Saltanat Süren Değil, Hizmet Sunan Bir Başkan İstiyoruz!
Son derece iddialı bir girizgâh yaparak başladığım yazı dizimin bu üçüncü bölümünde tarih boyu medeniyetler kenti olma unvanını hak etmiş, herkesin hayal ettiği Karun Hazinelerini yüzyıllarca bağrında barındırmış, Evliya Çelebi’nin Âşıklar diyarı diye bahsederek Aşk’ın tütsüsünü; kokladığın havada bile teneffüs edebilirsin manasına gelen övgülerine mahzar olan, Türk Milleti’nin bir Vav misali yeniden doğuşunun şahlanışının sembolü olan Kuva-ı Milliye ateşinin ilk yakıldığı kentlerden birisi olma özelliğini taşıdığı gibi zaferin sembolü olan Yunan başkomutanının teslim alındığı kent olma özelliğini de taşıyan Uşak ilinde hemen her sohbet meclisinde bu seçimlerin hararetle gündem edilişi ve Uşak halkının seçimleri bu kadar ciddiye alıyor olması bana hep birlikte bir doğum sancısı yaşadığımızın işaretleri gibi geliyor ve bu sözleri yazma cesareti veriyor.
Yazımı okuyanların birçoğu belki beni hayalperestlikle suçlayacak; kim bilir belki de ilk bakışta böyle düşünmeleri normaldir. Ancak bizde bir söz vardır "perşembenin gelişi çarşamba’dan bellidir."
Ben dünyada ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin paralelinde, kentimizdeki gelişmeleri ve Uşak halkının doğru ismi seçme konusunda ki hassasiyet ve kararlılığını göz önüne alarak gördüklerim ve bildiklerim ışığında durumu değerlendirdiğimde bu sonuca varıyorum. Evet, gerçekten bütün kalbimle inanıyorum ki bu seçimler Uşak ilinin adate kader seçimleri olacak ve eminim ki başkan kim olursa olsun halk doğru seçimi yapmış olacak yeni seçilen Belediye Başkanı Uşak halkına baş değil onları birliğe, doğruluğa, huzura, modernleşmeye, zenginliğe götüren, bir ayak olacak. Bazılarının bu satırları okurken sende çok abartmışsın Belediye Başkanı'nın bunlara müktedir olması mümkün müdür? diye sorguladığını ve hatta daha şimdiden zihin dünyasında yazımı eleştirmeye başladığını, altına atacağı eleştirisel yorumu tasarladığını tahmin etmekteyim. Böyle düşünen arkadaşlara ve tüm okuyucularıma Uşak’ın nüfus oranına göre otomobilin bulunduğu en çok kent olduğunu, yine nüfus oranına göre banka hesaplarında bulunan mevduatın en fazla olduğu iller arasında olduğunu, neredeyse hiçbir devlet desteği olmamasına rağmen iki tane OSB ’sinin olduğunu, tekstil, battaniye, deri, seramik ve geri dönüşüm gibi birçok sektörde belirleyici unsur olan bir kent olduğunu, Bursa ve İstanbul’da binlerce işçiye istihdam sağlayan devasa fabrikaların sahiplerinin Uşaklı olduğunu, Avrupa’nın en büyük altın madeninin Uşak’ta bulunduğunu yine sıcak su başta olmak üzere birçok yer altı zenginliğini bağrında barındırdığını Murat Dağı gibi birçok doğal güzelliği üzerinde taşıyan bir dağın dibinde kurulu olduğunu, Dünya’nın ikinci büyük kanyonlarına ev sahipliği ettiğini, itelenmiş, dışlanmış olmakla birlikte son derece genç dinamik, içten, samimi, müteşebbis bir halka sahip olduğunu ve dahi denilebilecek birçok ismin kentimizden çıktığını hatırlatırım. Toparlayacak olursak Uşaklı yöneticilerce, bu güne dek adeta yok sayılan başta kadınlarımız ve gençlerimiz olmak üzere, potansiyel enerjiyi içinde barındıran değerlerimizi gün yüzüne çıkartacak, iç dinamikleri harekete geçirecek birliği ve beraberliği tesis edecek projeler ortaya koyan; krizleri fırsata dönüştürebilecek, kente gerek ekonomik gerek siyasi ya da sosyo-kültürel katkı sunabilecek, maharet ya da birikim sahibi olanlara olanak ve imkân sağlayabilecek profilde, Uşak’ın kullanılan ya da kullanılmayan değerlerinin farkında, kalıpları kırabilecek cesaret ve kararlılıkta, halkına sığınıp yaslandığında Uşak’ı bir dünya kenti yapabileceğini düşünebilecek özgüven ve vizyona sahip bir Belediye Başkanıyla Uşak halkının hayali olan ve benim bu yazı dizisiyle dile getirdiğim bir Uşak neden olmasın.
