Yazı dizimin bu son yazısında; sizlerle, ne yapsak haklarını ödeyemeyeceğimiz Kuvayi Milliye’nin kadın kahramanlarının kahramanlık hikayelerinden kesitler sunmak yerine o kahraman insanlarımıza dair genel bakış açıları paylaşmak istiyorum. Bu yazı dizim için yaptığım çalışmalar sırasında öyle destansı hayat hikayeleri incelemiş oldum ki Türk tarihini ne kadar bilsek ve Türk milletini ne kadar övsek azdır. Bence bütün dünyanın tanıması gerek, 500 erkeği emir komuta ederek ,düşman işgaline kahramanca direnen Süreyya Sülün hanımı… Kendisinden kılavuzluk etmesini isteyen Fransız işgal güçlerine yanlış yol göstererek , onları canı pahasına tuzağa düşürüp esir alınmalarını sağlayan Kılavuz Hatice’yi… Tanıması gerek, dünyanın Milli Mücadele’nin anlatıldığı kalabalık mitinglerde ateşli konuşmalar yaparak, sarayca tutuklanması emri verilen ve daha sonra Garp cephesinde aslan gibi vuruşan Münevver Saime’(Asker Saime) yi… Fransız Karargahı’na saldırı sırasında, tereddüt yaşayan tümen askerlerine ‘’Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da , siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?’’ diyerek erkeklere azim ve cesaret veren Tayyar Rahmiye’yi… Anlatmalıyız tüm dünyaya üç aylık kızını evinde bırakarak Aziziye Tabya’sına savaşmaya giden Nene Hatun’u, anlatmalıyız eşi Kafkas cephesinde şehit düşen Binbaşı Ayşe’nin Yunan işgalcilerinden nasıl intikam aldığını… Kadınlardan oluşturduğu birlik ile Onbaşı rütbesini hak eden Erzurumlu Kara Fatma’nın Yunan subayını ve 25 askerini nasıl esir aldığını ve elbette anlatmalıyız Kuvayi Milliye’nin öncülerinden olduğu gibi Türk aydınlanmasının da öncülerinden olan Halide Edip Adıvar hanfendiyi… Tüm dünyaya anlatmakla kalmamalı, nesilden nesile aktarılmalı bu güzide insanların hayat hikayeleri. Anlatılmalı ki İnsanlık yaşasın, anlatılmalı ki iffet ve izzet yaşatılsın ,anlatılmalı ki kadının insanlık için, toplum için önemi layıkıyla anlaşılsın.
Tüm samiyetimle ifade ediyorum ki ; Türk tarihinin tozlu sayfalarında belki adını bile duymadığımız o kadar çok kahraman var ki ; hikayelerini ayrıntısıyla okuyup ,ne yaşadıklarını idrak ettiğinizde duygu seline yakalanacağınız .Buradan hepsinin hayatına dair ayrıntılı kesitler paylaşarak araştırmalarım sırasında ya da bu yazıyı kaleme alırken yaşadığım duygu yoğunluğum ve ruh halimi sizlere aktarabilmem çok mümkün görünmüyor. Bu yüzden, yazı dizimizde adı geçen ya da geçmeyen kahramanlarımızın hayatlarını muhakkak araştırmanızı önermek kaydıyla özel paylaşımlarda bulunmak yerine , genele dair bakış açıları edinmenizi sağlayacak cümleler kurarak yazımı sürdürmek ve sonlandırmak istiyorum.
İnsan varlık sebebini sorguladığında; nasıl ki ailesinin, çocuklarının ve sevdiklerinin dünyasındaki önem ve değerinin farkını idrak ediyor, aynı zamanda onların da kendisi açısından önem ve değerini idrak ediyorsa Kurtuluş Mücadelesi dönemine dair kahramanlık hikayeleri okumak da , insana hem vatanı, milleti ve devleti açısından kendi değerini hem de kendisi açısından bu tür kutsal varlıklarımızın değerini ve önemini idrak ettiriyor. Ayrıca vatan gibi , bayrak gibi, memleket gibi ortak değer yargılarımızın kadri bilinmediği takdirde , nasıl kaderlerin bizi bekliyor olabileceğini görebilmemiz açısından da bu Milli kahramanlarımızın hayatlarının bilinmesi çok önem arz ediyor diye düşünmekteyim. Vatan olmazsa din olmaz,kaldı ki dini yaşamanın birinci şartı akıl baliğ ve özgür olmaktır. Vatanı olmayanın ne aklı ne imanı ne de hürriyeti vardır. Eskiler derdi ki :’’Hürriyeti olmayanın hüviyeti olmaz, zürriyeti olsa ne olur?’’. Eskilerden gelen çok sözün doğruluğu nasıl aşikarsa bu sözün de doğruluğu öylece tartışma götürmez bir gerçektir. İşte ‘’Gazi’’ ünvanını cumhurbaşkanı ünvanı dahil bütün ünvanlardan üstün tutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK , Türk’ün hüviyet sahibi olması için önce Hürriyet sahibi olması gerekir düşüncesiyle dönemin sarayının işgal kuvvetleriyle ortaklıklarını da deşifre ederek Kurtuluş mücadelesine önderlik etmiş ve bağımsızlığı kazandıktan sonra aydınlanma devrimlerine geçiş yapmıştır. ’’Bağımsızlık ve hürriyet benim karakterimdir’’ sözü ile de bugünkü nesillere gönderme yapmayı da asla ihmal etmeyen ölümsüz başkomutanımız Atatürk’e layık bir millet olarak kalmak istiyorsak her şeyden önce Türk’ün değer yargılarının ille de tam bağımsızlığımızın üzerine adeta titrememiz gerekiyor, bu da ancak şanlı Türk tarihini ve bu tarihi oluşturan kahramanlık destanlarını yazan Türk büyüklerini öğrenmek ve gelecek nesillere aktarmakla mümkün olacaktır düşüncesindeyim. Kaldı ki ahde vefanın gereğince de bu milli kahramanların ruhları şad edilmeli ve isimleri mümkün olduğunca sıklıkla yad edilmeli. Hiç değilse özel gün ve gecelerde ağzı dualılarımız , dualarında ,hatiplerimiz kürsülerde yaptığı konuşmalarda, bu özel insanların isimlerini yad ederek yaşatmalı ve sonraki nesillere aktarmalıdır diyorum. Ayrıca, başta ebedi başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde annemizi ve bu vatana canını feda etmiş tüm şehitlerimizin, kahramanlarımızın annelerini rahmetle anıyorum.
Kadınların siyasi hayatta seçme ve seçilme hakkını elde etmesi; toplumsal hayatta gerçekleşen Atatürk devrimlerinden birisidir. 5 Aralık 1934 Atatürk’ün dünyadaki tüm kadınlardan önce Türk kadınına Seçme ve Seçilme hakkı verdiği günden 84 yıl sonra günümüzde de, kadınımıza Atatürk’ün verdiği değerin tekrar yaşatılmasını temenni ediyorum. Yazarlık hayatımın başlangıcı olarak bu konuyu seçtim ki kendi adıma bu vazifemi kısmen de olsa ifa etmiş olabileyim. Dilerim yararlı olabilmiş ve kadınlı erkekli ismini zikredebildiğim ya da edemediğim bütün Kuvayi Milliye kahramanlarının ruhlarını şad edebilmişimdir.