Dünyanın süper gücü olarak anılan Amerika Birleşik Devletleri, bu ünvanını durduk yere değil; dünyanın bir çok noktasına müdahalesi ve kan dökmesiyle, kan döktürmesiyle kazanmıştır desek eksik söylemiş olmayız. Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atarak bir anda 250 bin kişiyi vahşice öldüren, Irak'ın Kuveyt'e girişini bahane ederek diğer emperyalist güçleri de ardına takarak Irak halkına karşı bomba yağdıran, kendi elleriyle büyüttüğü Ladin'i, Saddam'ı kullanarak ve demokrasi ve insan haklarını bahane ederek Afganistan'ı, Irak'ı işgal eden, buralarda yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan, Ortadoğu'da iç savaşlar çıkaran ve neticesinde kendi hegomanyası altına almak isteyen bir Amerika, tabii ki istediği ünvanı adının önüne koyabilecektir. Bütün bunlar tarihte ve günümüzde gözümüzün önünde dururken; her hamlesi bir tuzak ve oyun içerdiği aşikar olan Amerika'ya karşı durması gereken birileri ve bir anlayış olması gerekecektir. Bu anlayışa özellikle ülkemizde hemen her siyasi parti ve ideolojinin sahip olması gerekirken; tarihi, kuruluşu ve doktrini nedeniyle bu tavrın öncülüğünü CHP üstlenmelidir. Gel gelelim ki CHP bu yaklaşımda olmadığı gibi, içinde Amerikancı isimleri barındırır duruma gelmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi, her ne kadar muhalefette olsa da, belki de iktidar partisi kadar gündeme gelmekte… Bunun başlıca sebebinin iktidar olmaya en yakın partinin CHP olması nedeniyle, mevcut iktidarın günah keçisi ilan etme hususunda CHP’yi tercih etmesinin yanı sıra, CHP’nin iç dinamikleri de ciddi bir faktör. Bu yazıda iktidarın CHP’ye olan tavrından ziyade CHP’nin kendi içine yönelik bir takım konuları ele alacağım.
Kılıçdaroğlu’nun özellikle başında bulunduğu partinin tarihi, misyonu ve varlığı itibariyle en hassas davranması gereken konulardan biri de emperyalizme karşı takındığı tavır; ve günümüz dünyasının kabul edilen en büyük emperyalist gücü; dünyanın ve Ortadoğu’nun, dolayısıyla Türkiye’nin sınırları, yapısı ve ekonomisiyle ilgili kendine göre planları olan ve her ülkeyi bir şekilde planlarına tuzaklarına dahil etmeye çalışan; Büyük İsrail Devleti hayalleri uğruna ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da eşbaşkanı olduğu Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında özelikle müslüman dünyasını kana boğan; terör örgütlerini destekleyen ve bu örgütler eliyle ülkelerde istediği kaosu çıkaran Amerika Birleşik Devletleri ile arasındaki ilgidir.
Adı anıldığı anda hemen herkesin aklına yolsuzluk gelen, İran'ın Jet Fadılı espirilerine konu olan Rıza Sarraf (Reza Zerrab)’ın ABD’nin Miami eylatinde tutuklandığı yönünde haberler okuduk. Tutukluluk nedenlerini de yolsuzluk tapelerine dayandırdık ve dedik ki: “Türkiye’de neticeye ulaşmayan 17-25 Aralık, ABD marifetiyle Reza Zerrab’la başlayıp, Türkiye’ye, hükümete kadar uzanacak.” Bir çok muhalif kişinin düşüncesini özetlediğimiz bu fikre Kılıçdaroğlu’nun da sahip olduğunu gördük. Reza Zerrab’ın tutuklanması ile ilgili gelişen süreçte Kılıçdaroğlu adeta ABD’den medet umarcasına; Ak Parti hükümetinin bu yolla halk nezdinde itibar kaybına uğrayacağını düşünmeye başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ve Ak Parti hükümetini eleştirebileceği bir çok konu mevcutken, Kılıçdaroğlu anlaşılmaz bir şekilde Reza Zerrab üzerinden ve onu tutuklayan ABD'den referans alırcasına bunu yapmaya kalkmakta. Kaldı ki CHP kuruluş itibariyle; bundan 100 yıl önce emperyalist güçlerin bir imparatorluğu yıkıp, parçalarını sömürgeleri altına almak isteyen yedi düvele meydan okuyarak Kurtuluş Mücadelesi fitilini ateşleyen anlayışın partisi, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti olduğu gerçeği de ortadayken; emperyalizme karşı olan mücadelesi ve tavrından dolayı tüm dünyaya örnek olan savaşı kendine doktrin kabul eden koskoca Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı ol ve medet umduğun yer ABD olsun; hele ki Amerika’ya karşı olması gereken ilk partinin CHP olması gerekirken.
