Malumunuz bütün partilerde kendi demokrasi anlayışına, kültürüne, tabanlarının eğitim seviyesine, teammüleri ve geleneklerine göre bir aday belirleme süreci şekilleniyor ve yaşanıyor. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır elbet. Partilere üye olanlar, delege olanlar ya da kendilerinin yönetici olarak vasıflandırıldığı insanlar; kendi partilerinin demokrasi anlayışını, tüzüğünü, geleneklerini içine sindirmiştir ki o partili olmuştur. Ya da sorgulamaları gerekiyorsa muhakkak bu gelişmeleri yaşananların ışığında sorgulayacaklardır ve takdir o partililerin kendilerine aittir. Hatta bizler tarafsız gazetecilik ilkelerimiz gereği bu kulvara pekte fazla girmemeliyiz ve ben de bunun farkında bir gazeteci ve köşe yazarı aynı zamanda ajans işletmesi sahibiyim. Ancak bu ön seçim ya da aday belirleme sürecinde kentimizde o kadar garip şeyler yaşandı ki, az da olsa dokunmazsak, eleştirmezsek halk adına vazifemizi eksik yapmış oluruz diye düşündüm. Bu sebeple bu makalemde biraz eleştireyim ve durum tespiti yapayım istedim.
Her neyse, Ak Parti’yi değerlendirmeye devam edelim; malum Ak Parti’de 26 aday adayı vardı ama maalesef 26 aday adayının içerisinden milletvekilliği yürütülebileceği düşünülen üç isim çıkmamış ki dışarıdan bir transferle ancak üçü tamamlayabildi Ak Parti. Uşak’ta daha önce ismi dahi hiç konuşulmayan, hiç kimsenin tanımadığı ya da tanıyanın da Uşaklı olduğunu bilmediği, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı ile nam salmış bir sözüm ona gazeteci ikinci sıradan aday yapılıverdi. Nurullah Çavuşoğlu dışarıdan bir aday gelebileceğini seçimlerden altı ay kadar önce demişti de ihtimal dahi vermemiştim hem de son ana dek. Liste açıklanınca Nurullah Çavuşoğlu’na bir kez daha pes dedim. Gerçi O, Uğur Işılak gibi daha popüler bir isim beklediğini açıklamıştı ama sonuçta dışarıdan bir aday yollanabileceğine ilişkin tahminin de haklı çıktığını hayretler içerisinde hep beraber müşahade etmiş olduk.
26 aday adayı yaklaşık iki ay boyunca, ilkokul çocuklarının müsameresini aratmayacak nitelikte bir takım çalışma ve faaliyetlere imza attı. Herkes birbirini taklit etti. Aşağı yukarı aynı klişe sözlerle bilboardlara çıktılar, aynı klişe hareketler ile ziyaret ettikleri yerlerden resimler paylaştılar, aynı bilindik sahte yüzler, bilindik sahte gülüşler ve samimiyetten uzak pozlar... Tabi ki herkes bunları Facebook ve Twitter hesaplarından paylaşmayı da ihmal etmediler. Birbirilerinin beğeni sayılarına baktılar, Onu kim beğenmiş, beni kaç kişi beğenmiş gibi acayip ve akıl almaz işlere daldılar. Tabi hiç kimseyi basının karşısında mülakat verirken ya da soru cevaplarken görmedik, hiç kimseyi "evet budur" dedirtecek cinsten konuşmalar yaparken izleme ya da gözlemleme imkanı bulamadık. Kaldı ki herkes tanıdıklarına, daha çok kendi partililerine ve STK’lara gitti. Yani yine körler sağırlar birbirini ağırladı diyebileceğimiz bir takım faaliyetler oldu o kadar. Bu sırada belki bir miktar ekonomi canlanmış olabilir.Tabi bu arada herkesin ilk üçe dair öngörüleri vardı. Aday adaylarının hemen tamamına yakını zaten söz almıştı ve kesinlikle adaydı vs. bunları konuşmaya eleştirmeye bile değer bulmuyorum açıkçası.
Gelelim MHP’ye Ak Parti’den farklı olarak bu partide Genel Merkez kime sorduğu ve hangi ara yaptığı bir türlü bilinemeyen anketler yaptı, ha bir de internet üzerinden sonucunun oynanıp oynanmadığından asla emin olamayacağımız bir anket çalışması düzenleyiverdi. MHP’deki aday adayı sayısı 14’tü. Burada aday adaylarımız bol bol gezdi, ziyaretler gerçekleştirilip vatandaşların dertleri dinlendi. Ama sadece dert dinlendi çünkü; kimsenin çözüm önerisi koyacak bir vizyonu maalesef yoktu, resimler çekildi, yine klişe sözlerle bilboardlara çıkıldı. Kimisi esnaf, memur, işçi benim dedi, kimisi herkesi kucaklayan bir milletvekili olacağım dedi, kimisi Genel Merkez tarafından vazifelendirildiğini söyledi, kimisi teşkilatların ağız birliği ettiği isim olduğum için aday adayıyım dedi. Herkesin aday olmak için mutlaka bir geçerli sebebi vardı ama, çoğu aday adayının birden fazla gerekçesi dahi yoktu. Hadi bazılarının birkaç tane daha saydığı olabilmiştir diyelim. Bu arada hemen belirteyim; aday adaylarının profili de hemen her partide aşağı yukarı aynıydı.( Birkaç istisna hariç.) MHP’nin aday adaylarından da yine ciddi politik söylemlere pek rastlamadık maalesef. Bir TV programına, gazeteye ya da internet haber sitesine mülakat veren, röportaj yapan ya da çıkıp basın karşısında çatır çatır kendini ifade edebilen birkaç istisna aday adayı vardı o kadar. İsmail Oskay bu duruma, yani istisnalara örnek olarak verilebilir.
1)Ak Parti’de MHP’ye oranla aday olma beklentisi içine giren insan sayısı fazla idi ve hepsi kendilerini aşağılanmış hissetti.
2) Ak Parti’nin tepeden inme gönderdiği adayı hiç kimse tanımazken MHP’nin adayı hiç değilse Uşak’a pek bir faydası dokunmamış olsa da Merkez Bankası Başkanlığı, Eski Cumhurbaşkanı Abullah Gül’ün danışmanlığı gibi vazifelerde bulunaması hasebi ile tabanın ve aday adaylarının daha kolay kabullenebileceği bir isim.
Ayrıca sizler de takdir edersiniz ki; AK Parti'nin atadığı isimle Durmuş Yılmaz’ın kalibresini ve kalitesini kıyas etmek dahi abesle iştigaldir. Bir sonraki yazımda hangi aday adaylarının kazanıp, hangilerinin kaybettiğini daha geniş ve tek tek ele alacağımı belirterek sürçi lisan ettimse affola diyor, saygılarımı sunuyorum.
durmus yılmaz ismi usak için bir fırsattır ancak mhp durmus yılmaz gelmeden daha adayb adaylığkları ve kongreler surecinde yakaladığı ivme ile bir vekili garanti̇lemi̇şti... yorumun devamı.