortalama bir ahmağın, kendi ahmaklığının asla farkına varamayacak olmasıdır...

Mustafa Demiryay

21 Aralık 2020

Yorumlar