Söylemiştim size; avın iyisi ile avcının kötüsü birbirine çok benzer. Hangisi av, hangisi avcı, avın sonunda belli olur demiştim!
Malumunuz beton santrali ortaklığı kurarak başladılar işe, hani hatırlarsanız Facebook hesaplarından açıkça ortaklıklarını ilan etmişlerdi. UTAŞ'ın başına da; hiç bir işadamı deneyimi olmayan, daha önce Türk Hava Kurumu'nu (kurbanlık deri işinde) dolandırdığı ve bu yolla para sahibi olduğu iddiaları kamuoyunca konuşulan, eskiden Gediz yolunda kahvehane işletmiş bir ismi getirmişlerdi işadamı diye. Zaten işadamı kaabiliyeti gerektirmiyordu, işletmeci kaabiliyeti de istemiyordu yaptıracakları iş. Nasıl bir kaabiliyet arandığını UTAŞ'ın işlerinden az çok haberdar olan herkes biliyor zaten. Gerçekten de aslında fena bir isim seçmemişlerdi. Belediyenin araçlarını UTAŞ'a devrettiler, o araçları belediye olarak kiraladılar ve UTAŞ'a para kazandırdılar. Ayrıca Kayaağıl Termal gibi, Tiritoğlu Parkı ya da Atapark gibi müşteriyi kovsan yine gelcek işletmeleri de UTAŞ'a bağlayarak para kazandırıyorlardı. Üstelik sıcak paranın sürekli sirküle olacağı yerleri seçerek hesap sorulması zor alanlar belirliyorlardı. Aman ne maharet, ne maharet. UTAŞ'ın mahareti sadece Belediyeye ait işletmelere adeta el koyarcasına, çökercesine sahiplenip işletmekle sınırlı değildi elbette. UTAŞ ayrıca para kazanmanın en kolay yöntemi olan asfaltlama ve yol yapımı işlerine de el atmıştı. Düşünün ki daha iki yıl önce Ali Erdoğan'ın döşediği taşları bile yepyeni olmasına rağmen söktüler ve UTAŞ'a asfalt attırdılar. Hatta Uşak'ta asfalt bekleyen ara sokaklar duruken, daha zahmetsiz asfalt dökülebilecek köy yollarına bile UTAŞ asfalt atıyordu. Biz kendi aramızda takılır olmuştuk yakında UTAŞ asfalt atacak yer bulamazsa kendi attığı asfatları da söküp baştan asfalt atacak diye. Uzatmayalım; UTAŞ acaip maharetli isimlerin elinde idi. UTAŞ yönetim Kurulu Başkanı sağı solu tehdit ediyor, hatta gazetecileri falan dövdürtebiliyordu ama O'nun yaptırdığını bütün Uşak bilmesine karşın, hiç kimse kendisinden hesap soramadığı gibi, olayın faillleri bile tutuklanmıyor ve elini kolunu sallayarak gezebiliyordu. Üstelik şeffaflık sözleri unutulduğu gibi neredeyse Belediyede yapılan her işte usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının konuşulması umurlarında bile değil gibi davranıyorlardı. Hatta bana sorarsanız bu dedikoduları bizzat kendileri yaıyordu daha rahat hareket edebilmek ve güç gösterisi yaparak rantçıların cazibe merkezi haline belediyeyi getirebilmek için. Yani UTAŞ epeyce maharetli idi. Hem kısa yoldan, üretmeden, yeni bir proje hayata geçirmeden, sıfır riskle para kazanma hususunda hayli maharetli idi. Hem de baskı ve yıldırma politikalarını Belediye ekibi adına yürütme hususunda epeyce maharetli idi.
