Suçu ne olursa olsun, adil yargılanma isteği ve neyle suçlandığını bilmesi kişinin doğal hakkıdır!
Hepimizin bildiği üzere, yıllarca anlata anlata dilimizde tüy bittiği halde, bir türlü ne kadar çirkin ve kötü bir örgütlenme olduklarını iktidar partisi yetkililerine anlatamadığımız FETÖ'nün en çirkin yüzü ile bütün Türkiye 15 Temmuz gecesi yüzleşti. İktidarın beraber yürüdük biz bu yollarda şarkıları eşliğinde her işi birlikte çevirdiği, 12 yıllık AKP iktidarı boyunca şımartılıp semirtilen ve sonunda güç zehirlenmesi yaşayarak, dış güçlerden aldığı destekle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni ele geçirme hayali gören Fethullahçı yapılanma ya da FETÖ/PDY, 15 Temmuz gecesi yıllarca saklamayı başardığı çirkin yüzünü nihayet millete gösterdi. 15 Temmuz sonrası yapılan soruşturmalarda bildiğimizin ya da tahmin ettiğimizin ötesinde bir güce kavuştuğunu ve tahminlerimizin ötesinde ihanetlere imza attıklarını gördüğümüz FETÖ soruşturmasına, en başından beri verdiğimiz destek bizi takip eden herkesin malumudur.
Bizi takip eden herkesin malumudur; en başından beri bu nifak tohumları saçan örgütlenme ile mücadelemiz. Herkesin malumudur; malum yapının gerek şahsımıza, gerek kurumumuza, o dönem AKP'nin kendisine verdiği gücü kullanarak nasıl saldırdığı ve sırf eleştiriler getiriyor, kadrolaşmalarını önlemeye çalışıyoruz diye bize karşı ne kadar düşmanca tutumlar içerisine girdikleri. Bizi takip eden herkesin malumdur; 2010 yılından beri Fetullahçı yapılanmanın Müslümanlıkla alakası olmayan işler peşinde olduğunu yazdığımız ve her fırsatta bu yapılanmanın Devlet içerisindeki kadrolaşmasının altında başka maksatların yattığını ve bu kadrolaşmanın sürmesi halinde bu yapılanmanın ileride Türk Milleti'nin başını çok ağrıtabileceğine ilişkin öngörü ve saptamalar yaptığımız yazılarımızın yayımlandığı. Ancak Devlet yönetmek ayrı bir sanattır ve Devleti yönetenlerden kendi intikamını alması için hukuksuz davranmalarını beklemek hiçte doğru bir davranış değildir. Ben Dinlerarası Diyalog faaliyetlerine başladıkları andan itibaren, inancımın gereği olarak, tavrımı net bir biçimde ortaya koymuş ve Zaman Gazetesi'nin girdiği dükkandan alışveriş etmemiş birisi olarak ve yıllarca FETÖ'cülerin baskısı altında yaşamak zorunda kalmış bir gazeteci olarak, Devletimizden bu insanların adil bir biçimde yargılanmalarını isteme zorunluluğunda olduğumun bilincinde bir gazeteciyim, aynı zamanda. Bu yüzden de FETÖ/PDY soruşturması kapsamında yaşanan mağduriyetlere tanık olan, hatta yine aynı soruşturma kapsamında gazetemizin kapatılması suretiyle mağdur edilen, aklı başında elini vicdanına koyabilen bir gazeteci olarak bu yazıyı kaleme almaya kendimi mecbur hissettim. Malumunuz bu devirde, heleki FETÖ'cüler için adalet istemek çılgınlık gibi bir şey. Malumunuz kim Adalet istiyoruz dese, AKP Adaletinin pençesi ile karşı karşıya kalabiliyor son yıllarda.
Beni tanıyanlar ya da yakından takip edenler bilir ki; Devletin işine karışmam ve haksızlığa uğrasam da Devletimizin "vardır bir bildiği" deyip mağduriyetimi dile getirme(me)yi yeğlerim. "Devletimize olan inancımızı ve Türk Adaletine olan güvenimizi kaybetmemeliyiz" derim yazılarımda ve konuşmalarımda. Ama yaşanan o kadar iç acısı hadiseler ve vakıalar varki tanık olduğum, bu noktada yazı yazmak inancımın ve kimliğimin gereğidir diye düşünüyorum.
