Halifelik hususunda doğru bilinen yanlışlar ve gizlenen hakikatler...
İslam tarihinin ilk halifesi olarak bilinen Hz. Ebu Bekir zannedildiği gibi İslam Ümmetinin kahir ekseriyasının oyuyla halife seçilmiş değildir. Sünni alemin en önemli ve güvenilir hadis kaynağı olarak gösterdiği Kütüb-i Sitte'nin Hillafet bahsi ile ilgili bölümünde de çok açık görülmektedir ki; Hz. Ebu Bekir Sakife denilen bir yerde, Hazreç kabilesinin ileri gelenlerinden bir kısım sahabe ile Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde'nin hazır bulunduğu bir ortamda Hz. Ömer'in öncülük etmesiyle orada hazır bulunanların biat etmesiyle halife ilan edilmiştir. Öncelikle belirtmeliyim ki; değil sahabenin, ümmetin tamamı bir araya gelse ve tek fire vermeden biat etseler bu yöntemle halife seçilemez ve seçilen halife batıldır. Çünkü Halifeyi bizzat Allah seçmiştir ve Halifenin İmam Ali Efendimiz (as) olduğunu bizzat Rasulullah Efendimiz (as) Veda Haccı sonrasında Gadir-i Hum denilen yerde ilan etmiştir. Fakat burada vurgulamaya çalıştığım şey, algı oyunları ile Hz. Ebu Bekir ve ondan sonra gelen Halifelerin hatta Muaviye'nin ve Yezitin sanki halkın takdiri ve kararı ile halifelik postuna oturduğu aldatmacasının tamamen yalan olduğu gerçeğidir. Hz. Ebu Bekir'in halife seçildiği tarihte Müslüman sayısı rivayetlere göre 130 binin üzerindedir. Oysa Ebu Bekir'in halifeliği konusunda reyi bulunan kişi sayısı 130 bile değildir. Bu da demektir ki herhangi bir seçim söz konusu dahi değildir.
Hz. Ebu Bekir'den sonra hilafet makamına oturan Hz. Ömer'in de halifeliği herhangi bir seçimle olmadığı gibi, sadece Hz. Ebu Bekir'in vasiyetinin gereği olarak Hz. Ömer Halifelik makamına oturmuştur. Devletin başında bulunan ve her türlü imkanını elinde bulunduran Hz. Ebu Bekir'in ölmeden az evvel benden sonra Ömer bu makamda otursun demesiyle birlikte, her hangi bir seçime ihtiyaç duyulmaksızın sırf İslam Ümmeti arasında fitne çıkmasın diyerek ve Ebu Bekir'in hatırına Ömer'in o makamda oturmasına göz yumulmuştur. Yani Ömer'in halifeliğinde Hz. Ebu Bekir'in ki gibi bir sözde seçim bile söz konusu değildir. Hz. Osman'ın halifeliğe seçilmesi ise çok daha büyük garabettir esasen, zira Hz. Ömer vefat etmeden önce kendi oğlu Ömer İbni Abdullah'ın, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin de içinde bulunduğu yedi kişinin (Hz. Ali, Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebî Vakkâs, Zübeyr b. Avvâm ve Talha b. Ubeydullah ve Ömer İbni Abdullah’tan oluşan Şura heyeti) yeni halifeyi tayin etmesi ya da aralarından birini seçmesini vasiyet etmiştir. Hz. Ömer'in yaralandıktan sonra şehadet şerbetini içmezden evvelki vasiyetinin gereği toplanan yedi kişinin arasındaki özellikle kendilerine Hz. Ali tarafından Valilik verilmeyeceğini anlayan sahabenin reyini Hz. Osman lehine kullanmasıyla birlikte Hz. Osman bu makama tayin edilmiştir. Yani Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi Hz. Osman'ın da bu makama oturtulması esnasında herhangi bir seçim bahse konu dahi olmamıştır. Muaviye ve ondan sonra gelen sözde halifelerin seçilmesi dahi söz konusu değil, onlar resmen gasp etme yöntemi ile bu makamlarda oturmuşlardır. Dolayısıyla Halifelerin seçimlerinin halk tarafından ya da Ümmet-i Muhammed tarafından yapıldığı koca bir yalandır. Kaldı ki; tekrar söylüyorum halifeyi halkın seçmesi gibi bir durum zaten bahse konu dahi edilemez zira halifeyi bizzat Allah seçmektedir ve Halife fazilet ve meziyetleri bakımından insanların en üstünüdürler. Bu yüzden de hem İmamet makamının hem de Hilafet makamının tartışmasız sahibidirler.