Anlatmak istediğimi bir kıssa paylaşarak daha anlaşılır hale getirmiş olacağıma inanarak, sizlere bir Leyla ile Mecnun kıssası paylaşmak istiyorum.
‘’Leyla, Mecnun'a haber yollamış. Demiş mademki Mecnun beni çok seviyor, mademki adımı dillerden düşürmeden çöllerde dolanıyor, aşkına ispat istiyorum; kolunu kesip bana göndersin. Leyla'dan fermanı alan haberciler çölün yolunu tutmuş ve Mecnun'a çöp eşeleyen bir köpeği severken rastlamış. Köpeğin ağzını yüzünü öpen Mecnun'a seslenerek o bit torbasını elinden bırakırsan sana yaklaşacağız ve sana getirdiğimiz bir haberi duyuracağız demişler. Mecnun "siz benim nazarımda bu köpek kadar değerli değilsiniz isterseniz yaklaşmayabilirsiniz zira bu köpek Leylamın köyünün köpeğidir" şeklinde cevap verince haberciler bizde Leyla'nın köyünden geldik ve sana ondan ferman getirdik demişler. Mecnun bunu duyar duymaz köpeği usulca elinden bırakırken "ve aleykümselam Leylamın selamı başım üzerinedir" diyerek mırıldanmış. "Mademki Leylamdan haber getirdiniz sizlerde başım üzeresiniz" diye seslenerek gelenleri selamlamış. Haberciler Leyla sana aşkından ispat istiyor kolunu kesip ona göndereceksin. Mecnun da belinden çıkardığı hançerle tam kolunu kesecekken birden vazgeçmiş. "Bende Leyla için kesilecek kol yok" demiş. Mecnun'dan bu cevabı alan haberciler Leyla'nın yanına giderek durumu iletip olanı biteni anlatmışlar. Leyla bunun üzerine gidin söyleyin o Mecnun'a bir daha adımı anmasın zira "ben onun aşkına inanmıyorum" demiş. Leyla'nın sözlerini Mecnun'a aktaran haberciler Mecnun'un cevabını dinleyince aşkın büyüklüğünü adeta yeniden idrak etmişler. Mecnunun tarihe geçen cevabı şöyleydi; "ben kesecektim kolumu gönderecektim Leylama, lakin baktım ki kol benim kol değil, kol Leylamın kolu. Kimin kolunu kesip kime göndereyim.’’
Yani Mecnun Leylasını öyle sevmiş onda öyle kaybolmuş ki; kendi koluna baksa gördüğü Leyla'nın kolu olmuş. İşte bu aşk gibi milletine, memleketine sevdalı ve halkına âşık bir Belediye Başkanı seçildiğini düşünün. Halkına kolunu gösterip bu kol sizin kolunuzdur sizin kolunuzda benim kolumdur diyebilecek, halktan bir kişinin aç ya da açık olduğunu düşünse uykusu bölünecek, tasarrufu altındaki paranın ve imkânların millete ait olduğunun idrakinde bir Belediye Başkanı, sizce Belediye'den yüklü işler alan firma sahipleri ile şaibe uyandırabilecek, dedikoduya mahal verecek nitelikte dostluklar kurabilir mi? Ya da Belediye Başkanı'nın verdiği gücü ve nüfuzu kendi şahsı için kullanabilir mi? Mecnun misali şehrin çöplüğündeki köpeğini bile sevecek kadar halkına âşık bir Belediye Başkanı'nın yolsuzluk ya da usulsüzlük ile isminin anılması hâkim karşısına tanıklıktan başka bir vasıfla çıkması mümkün müdür? Şimdi bir Sultan düşünün ki milletini Mecnun'un Leyla'sını severcesine sevsin, milletinin derdiyle dertlenip her türlü hizmetine koşsun sizce Sultan mı hizmetçi olur, yoksa Sultan'ı seçen halk mı aslında kendine bir hadim seçmiş olur?
Bir sonra ki yazımda yine Uşak halkının gönül ikliminden derlediklerimi tercüman olma adına aktardığım hayal ettiğimiz Belediye Başkanımızı anlatmaya devam edeceğim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere her şey gönlünüzce olsun mutlu kalın.

