Tayyip Erdoğan'ın Öve Öve Bitiremediği Mustafa Barzani ve Yahudi Asıllı Barzani Ailesinin NAKŞİBENDİLİĞİ!
Masa başında uydurma silsiler ile uydurma rüya ya da menkıbeler ile süslenmek sureti ile kurulan, İslam'la ve maneviyatla uzaktan yakından ilgisi olmayan Nakşibendi tarikatına ilişkin gizlenen gerçekleri gün yüzüne çıkarttığımız yazı dizimize, bahse konu tarikatın, halen şeyhliğini yürütenlerin, niçin PKK aleyhinde tek kelam etmediği, Kürtçe'den başka bir dili kullanmayacak kadar Kürtçü bir anlayış sergiledikleri, Nakşi kollarının büyük çoğunluğunun şeyhlerinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi ya da Irak'ın kuzeyinde yaşıyor olmasına rağmen niçin PKK gibi terör örgütleri ile etkin bir mücadele içine girmedikleri gibi kafalardaki pek çok soru işaretine de cevap bulabileceğiniz bir yazı ile devam edeceğiz.
Hatırlanacağı üzere; "Kürt Kılığına Girmiş Yahudi ve Ermenilerin Kamuflajı Olan Nakşibendiliğin, Yahudi Barzani Ailesi İle Tanışması!" başlıklı yazı dizimizin en son bölümünde, Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Yusuf Hallaçoğlu'nun da belgeleri ile ortaya koyduğu Yahudi ve Ermeni kökenli olup, Kürt kılığına girmek sureti ile gerçek milliyetlerini, Nakşibendi kılığına girmek sureti ile de dini inançlarını gizlemeyi başarabilmiş, Kürtçülük safsatasını ve Kürdistan hayalini Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Irak'ın kuzeyinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşların akıllarına sokan, ailelerin başı olan Barzani'leri ve Nakşilik ilişkisini kaleme almaya çalışmıştık. Ziyaretine sık sık gittiği bir Nakşi Şeyhinin kabrinin önünde öldürülen Yahudi Asıllı işadamı Üzeyir Garih'in de nakşilerle bağlantılarına değineceğimiz yazı dizimize bugünkü sözde Kuzey Irak, Sözde Kürdistan yönetiminin başında bulunan Mesut Barzani'nin de babası olan ve Nakşiliğin ilk olarak Halit Bağdadi araclığı ile temasa geçtiği Abdürrahim Barzani'nin küçük oğlu olan Molla Mustafa Barzan'yi sizlere anlatmaya kaldığımız yerden devam edeceğim. Zira geçtiğimiz yazımızda daha çok Mesut Barzani'nin amcası ve Molla Mustafa Barzani'nin ağabeyi olan ve Mevlana Halid-i Bağdadi'nin halife olarak atadığı Şeyh Abdüsselam Barzani'den bahsetmiştik. 16. ve 17. Yüzyıllarda haham yetişiren ve İsrail hizmetkarlığı ile övünen, aynı zamanda yüzyıllarca kurdukları Yahudi Eğitim Merkezlerinde insanlara Yahudiliği anlatan Barzani ailesi birden bire Yahudilikten vazgeçip Kürtleştiler, Yahudi Eğitim Merkezlerini de Nakşibeni Tarikatı tekkelerinde dönüştürdüler.
