Ne yalan olduğuna inanılabiliyor ne de doğru olabileceğine ihtimal verebiliyoruz. Hem yalan olduğu aşikar hem de bunu 75 milyon insana nasıl söyleyebiliyorlar anlaşılır gibi değil. Medyada sıksık insanları gerçeklerden uzaklaştırmaya yönelik mizansenler kuruluyor fakat millet sosyal medya sayesinde büyük oranda gerçekle buluşma fırsatı buluyor.
Yıllardır televizyon ekranlarında gazetelerde duyduğu haberlerin mizansen olduğu gerçeği ile karşılaşmaktan usanan Türk Milletinin neredeyse her ferdi çok iyi bir komplo teorisyeni haline dönüştü. İnsanlar televizyonları, haberleri siyaset gündemini takip etmeyi terk etti. Çok büyük bir çoğunluğun evinde diziler dışında Cartoon Network gibi çocuk kanallarının dışında kanal izlenmiyor bile. Yani kumanda artık belli diziler dışında, tamamen çocukların elinde pek çok evde. 15 yaş ile 30 yaş arası tvlerde haber izleme oranı günümüzde %5’lerın bile altına düştü. Yani yaklaşık 20 milyon gencin sadece 1 milyonu zaman zaman haberleri izlediğini söylüyor. Bu yaş grubunda sürekli takipçi sayısı ise yok denecek kadar az. 30 yaş ile 50 yaş arasında ise sürekli takip ediyorum diyenlerin oranı bile %15 lerde seyrediyor. Yani 30 Yaş üzeri her yüz kişiden sadece 15’i tvlerin haberlerini takip ediyor hale gelmiş. Düşünsenize şöyle kaba taslak bir hesap çıkarmaya kalksak oy kullanacak yaştaki 50 milyon civarı insanın 5 milyonu bile haberleri izlemiyor. Kaldı ki haber seyrediyorum diyenlerin içerisinde siyasi haberlerle hiç ilgilenmiyorum diyenlerin oranı da yarıdan fazla. Yani zaten haberleri takip ettiğini söyleyen toplam 5 milyona yakın insan var bütün Türkiye’de, bunların da yarısı siyaset y ada politika haberlerine ilgi duymadığını belirtiyor. Bu insanlara yöneltilen peki haberleri samimi buluyor inanıyor musunuz? Sorusuna verilen yanıt ise tahmin edebileceğiniz gibi çok büyük oranda hayır. Yani tvlerin tamamı inandırıcılığını ve albenisini yitirmiş durumda. Zaten bu durum tvlere reklam veren kurumlardan da ortada. İnsanlar artık reklam vermek için sosyal paylaşım sitelerini tercih ediyor. Facebook ve Twitter gibi paylaşım siteleri artık gazete ve tvlerin reklam parsasının neredeyse tamamına yakınını ele geçirmiş bulunmakta. Televizyonlarda tv sahiplerinin olduğu bilinen bazı firmalar ve bankalar dışında doğru dürüst reklam veren yok. Ama kamu spotları ile bu boşluk doldurulmaya çalışılıyor. Yani kamu spotu adı altında bakanlıkların bütçelerinden tv ve gazeteler için ayırdığı devasa reklam bütçeleri ile ayakta tutuluyor gazete ve televizyonlar.
İnsanlar kanallardaki çıkan adli haberler dışındaki haberlerin tamamının düzmece olduğunu düşünüyorlar ki bana göre de yerden göğe haklılar. Günlerce haftalarca arka arkaya haber yaparak bütün tvlerin Türkiye’nin gündemine taşımaya çaılştığı pek çok sözde vakıanın ya da olayın sonradan mizansen olduğunun ortaya çıkması, muhalefet ediyor gibi gözüken pek çok yazar ya da gazetecinin de aslında kurgulanan bu mizansene inandırmak adına hareket ettiğinin iyice günyüzüne çıkp anlaşılması, halkı ekranlarda ve gazetelerde çıkan siyasi içerikli haberlerden bir hayli soğuttu. Örneğin çözüm sürecinde televizyonlar millete yollara bombalar gömüldüğünü üstelik bunun belediye araçları vasıtasyla yağıldığını haberleştirip duyurmadı hiç. Biz Uşak’ta bir yerel gazeteciyken bunları duyurmaya çalıştık ama bizden başka kimse dillendirmeyince ve biz yerinde bizzat gidip çekip belgeleyemeyince olan biteni komplo teorisyenliği ya da savaş çığırtkanlığı ile suçlandık. Yine hiçbir tv ya da gazete daha sonra, çözüm süreci patlayınca Ak Parti’li yetkililerin ağzından öğrendiğimiz PKK’lıların omuzlarında silahlarla karakoldan geçirildiği gerçeğinden bahsetmedi, üstelik yüzlerce örneği olmasına rağmen. Yine hiçbir tv ya da gazete PKK’nın yol kesip trafik denetlemesi yaptığından vergi toplamaya başladığından bahsetmedi ama halk bunları internet aracılığı ile öğrendi haberdar oldu. Halk adeta kendisi gazeteciliğe soyunup birbirini haberdar etti de bu süreç böylece sonlanmak zorunda kaldı. Yoksa görünen oki Allah muhafaza; ülke bölünüp gidecekti de halkın haberi bile olmayacaktı. TV’ler ve gazeteler analar ağlamasın masalı ile halkı uyutma misyonlarını icra edeceklerdi ama Allah’tan halk kendi kendini uyandırdı.
