"Bir başkasıyla iman ölçüştürüyorsan imandan noksansın." Böyle söyledi az önce Kızıl Goncalar Dizisindeki aktör çok doğru. Kim ki kendini tamamlayamadı ve imanının noksan olduğunun farkında o kendini teskin edebilmek için başkasının imanını sorgular durur. Oysa bu halde doğrusu kendine Müslüman yaşamak ve kimsenin Allah'la olan işine karışmamak topluma zarar vermedikçe. Şeytanı derler İmam Ali (as) bağlamış bir zaman ama Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) bırak onu ya Ali Allah ona kıyamete değin ruhsat verdi sen de karışma. Düşünün ki şeytan yeryüzündeki bütün kötülüklerin başıdır ve insanlığa zararı en fazla dokunmuş mahlûktur Onunla Allah arasına bile girilmiyor. Hangi insan şeytan kadar kötü olabilir ki biz oturup Allah adına onu yargılayalım. Alimler kendine had görmez iken bizler sıradan Müslümanlar olarak nasıl had görebiliriz anlamıyorum imanı imana kıyas etmeyi.
Hidayet bu; hepimiz de gayet iyi biliyoruz ki Allah'ın elinde sadece ve kimi dilerse onu yakınlaştırıp kendini anlaştırıyor ve iman ettiriyor kimi de isterse körletiyor kalbini hidayete mucize görse inanamıyor ki her ayet bir mucize iken iman ettiklerini söyleyemedi devrin Ebu Cehilleri ve Cahil kalmayı seçtiler. Hem Allah bu diler okuma yazması bile olmayan bir sarhoşa verir o saadeti ve onu kısa sürede Alim eder, diler Alim'e hidayet ederek Alimi saadete boğar. İman kimde kamilen varsa iç saadeti ve rahatlığı da o kalpte vardır kim Allahın başımızda Adil ve her şeye de kadir olduğunu en iyi bilense aramızda saadeti o yaşardır, kim teslim olabildiyse layığıyla ve Allah’la yaşar gibi ölçülerinde yaşayabildiyse o pek yokluk da görmemiş izzetini de koruya gelmiş ve saadet içinde yaşamıştır genelde arada gamlansa da kulluk ve müminlik gereği. Elbette ki Alimlerden umulur ekseriya Allah kendi yolunda mücadele ve mücahede edene öncelik verir şanlı Adaleti gereği.
Kim bilir? Çok gezen de bilmez çok okuyan da bilmez yerine göre. Anlayabilen idrak edebilen biri iken okuyan ve gezen insan tanıyan eser tanıyan doğa tanıyan güzellik ve çirkinlik tanıyan pislik ve temizlik tanıyan bilir, kim bilir? İşin ehli bilir işini ehlinden öğrenmeyi ve hal edinip yaşamayı bilen bilir. Çok ilim erbabı insan ve onlara ait eser tanıyan bilir? Bilim ya da sanat hangi dalı olursa olsun o dalda zirveleri tanıyan kendini çok iyi yetiştirebilir mektebinde okumadan. Hem mektebini okuyup hem alaylı nasibi olan, hem hoca hem usta gören ise muazzam bir insan olma fırsatını da bulmuştur işinin en iyilerinden ve gözdelerinden olma fırsatını da keza. Kimsenin ne imanını ne ibadetini tart karışma kimseyle Allahın arasındaki işe ki Allah zaten dinini insanları özgür kılmak ve kendisiyle dünyada iken hukuk sahibi olabilsin diye vaaz etti varlığı mucize ve nimet ve rahmet ve muhabbet sebebi aslında varlığı varlık sebebi olan ve insanlığa Yüce Allahın bizzat katından bir lütfü ikram olan Hz Peygamber aracılığı ile.
O halde tasavvuf yaşayacaksa özgürleştirmek için yaşamalı insanları, kula kulluk öğretmek ve yaptırmak için yada körü körüne bağlılık yaşatmak için özetle köleleştirmek için değil. Tasavvuf adam olmayı öğretmelidir ki yaşayanlar adammış bunu vakti zamanında hala varsa adamdır ama meydanda yok diyebilecek kadar eminiz. Tasavvufu yaşayan Ahmet Yesevi gibi adam olur Hacı Bektaşi Veli gibi veya Yunus Emre gibi veya hiç değilse Hacı Bayramı Veli gibi Akşemseddin gibi Emir Sultan gibi adam olur mesela. Yunus Emre gibi adam olur. Hani içimizde onlara benzer kimse var mı? Aşık Veysel bile hiç tasavvuf terbiyesi görmeden ne kadar büyük kemalatlar yaşamış ve ne kadar güzel şiirler türküler zuhur etmiş dilinden Allaha dair Ehlibeyte dair Onları da razı edecek. Ne güzel ağıt yazmış mesela Atatürk'e bir okuyun dinleyin buram buram adamlık kokar yine Ehlibeyte övgüleri vardır Hz. Peygambere keza Aman ya Rabbi buram buram iman kokar kemalat kokar. Çok var hiç tasavvuf görmeden kemalat bulduğuna tanık olduğumuz insan ki mesela Rahmetli Oktay Sinanoğlu buna iyi bir örnek yine psikoloji dünyasını inançla ve ruh gerçeği ile de yüzleştiren hocamız Doğan Cüceloğlu gibi çoğaltılabilir örnekler.
Tasavvuf dünyasında da var tabi Prof. Dr. Haydar Baş ve çevresinde gördüğümüz tek tük kemal bulmuş insanlar rahmetli zaten gerçekten çok Alim ve de çok olgun da bir insandı bu bir hakikat ama yetiştirdikleri arasında da var az da olsa Mehmet Emin Koç Hocamız buna çok iyi bir örnek mesela sağ hala Allah başımızdan eksik etmesin güven veren tasavvuf erbabı bir Alimimiz olarak örnek verebileceğimiz ve alabileceğimiz. Hep vefat eden saymışsın demeyin ama mesela biz Mevlevi Postnişini Ömer Tuğrul İnançer de kemalatını da düşünce ufkunu da beğendiğimiz ve büyükler arasında saydığımız ve muhabbet beslediğimiz bir hocamızdı. Sağ olan da var tabi isimlerini vermek doğru olmayadabilir ama ben hiç bir gerçek büyükten gel bana teslim ol ben ne dersem onu yap bana bağlan benim dediğimi Allah kelamı gibi belle haşa diyeni duymadım. Ne babam kölesi yapmaya kalktı beni ne de bir öğretmenim komutanım veya hoca deyip nasihatini dinlediklerim.
Peki bu tarikatçıların yaşadığı neyin kafası? Neyin kafası olduğunu anlamak için alınan neticelere bakmalıyız. Ya cinleniyor ya deliriyor ya da onun bunun imanını sorgulayan ve kendinden ve cemaatinin içindeki bir kaç kişiden başka kimseyi Müslüman veya büyük kabul etmeyen bu uğurda anne babasını veya kardeşlerini bile kıran despot zorba yobazlara dönüşüp gidiyor işte bu dergahvari yerlere gidip gelenler ve bu kafayı yaşayanlar. Nakşibendi tarikatının haline bakarsan zaten kapatmak vacip olmuş tarikatları dersin ki tasavvufun bu çağda yaşanmak için dergaha vakıfa veya bir merkeze ihtiyacı yok yaşayan yaşıyordur belki kimseye duyurmadan kendi içinde adam gibi ve kimseye zararı olmadan millete fayda sağlayarak. Belki de Oktay Hoca Rahmetli de bir tasavvuf eri imiştir duyurmamıştır olamaz mı?