İmam Ali Efendimiz ve Muaviye bizi yönetmeye aday olsa hangisini seçerdik dersiniz?
Bu noktada size tek çarpıcı bakış açısı sunacağım. Hz. Ali (ra) tek başına çıksa Medine'den, Suriye'ye varıncaya değin kim önünü kesebilir ya da kim Ali'ye kötülük etmeye cesaret edebilir o tarihte? Elcevap hiç kimse. Peki Muaviye'nin sarayına çıksa gitse tek başına İmam Ali ve "Muaviye'yi çağırın bana" dese kim karşı koyabilir? Tabi ki hiç kimse? Peki Muaviye binlerce taraftarının gözünün önünde Hz. Ali'den ağır fırça yese ne yapabilir? Elcevap hiç bir şey. Çünkü Hz. Ali'nin müthiş bir siyasi egomanyası var o tarihte toplum üzerinde, üstelik yüzde yüz haklı ve müthiş bir hitabet gücüne sahip. Hz. Ali'nin önünde kim durabilir ki o tarihte? Yeminle konuşuyorum hiç kimse, yani aslında Ali'nin Halifeliğe oturmak için taraftara ihtiyacı yok. Çünkü İmam Ali zaten Halife; Muaviye'nin oturduğu ise uğruna köpekleştiği aslında sefil ve zelili bir saltanat. Kısacası dünya hayatı. Hazreti Ali istemese samimi söylüyorum; Muaviye Şam'daki postunda asla oturamazdı. Düşünün ki; kendisinin karşısına dikilip en ağır hakaretleri herkesin içinde yüzüne karşı yapan büyük sahabe ve Ehli Beyt taraftarı Ebu Zerri Gifari Hazretlerine bile tek kelime yanıt veremeyen ve resmen Ebu Zer'in karşısında siyasi olarak ezilen Muaviye'nin karşısına Hz. Ali çıksa ne olurdu? Herkesin içinde Muaviye'nin yüzüne karşı sadece hakikatleri haykırsa, Muaviye'nin Devlet idaresini elinde tutmak için nasıl alçaldığını ve insanlık dışı ahlak dışı yöntemlere başvurduğunu haykırsa sizce Muaviye bu sözleri herkesin içinde duyduktan sonra da ben Devlet reisiyim ya da Halifeyim diyebilir miydi? Peygamberimize ilk vahiy geldiği anda yanında olan ve Cebrail'in gelişine vahyin indirilişine bizzat tanık olarak iman eden, Müslümanlığı ilk kabul eden insan olma özelliğini taşıyan, çocuk yaşlarından itibaren ömrü boyunca Peygamber'e (as) hem yol arkadaşı hem de yardımcı olan, Sahabe içerisinde hadis yazmasına tek izin verilen kimse olan, Bedir'de, Uhut'ta, Hendek'te İslam uğruna kahramanca savaşan, İmanın, İlmin, edebin, cesaretin sahabe efendilerimiz içerisindeki en zirvesini yaşayan, Peygamber'in (as) göz bebeği Fatıma'nın eşi, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in babası, Bizzat Allahu Teala'nın pek çok övgüsüne mazhar olmuş İmam Ali ile Mekke'nin fethinden önce pek çok sahabenin şehit edildiği (öldürüldüğü) savaşta İslama ve Müslümanlara karşı savaşan, Peygamber (as) Efendimize ve Ehli Beytine düşmanlık etme hususunda en ileride olan Ebu Süfyan ailesinin fırıldak çocuğu olarak tanınan, Mekke'nin fethinden sonra kerhen müslüman olduğunu söyleyen, Hazreti Ömer'in "Kılıç Müslümanısın" diye tarif ettiği, korkak, hilekar, saltanat için veremeyeceği taviz bulunmayan Muaviye hiç kıyas kabul eder mi? Sizce adaletli şartlarda bu ikisi arasında seçim yapılmış olsa Müslümanlar hangisini tercih ederdi ya da sizce Muaviye Müslümanların seçimi miydi? Yoksa Müslümanlar içine yerleşmiş münafıkların müslümanlara dayattığı birisi miydi?