Yine örneğin Ergenekon Terör Örgütü soruşturması ile ilgili de muhalif ya da iktidar yanlısı hiçbir kanalın aslında doğruları söylemediğini çok sonradan öğrendi halk. Bu soruşturma kapsamında pek çok suçsuz insan mağdur edilirken, işlediği suçlardan ötürü yirmişer otuzar yıl hapis yatması gerekebilecek pek çok suçlu insan da aslında aynı mağdurların arasına katılarak aklanmış oldular. Hatta pek çoğunun, bu operasyonlardan kahramanlık aparmasına bile vesile oldular.Yıllar önce daha lise son sınıf öğrencisiyken, Kanal7 televizyonunda bir tartışma programına katılan Nazlı Ilıcak ile İsmail Nacar isimli iki sözde düşünürün birbirine ağır hakaretler edip tartıştıkları bir programın hemen arkasından tefli zilli ikisinin eğlendiğini öğrenince çözmüştüm mizanseni. Demek ki hep böyle yapıyor bunlar hepsi danışıklı dövüş edip milleti uyutuyorlar demiştim.
TV ya da gazetelerdeki haberlerin tamamına yakınının algı operasyonu için kurgulanmış mizansen olduğunu ve aslında çok farklı amaçlar güttüğünü pek çok örnekle izah ve ispat edebiliriz ama bizim okuyucularımız arif insanlardır kendileri giderler geriye, izledikleri pek çok haberin mizansen olduğunu bu yazının ışığında görürler, bu güne dek göremedilerse bile. Gerçi tv ve gazetelerin izlenme ve güvenilirlik oranlarına bakıldığında bizim gördüğümüz bu hakikati zaten halkımızın da büyük çoğunluğunun farkında olduğunu görmekteyiz ve bu durum memnuniyet verici bir gelişme olarak belleğimize yerleşmekte ve milletin uyanıp dış güçler tarafından kurulan ve organize edilen bu mizanseni dağıtacağına dair umudumuzu artırmakta.
Millet şu anda gerçek bir liderle ve donanımlı birikimli, saygın; Atatürk’ün devrimleri ile de milletin değerleri ile de bir problemi olmayan güvenebileceği insanlardan oluşan bir ekiple karşılaşsa, samimi söylüyorum o ekibin etrafında çok kolay kenetlenebilecek bir noktaya geldi. Siyasiler nasılsa hepimiz biriz ve beraberiz, karizması çizilenimize bir masal uydurup kahraman yaparız ve sürü psiokoljisine iyice soktuğumuz milleti tekrar o liderin arkasına düşürürüz. Birimiz Cumhuriyeti savunurken terörist eylemlerle karşılaşır, birimiz suikaste uğrar ama sadece parmağından yaralanır sonra da çıkar bağırır Allah’ın verdiği canı sadece Allah alır. Hepimiz birimizin genel başkanlığında anlaşırız sonra seçim bitti mi,sanki çok kızmış gibi taraflardan birisinin hararetli taraftarları kürsüyü ele geçirir gibi yapar ve kürsüden mikrofon fırlatıp illegaliteyi başlatıyoruz der, olur biter kimse bizim mizanseni çözemez. İktidarın halkı iknaya zorlanacağı meselelerde çok hararetli muhalefet ediyormuş görüntüsünde marjinal insanlar çıkartırız meydana, medya onu verir sadece bizde onu muhatap kabul ediveririz, böylece muhalefetin lideri olur önce ve daha sonra onunla sözde pazarlık edip bir miktar taviz vererek onun şahsında insanları razı