Bu esnada paralel devlet soruşturmasını da kafalarına göre yürütüyorlardı. Çünkü KOM'daki Polis Memurlarının bazıları, bir dediklerini iki etmiyor ve Savcıları da kafalarına göre yönlendirebiliyorlardı. Hatta KOM'da ifade verenler daha ifade verdikten sonra evlerine yada işyerlerine dönmeden, KOM'da verdikleri ifadelerin Ufuk Uğur'un cep telefona gönderildiğine tanıklık edebiliyorlardı. Zaten Uşak'taki Paralel Devlet soruşturmasını açılmasına sebep olan sözde itiraf nitelikli ifadeler vererek kendi arkadaşlarını yani FETÖ toplantılarını birlikte organize ettikleri yada birlikte katıldıkları arkadaşlarını nitelikli dplandırıcılık ve din istismarcılığı yoluyla paraları iç etmek suçlaması ile suçlayan beyler de kendilerinden idi nasıl olsa. Yani bir grup FETÖ'ye yakınlığı ile bilinen AKP'li, bir başka grup FETÖ'ye yakınlığı ile bilinen ve fakat yeni düzene ayak uydurmak istemeyen AKP'liyi suçlayan ifadeler vermişlerdi KOM'a ve soruşturma bu ifadelerin ışığında başlatılmış, yine o ifadelerin ışığında KOM'daki maharetli ifade alıcı polisler sayesinde, bu beylerin keyfine göre yürütülmekte idi nasılsa. Yani Basri Yıldırım'ın sloganlaşmış sözünde olduğu gibi SIKINTI YOK idi. Nasıl olsa Nurullah Çavuşoğlu ve ekibi de en başından beri var olan Fetullah düşmanlıkları sebebiyle destekleyeceklerdi soruşturmayı ki öyle olmuştu. Bu beyler de bu sayede kah seni FETÖ'cü ilan ederiz diye korkuttukları insanları kendilerine boyun eğdireceklerdi, kah rant sağladıkları (oteline, kaçak avm'sine, kaçak çıktığı çatı katına ruhsat verdikleri, ya da imar da nerelerinin rant alanı olacağının işaretini verdikleri, elektirik lambası satın aldıkları, çerez satın aldıkları vs.) insanlardan güçlü ve kalabalık bir ekip oluşturacaklardı.
Her şey çok güzel gidiyor gibiydi ama bir problem vardı. Hiç kimse bu ekiple yanyana gözükmek bile istemiyordu. FETÖ olayını gören insanlar aynı akibete uğrayacakları endişesi ile yeni düzene ayak uydurmuyorlardı ve bu ekibe kişisel destek olmuyorlardı. Girin GOOGLE'ye; Nurullah Çavuşoğlu deyin Google'nin belleği size otomatik olarak "Nurullah Çavuşoğlu Kim?", "Nurullah Çavuşoğlu Uşak", " Nurullah Çavuşoğlu kimdir" ve de "Nurullah Çavuşoğlu video" sorgularını getirir. Çünkü insanlar bu ismi en çok bu kelimeler ile birlikte aratmışlardır ve Google'nin belleğine kaydedeceği sayıda sorgu aldığı için bu kelimeleri de beraberinde verir. Ama girin aynı GOOGLE'ye Nurullah Cahan yazın; Size aynen şu sorguları verecektir. "Nurullah Cahan İstifa", "Nurullah Cahan tutuklandı mı", "Nurullah Cahan Fetö", "Nurullah Cahan Twitter" yani Nurullah Cahan ismi yüzlerce hatta binlerce kez bu kelimler ile birlikte sorgulanmış ki; Google bu kelimeleri belleğine kaydetmiş. Yani insanlarda hep bir beklenti oluştu. Cahan ve ekibinin her an istifasının isteneceğine ya da tutuklanacaklarına dair. Kimse güvenmedi Nurullah Cahan ve kadrosuna ve sürekli GOOGLE'a bunu sorguladılar durdular. Cahan istifa etti mi? Cahan tutuklandı mı? O kadar ki; rant elde etmek bile istemedi iş adamları ve bunlarla birlikte iş yapmaya ya da politika yapıp fotoğraf vermeye, destek olmaya yanaşmadılar. E bizde meşhur sözdür; "Düğün elinen, harman yelinen, politika da en önemli malzemesi insan olan bir iş ve insan olmadan yapılamıyor". Düşünsenize Belediye Başkan Yardımcılığı bomboş duruyor ama taliplisi bile yok. Pek çok Müdürlük boş duruyor oturtacak adam bulamıyorlar. Malumunuz İmar Müdürlüğü yaptıracak kimse bulamadılar uzun süre. Defalarca İmar Müdürü değiştirmek zorunda kaldılar. Çünkü İmar daki değişikliklere imza atabilme cesareti gösterebilecek kimse bulamıyorlardı. Nihayetinde bu hususlarda adeta bir cesaret abidesi olduğu bilinen Zafer Satı'yı transfer ettiler de bu meseleyi kökünden halletiler. Ama halen şu anda bazı müdürlükler bomboş ve pek çoğunda vekaleten müdürlük yapan ehliyetsiz, liyakatsız isimler oturuyor. İlkokul Mezunu Müdür vekilleri, düşünün artık düşülen durumu.