Muaviye'nin yönetimine oturduğu Devletin kuruluşunda zerre emeği yokken, O Devletin oluşmasında Peygamber Efendimiz (as)'den sonraki en ciddi pay sahibi olduğu bütün sahabece ve müslümanlarca bilinen İmam Ali'nin hakkını sizce Müslümanlar mı yoksa müslüman görünümlü münafıklar mı yemişti? Müslümanların sade gösterişsiz Müslümanca yaşamlarına mukabil, münafıkların şovvari yaşam felsefeleri göz boyamak için yeterli mi olmuştur? Muaviye, İmam Ali'den daha mı müslüman olduğu için tercih edilmiş olabilir ya da Muaviye, Devlet yönetimi hususunda İmam Ali'den daha mı kaabiliyetliymiştir sizce? Muaviye'nin bilgisi ilmi ile İmam Ali'nin ki kıyas edilebilir miydi? İmam Ali'yi karşısında gördüğünde bile dizleri susam silken sesi titreyen Muaviye savaş konusunda mı Ali'den daha maharetliymiştir sizce? Ya da şöyle sorayım bu soruyu; sizce Muaviye hangi hususta İmam Ali Efendimiz'den daha üstün ya da kaabiliyetli olabilir ki O'na üstünlük sağlayabilmiş olsun?
İşin aslı şudur. Muaviye'nin domuzdan beter hırsını ve bu hırsı görüp durdukları halde kendilerini üç kuruşluk menfaate ya da onun dağıttığı hulufe ya da makama imanlarını satanların gaflet ve cehaleti İmam Ali'ye yol göstermiştir. Yani aslında İmam Ali'nin içinde yaşadığı toplum Ali'nin yönetimini bolluğu, bereketi, saadeti, adaleti, izzeti ve iffeti haketmemektedir. O günkü Arap toplumu Ehli Beyt mantığıyla bir yönetim biçimine layık olmadıkları gibi yer yüzü de henüz Ehli Beyt'in yönetimine girebilecek tekamüle ve kaabiliyete erişebilmiş değildi. Bu yüzdende İmam Ali Efendimiz mükemmel insanı mükemmel aileyi yetiştirebilmek adına etrafındaki insanların yetişmesine aydınlanmasına daha çok önem vermiş ve Devlet idaresinde söz sahibi olmaktan vazgeçmişti. Çünkü Devlet idaresini binbir hile ile ellerine geçirenler İslam'ın içine bidatler sokmakla ve cahiliye adetlerini geri getirmekle meşguldüler ki bu durum Peygamber'in sağlığında tekamül ettirilen toplumu geri götürmek tehditi ile karşı karşıya bırakmakta idi. Yani bir nevi irtica tehditi ile karşı karşıyaydı İslam alemi ve Dinin yeryüzündeki sahibi olan ve Allahın yeryüzündeki Halifesi olan İmam Ali buna asla göz yumamazdı, yummalıydı.
Yani aslında Hz. Ali Efendimiz Allah'ın muradını gözetmiştir. İnsanların Halife tarafından yönetilecek bir kaabiliyette olmaması ve dünyanın da henüz yeterince gelişmiş olmaması sebebiyle Hz. Ali Mehdi'ye zemin hazırlamakla meşgul olmuş ve dinin, Muaviye zihniyetine rağmen tertemiz dipdiri bu devirlere kadar gelebilmesinin alt yapısını atmayı yeğlemiş ve bu yönde çalışmalara yönelmiştir. Yani aslında Hazreti Ali Efendimiz sadece Halifeliğinin gereğini yapmıştır ve kötülükle, karanlıkla, cehaletle, yalanla, riya ile mücadele vermeyi sürdürmüş, ancak kötülerin yalancıların ve riyakar insanların reyi ya da boyun eğmesi ile kendisine gelecek bir yönetimi yada saltanatı reddetmiş elinin tersi ile itmiştir. Allah'ın kendisinden hangi hal üzere razı olacağını düşünmüşse o hal üzere olmaya çalışmıştır. Allah'ın rızasını ve muradını gözetmiştir kısacası bu yüzden de aslında asla yenilmemiş ama bir kürk için, bir post için, Kuran-ı Kerim sahifelerini mızrakların ucuna takabilecek kadar alçalabilen bir zihniyetle mücadele verip o seviyeye inmemeyi yeğlemiştir.