Son yazımızda İngilizlerin organize ettiği ve yüzyıllarca bize karşı birlik olan Haçlı'nın biribiri ile düşmanlaşmış numaraları yaparak bir şekilde çıkarttıkları ve yine bir şekilde dahil ettikleri Osmanlı'yı bir şekilde mağlup ilan ettikleri 1. Dünya savaşı esnasında Mustafa Barzani ağabeyi Abdüsselam Barzani ve birlikte hareket eden grupların Osmanlı'ya asker vermedikleri gibi ihanet ederek, Çanakkale başta olmak üzere bir çok cephe de düşman ile savaşan Osmanlı Devleti'ni sırtından vurarak, iç isyanlar çıkarttıklarını aktarmıştım. Kasım 2013 tarihinde yani yaklaşık iki yıl kadar önce, eşbaşkanı olduğu BOP projesinin yıldızı olabileceğini önceki konuşmalarında söyleyen dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, oğlu Mesut Barzani, Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses'in katıldığı bir organizasyonda, Arınç ve eşi Emine Erdoğan'ın ağlayarak dinlediği konuşmasında öve öve bitiremediği Molla Mustafa Barzani, ağabeyi Abdüsselam Barzani'nin ölümü ile birlikte hem boşalan Nakşibendi şeyhliği postuna, hem de sözde Kürt hareketinin liderliğine oturmuştu.
Yahudiliğini çok iyi şekilde gizleyerek, Kürtlerin içine yerleşen ve Kürtlere Kürtçülüğü ve kendi Kürt Devleti'ni kurma fikrini sürekli enjekte etmekten asla geri durmayan Barzani Ailesi asıl amaçlarının Yahudi Devleti kurmak olduğundan bihaber Kürtler üzerinde Din zaafiyetini de çok iyi şekilde kullanarak oldukça etkili olmayı başarmışlardır. Zaten gerek coğrafi yapısı, gerekse kültürel zenginliklerinin yeterli olmaması gibi sebeplerle ekonomik sıkıntı içerisinde bir hayat süren Kürtler, doğal olarak İngiliz ve İsrail'den ciddi nakdi yardım alan zengin Barzani ailesine zaten boyun eğmek zorunda kalıyordu zaman zaman. Bir de bunun üzerine din istismarı ve cinler aracılığı ile yapılan çeşitli algı değiştirme ve irade kontrolü yöntemleri büyü vs. de ilave edilince Barzani'lerin içerisinde onlardan birisi gibi yaşadıkları Kürtleri etkileri altına almaları hiçte zor olmuyordu. Elbette ki tüm bu olan bitende Barzanilerin en çok yararlandığı eksiklik eğitimdi. Yani zaten doğru dürüst okuma yazma dahi bilmeyen, eğitimsiz bilgisiz kitleleri kandırabilmek çok zor olmuyordu. Bu gün yaşayan ve hali hazırda sözde Kürdistan Devleti'nin kukla başkanlığı rolünü oynayan Mesut Barzani'nin babası olan Molla Mustafa Barzani de yaşamı boyunca Türkiye'yi karıştırma ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ihanet etme misyonunu son derece başarılı diyebileceğimiz bir şekilde gerçekleştiregelmiş diyebiliriz, hem de rahatlıkla. 1960'lı yıllardan itibaren Irak'ın idaresinde meydana gelen zaafları çok iyi değerlendiren Molla Mustafa Barzani, Irak'ın kuzeyinde verdiği silahlı mücadeler neticesinde söz sahibi olabilmeyi başarmıştı. Çocuklarına vasiyetinin Türkiye topraklarından da alınması planlanan topraklar alındıktan sonra Bağımsız Kürdistan Devleti'nin kurulması olduğu bilinen Molla Mustafa Barzani, 1976 yılında gittiği Amerika topraklarında vefat etti. Yaşamının son günlerine kadar dilinden düşürmediği Bağımsız Kürdistan kurma hayalini ve Barzani aşiretinin liderliğinin yanısıra sözde Nakşi Şeyhliğini oğlu Mesut Barzani'ye teslim eden Molla Mustafa Barzani'nin naaşı daha sonra bir kaç uğrak yerinden sonra Irak'ın Kuzey bölgesine getirildi.