eder anlaşmayı bitiririz. Ya da bu milli bir mesele bu yüzden birlikte olmalıyız der muhalefet olanlarımız ve İktidara halkı ikna etmesine yardımcı oluveririz. Nasıl olsa gerçek muhalefet eden ve bize uymayan gerçek liderleri bir kare bile göstermez ekranlar, dolayısıyla millete mal ettirmeyiz. Biz muhatap almazsak görmezden gelirsek halkta nasılsa görmezden gelir ya da görmez. Daha olmazsa marjinal gruplar deiyveririz hayalperest deyiveririz, uçuk kaçık deriz, bir şekilde halkın gözünde itibarının oluşmasını önleriz. Olmadı Amerika’dan İngiltere’den olmadı Birleşmiş Milletlerden Nato’dan da destek alırız, bakın ey millet bütün dünya kabul ediyor bu mizansen dedikleri hakikati, siz neden inanmıyorsunuz deyip halkı inanmaya mecbur ederiz diye siyasiler ve medya kendilerini avutadursun millet uyandı ve bu varolası paylaşım siteleri yok mu? İnsanlar buralardan olan biteni, bir şekilde biribirlerine haberdar ediyor. Darbe gecesi genelkurmay önünde helikopterle taranarak öldürülen yüzlerce insan cesedi diyerek görüntüler yayılırken o anda genelkurmay önünden görüntüler vererek aslında öyle bir şey olmadığını duyuran sade vatandaşlar örneği gibi. Can Dündar’ın sözde vurulduğu esnada oradan geçen sade vatandaşların kendi kendisini çekip ropörtaj yaparak vurulma hadisesinin tamamen bir mizansen olduğunu ortaya koyması örneği gibi. Açılım süreci esnasında Güneydoğu’da gösterilen tablonun hiçte gösterilmek istendiği gibi iç açıcı olmadığın hatta endişe edilecek gelişmelerin yaşandığını asker ocağındaki Mehmetçiğin sosyal paylaşım hesapları üzerinden halka duyurup haberdar etmesi gibi onlarca örnek verebilirim.
Darbe oluyor/muşmuşta bizim Uşak Milletvekili adayının CFR yöneticisi olduğundan ya da paralelcilere çok yakın olduğundan bile haberi olmayan, Meclis Başkan vekili yaptığı insanın paralelci olduğunun farkına çok sonradan varabilen (kendisinin ifadesi olduğu için paralelci dedim yoksa ben paralelci olup olmadığını bilemem), seçimlere 1 hafta kala ip atmasıyla ünlü ve kürsüde kırdığı potlar yüzünden ülkücüleri sürekli kendisini savunmak zorunda bırakan Ak Parti güdümünde politikalar ürettiği gerekçesi ile sık sık eleştirilen Bahçeli, bu darbeyi önlemişmiş. Ülkenin koca Cumhurbaşkanı Ordu Komutanına güveneme/mişmişte, Ordu Komutanı kendisine Muhalefet Partsi liderini referans gösterince güven/mişmiş Cumhurbaşkanı. Genel Başkan olduğundan beri bir türlü Genel Merkezi yönetemediği için eleştirilen Bahçeli hemen Genel Merkeze gelip darbe sürecini oradan yönet/mişmiş.Mişmişmişte muşmuşmuş!
Yersen derler adama yemiyor işte halkta. Benim gördüğüm Bahçeli’ye ve MHP’ye gaz vermek maksatlı birkaç Ak Parti’li ve marjinal MHP’li birkaç kişi dışında bu kahramanlığı Bahçeli’ye yakıştıramadı ve paylaşım dahi yapmadı insanlar. İnsanların sanal kahramanlıklara ve sahte kabadıyılıklara artık karnı tok.