Tam bu noktada şu önemli hususun altını çizmeliyim; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman üçü de İmam Ali Efendimiz (as)'den bahisle; "Ali Olmasa Biz Helak Olmuştuk" sözünü beyan etmişlerdir ve devlet yönetimi sırasında pek çok konuda kendi düşüncelerine ters olsa da İmam Ali Efendimizin düşüncelerini ve fikirlerini uygulayagelmişlerdir. Yani İmam Ali Efendimiz; Ebu Bekir Ömer ve Osman'ın bir nevi sıkıştıklarında sığındıkları bilge kişi olmuştur. Üçü de İmam Ali Efendimiz'i kırmamışlar ve Ümmetin felahı ve refahı için İmam Ali'nin tavsiye buyurduğu konuları harfiyyen yerine getirmeye gayret göstermişlerdir. İşte bu noktada da Muaviye ve sonrasında gelen sözde Halifeler bu Üç Sahabeden ayrı tutulmalıdır ve tutulmaktadır. Zaten şartlar ne olursa olsun; Hz. Ali Efendimizin emir komuta ettiği, aralarında Üveys El Karani (Veysel Karani diye de bilinir), Ammar Bin Yasir, gibi pek çok büyük sahabenin bulunduğu bir orduya kılıç çekme gafletinde bulunan Muaviye ve taraftarlarının ne yandan bakarsanız bakın haksızlıkları ve isyankarlıkları ortadadır. Kaldı ki; Ammar Bin Yasir'e Peygamberimiz (asv)'in "Seni isyankar bir güruh katledecek. Onlara Cehennemi müjdeliyorum" buyurduğu o dönem sağ olan bütün sahabece bilinmekte idi ve Ammar Bin Yasir'i de Üveys El Karani'yi de Sıffin savaşı diye bilinen savaşta Muaviye taraftarları katletmişler ve şehit etmişlerdi. Mauviye'nin tarafında bulunma talihsizliğini gösteren, Cemel Vakasında başrol oynayan Hz. Aişe, ayrıca Zübeyir ve Talha ise İmam Ali'ye karşı savaşmanın büyük bir ihanet va hata olduğunu farkedip savaş alanını terketmeyi yeğlemişlerdir. Cemel Vakasında savaş alanını terkeden Zübeyir Bin Avvam ve Talha Bin Ubeydullah'ta yine Muaviye taraftarlarınca katledilmişlerdir.
Hazreti Osman'ın şehadeti öncesi ve sonrası karışıklıklarda başrol oynayan Muaviye, Hz. Osmanın katillerinden intikam alınmadığını gerekçe gösterip İmam Ali Efendimize kıyam etmiş ve her zaman olageldiği gibi Ebu Süfyan ailesinin fitne ateşini körükleme misyonunu icra edegelmiştir. Muaviye bununla yetinmeyip İmam Hasan efendimizin zehirlenerek şehit edilmesini sağlamış ayrıca da İmam Hüseyin Efendimiz (as)'i ileride şehit edecek olan oğlu Yezit'e biat toplayıp daha ölmeden oğlu Yezit'in kendi makamına oturmasını sağlamıştır. Şimdi şu anlattığım tarihi hakikatleri ve daha pek çok zulmü İslam aleminden gizleyip, Muaviye'yi, Yezit'i kutsayan onlara HAŞA Hazret diyen sözde Ehli Sünnet Alimi diye gezinenlerin günümüzdeki halinin sebebini buradan da görebilirsiniz.
Düşünün bir kere; Ehli Sünnet Alimiyim diyorlar, binlerce Hadisi ezbere biliyor Kur'an hafızı olduklarını söylüyorlar, cübbe giyip sarık takıyorlar, Ama Ehli beyt ailesinin hakkını gizlemekle kalmayıp, Ehli Beyte zulmedenleri adeta kutsuyorlar. Yetmiyor Mezhep İmamımız dedikleri Alimlerimizin (Ebu Hanefi gibi) Ehli Beyt yolunda savaştıklarını ve hatta Ehli Beyt uğruna şehit edildiklerini de gizliyorlar. Uydurma menkıbeler ile kutsadıkları sözde alimlerin Yahudi ve İngiliz dostu olduklarını gizledikleri gibi kendileri de nihayetinde İngiliz ve Yahudi dostu çıkıyorlar.