Gelelim Mesut Barzani'ye Mesut Barzani; babasının vasiyeti olan Bağımsız Kürdistan kurulması hayaline geçtiğimiz yıllarda çok yaklaştığını düşündü ve bu ham hayal ile birlikte, Başbakan Erdoğan'ın da malesef bizzat katılarak organize ettiği bir mitingte "Kürdistan'dan size selam getirdim" diyebilecek kadar cürette ileri gidebilmişti. Barzani'nin şimdi aynı hayali gördüğünü pek sanmamakla birlikte, "tuzağa düşürdüm, yendim" sandığı Türk Ordusu'nun kendisine nasıl bir tuzak kurduğuna ve zafer naralarının nasıl feryat figana dönüştüğünü anlamaya çalıştığını düşünüyorum. Bir sonraki yazımda size Mesut Barzani'nin serüvenine ilişkin de bilgiler vereceğim. Yine Cumhuriyetin ilk kurulduğu dönemde Nakşibendilerin ve Barzani'lerin nasıl bir tutum içinde olduğu ve vatanı Haçlı çizmesinden kurtarma mücadelesi veren Kuvva-i Milliyecilere hain diyen Nakşibendilerin bu tutumlarını halka nasıl izah ettiğine ilişkin de çarpıcı bilgiler vermeyi sürdüreceğim. Daha sonra da Saidi Nursi'nin ve Fethullah Gülen'in de nasıl Nakşibendiliği cemaat adı altında sürdürdüğüne ilişkin ilginç saptamalarımı sizlerle paylaşacağım. Yani aslında Gülen hareketi ya da Nurculuk aslında Nakşibendiliğin bir versiyonudur diyorum ve ilerleyen yazılarımda bu durumu size çok net bir şekilde ispat edeceğimi vaad ediyorum. Bu günlük bu kadar yeter, zira bir de açıklama yapmam icab edecek bu yazıda.
Ali Erdoğan Değil, Benmişim Meğer Hayal Gören!
NOT: Geçtiğimiz günlerde Uşak Haber Merkezi ve Son Nokta Gazetesi isimli gazete de yayımlanan bir köşe yazımda, Kemal Kılıçdaroğlu'na güvenmiş ve son derece iddialı bir söz vermiştim. Ali Erdoğan'a rozet takıldığı ve aday yapıldığı haberleri yayılınca rozet takmış olabilir ama Ali Erdoğan'ı Kılıçdaroğlu'nun aday yapabileceğini düşünmediğimi söylemiştim. Akabinde de şayet Ali Erdoğan'ı CHP aday yaparsa zaten hemen hemen bitirdiğim ve yayınlanmasına devam eden yazı dizimin dışında bir yazı yazmayacağımı ve yazarlığı bırakacağımı söylemiştim. Ne bilirdim Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu kadar usulsüzlük, bu kadar ölçüsüzlük ve bu kadar Cumhuriyet düşmanlığı ortaya çıktıktan sonra Fethullah Gülen ile anlaşabileceğini. Ne bilirdim Türkiye'yi kurtarmak isteyen bizlerin önce CHP'yi kurtararak işe başlaması gerektiğini. Ne bileyim Deniz Baykal'ın kasedinin arkasındaki cemaatin zaten Kılıçdaroğlu'nu hazırladığı için bu kaset organizasyonunu düzenlediğini. (Gerçi Sayın Baykal o zaman bu kasetin Pensilivanya ile ilgisi olduğunu snmıyorum demişti ama bu açıklama kamuoyunca bir işaret olarak algılanmıştı ve kamuoyu bu işi cemaatin yaptığından emin hale gelmişti.) KPPS'de hakları gasp edilen yüzbinlerce iş arayan gencin hakkının hesabını sormasını bekleyerek oy verdiğimiz Kılıçdaroğlu'nun ne bileyim gidip, sınav sorularını çalıp pişkin pişkin itiraf edenler ile anlaşabileceğini. Ne bileyim Papa'nın elini öpen, binlerce gencimizin hristiyan olmasına sebep olan