Bir an kendinizi İmam Ali'nin yerine koyup düşünsenize; Yönetime gelseniz aç insan kalmayacak eminsiniz, yönetime gelseniz kimse darda kalmayacak faiz belası tamamen ortadan kalkacak, insanların paraya maliyetsiz ulaşabilecekleri bir Devlet kuruvereceksiniz. Sizin yönetiminizdeki insanların mutluluğu ve refahı için bütün ilminizi ve gayretinizi yetiştirdiğiniz kadro ile birlikte ortaya koymak ve dünyayı güzelleştirmek insanlığı medeniyeti yüceltmek derdindesiniz. İnsanların doğumdan ölüme bütün ihtiyaçlarını kimseye muhtaç kalmayacağı şekilde sağlamanın planlarını projelerini üretmişsiniz, idarenizdeki topraklarda muhtaç kimsenin kalmayacağı şekilde her şeyi düşünüp projelerinizi hazırlamışsınız, idarenizdeki insanların, barınma, eğitim, evlenebilme, kimseye muhtaç olmaksızın, rızkını temin edebileceği bir iş sahibi olabilme vs gibi bütün ihtiyaçlarını giderebilecek, can emniyetlerini, mal emniyetlerini, namus emniyetlerini din ve vicdan emniyetlerini doya doya yaşayacağı ortamı tesis ve temin etmek için gerekli bütün çalışmalarınızı hazırlıklarınızı tamamlamışsınız, İnsanların iki dünyasının da mamur olması için gayret sarf edeceksiniz ve zaten Allah'ın muradının da insanların sizin yönetiminize girmeniz olduğuna emin olacaksınız ama sizin yönetmeye talip olduğunuz insanlar; cahiliye adetlerini sürdürüp, okunmuş ekmek ya da şeker yiyerek cennete gideceğine inanan, kadınına köle muamelesi yapan, faiz yiyen ve faizin yaşaması için ne mümkünse yapan, kendisi saltanat ve şatafat içinde yaşarken insanları bir çuval unla yetinmeye davet eden, cahiliye adetlerinde olduğu gibi kıyafetini yaşam biçimini ısrarla değiştirmeyen, çağa ayak uydurmayan, medenileşmeyen, gelişime kapalı, biatçi ve bidatçi, ayrıca iki sözünden birisinin yalan olduğu herkesçe bilinen münafık ve kafirlerle düşüp kalkan ama müslümanlara pek itibar etmeyen bir anlayışa teslim olup, kabile reislerine ya da liderlerine liyakatına bakmaksızın Muaviye'ce makam bahşedilmiş olmasının ve üç kuruşluk hazır ve geçici menfaatin peşine düşüp, size değilse de sevenlerinize kılıç çekebilecek, yenileceğini anlayınca da mızraklarının ucuna mübarek Kuran sayfalarını takabilecek kadar alçalabilecek noktada olacaklar.
Siz İmam Ali Efendimizin yerine olsanız küsmez miydiniz o topluma? Emin olun bizler olsak Hazreti Ali'nin yerine bütün dünyaya küserdik. Kemalatınız ve olgunluğunuz zirvede ilminiz zirvede, cesaretiniz zirvede ve sizin kafanızda bambaşka yaşanası bir dünya hayali var ayrıca bu dünyayı kurabilecek her türlü donanımınız ve birikiminiz var ama içinde yaşadığınız toplulukta, bırakınız millet olma şuurunu insan olma şuurundan bile uzaklaşmış çok insan var. Sizi bırakınız idrak etmeyi anlamaktan bile çok uzak insanların çoğu, işte o vakit sizlerde kendi planınızı yapardınız emin olun, emin olun mücadelenizi başka bir döneme erteleyip kendi dünyanızı ve ahiretinizi mamur etmek için uğraş verirdiniz. İnsanlara siz bilirsiniz deyip içinde bulunduğunuz topluluğun genelinin tercihine ve davranışlarına bakarak Allah'ın aslında ne murad ettiğini görmeye gözlemlemeye çalışırdınız. Ama Hazreti Ali Efendimiz bundan fazlasını da yaptı, yine Allah'ın ve Rasulullah'ın bu muradının yada başka bir deyişle hayalinin gerçekleşmesi için, yani yeryüzünün huzur ve barışla adaletle dolduğu, uyuyanın uykusundan uyandırılmadığı, fakirliğin adeta suç sayılacak kadar yok olduğu, insanların birbirini sevdiği saydığı bir dünyanın mamur edilebilmesi için, ciddi uğraşlar verdi. Yani o yine mertliği, iyiliği, güzelliği seçti ve ömrünce Şah-ı Merdan olarak yaşadı. Ayrıca İmamet görevini Hazreti Hasan efendimize devretti. O'ndan da kardeşi Hazreti Hüseyin'e O'ndan Zeynel Abidin'e taki Hz. Mehdi efendimize varıncaya değin bu devir işlemi devam etti. Peki diğer İmam'lar neler yaşadı? Türklerin İslamla şereflenmesine vesile olan Ehli Beyt İmamı İmam Naki Efendimiz ve sonrasi Türklerin Ehli Beyt ile yakınlığı nasıl artarak devam etti Halifelik adı verdikleri saltanat kavgasının tarihsel seyri nasıl gelişti ve kimler hilafet taslama gafletinde bulundu? Tüm bu soruların kendi bakış açımızdan yanıtlarını da bir sonraki yazımızda sizlerle paylaşacağız....