CHP’nin parti içi meseleleri ile ilgili şu sıralardaki belki de en önemli konu CHP’deki Genel Başkanlık makamıdır. Her ne kadar CHP’nin henüz kurultay sürecini yeni atlatmış bir genel başkanı var ise de; mevcut aday potansiyeli olanlar, değişim ile ilgili söylemlerin varlığı inkar edilemez. Burada da en önemli husus bence Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti tabanına, hitap ettiği kitlenin tamamına nüfuz edememesi; kendini ispat edememesi veya tabandan beklenen politik hamleleri yerine getirmemesi/getirememesidir. Kaldı ki ülkeyi yönetmeye talip ve aday olan, ve iktidar olmaya en yakın parti durumunda olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin şayet iktidar olursa ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal, hukuki vs projelerinin ne olduğunu bilmenin yanı sıra; dış politikasının da ne olacağı; ABD'yle nasıl bir ilişki içinde olacağı, Rusya ile diplomasisinin ne düzeyde olacağı, AB'ye bakışı ve tavrının ne olacağı, komşularla ilişkisini nasıl yürüteceğini, ezcümle Türkiye'nin dış dünyayla olan ilişkisinin nasıl olacağını halkın bilmesi gerekir. Bununla birlikte millet sorunların ve yanlışların da farkında olduğu gibi, iktidar alternatifi olan CHP'den, genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan çözüm önerileri ve projeler beklemektedir. Hal buyken, CHP'de bu yönde gelişmelerin olmasının aksine her seçim öncesi Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye oy kaybettirecek nitelikte açıklamalarına şahit olarak beklentileri boşa çıkaran bir CHP izliyoruz adeta.
Yakın zamana kadar şehir şehir gezen ve fiilen genel başkan adayı olduğunu belli eden davranışlarda bulunan Muharrem İnce, girdiği bu yolda, son süreçte her ne kadar daha pasifize olmuş; kabul edilirliğini daha da yitirmiş olsa da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sebep olduğu CHP’deki Genel Başkan arayışı bitmemiştir, bitmeyecektir. Bu koltuğu ya Kemal Kılıçdaroğlu tam anlamıyla dolduracak ya da siyaset ehli, donanımlı, CHP ve Atatürk çizgisini bilen ve idrak eden, vatan-millet sevgisini kendinden bir parça olarak gören, CHP’nin dinden uzak olmadığını varlığıyla ispat eden, parti kademelerinde ihanet derecesine varacak söylem ve eylemleri olan isimleri barındırmayacak olan bir isim dolduracaktır; doldurmalıdır! En azından halkın beklentisi bu yöndedir.
