Kategoriler

Uşak Haber Merkezi

23 Nisan'da çocuklar gerçekten bayram edebiliyor mu?

          Çok değil, daha on yıl önce ben de çocuktum. Gerçi anneme sorarsanız hala çocuğum... Büyüdüğüm esnada ailemden hocalarıma, akrabalarımdan tanıdıklarna kadar neredeyse herkes beni aklınca yönlendirmeye başka bir deyişle gütmeye çalıştı. Çünkü yaşıtlarına pekte benzemeyen özelliklere sahip, derinlikleri olan bir çocuktum dolayısıyla onların nezdinde normalin dışında olmak fazlasıyla ürkütücüydü çünkü zanlarınca aleladelikten uzaksam hata yapabilirdim. Dolayısıyla da sıradışılıklarımın denetime, farklı özellikleriminden de törpülenmeye ihtiyacı vardı. Lise çağıma geldiğimde şanslıydım ki güdülmeye çalışıldıkça daha fazla saçmaladığımı ve içime kapandığımı fark ettim ve ailem başta olmak üzere yakın çevremin de bunu anlamasını sağladım ve o andan itibaren bağımsızlığımı ilan ettim zira kendi halime bırakıldığımda akışta ne de güzel akıp gittiğimi, kendi hür fikir ve irademin ne de hoş sonuçlar doğurduğunu benim gibi ailem ve sosyal çevrem de fark etti. Netice itibarı ile herkesin istediği normal bir çocuk olmaktan kurtulduğumda, kendimi buldum. Şimdilerde ise Kuvayı milliye ocağında; ehl-i beyt inancının yaşadığı, Atatürk’ün davasının verildiği bir gazete ekibinde kendimi yazı yazarken ve bu davaya ortak olurken buldum. Burada herkes en az benim kadar çocuk ve en az benim kadar sağlam bir Türk genci. Zira buram buram samimiyet kokan insanların içindeki çocuk katiyen ölmez.

          Çocuk büyütürken yapılan en büyük hatadır onu gütmeye çalışmak bilhassa onun adına tercihlerde bulunmak. Bir çocuk dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren ailenin himayesi altındadır ancak aile ne denli çocuğun ayrı bir fert olduğunun bilincindeyse o denli koruma ihtiyacı azalacaktır. Aile ne kadar fazla çocuğun hata yapmasından korkarsa çocuk o kadar çok ve büyük hatalar yapacaktır zira hiç hata yapmamak en büyük hatadır çünkü insanı insan yapan hatalarıdır. Çocukluğunda hata yapmasına izin verilmeyen, güdülen her birey, yetişkinlik çağında içine kapanık, sindirilmiş ve farkındalığı düşük insanlar olduğu bir gerçektir. Bu şartlar altında hayatla yeterince mücadele edebilecek donanıma sahip olmadığı için hayata atıldığı andan itibaren yaşamın elem dolu gerçekleriyle yüzleşmenin ağırlığı neticesinde uyuşturucu batağına düşen, yanlış evliliklere sürüklenen ya da devrin gerekliliklerine ayak uydurmak adına samimiyeti kendi olmayı terk eden birçok insan tanıdım ve bu bataklıklarda sürüklenen insanların bir daha eskisi gibi olamadığına şahit oldum. Çünkü her geçen gün içindeki umutlarına sarılmış halde duran çocuğu yavaş yavaş öldüren bir insan için hayatta aslolan mutlulukların ve sevgilerin hiçbir anlamı yoktur . Ne yazık ki yaşamın içinde bize sunulanlar, sandığımız kadar mükemmel değildi. Peki, mükemmel olmayan bu yaşamda, mükemmel çocuklar yetiştirme gayemiz niçin var? Üstelik sonuç vermeyen beyhude bir çabadır mükemmel, hatasız bir şahsiyet yetiştirme gayesi. Eğer mükemmel bir şahsiyet varsa o hatalarından ders ala ala mükemmelliğe erişmiştir. Çocuk yönetildikçe kendi öz benliğinden ve yeteneklerinden uzaklaşacaktır nitekim öz benliğinden uzaklaşmış şahsiyetten mükemmellik beklenemez. Kendi haline bırakılmış çocuk hayatta kendi benliği ile varolmanın keyfini başka sahte yerlerde arama ihtiyacı duymayacaktır ve bu keyifle neşelenen içindeki çocuk her daim yaşayacaktır. Yaşamla mücadelenin, hayat kavgasının çocuğun tekamülüne ve özgüvenine katkısı yadsınamaz bir gerçektir ve bu gerçeklik, bireyi bulandıran sahtelikten uzak tutacak, içindeki yaşayan çocuğun onu sürüklediği samimiyetin gamsız keyfine eriştirecektir…

          İçimdeki çocuk yoğun bakımda ölmek üzereyken, bulandıran sahteliklerden bıkmış bir halde, kozmik farkındalık ve mana arayışındayken; çocuk bayramının ne demek olduğunu, millet meclisinin kuruluşunun ne demek olduğunu, halk hakimiyetinin ne demek olduğunu, millet egemenliğinin ne demek olduğunu gün gün yaşayarak tecrübe edindiğim bu yerde içimdeki çocuğu tekrar canlandırdım ve aradığım manayı ve samimiyeti buldum. Bağımsızlığımı had safhada yaşadığım pandemi süreci benim için hayat stajı gibi oldu. Öğrendim ki dürüst kalabilen, tüm pisliklerin içinden tertemiz çıkabilen, Allah’ın yarattığı ilk günkü kadar taze kalabilen, umudunu asla yitirmeyen ve kendisini kimsenin gütmesine izin vermeyen herkes çocuktur ve bu özelliklerini koruduğu müddetçe çocuk kalacaktır. Şimdi çok iyi anlıyorum ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu bayramı yalnızca çocuklara değil, çocuk kalanlara da armağan etmiştir zira Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir devrin inkılabını, aydınlık yarınları ve millet egemenliğini düşlerken bu hususların tezahürünü yalnızca çocuk kalanların başaracağının yüksek bilincindeydi… Ne mutlu içindeki çocuğu yaşatabilen tüm dünya insanlarına ve ne mutlu çocukların özgürce yaşayıp, gülüp oynayacağı mutlu yarınlara…

Yorumlar