muaviye kim vahiy katipliği kim geri zekalı? ona değil vahyi yolculukta su kırbasını bile teslim etmezdi peygamber (as). böyle hiçbir mezneti ve dayanağı olmayan saçma sapan sözlerinizle neyi ispat etmeye çalışıyorsunuz anlayamıyorum. ne yani hz. aliden fazla meziyeti mi vardı demek istiyorsun. ali dururken halifeliğe kalkışıp ehli beyt ailesine zulüm ettiğine göre muaviye. sizin müslüman olduğunuza bile inanamıyorum, sayın çavuşoğülunun yazısı aslında her şeyi ortaya koyuyor cevaba bile değmez yorumun ama sinirlerimi zıplattı yazayım dedim.
hzmuaviye efendimizin vahiykaribiidi efendimizin onaettigi duayi hicbir sahabiye etmemisdir aklinizibasinizatoplayin
ne yapmaya çalıştığını çok merak ediyorum senin çapın neki yüzyıllardır süren bu ayrılık hakkında yorum yazabileceksin tehlikeli sularda yüzüyorsun birilerinin değirmenine su taşırken sahabeye iftira atarak dinini de kaybetme
çok özel bir yazı kaleme almış sayın çavuşoğlu kafamdaki pek çok soru işaretine yanıt buldum son iki yazıda devamı gelir.
malesef kimse bu millete ehli beyti anlatmadı muavıyenin ne bok olduğunu anlatmadı ama bir insan çıktı üstü kapatılan bu gerçekleri prof haydar bas anlattı anlatıyor.
sizlerinde yazılarınızda ehl-i beyti (as) olarak onları ''selam'' ile anmanız daha doğru olacaktır.sevgi,saygı ve en derin hürmetlerimle...en doğrusu aşk ile...hu dost...
muhterem hocam muhteşem bir metne imza atmışsınız özellikle bir sonraki yazınızda ehl-i beyt'in as mübarek ve hayat veren nefesinin ehl-i beyt imamları as vasıtasıyla anadoluya nasıl ulaştığını ve anadoluyu nasıl islamlaştırdığını merak ile bekliyoruz.zira anadolu bazılarının iddia ettiği gibi hiç bir zaman emevi islamını sahiplenmemiş;muhammedi/alevi islam,irfan ve muhabbete tabi olmuştur.fakat bu durum zorba padişahlar tarafından akamete uğratılmıştır maalesef.bugün bizim ve daha doğrusu sadece islam dünyasının değil tüm dünyanın ihtiyacı olan tek şey aziz islam'a ehl-i beyt as penceresinden bakması ve hayata dair tüm cevaplarını oradan yani ana kaynaktan irfan,aşk,muhabbet,kardeşlik ve barış boyası ve kokusu ile almasıdır.muhterem hocam tarih boyunca,tüm kaynakalarda, tüm mezhep ve meşrep mensuplarınca sadık sahabelere r.a olarak dua edilmiş fakat ehli beyt as,oniki imam as olarak anılmıştır zira onlar Allah cc tarafından özel olarak sevilmiş/sevdirilmiş ve razı olunulmuşlardır.
"ey ehl-i beyt! Allah sizen her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler." (ahzab suresi 33).
de ki: ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, ehli beytimi sevmenizden başka hiç bir ücret istemiyorum.” kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.(şura suresi 23. ayet)
demekki kuranda geçen bu ayetler ışığında ehli beyt bizzat Allah tarafından tertemiz kılınmış kimselerdir ve ehlibeyti sevmek farzdır kardeşim. sayın çavuşoğlunu tebrik ederken bu ilaveleri getireyim istedim.