Geçtiğimiz günlerde iki yaşlı amca ve teyze gelmiş ofisime ve beni görmek istediklerini söylemişler. Neyse aradı gençler, ofise geldim. Yaşlı karı-koca kızlarının FETÖ/PDY soruşturması kapsamında önce Devlet memurluğundan atıldığını sonra da tutuklanarak cezaevine gönderildiklerini söylüyorlar. Görüştükleri bir avukat kamuoyu oluşturup halka sesinizi duyurmanız lazım demiş ve benimle görüşmelerini tavsiye etmiş söylediklerine göre ve bana durumlarını izah etmeye gelmişler. Adamcağız yaklaşık olarak şunları söyledi; Benim kızım bu FETÖ'cülerin yurtlarında imkansızlıklarımız sebebiyle kaldı ve kızım da, biz de, oyumuzu kurulduğundan beri AKP'ye veren kimseler olarak, Devlet büyüklerimizin Hocaefendi diye hürmet ettiği birisinin yani Fethullah Gülen'in ya da kurduğu yapılanmanın üst yöneticilerinin vatan haini çıkabileceğini, terör örgütlerine yardım ediyor olabileceğine ihtimal dahi vermediğimiz için, bunda yani kızımızın Fetullahın yurtlarında kalmasında bir mahsur görmedik. Daha sonra kızımın Devlet dairesine işe yerleşmesine ve tayininin çıkmasına da aynı cemaat yardımcı oldu. Ne yalan söyleyeyim, sadece kızım değil biz de kendimizi borçlu hissediyorduk bu cemaate ve kızım vefa borcunu ödemek adına bunların hatırına sendikalarına üye olmuş, bir de Bankalarından para çekip para yatırmış sanırım. Kızımın suçu bu bildiğim kadarı ile bundan ibaretmiş en azından avukat böyle söyledi. Şayet kızım gerçekten bu ihanet şebekesinden haberdar idiyse, hele ki darbe girişimine ortak olduysa, evlatlıktan reddedirim olur biter. Ama kızım yemin ediyor; benim hiç bir şeyden haberim yoktu diye ve savcıların elinde kızımın bu ihaneti bildiğine ve bilerek birlikteliği yürüttüğüne ilişkin bir delil yokmuş. Savcıların elinde kızımla ilgili ne tür bulgu yada deliller olduğunu bile bilmediğimizi söylüyor Avukatlar, çünkü ortada bir iddianame yokmuş. Tamam işten attılar buna bir itirazım yok ama bir sendikaya üye olmak hapiste yatmasına sebep olmamalı, versinler kızımı, götüreyim evime, kırsın dizini otursun bundan böyle. Zaten yuvası yıkıldı sayıyoruz biz, kocası dışarıda ama hiçte kızımla evliliğini yürütmeye niyetli değil, boşanmak niyetinde olduğunu söylüyormuş yakın çevresine. Ben kızımı alıp evime götüreceğim ve kızımla birlikte torunlarımı büyüteyim yetiştireyim. Torunlarım da yokluktan ailesinin güçlü olmamasından dolayı böyle cemaat ya da benzeri oluşumların eline düşmesin hiç değilse. İnanın adamcağız da, kadıncağız da, çoğu kez ağlamaklı oldular konuşurken ve dudaklarını ısırıyorlardı ağlamamak için ve dinledikçe ben de hak verdim. Gerçekten de bu ve benzeri şekilde dağılma noktasına getirilmiş pek çok ailenin varlığını bilmekteyim. Düşünsenize maaşı kesilmiş, hiç bir sosyal ya da ekonomik haktan yararlanamaz hale getirilmiş bu insanlar nasıl yaşarlar? Ne yer, ne içerler? Devletin suçu işlerken bana mı sordu? Deme lüksü asla olamaz, olmamalıdır. Faraza başka suçlardan eşi cezaevine girmiş, birisinin dışarıda kalan ailesine akrabası, arkadaşı sahip çıkıp destek olabilir hatta Sosyal Yardımlaşma kurumlarından destek alabilir. Ama FETÖ'cülük suçlaması ile cezaevinde bulunan pek çok insanın malesef bu şansı olmayabiliyor. Çünkü Devletin kapıları O'nlara ve ailelerine