Protokolde de yine ciddi problemler yaşanıyordu; Kentin Valisi ne kadar Belediye Başkanının yanında dursa da, pek çok protokol üyesi Cahan'ın küstahça davranışlarından ve yolsuzluk iddialarının bu kadar ayyuka çıkmasından, iddiaların cevapsız bırakılmasından rahatsız oldukları için olsa gerek, Cahan'la yanyana gözükmek dahi istemiyorlardı. Defterdarlıktan, SGK'ya, İl Tarım Müdürlüğü'nden Rektör'lüğe, hatta Emniyete varıncaya değin pek çok kurumda Daire Amirleri ya da yardımcılarından ciddi şikayetler ve serzenişler de duyuluyordu. Tabi ki bu sıkıntı basın camiasında da vardı. Çünkü ayağı yere basan ve uzun vadeli gazetecilik yapmayı düşünen hiç bir gazeteci yada basın mensubu, bu olan biteni görmezden gelemiyordu. Çünkü mızrak çuvala sığmıyordu. Belediye personeli ile ciddi problem yaşayan Cahan ve ekibi belgelerin ve bilgilerin sızmasını önleyemiyordu ve basında halka zaten ayan olan yolsuzluk iddialarını yazmak zorunda kalıyorlardı. Cahan ve tayfası daha önce hiç gazetecilikle iştigali bile olmamış, bir kaç isimle ortada kalmışlardı adeta. Hiç bir güvenilirliği ya da reytingi olmayan sözde gazetecilere para yedirerek algıları istedikleri gibi yönetemeyeceklerini anlamaları epeyce uzun sürdü. Başaramayacaklarını anlayınca basın camiasına baskının şiddet ve dozajını değiştirdiler tabi. Baktılar olmadı dövmeye kadar götürdüler işi. Hatta iki tanesini kandırıp tuzağa çekerek önce alıkoyma suçu işlemişler, ardından da bu iki ismi pompalı tüfekler çekerek, kollarını zincirleyerek dövdüler, hatta bu sırada çekim yapmayı ve çekimlerini emir aldıkları patronlarına göndermeyi bile ihmal etmediler. Yani adeta kendi suçlarını kendileri belgeliyorlardı bu kadar rahattılar anlayacağınız ve bu kadar emindiler hiç bir şeyin başlarına gelmeyeceğinden ve kurtarılacaklarından, nitekim öyle de oldu. Resmen organize bir çete gibi bir çok suçu bir arada işleyen ve yıllrca cezaevinde yatmakla yargılanması gereken kişler, bir şekilde ellerini kollarını sallayarak gezmişlerdi. Hatta biz kamera kayıtlarını vs topladıuk yok ettik bile diyebilmişlerdi herkese. Tabiki amaç gazeteci camiasna topluca gözdağı vermekti. Ama beklediklerinin tersine basın korkmadığı gibi daha da cesaretlendi. Aslında o arkadaşlar bizim yüzümüzden dayak yemişlerdi maalesef. Yani bize kendilerine anlattığım aslan tilki ve kurdun av sonrası taksimat hikayesini hatırlatmak istemişlerdi. Tilkiyi parçalayalım ki; kurtlar durumdan vazife çıkartıp korksun istemişlerdi. Ama maalesef sadece bizde korku oluşturamamakla kalmadı, diğer gazeteci arkadaşların da korkularını yenmelerine vesile oldular. Böylece Uşak halkı her dönen dolaptan bir şekilde haberdar olmuş oldu ve zerre itibarları kalmamıştı halk nezdinde. Zaten canı sıkkın olan Belediye Personeli 49 Memurun suçsuz yere FETÖ'cü ilan edilmesiyle beraber iyice gücenmişti Cahan ve tayfasına. Rüşvet istedikleri iş adamlarına, aleyhte konuşan AKP'lilere açıkça tehditler savuran hatta gerekirse bizzat saldıran Ali Rıza Çümen'i bir şekilde devre dışı bırakmayı başarsalar da, hiç bir siyasi sorumluluğu bulunmayan hatta hala hangi partili olduğu dahi bilinemeyen ama birden bire Bakır Mutlu kontenjanından Başkan Yardımcısı oluveren Ufuk Uğur'un zulmünden ve küstahça davranışlarından kurtulamadıkları için Belediye yönetimine nefretle dolmuşlardı. Dolmuşlardı deyince hatırladım; Dolmuşçular da yani Belediye Denetimli Halk Otobüsleri de ellerinden illalah demişti bu yönetimin malumunuz. Elbette ki pazarcıları da kaybetmişti