Geçtiğimiz gün de Sayın Kılıçdaroğlu’na saldırı haberi gündeme bomba gibi düştü. Elbetteki haberin doğruluğunu her zamanki gibi bir Allah biliyor, birde haberi yapanlar, çünkü PKK Güneydoğu Anadolu’da bile artık varlık gösteremezken ORDU PKK’nın belini kırmak bi yana başını ezmişken iş artık hepten CIA ve MOSSAD ajanlarına kalmışken, Artvin Şavşat’ta Kılıçdaroğlu’na saldıracak gücü ya da cesareti nereden bulmuş? Şayet mizansense bu hiç değilse Kılıçdaroğlu Şırnak ziyareti esnasında falan yaşasın bunu ama malumunuz olduğu üzere politikacılarımız pek o tarafa gidemiyor her nedese. Her neyse belki de doğrudur ama daha önce sırf millete algı operasyonu yapıp birilerini kahraman etmek ya da cilalamak ya da birilerinin üzerine azmettircilik suçu yüklemek adına bir çok masum vatandaş yıllarca cezaevinde yatırılınca veya Hrant Dink gibi Rahip Sampdoro, Danıştay cinayetleri gibi pek çok cinayet ya da toplu ölüme sebebiyet verecek nitelikte eylemlerin aslında algı operasyonu için oluşturulmuş mizansenler olduğu gerçeği daha sonra ortaya çıkınca, insanın inanası da gelmiyor. Malumunuz olduğu üzere ABD yüzlerce vatandaşının ölümü pahasına ikiz kuleleri ve Pentagon’u yok etti, daha sonra işin içinde CIA ve MOSSAD parmağı olduğu ve bu eylemlerin, sırf Ortadoğu’ya girmek için ABD Halkını Müslümanlara karşı kışkırtmak için kurgulanmış mizansenler olduğu gerçekleri bir bir ortaya çıkmıştı. Yani yüzlerce insanın ölümü pahasına Kapitalist Devletler kurgusal mizansenleri gereçk gibi Dünya kamuoyuna geçmişte defalarca pazarlamışlardı. Çünkü gözünü iktidar hırsı bürümüşler için insan hayatı kesinlikle bir hiçti. Bu yüzden her haberde olduğu gibi bu haberde de bit yeniği aramaya koyulmuştuk. Birde bu işi de yani Kılıçdaroğlu’na suikast girişimini de FETÖ yaptı demediler mi? Katılarak güldüm inanın. FETÖ Kılıçdaroğlu’nu neden öldürmek istesin ki, adamcağız FETÖ ne istedi de yapmadı ve yapmaya devam ediyor. FETÖ’ye küfretme adeti çıktı bütün Türkiye’de milletçe FETÖ’ye küfrediyoruz ama Kılıçdaroğlu halen FETÖ aleyhinde kayda değer tek cümle söylemedi. FETÖ’ye yakınlığı olduğu iddia edilen pek çok milletvekilini hala daha cilalama derdinde ve fetöcülüklerini gizleme derdinde olduğu konuşuluyor. Ayrıca FETÖ’yü CHP’ye konuşlandırmak için geçmişte ortaya koyduğu gayretler de asla yadsınamaz. Ali Erdoğan örneği bunun en bariz ve net örneğidir. O halde fetöcüler niçin bu saldırıyı gerçekleştirmiş olsun ki. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olayın ardından yaptığı telefon görüşmesindeki Kılıçdaroğlu’nun o iç acısı hali de uzun süre CHP’lilerin gözünün önünden gitmeyecek bir tablodur diye düşündüğümü ifade etmeliyim. İki dakika içinde beş kez efendim diye hitap etmiş Cumhurbaşkanı’na Kılıçdaroğlu, bir ara şaşırdım, heralde emredersiniz fendim diyecek diye. O kürsüde Erdoğan’a diktatör bozuntusu diyen adam nereye gitti acaba? Diye sordum kendi kendime. Neyse bana ne bu suikast girişimi inandırıcı geldi ne de bu girişimi FETÖ’cülerin yapmış olduğu. Gerçi FETÖ’cülerden her şey beklenir, fetöcüler Fetullah Gülen’i bile öldürmek isteyebilir o da ayrı konu. Biz yine de ne olur olmaz geçmiş olsun diyelim sayın Kılıçdaroğlu’na ve yazımızı halkın umurunda olmadıklarının ve kimsenin inanmadığının yeni yaşanmış bir kaç örneğini daha vererek yazımızı sonlandırlarım.