diyelim ki böyle bir belediye başkanı yada adayı yok ortalıkta ve diyelimki seçilecek başkan böyle birisi olmayacak. yazar düşünmüş tasarlamış helal olsun. mesela ben inanıyorum bunu tasarlayabilen bir bayan bile bahsedilen şekilde belediye başkanlığını pekala yapabilir. düşünüp tasarlaması ve halka aktarımı bile çok güzel. yazı her şeyi ile bi harika. farklı bakış açıları sunmuş, zihin fırtınası gibi, uşakın zenginliklerini ve belediye başkanlığının önemini hatırlatmış. şimdi önemsiz olması oturanın önemsetmeyi başaramadığından. yazıda bahsedilen şekilde bir belediye başkanı düşünün ne kadar önemli hale gelir başkanlık. ben uşak haber merkezini bu yüzden çok beğeniyor ve takdir ediyorum. doğru güvenilir net bir haber politikası var yazarları da değişik açılardan güzel analizler yapıyor. sayın çavuşoğlunun vedat orhan ömer acar ve mehmet ali kandilliden sonraki yeni yıldızları mustafa yüce kerim çiber ve bu kız anlaşılan hayırlı olsun uşakımıza. uşakın sitesi uşak haber merkezine tşkrl

her şey iyi hoş biz de istiyorduk ki chp gelsin. ama görünen oki chp gelirse cemaat gelecek o halde ne gerek var kardeşim.

bak kardeşim sen oyle güzel biryorum yapmışsın senin buyorumuna diyecek bir şey bulamadım tam ortaya konuşmusun sizin bu uşak haber köşesinde bundan önce ali erdoğan hakkında yorum yapan nurullah diye bir yazar soyadını hatırlıyamadım kalkmış yorum deyil direkman sanki bir düşman varmışsanki karşısında bu memlekete hizmet etmemiş tamamen yandaşlarına yidirmiş gibi kin ve nefret kusmuş bende bir yazı yazdım senin yaşın ufak daha neler görürsündiye yorum yaptım ama benim yorumumu yayınlamadı sonra sade bir ali erdoğan yokki siyasette seçime giren başkan adaylarda var
bunlarda yarışmak için aday olmuşlar sen düşünceni ortayakoy sizin gibi yazsana işte böyle nurullah gibileri yorum yapmaları ortamı geriyorlar memleket geri gidiyor kardeşim seni tebrik ederiböyle yapıcı yorumlarınızın devamını dilerim

ya ali bey ne yaptiki bal tutan parmagini yalamasinmi köse dönmeden cekip gitsinmi

alisiz ve betonlaşmamış bir uşak istiyorum ..!

nurulah beyi yakindan tanirim.en buyuk özelliği istişareye önem vermesidir.mimar olmaya gerek yokki.ali bey den kat kat ustun mimarlar var bu saehirde.ekip isidir bu.ali bey diyorya avukatlar başkan olamazmis.o zaman belediyecilikle un kazanmis konya ve kayseri belediye baskanlarini istifaya cagiriyorum.onlarda avukat ya...

belediye ile iktidarin uyumlu olmasi sart birkere.herzaman iktidar daha fazla hizmet eder. bugun dahi ali erdoganin ben yaptım dediği birçok hizmet ya hukumet desteği ile ilgili bakanlıkça yada ak parti gurubunun oy vermesi ile olmuştur. ali erdogan utanmasa hastaneyi bile ben yaptım diyecek
insanların ön yargıları değil tarafsız olarak kim daha yararlı olabilir diye düşünsek mührümüzü nurullah bey,e kullanırız diyorum.ön yargılı olursam ozaman başka şey ağır basıyor.iyi olan kazanacaktır.