kapalı, eş dost akrabada korkuyor, çekiniyor birlikte görünmekten. Acaba diyorum halen cezaevinde bulunan bir öğretmenin ev hanımı olan eşi hangi çile ya da sıkıntılara düçar oluyordur. O insanların çocukları ne gibi tehlike ya da tehditlerle karşı karşıyadır. O insanların çocuklarının geleceğini karartmaya kimin hakkı var? Üstelik o öğretmeni o göreve atayan ve görevini kötüye kullanmasını isteyen siyasetçi ya da yetkili bürokratlar elini kolunu sallayarak gezerken. Düşünsenize FETÖ diye bir bela var ülkeyi ele geçirmiş neredeyse, hademesinden en üst düzey bürokratına, mübaşirinden HSYK Üyesine, erinden Orgeneraline Devlet kademelerinin tamamında elemanı var ama ne hikmetse bunların yerleşmelerini sağlayan ya da FETÖ'cülerin kullanımına göz yuman iktidar partisinin içinde siyaset yapan hiç FETÖ'cü yok desek yeri gibi bir durumla karşı karşıyayız. En azından AKP'lilerin iddiası partilerinde Fetöcü olmadığı yönünde. Yazımda verdiğim örnekteki yaşlı karı koca gibi binlerce yaşlı karı koca, çocuklarının ne suç işlediğini bile bilmeden cezaevinde yatmalarına seyirci kalıyor ve eli kolu bağlı çaresiz bir şekilde adaletin tecelli etmesi için dua edebiliyor sadece.
Bunları derken ister hademe olsun, ister hemşire ister öğretmen olsun isterse de Paşa; FETÖ örgütüne üye olan hiç kimseye suçsuz deme lüksümüzün olmadığının da farkındayım. Savcılarımızın ve güvenlik güçlerimizin zor şartlar altında samimiyetle bu soruşturmayı yürüttüklerinden de hiç bir şüphem yok. Ama malumunuz, savcıların ve hakimlerin yarıdan fazlası ya işten atıldı ya cezaevinde. Yani Savcı sayımız birdenbire yarı yarıya eksildi. Bu tür soruşturmalar zaten geriye dönük araştırmalar neticesinde iddianamesi hazırlanabilen soruşturmalar ve bazı verilere ulaşabilmeniz zaman alabiliyor. Örneğin; gözaltında tuttuğunuz şüphelinin geriye dönük telefon trafiğini, ilgili GSM firmasından istiyorsunuz gelmesi zaman alıyor. Binlerce bilgisayar, laptop, telefon vb. teknolojik alete, dijital verilerinin elde edilmesi için el konulmuş durumda ve bu çalışmaları yürütenler de insan. Bu verilerin gelmesi yeterli değil, ayrıca incelenmesi ve o kişinin suçluluğunu ya da masumiyetini ortaya konulan bulguların derlenip toparlanarak yazıya dökülmesi de ayrı bir iş ve doğal olarak zaman alıyor. Düşünün bu yazıyı yazmam aslında haftalar, hatta aylarımı aldı ama bir çırpıda okuyan sizler bile uzunluğundan yakınıyorsunuz. Aylarımı aldı diyorum; çünkü aylarca yaşanan gelişmeleri gözlemliyoruz, gelişmelere suçlunun ya da suçlanan kişinin penceresinden ayrı, suçlu yakınının ve halkın penceresinden ayrı, bir de Devlet görevlilerinin pencerelerinden ayrı göz atıp analizini yaptıktan sonra bir mantık geliştiriyoruz ve hukuki sınırları zorlamadan okuyucunun anlayacağı bir dile indirgerken, soruşturmanın zarar görmeyeceği bir çerçevede hukukun izin verdiği ölçülerde kalmak kaydıyla yazının iskeletini kafamızda oluşturuyoruz ve sonrasında geçiyoruz klavyenin başına. Aylar süren mutfak aşamasından sonra yazıyı kaleme almamız ve vitrine çıkarma çalışmalarımız bile saatler alıyor. İddianame yazan savcıların ya da soruşturmayı yürüten güvenlik güçlerinin durumunu varın siz düşünün. Elbetteki işleri bir hayli zor. Karşınızda ülkesine ihanet