Dinlerarası Diyalog fitnesinin Türkiye taşerounu Fethullah Gülen'in elini öpebileceğini. Ne bileyim; Ergenekon, Balyoz, Yakamoz vs. bir çok kirli kumpaslarla gömdükleri silahları askerlerimizin gömdüğü iddiası ile ya da tape kayıtlarında kopyala yapıştır yöntemleri ile hazırlanan düzmece iddianameler ile Askerimizin itibarını iki paralık edenlere Kılıçdaroğlu'nun itibar edip sözünü dinleyeceğini. Ne bileyim Atatürk'le ve Atatürk'ün ilke ve inkilapları ile savaşmayı adeta varlık sebebi edinen bir cemaatin mensubunu Mecliste kendi vekili olarak görmek isteyeceğini, ne bileyim Uşak'ta CHP'ye 60 bin oy veren seçmeni ve CHP'lileri ciddiye almayıp görmezden gelirken, üç beş dalkavuğu yanına alıp selfie çektirebileceğini. Ne bileyim; Sayın Kılıçdaroğlu'nun verdiği sözlerden dönebileceğini. Ama korkmayın bizim Kayseri'de "adam sözünden bağlanır" diye bir söz vardır (Malumunuz ben aslen Kayseri'liyim.) O sözün gereği ben sözümü tutacağım ve yazarlığı, yazı dizimin tamamlanması ile beraber noktalayacağım. Ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim, yazarlığı bırakacağımı ilan ettiğim andan itibaren hele ki Ali Erdoğan'ın adaylığının netleşmesiyle birlikte, gerek yazımın altına yorum atarak, gerekse telefon, Facebook ya da mailime mesaj atarak yazarlığı bırakmamı ya da bırakma(ma)mı isteyenlerin sayısı beklediğimden bir hayli fazlaydı. Kabul ediyorum ki bırak diye mesaj atanların sayısı nerede ise bırakma diyenlerin iki katıydı. Ama mübalasız söylüyorum iki yüzü aşkın mesaj aldım bırakmamı istemeyenlerden. Tabi ki bu durum beni oldukça sevindirdi. Demek ki yazılarımıza ilgi Uşak halkında epeyce varmış ve bırak diyenlerin sayısının bırakma diyenlere oranla iki katı fazla olması da birilerinin canı bir hayli acıttığının bir göstergesi oldu benim için. Daha önce Fethullah Gülen ile ilgili bir yazı dizim yayınlanmıştı ve o da bir hayli ses getirmişti Uşak'ta, o kadar ki Fethullah Gülen'in şahsi avukatı Nurullah Albayrak'tan yazıya gelen yorumlara dikkat etmemiz hususunda bir uyarı yazısı dahi almıştık. İhanetin İslam Coğrafyasındaki Adı NAKŞİBENDİLİK ismini verdiğim bu yazı dizimdeki bir çok yazım da yine yüzlerce insan tarafından paylaşım sitelerindeki sayfalarında paylaşıldı. Bir çoğu yüze yakın yorum aldı ve onbinlerce kişi tarafından okundu. Uşak halkına yazarlığım boyunca bana gösterdikleri ilgi ve alakadan dolayı, ayrıca hatalarımıza gösterdikleri hoşgörüden dolayı çok teşekkür ediyorum. Ali Erdoğan'ın adının oy pusulasında görünmemesi, bu kabusun bitmesi, yani seçimlerin ertelenmesi dileğime amin diyecek çok CHP'li olduğunu bildiğim için, yapılmasında hiç bir anlam görmediğim bu seçimlerin bu yılın temmuzuna kadar ertelenmesi, Türk Milleti'nin gizlenen gerçekleri anlayıp, farkedip silkelenerek kendine geldiği seçimlerin yapıldığı duası ile yazımı sonlandırıyor, hepinizi Allah'a emanet ediyorum. Esenkalın Saygı Değer Uşak'lılar...
büyük lokma ye büyük laf etme