belediye yönetimi. Köylerden gelen satıcıları bile memnun edemiyorlardı ne hikmetse ve bütün pazar esnafı Cahan aleyhinde açıkça propaganda yapar hale gelmişti. Adamlar tüm tehdit ve baskılara rağmen adeta muhalefet partilerini malesef yapmadığını yaptılar ve politikacı gibi Belediye ekibini eleştirdiler her yerde uluorta. Hatta basına beyanat verme cesaretini bile göstermişlerdi. Düşünün ekmekleri belediye başkanının elinde gibiydi ama korkmadılar. Nihayetinde UTAŞ firması çalıştıracak Uşak'lı bile bulamaz hale gelmişti. İnsanlar işsiz geziyordu ama UTAŞ'A işe girmeye bir türlü yanaşmıyordu. O boşluğu Suriyeli, Afgan'lı mülteciler ve bir miktar Kürt kökenli vatandaş ile doldurmuşlardı neyse ki. Ama onlar da ihtiyaç olunduğunda yani Belediye Başkanı konuşma yapacağı zaman örneğin ya da darbe karşıtı gösteri yapılacak dendiğinde mesela ortalıkta gözükmeyiveriyorlardı ve bir türlü istenilen kalabalıklar oluşturup, güç gösterileri veya algı operasyonları yapılamıyordu. Yani diyeceğim her ne kadar AKP iktidarı ve TÜPRAG, Fetöcüler ve rantcılar bütün gücü ile bu arkadaşlara destek verse de işler bir şekilde sarpa sarıyor ve halkı bir türlü "bize bir şey olmaza" ikna edemiyorlardı. Halkta her seferinde Belediye yönetiminin her an görevden alınabileceği algısı bir şekilde yeniden oluşuyordu. Aslında halk öyle istediği için öyle inanıyordu işin doğrusu.
Neyse FETÖ Soruşturması da, 15 Temmuz sonrası büyük oranda kontrolden çıkmıştı zaten. Savcılar eskisi kadar kontrol edilemediği gibi, soruşturma başka iller de de yürütüldüğünden Uşak'a yansıyan bölümlerinde ciddi problemler yaşanıyordu. Tam bu esnada her sıkıştıklarında kendilerine can simidi gibi yetişen MHP yine yetişmişti. Belediye yönetimi Rektör'ü ve Nurullah Çavuşoğlu'nu harcayabilirse her şeyin yoluna gireceğine inanıyordu çünkü. Kendilerince en sıkı muhalefetin bu iki adresten kaynaklandığını düşünmekteydiler. Önce Nurullah Çavuşoğlu'nu denediler. Son Nokta Gazetesi'nin bir şekilde kripto FETÖ'cü ilan edilerek kapatılmasını sağlamışlardı. Sonra da; ya gördünüz mü bak? diyerek algı oluşturup kamuoyunu Çavuşoğlu'nun kripto fetöcü olduğunu konuşmasını sağlayacaklar sonrasında da Savcı ve de Hakimleri ikna edeceklerdi bizim ekibin FETÖ'cü olduğuna. Vallahi Hazim Sesli bu ekip FETÖ'cü ise, ben değilim arkadaş der. Hapiste yatmaya razıyım ama Nurullah Çavuşoğlu ile ismimi aynı örgütte, aynı uğurda savaşmış adam olarak yazmayın der. Aynısını Ali Erdoğan da der, aynısını kendisine çok ağır eleştirileri öteden beri getirdiğimiz Fetullah Gülen de der emin olun. Elbette ki sene 1998'den beri benim Fetullah'la olan kavgamı ve savaşımı bilen, daha 2009 ve 2010 Yıllarında bu Fetullahçı yapılanmayı deşifre eden yazılar yazdığımızı ve gazete işine girdiğimiz günden bu yana Fetullahçılarla verdiğimiz mücadeleyi bilen Uşak kamuoyu bu iddiaya sadece güldü ve geçti kimseyi kendilerini bile inandıramadılar. O kadar ki kapalı kapılar ardında dillendirmek istediklerinde bile bizzat AKP'li arkadaşlarımız ya da tanıyanlarımız itiraz etti bize iftira etmelerine ve izin vermediler bizim FETÖ'cü olduğumuz iddiasını dillendirmelerine. Kapalı kapılar ardında bile dillendiremeyenler nasıl olsun da açıkça dillendirebilsinler ki; Ne bizi yakınen tanıyan Emniyet personeli inandı bu saçma sapan iddiaya ne de Adliye personeline acaba dedirtebildiler. Hal böyle olunca birinci av başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu kez imdatlarına yetişen MHP ile birlikte Rektör'ü FETÖ'cü ilan ederek görevden aldırıp cezaevine attırma planını devreye koydular. Üniversite personeli olarak tanınan ve daha önce yüzüne en galiz küfürleri ettiğim halde yutkunan ve hala beni gördüğünde utanmadan selam vermeye kalkan bir isim ve bir kaç akademisyen aracılığı ile elde ettikleri sözde bilgileri Muhterem Kuruçay'ın eline tutuşturdular ve Kuruçay'ın dile getirdiği ama aslında Cahan ve ekibine ait olan iddiaları kendilerine yakın sözde haber sitelerinde gündem ettirip kamuyoyuna mal etmeye çalıştılar.