etmiş, pek çok yolsuzluk ve de usulsüzlüğe imza atmış devasa bir örgüt var ve pek çok insan bu yapılanmanın çirkin yüzünden haberdar olmadan örgütün kullandığı bir noktada duruyor olabilir ya da örgütle içiçe gözükürken aslında çok masum olabilir. Yani karşınızdaki insanı örgüt üyeliğinden suçlayacaksınız ama kişinin örgüte üye olmasına rağmen böyle bir örgütün varlığından bile haberdar olmama durumu ya da ihitimali var. Ayrıca öyle bir yapı ki; hademe deyip geçeceğiniz birisi Paşalardan ya da üst düzey bürokratlardan daha önemli bir konumda bulunabiliyor örgüt açısından. Zaten siyasi etkiyi kamuoyu baskısını sormayın o ayrı bir dert. Kimi soruşturmayı cadı avına çevirip her düşmanını ya da siyasi rakibini mi FETÖ'cü ilan ettirme derdine düşmüş, kimisi soruşturmayı bir rant aracı haline dönüştürebilmenin derdinde, kimi ise sıranın kendisine geleceği endişesi ile soruşturmayı sulandırmayı hedefleyen tutumlar sergiliyor ve siz vicdanınızla başbaşa bir vaziyette bu soruşturmayı yürütmekle görevlendirilmişsiniz. Her şehirde yüzlerce tutuklu sanığı olan bir o kadar da tutuksuz sanığı olan bir davaya bakıyorsunuz, tutuklular bir an önce adil biçimde yargılanma şartlarına kavuşmak istiyor haklı olarak, sizin önünüzde onlarca klasör var incelenmeyi bekleyen ve siz yapayalnız kalmışsınız. Yüzlerce ihbar mektubu var asıllı asılsız, önemli önemsiz konular içeren yüzlerce mağdurum diyen sanık dilekçesi var yine haklı ya da haksız yazılıp yollanan ve cevap verilmeyi bekleyen siz olsanız ne yapardınız?
Peki ne yapılmalı? sorusuna cevap bulmak için inanın çok düşündüm çok araştırdım, çok kimse dinledim. Zaten uzun yıllar önce FETÖ yapılanmasını çözmüş ve kendi çapında mücadele vermiş birisi olarak, tatmin edici bulduğum bir cevaba ulaşamadım. Ama şimdilik söyleyebileceğim şu ki; FETÖ/PDY soruşturması aşağı doğru değil, yukarı doğru ilerletilmeli ve öncelik bu yapılanmadan haberdar olmak suretiyle para trafiğini kontrol eden, yolsuzlukları organize eden ve bu sayede hayal dahi edemeyeceği servetlere kavuşan, siyasetin ya da Devletin kendilerine verdiği yetkileri FETÖ yararına kullanan ya da bilerek kullandıran, siyasi operasyonlar yapan, masum insanlara kumpaslar kuran insanlara verilmeli. Ayrıca hakikaten sadece sendikaya üye olmaktan ya da bankaya para yatırmaktan veya çocuğunu FETÖ okullarına göndermekten başka suçu olmayan insanlar ile, her şeyin bilincinde olduğu halde örgütte üst düzey yöneticilik yapan Devlete kafa tutmak pahasına FETÖ örgütünden vazgeçmeyen isimler bir tutulmamalı. Bunun yanısıra siyasilerimizde elini taşın altına koyarak soruşturmanın adil şartlarda yapılması ve çabuklaştırılması için elinden geleni yapmalıdır. İhtiyaç varsa gerekli kanunları derhal çıkartmalı ve ihtiyaç olan yerlere personel desteğinin derhal sağlanması için gereken çalışmaları ivedilikle ortaya koyması gerekmektedir. Yani boşalan Savcı kadrolarının yerine ihtiyaç dahilinde yenileri, polis ya da polis müdürü kadrolarının yerine de yenileri atanmak ya da görevlendirilmek suretiyle oluşan büyük boşluk derhal doldurulmalıdır ve güvenlik güçlerimizin ve yargılamayı gerçekleştiren Adliye birimi personelinin yükleri bir şekilde hafifletilerek işlerin çabuklaşması sağlanmalıdır.
