Basit bir okul müdürünün bile, türlü testlerden geçirip AKP'li olduğuna emin olmadan atamasını gerçekleştirmeyen, Uşak başta olmak üzere tüm Türkiye'de ülkücü ya da Atatürkçü olarak bilinen Devlet memurlarına, okul müdürlerine hatta hademelere varıncaya değin, çok ciddi bir kıyım gerçekleştirdiği bilinen AKP Hükümeti'nin, Merkez Bankası Başkanlığı gibi çok önemli (Türkiye'de 1 tane oluyor) bir makama atadığı ve yıllarca Kemal Derviş politikaları ile Merkez Bankası'nın yönetildiğini ve AKP'nin Kemal Derviş politikalarını uygulamayı terketmesi üzerine ekonominin kötüye gittiğini kendi ağzı ile defalarca televizyonlarda itiraf eden Durmuş Yılmaz ile ilgili Uşak halkı da, Türk Milleti de çok az şey biliyor diye daha önce de defalarca söylemiştim. Gün geçtikçe adeta haklılığım tescillenilircesine Durmuş Yılmaz Bey hakkında yeni bilgiler kamuoyunun gündemine düşmeye devam ediyor.
Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilerin yani; AKP, CHP, MHP ve HDP'nin liderler bazında bir danışıklı dövüş sergiledikleri, zaman zaman milletin kafasını karıştırmak ve uykusuna devam etmesi adına tiyatrodan birbirlerine ağır hakaretler içeren konuşmalar ile güya eleştiriyor gibi gözükerek aslında gerçekleri milletten gizledikleri, AKP'nin her sıkıştığında liderleri ile işi pişirip ya CHP'nin ya HDP'nin ya da MHP'nin desteğini alarak bir şekilde gemisini yürüttüğü, yukarıda olan bitenden habersiz bir şekilde iyi niyetlerle yerelde politika yapanlara ise sadece figüranlık rolü verildiği, bu tiyatroya uymayanların ise bir şekilde bertaraf edildiği ya da bu tiyatroya uymayan parti ya da liderlere TV ve gazetelerde görmezden gelinerek, karartma politikaları uygulanarak "kazanamaz" şeklinde algılar yönetilerek, varlık göstermesini önledikleri yönündeki tezimi, Uşak'ta üç partinin de güya kavga ettikleri ve partilerine sızmalarını önlemek için mücadele verdiklerini deklare ettikleri Gülen Cemaati'ne yakın isimlerden seçmesi zaten çok manidardı. Durmuş Yılmaz'ın CFR gibi bir örgütlenmede Yönetim Kurulu üyesi çıkması da bu tezimi güçlendiren bir gerçek niteliğinde karşımıza çıkmaktadır.
Cezaevinden çıkar çıkmaz ABD'ye giden ve Beyaz Saray önünden yaptığı açıklamada; "ADL ve Jinsa (Yahudi Lobileri) lobilerinden icazet aldım, siyasi parti kurma çalışmalarıma start vermek üzere Türkiye'ye dönüyorum. Türkiye'nin düzgün sakallı güzel Kuran okuyan insanlara ihtiyacı yok" şeklinde beyan veren Recep Tayyip Erdoğan'ın, gelecekte Başbakan olacağını ben o tarihte bu açıklamayı işitir işitmez ilan etmiştim. Yine Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit'in CFR'nin bir alt kuruluşu olan Bilderberg tarafından o tarihlerde düzenlenen toplantıların ardından gerçekleşen Davos Zirvesi'ne davet edilmesi üzerine de ANASOL-M'nin kurulacağını aylar önceden ilan etmiştim. Yakın çevrem bunları çok iyi bilmektedir. ANASOL-M Hükümeti'nin Kemal Derviş'i kovaladıktan sonraki dönemini hatırlayın, Merhum Ecevit hasta halinde duruma müdahale etmiş ve cemaatin taşeronu olan Hüsamettin Özkan ve İsmail Cem'i parti yönetiminden uzaklaştırarak, Ulusalcılığı ile bilinen Masum Türker'i ekonominin başına, yine ulusalcı ve Atatürkçü kimliği ile bilinen Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel'i göreve getirmişti. Ekonomi ve Dışişleri başta olmak üzere bazı bakanlıklarda gerçekleşen revizyonların ardından Kemal Derviş öncesi başlayan ve Derviş ile beraber tavan yapan ekonomik problemler hallolmaya başlamış, Türkiye yeniden ekonomisini düzeltirken, dünyadada kaybettiği itibarı Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel'in uyguladığı yerinde politikalar ile kazanmaya başlamışken, yani ANASOL-M Hükümeti son döneminde hiç olmadığı kadar düzelme eğiliminde iken, Bahçeli nedenini hala açıklayamadığı o malum açıklamayı yapmış ve 3 Kasım'da seçime gidebiliriz demişti. O sırada ekran karşısında idim ve bu açıklamanın yıpranan ANAP, DSP ve MHP'nin barajı aşamaması ve yeni kurulan AKP'nin ve Recep Tayyip Erdoğan'ın önünün açılıp bir an önce iktidara getirilmesi anlamına geldiğini bildiğimden dolayı, öfkemden elimdeki kumandayı televizyona fırlatmış ve bir televizyondan olmuştum. 3 Kasım 2002 tarihinde AKP'nin tek başına iktidara geldikten sonra önündeki seçilme engelinin de Deniz Baykal tarafından kaldırıldığını ve daha sonra AKP'nin ne vakit başı sıkışsa, bir muhalefet liderinin can simidi gibi yetiştiğini sizlere hatırlatmama herhalde gerek kalmamıştır. Yani demem o ki; görmek istemesekte, yüzleşmek zorumuza gitse de oy verdiğimiz insanları biz yönetmiyoruz arkadaşlar, hepsi aynı merkezlerden yönetiliyor ve bu merkezler kirli derin gizli ittifaklardan ve örgütlerden oluşuyor.
Uşak Haber Merkezi ve Son Nokta Gazetesi Editörü Gazeteci Nurullah ÇAVUŞOĞLU

evet şimdi yorumları yollasın bakalım mütevazı, devlet adamı sdiye öve öve bitiremeyen ülküdaş kardeşlerim ya da ülküdaş görünümündekimi deseydim. ülkü ocaklarına 12 yaşımdan bu yana neferlik yapmış millet ve milliyet sevdalısı biri olarak benim ne böyle bir vekilim var ne de böyle bir başkanım ben bunu kabul etmiyorum kesinlikle bir çok mhpli ve ülkücü arkadaşımda benimle aynı fikirde