Rektör FETÖ'cü müdür, değil midir? Bilmem çünkü hep söylüyorum ben ne Savcıyım ne de Hakim? Hiç kimseyi FETÖ'cü ilan etme hakkımız olmadığını en başından beri söyleyegelen birsiyim malumunuz. Ama ben Rektör beyle yaklaşık 20 gün kadar önce yüzüyüze iki saat oturdum ve kendisine bu konuda ciddi sorular yönelttim. Malumunuz şimdilerde Kuruçay'ın dillendirdiği iddiaların pek çoğu bizzat bizim haberleştirdiğimiz ve ifşa ettiğimiz konular; bizler o dönemde bu eleştirileri dile getirmiş ve Rektör'ün Pensilivanya'ya gittiğini ilk biz yazmıştık, yine Tanzanya ziyaretini de Uşak kamuoyu bizden öğrenmişti ilk olarak. Tabi biz bu ziyaretleri sıradan bir haber gibi yazmayıp çok ağır eleştiriler getirerek kamuoyu ile paylaşmıştık. Ama kabul etmeliyim ki bizim yaptığımız haberlerin tamamı 17/25 Aralık öncesine ait idi. Kabul etsekte, etmesekte 17/25 Aralık diye bir milat var. Şayet bu tarihleri Milat almazsak Uşak'ta cezaevine gitmeyecek bir tane idareci, politikacı ya da işadamı kalmaz, hiç değilse yardım yataklıktan yargılanır tamamına yakını. Düşünsenize Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Devletin üst düzey bürokratları hatta Ordunun üst düzey pek çok komutanının, sözüm ona ilahiyatçıların ya da akademisyenin hatta ve hatta Diyanetin bile Fetullah Gülen'e övgüler yağdırdığı bir dönem yaşıyorsunuz ve kamuda daire amirisiniz? Ne yapardınız? Ya da OSB'de üretim yapmaya çalışan bir işadamı iseniz ne yapabilirdiniz? Malumunuz OSB başta olmak üzere pek çok kurumda fetö'cüler ne derse o oluyordu. Zeka yardımları, TKDK Destekleri, KOSGEB, İş-Kur vs ne kadar destekleme fonu varsa FETÖ'cülerin elinde idi. Hatta Sosyal yardımlaşma kurumundan bile kimin yardım alabileceğine FETÖ'cüler karar veriyordu bir dönem Uşak'ta. Böyle bir ortamda gazetecisiniz; bütün gelir FETÖ'cülerin elinde Onları karşınıza aldınız mı, başta Asayiş Şube, İstihbarat ve KOM Müdürünü karşınıza aldınız. Pek çok Savcıyı, Hakimi karşınıza aldınız. Reklam kaynaklarınız olan işadamlarını karşınıza aldınız ki; biz malesef bu kaderi yaşamak durumunda kaldık. Siz olsanız bizim yerimizde ne yapardınız? Sizin önünüze Uşak'ın en büyük işadamlarının ve zenginlerinin aralarında bulunduğu Mütevelli adı verilen heyet gelse, Hocaefendiyi ve cemaati eleştirme her türlü reklam vs. teklifine açığız, aksi takdirde artık bizde duyarsız kalamayacak ve sizinle var gücümüzle savaşacağız deseler ve kartvizitleri yığsalar reklam görüşmeleri için arayın bekliyoruz deseler siz ne yapardınız? Nasıl davranırdınız acaba? Bizim çapımız ne ki? Böyle koskoca devasa bir cemaat ile savaşalım ne gerek var? Alalım paramızı bizde herkes gibi, işimize bakalım mı derdiniz? Yoksa sizin kazanabileceğinizi, eşinizin, babanızın bile inanmadığı bir savaşa bile bile dalabilir miydiniz inancınız uğrunda? Bu soruların cevabı hepinizde aşağı yukarı aynı. Hemen hepimiz dudak büküyoruz. Herkesten de Nurullah Çavuşoğlu ve ekibinin ortaya koyduğu cesaret ve yiğitliği bekleyemezsiniz ya...