Sade vatandaş olarak bizlerin yapacağı ise, FETÖ'cü düşmanlığını abartmadan yaşamak, sosyal manada o insanların ailelerini dışlama ya da tü kaka ilan etme işinde hiç değilse vicdani ölçülere riayet etmeye çalışmak, ayrıca da soruşturmayı yürüten kolluk kuvvetlerine, Savcı ve Hakimlere anlayış gösterip müsamahakar davranırken yardımcı olmaya çalışmak. Unutulmamalıdır ki; bu FETÖ yapılanmasından kurtulmak ve bir daha böyle örgütlerin oluşmasını önlemek için bu günler bir fırsattır ve ipin ucu bir kaçarsa ve FETÖ soruşturması kilitlenirse yok etmek üzere olduğumuz bu devasa örgütün Allah muhafaza hortladığına, ülkemizi yok ettiğine tanıklık etmek zorunda da kalabiliriz. Bu yüzden hepimiz insaf dairesinde kalarak bu soruşturmanın sağlıklı bir biçimde yürütülmesi için elimizi taşın altına koymak durumundayız.
slm ben bir vatandaş olarak bu ülkemde olanlara ve
devletin şu yaptığı haksızlığa karşıyım kardeşim gerçekten ülkemizin durumu gittikçe çok kötü oluyor
önceden ab'sevdamız vardı şimdide islam devletleriyle birleşiyoruz neden bunlar başindan yapilmadi acaba sağı solu bir kenara bırakalım bu zamana kadar çıkan savaşlar bir bahaneyle(kivilcim)
başlamıştır çok korkuyorum pkk.işid.suriye derken
kendimizi 3.dunya savaşınin içinde bulcaz diye korkuyorum sizinde elinize sağlık nurullah bey
gerçeken iyi siniz
gerçekten çok güzel özetlemişsiniz durumumuzu teşekkürler nurullah bey. bencede fetöcü arıyorlarsa garibanların arasında değil fetöcülük yaparak multimilyoner olanların arasında aramalı devlet.
ne derseniz deyin her zaman olan gariplere ve çocuklara oluyor.devlet suça izin vermez, vermişse suç sayılmaz.adalet. adalet....
akp utanmadan vatan kurtarıcılığına soyunur.hala da cihatçı çetelere yardım açmaya utanmıyorlar.suriye bölünseydi akp eliyle türkiyede bölünecekti.halen de başkanlık projesiyle bölme planı içindeler.fetö pkk akp hepside ülkeyi bölme planının parçası.
valla helal olsun çavuşoğlu bir kez daha samimiyetini ve içtenliğini ortaya koymuş oldun bu yazıyla on numarav tespitler. hademe fetöcü var, hemşire fetöcü var öğretmen subay polis savcı hakim fetöcü var ama nedense bunlar yerleşirken iktidarda olan akpli siyasetçi fetöcü yok yersen tabi akpli olupta fetöcü olmayan mı vardı Allah aşkına akplilerin alayı aynı zamanda fetöcü değilmiydi?
slm ben bir vatandaş olarak bu ülkemde olanlara ve
devletin şu yaptığı haksızlığa karşıyım kardeşim gerçekten ülkemizin durumu gittikçe çok kötü oluyor
önceden ab'sevdamız vardı şimdide islam devletleriyle birleşiyoruz neden bunlar başindan yapilmadi acaba sağı solu bir kenara bırakalım bu zamana kadar çıkan savaşlar bir bahaneyle(kivilcim)
başlamıştır çok korkuyorum pkk.işid.suriye derken
kendimizi 3.dunya savaşınin içinde bulcaz diye korkuyorum sizinde elinize sağlık nurullah bey
gerçeken iyi siniz