Bildiğiniz üzere 15 Temmuz’da onlarca kişinin ölümü ve yüzlerce insanın yaralanması ile sonuçlanan bir terör kakışması hadisesi yaşandı hemen akabinde Cumhurbaşkanı sanki ellerinin altında canlı yayın aracı ve kamera yokmuş gibi telefonla bağlandığı CNN Türkisimli, ABD'li CNN şirketi ve Doğan Grubu ortaklığına ait olduğu bilinen televizyon kanalından insanları sokağa çağırdı. Kendisini havaalanına karşılamaya milyonların gelmesini bekledi. Ama kendisini bir grup teröristin askeri de kullanarak devirmeye kalktığını söyleyen ve demokrasiye sahip çıkılması adına halkını sokaklara çağıran Cumhurbaşkanının ve siyasilerin bu çağrısına çok sığ bir kesim ilgi gösterdi. Sayın Cuymhurbaşkanı o gün havaalanında ummadığı bir tablo ile karşılaştı kendisini havaalanında karşılamaya gelenlerin sayısı bini bile bulmamıştı. Her neyse ertesi günü bütün siyasi partilerin liderleri bir oldu halkı meydanlara davet etti. Ama bütün Türkiye’deki şehirlerde meydanlara inen halk sayısı binlerle sınırlı kaldı. İstanbul’da bile ne kalabalık gecelerde beş bin insan gelmedi bir araya, sayın Erdoğan’ın memleketi Rize’de bile halkın sadece % 1’lik bir kesimi diyebileceğimiz kadar az insanı meydanlarda görebildik. En nihaytetinde İstanbul’da düzenlenen Milli Birlik Mitingi ile taçlandırıldı Demokrasiye sahip çıkma milleti meydanlara indirme harekleti ama o gün de hiçte istenilen, beklenilen kalabalıklara ve heyecana ulaşamadılar.İstanbul’da sadece 1 milyona civarı insan vardı meydanlarda yani nüfusunun yüzde 10’u bile meydanlara inmedi İstanbul’un. Düşünün bütün siyasi partilerin genel başkanları orada Başbakan ve kabinesinin tümü orada, Genelkurmay ve komuta kademesinin tamamı orada, ileride paralelcilikle suçlanacağı endişlesi ile cezaevine gitme korkusu sarmış paralelciler ve yandaşlarının tümü bayrağı eline kapmış orada, her an Türkiye’den kovulma endişesi yaşayan Suriyeli vs. mültecilerin toplanabildiği kadarı orada. Ama toplanan rakam o ilde yaşayan insanların yüzde 10’una bile tekabül edemiyor.Ayrıca aynı gün bütün şehirlerin meydanlarına kurulan standlarda canlı yayın miting havası veriliyor ve insanlar adeta zorla meydanalara çağrılıyor ama hiçbir şehirde on bin kişi bir araya gelmiyor. Toplamda baktığınızda halkın yaklaşık olarak sadece 100’de 2 ya da 2.5’i meydanlara indirilebilmiş.
Yine geçtiğimiz gün silahlı roketatarlı saldırıya uğradığı haberlerinin ardından CHP’nin bütün İstanbul örgütleri alarma geçerek halkı Kılıçdaroğlu’nu havaalanında karşılamaya davet etti. Ama gelen insan sayısı cüzi rakamlarla sınırlı kaldı. Düşünün ki son genel seçimlerde İstanbul’da %30 oranda 3 milyona yakın kişinin oyunu almış olan CHP’de, il ve ilçe örgütünün ısrarlı daveti ve bedava araç teminine rağmen üstelik, halk ilgi göstermedi. Düşünün CHP’lisiniz Genel Başkanınıza terör saldırısı gerçekleşmiş ölümle burun buruna gelmiş ama siz kendisini karşılamaya ve geçmiş olsun ziyaretine bile gitmemişsiniz. Emin olun inansanız kilometrelerce öteden bile giderdiniz. İnansaydık emin olun CHP’li olmasak bile giderdik. Ama artık ne Kılıçdaroğlu’na inanıp güvenebiliyoruz ne de çıkan haberlere ne de medyaya. Zaten Türk Milletinin öteden beri şüphesi vardı, birlikte hareket edip danışıklı dövüş ettiklerine dair, son zamanlarda yaşananlarla birlikte bu şüphe hepten derinşleişti ve pek çoğumuz arık medyanın bize dayattığı mevcut siyaset yapsının tamamının aslında beraber hareket ettiğine ve işin artık cılkının çıktığına inanır olduk. Sizce de öyle değil mi? Sizce de yaşadığımızı sandığımız pek çok şey siyasilerimizin ve medyamızın kurgusundan ibaret değil mi?
Yıllardır televizyon ekranlarında gazetelerde duyduğu haberlerin mizansen olduğu gerçeği ile karşılaşmaktan usanan Türk Milletinin neredeyse her ferdi çok iyi bir komplo teorisyeni haline dönüştü. İnsanlar televizyonları, haberleri siyaset gündemini takip etmeyi terk etti. Çok büyük bir çoğunluğun evinde diziler dışında Cartoon Network gibi çocuk kanallarının dışında kanal izlenmiyor bile. Yani kumanda artık belli diziler dışında, tamamen çocukların elinde pek çok evde.