Neyse tekrar konumuza gelelim Sayın Rektör'ü kim atadı? Elcevap önce Abdullah Gül sonra da Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Ne zaman? 17/25 Aralık sonrası, daha sonra kim Uşak Üniversitesi'ni daha geçtğimiz aylarda teşvik kapsamındaki ilk 5 Üniversite kapsamına aldı? Yine sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan. O halde mutlaka bir bildiği var diye düşündüm FETÖ ile mücadelede kendi kurduğu parti olan AKP'nin bile yalnız bıraktığını kendi ağzı ile itiraf eden ve FETÖ ile gerçekten mücaele veren tek samimi kişi olduğunu herkesin kabul ettiği Erdoğan'ın ve Sayın Rektör'ün ziyaretine gittim ekibimle beraber, kendisine pek çok soru yönelttim ve bunlar sizi FETÖ'cülükten almayı kafaya koymuş Hocam; dilerseniz burada verdiğiniz cevapları kamuoyu ile paylaşabilirsiniz Uşak Haber Merkezi sitemizden dedim. Rektör Hoca bana dönerek kendinden son derece emin bir tavırla; Nurullah bey hiç lüzum yok, siz zaten üzerinize düşeni yaptınız, sizi bu kavganın içine çekmeyelim. Tek güvenilir ve emin kaynak sizsiniz taraf gibi olmayın lütfen halkın kafasını karıştırmayalım. Benim zaten FETÖ'cülüğümü ispat etme şansları da yok. Bende ne BYLOCK var, ne başka örgüt üyeliğimi gösterir başka bir durum. Ben kendimden eminim ve 17/25 Aralık sonrası ben bunlarla tüm ilintimi kestim zaten dedi. Ayrıca Bakır Mutlu ile ve eski Genel Sekreteri Adil Karaman ile ilgili de bazı özel paylaşımlarda bulundu.
Tabi ki bu gün konjuktür o güne oranla çok değişti. Rektör şu anda gözaltında tutuluyor. Elbette ki Rektör’e görevinin başında iken yani daha Cumhurbaşkanı görevden almadan gözaltı kararını veren Savcının da illaki elini görmemiz gerek. Ben şahsen elinde ne var? Hangi somut ya da önemli belge ya da bilgilere dayanarak Sayın Rektör’ü gözaltına aldılar ve günlerdir gözaltında tutuyorlar bilemiyorum. Kimbilir belki de Savcının eli gerçekten doludur ve Hakimleri de ikna ederek tutuklama kararı bile verdirtebilir mahkemeye. Ama ben şahsen o gün Rektör Hoca ile yaptığım görüşmeden çıkarken Mustafa Yüce, Vedat Orhan ve diğer ekip arkadaşlarıma ben şahsen tatmin oldum ve bu adamın FETÖ’cü olduğunu yada öyle çıkacağını sanmıyorum arkadaşlar demiştim. Yine söylüyorum bekleyip göreceğiz ama ben Sayın Rektör’ün FETÖ'cü çıkacağını hala sanmıyorum. Ama FETÖ’cü ise de en ağır cezanın ona verilmesini isteyebilirim. Çünkü bir insan, bu kadar iyi rol yapabilir ve bir insan iç yüzünü bu kadar iyi gizleyebilir demektir şayet Fetö'cü ise gerçekten.