Bakınız Fetullah Gülen'e bakınız Nakşibendi şeyhlerine hepsi de İngilizler ve Yahudiler ile adeta koyun koyuna çıkmadılar mı? Kimisi kadın pazarlamaktan, kimisi küçük erkek çocuklarına fiili livatadan kimisi yolsuzluktan yani tüyü bitmedik yetimin hakkını iç etmekten yargılanmadılar mı? Pek çoğu Vatana İhanet suçundan şu anda yargılanan FETÖ'ye geçmişte övgüler düzmediler mi? Demek ki neymiş Ehli beyt'in yolunu terkedenlerin sapıtmaları içten bile değilmiş diyor; bir sonraki yazımda Halifeliğin tarihsel seyrini işlemek üzere Esenkalın diyorum.
Ehli Beyt imamları, her zaman adaleti, iyiliği, sevgiyi, hakkaniyeti, barışı, paylaşımı, dayanışmayı, geleceğin iyiliğini hem yaşamış, hem yaşatmış ve bunun yaşatılması için mücadele etmişlerdi. Bu sevgilerini insanların kalplerine yerleştirmiş ve kitaplarına doldurmuşlardı.
kim olacak şimdilerde serik belediyesini mesken tutan uşaktaki kripto paralelcilerden birisi. malum serik belediyesi oldukça ekmekli bir sığınak oldu bu güruh için. neyse adına kısaca agb diyorlar bu şizofreni arkadaşın. gerçi serik belediyesine hukuk danışmanı olan arkadaşada şimdilerde paranoyak şizofreni falan diyorlar. yani serik uşaktaki paranoyak ve şizofreni hastalarını dolduruyor sanırım.
erkek çocuklarına fiili livatadan yargılanan sahte din adamının peşinden giden üniversitedeki kripto kim?
harika bir yazı son iki paragrafa özellikle dikkat lütfen. kürtçe den başka dil kullanmayan menzildeki cinci şeyh abdülbaki efendi, papaya övgüler düzen ingiliz kraliyet ailesine bağlılığını ilan eden şeyh nazım kıbrısi, yanmayan kefen satmasıyla ünlü kadın tüccarlığından yargılanan cübbelinin hocası mahmut efendi, küçük çocuğa fiili livatadan sabıkalı mealci mustafa islamoğlu ve daha niceleri günümüz dünyasının nakşibendileridir. bir önceki yüzyılda ise, saidi nursi, şeyh said,iskilipli atıf, molla mustafa barzani ve şeyhülislam mustafa sabri efendidir. tarih boyu geriye gidin her yüzyılda aynı ihanet şebekesini görürsünüz. mevlana döneminde de baba merendi, hasan sabbah ve ahi evran namı ile ün salanm sahtekar vardır. tarih boyu nakşibendiler hainlik üzere kurgulanmış ve hep dini islama da vatana ve türk milletine de ihanet edegelmişlerdir. sayın çavuşoğlunu cesareti ve engin ilmi için kutluyorum. okumanın ve araştırmanın faydasını görmüş hakikaten aydın bir kişi kendisi.
"ey ehl-i beyt! Allah sizen her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler." (ahzab suresi 33).
de ki: ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, ehli beytimi sevmenizden başka hiç bir ücret istemiyorum.” kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.(şura suresi 23. ayet)
demekki kuranda geçen bu ayetler ışığında ehli beyt bizzat Allah tarafından tertemiz kılınmış kimselerdir ve ehlibeyti sevmek farzdır kardeşim. sayın çavuşoğlunu tebrik ederken bu ilaveleri getireyim istedim.
entellektüel seviyesi oldukça yüksek birikimli yazarların köşe yazarı olduğu bu siteyi takip ediyor olmak büyük şans her konuda dogru bilgilere erişebiliyoruz sayenizde. iyi ki varsınız.
sayın yazarı bilgisi vecesareti için tebrik ediyorum. özel bir yazi dizisi oluyor keşke herkes okusa.
Evvelinden ahirine Ehl-i Beyt'e (A) zulm edenlere ebediyen lanet ola!