Sayın Kılıçdaroğlu; halen mi Amerika?
chp'nin başına kesinlikle dik duruşlu,dirayetli, halkın dilinden anlayan ve halkın değerlerinden kopuk olmayan kişiler gelmeli.ayrıca çok iyi hatip olmalı halkın ilgisini çekebilmeli konuşmaları. çünkü halk umudunu kesmiş vaziyette bu nedenle siyasetçileri dinlemeye değer bile bulmuyor.değişim şart amerikancılar temizlenmeli ülkemden.
ne abd ne ab tek çözüm tam bağımsız türkiye diyen bir lider gelmeli chp nin başına. kesinlikle milli olmalı.
bu itiraflarindan oturu taktire layiksin ama su gercegide unutma chp de olasi baska bir baskan adayinin cikmasi partinin cok yonlu bolunuceni de hesaba katmak lazim hazmedemeyenler baska bir sol parti ile ortaya cikar gecmisde bunun ornekleri yasandi nerden baksan isin gidisati iyi degil en guzeli fransa ornegi baskanlik sistemi ilk turda ilk ikiye kalan ikinci turda baskan turkiyede solda potansiyel varsa yuzde otuz besleri zorlarsa akp karsitlarinida dusun yuzde ellilere varir belki bir umut chp ikitidar yuzu gorur dilse feristahi gelse chp nin basina iktidar olmasi imkansiz bunuda bole bilinmesi gerekir bakiniz chp yakin bir donemde secim olsa alica oy yuzde yirmiyi bulmaz saygilar
yanlış kurgulanmış, yanlış aktörlerle oynanmış bir film izliyoruz.
filmin kurgusu ve aktörleri ne zaman değişecek bekleyip göreceğiz. bunu yaparsak güzel günler göreceğiz.
top artık yönetmende
onu bunu bilmem arkadaş illaki değişimşart. millet bu gürsel tekin gibi sezgin tanrıkulu gibi eren erdem gibi bekaroğlu gibi adamların vitrininde durduğu kılıçdaroğlu gibi güven vermeyen birisinin genel başkanı olduğu chpye de bu haliyle ve bahçeli yle kalmakta ısrar ederse mhp ye de oy vermez haksızda değiller. böylece bizde akp den sittin sene kurtulamayız. i̇ktidardan kurtulmak için önce ortağı gibi davranan muhalefetten kurtulmalıyız.akp yi göndermeye evet ama kılıçdaroğlu vede bahçeli ile asla.
geçen gün cnntürk'te izledim adam resmen amerikayı över gibi konuştu. biz amerikancı akp'nin amerkanın ağzı ile yaptığı iş ve icraatler neticesinde ülke olarak yok olma noktasına geldik. artık anti emperyalist söylemler olmalı. amerikan karşıtı değilse bile direk abd'ye endeksli politikalar izlemeyecek partiler iktidara gelmeli.chp acilen atatürkün çizgisine dönmeli ve kuruluş felsefesine uygun hareket etmeli.
son günlerde özellikle dış politikada art arda yediği tokatlar ak partinin aklını başına getirmeye yetti. pyd ile amerika'dan yediği tokat, göçmen kozuna çok güveniyordu ama, 1915 olaylarının soykırım olduğunun kabul edilmesine engel olamadı, dahası fırtınalar koparıldı gözler yumuldu ağızlar açıldı, almanya'ya denmedik laf bırakılmadı ama almanların incirliğe üst kurmasına müsaade edecekler. ruslara kafa tuttuk uçaklarını indirdik, daha dün bir mektupla özür diledik putinden. sanırım bu dış politikanın faturasını ahmet davutoğluna keselecekler. iç politikada hala pkk'nın şehirlerdeki gücü kırılmadı, şehit cenazesi hız kaybetmeden sürekli gelmeye devam ediyor. şehitler için algı oluşturuldu, halkımız artık umursamıyor. pkk ile masaya oturan, şehirlere silahlar gömülürken valilere operasyon yapma izni verdirtmeyen, habur'da davul zurna ile mahkeme kuran kılıçdaroğluymuş gibi, algı oluşturuldu terör kılıçdaroğlu yüzünden bitmiyor veya kılıçdaroğlu yüzünden şehitler veriliyormuş gibi.