Rektör çıkarıldığı mahkemece tutuklanadabilir, serbest bırakılıp görevinin başına da dönebilir. Çünkü gözaltına alınalı kaç gün oldu ama hala Rektör’ün görevden alındığına ilişkin bir resmi açıklama gelmedi ne YÖK’ten ne de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan. Bu da işin hala belirsizliğini koruduğunun bana göre alametidir. Rektörün akibeti ne olur bilmem? Ama şimdi Rektör’ü FETÖ’cülükle suçlayan çevreler kendilerini FETÖ’cülükten nasıl kurtacaklar? İşte bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorum. Çünkü halen gözaltında bulunanlar arasında bulunan eski Genel Sekreter Adil Karaman’ın TÜMSİAD Başkanı'nca getirtildiğini bizzat TÜMSİAD Başkanı Muhterem Balta’nın ağzından duymuş birsiyim. Malumunuz TÜMSİAD içinde tek sanayici yada doğru dürüst işadamının bulunduğunu zannetmediğim Menzile bağlı olarak bilinen bir işadamı ve sanayici kuruşuşu sözüm ona. Ayrıca Rektörü FETÖ'cülükle suçlayan sözde Üniversite personelinin daha dün yanında durduğu akademisyenlerin hem intihalci hem de Fetöcü çıktığını biliyorum. Yine Rektörü FETÖ'cülükle kamuoyunda suçlayan isimlerin FETÖ’cü olduğu iddiası ile tutuklu bulunan bazı isimlerle yakın ilişkisini ve ticari bağlarını da biliyorum. Ayrıca Uşak Belediyesi'nde halen FETÖ’cü olduğunu kesin bidiğim isimlerin serbestçe cirit oynadığını da biliyorum. Tüm bunların üzerine Cahan’ın Hukukçular Derneği üyesi olduğunu ve 17/25 Aralık sonrası bile hatta kapatıldığı güne kadar üyeliğinden çıkmadığını, yine aynı Cahan’ın çocuğunun FETÖ’cülükten kapatılan okullarda 17/25 Aralık sonrası bile öğrenimine devam ettiğini, ayrıca Uşak’ta FETÖ Soruşturması başladığı tarihten CHP’den istifa edip havlu attığı tarihe kadar Belediyeden tek FETÖ bağlantısı ya da usulsüz yolsuz işi Savcılığa teslim edilmeyerek aylarca hatta iki yıl gibi uzun bir süre adeta Cahan tarafından kollanan Ali Erdoğan’ın seçimlerden önce ve sonra Cahan’a destek olduğunu ve daha önce defalarca paylaştığımız verileri ayrıca Ufuk Uğur’un, Uğur Çakmak’ın yerini doldururcasına davranışlar sergiledğini, aynı yoldan gittiğini adeta ima eden Vedat Orhan’ın yazısını göz önünde bulundurduğunuzda ayrıca gözaltında bulunanlar arasında Menzil grubuna yakın isimlerin de olduğunu da göz önüne aldığınızda nasıl bir tablo karşınıza çıktığını görmüş olacaksınız. Tüm bunlara ilave olarak AKP'li Milletvekilleri Mehmet Altay'ın ve Alim Tunç'un bu ekibe olan malum tavrını ve haftalardır hiç birlikte bile görünmediklerini de ilave edeyim.
Neyse yazı hayli uzun oldu. Ama nasılsa konular herkesin ilgili olduğu konular ve hem güncel hem de çok sıcak ve tehlikeli sularda yüzdüğüm bir yazı. Zaten de kar yağdı gece boyu, yollar kapalı Belediyenin tek önlem almadığı ve yolların karla kaplı olduğu gerçeği gözününde bulundurulursa vaktiniz boldur okursunuz diye düşündüm ve oturup sizler için sabaha dek bu yazıyı yazdım. Bence eğlenceli ve beyin fırtınaları yaptıran bir yazı oldu sıkılmadan okumuşsunuzdur dilerim ve dilerim faydalı olmuştur bu yazım. Son cümle olarak şunu söylemek isterim. Rektör babamın oğlu değil, zaten Rektörlük yaptığı süre boyunca Uşak Haber Merkezi'ne bırakınız bir jestini görmeyi yok saymak için ne mümkünse yaptığını da biliyorum, biliyorsunuz. Ayrıca başta da dediğim gibi hakkında FETÖ’cülükle ilgili dillendirilen pek çok iddiayı bizzat yazmış ya da Haber Editörlüğü ve Genel Yayın Yönetmenliği yaptığım dönemde yayınlamış birisi olarak Rektör’ü savunacak halim de yok. Zaten benim FETÖ’cülüğü şayet Savcılarımızca, Hakimlerimizce tescillenip kabul edilmiş birisini savunmaya kalkmam absele iştigal bir durumdur. Ancak herkesin çoluğu çocuğu var ve izzeti, onuru, şerefi var. Bu yüzden Mahkemece tescillenmedikçe bana düşmanlık edenler dahil hatta Nurullah Cahan ve ekibi dahil hiç kimseyi FETÖ’cülükle itham etme hakkını kendimde bulamam ve kimsenin yargısız infaz edilmesini de göz göre göre oturup seyredemezdim. Adımı Gazeteci koymuşsam ve kendimi gazeteci diye takdim ediyorsam bu yazıyı yazmaya beni inandığım değerler ve vicdanım mecbur eder. Ben tekrar söyleyeyim yeri gelmişken lütfen kimse Savcılığıa ya da Hakimliğe soyunmasın. Bekleyip göreceğiz kim FETÖ’cü, kim değil? Çok sürmez Devletin adaleti tecelli etmezse ilahi adalet tecelli eder. Kimse FETÖ’cü avcılığına soyunmasın, ava giden avcılık taslayan, av olur da neye uğradığını bilemez diyorum ve saygılar sunuyorum...
biletler hazır
cok guzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş elinie sağlık devamını bekliyoru
sizi seçimlerde chp nin birinci adayı olarak görmek istiyoruz...bu mafyaları siz ortaya çıkardınız tebrikler..
baya bi aydınlandık..devamını bekliyoruz.
ak partİ aday adaylarindan bİrİ bİzİ seçİmden önce topladi Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! şüphesiz ki aAllah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendirçayetİ okudu ama bİz ayak oyunlari İle adami yedİk ve bu yaymlari aday gösterdİk onun İçİn bİz ak partİlİler bu vebalİ değil bu dünyada öbür dünyada bİle ödeyemeyiz.İşİmİze gelİnce Allah kİtap dİn dİyanetten söz ederİz ama uygulamaqya gelİnce bİnbİr bahane
bu belediye başkanına ve basri efendi ile kuşzadeye ilk gördüğümde şu soruyu soracağım.insan bu kadar kendinden diğer insanlarını nasıl nefret eder hale getire bilir.bu kişilerin bilimsel olarak incelenmesi gerekli.türlerinin en değerli,tek örnekleri.hiç mi sevenleri olmaz koca şehirde.
bu fetöcüleri ikiye ayırmak lazım;
1. gruba girenler, bunların okullarında okuyan,evlerinde kalan, ekmeğini yiyip, onların sağladığı işlerde çalışanlardır.özünden fetöcüler.
2. gruba girenler ise benim en çok küfrettiğim grup. bu tipler fetö güçlü olduğu için gerek ticari hatta para kazanmak ya da devlet kademelerinde koltuk elde etmek veya mevcut koltuğu korumak amaçlı bu örgüte girenlerdir. bunlar genellikle itibar sahibi olmadıkları için örgüt üzerinde itibar kazanmak için yalakalık yapan, sakal bırakan sözde sofu gibi görünenlerdir. her iki grup da haindir ama en çok küfür ettiğim bu 2. gruptur. ne yazık ki üniversitede bu iki gruptan şerefsiz bulmak çok zor değildir. şimdi devlet bunları temizleyecektir. işi sulandırmak fetöye hizmet etmek demektir. bu arad bu ikinci gruba girenlerin facebook ve diğer sosyal medya hesaplarına bakarsanız sayın cumhurbaşkanımız ve ak partinin resimleri logoları gibi ögeleri paylaşırlar. sabahtan akşama kadar işleri budur. lakin kimse koyun değil
memlketin sorunu şudur güçlü bir sol cepesinden belediye başkan adayı cıkaramamasıdır meydanın bunlara bırakılmasıdır emeğine sağlık